35 yıldır kanayan yara: Maraş
35 yıldır kanayan yara: Maraş
35 yıldır kanayan yara: Maraş
Üzerinden 35 yıl geçen ‘Maraş Katliamı’ üzerindeki sır perdesi her ne kadar aralansa da, Türkiye’de hala bununla hesaplaşacak bir hükümet yapısı oluşmuş değil. İktidara gelen her hükümet çeşitli yasalarla bu katliamcıları aklarken, AKP hükümeti ise katliamcılara avukatlık yapanları yerel seçimlerde aday göstererek adeta ödüllendirdi. Katliamın 35. yıldönümünde konuşan gazeteciler Kasım Engin ve Cemal Şerik; katliama ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulunuyor.
'Ellerinde Alman tüfeği, mavzer, makineli tüfekler vardı. Kadınlarımızın memeleri kesildi. Altı aylık çocuğumuza kurşun sıkıldı. Kolları kesildi, kafaları ezildi. Kadınlarımızın hem ölüsüne hakaret ettiler, hem dirisine. Kocasının yanında yaptılar. Kocası dedi; 'Allah'tan korkun.' Kocasını çektiler öldürdüler. Ardından kadını öldürdüler. 20 yaşında bir babayı oğluyla birlikte öldürdüler. Gözlerine şiş soktular insanların. Seyrantepe'de Kaşanlı ....'ün karısının ırzına geçip, kurşuna dizdiler. Daha sonra külotunu çıkarıp sokağa attılar. Kalaycı Şah İsmail'e de baltayla vurup beynini parçaladılar...'
Üzerinden 35 yıl geçmesine rağmen, katliamın tanıklarının bu ifadeleri insanın kanını dondurmaya devam ediyor. Bu ifadeler, 35 yıl önce 21 Aralık 1978'de binden fazla kişinin öldürüldüğü, bin 500 kişinin yaralandığı Maraş'ta yaşanan katliama ilişkin açığa çıkan tanık ifadelerinden yalnızca bir kısmıydı. Raporlar yıllarca 'devlet sırrı' denilerek gizlendi. MİT ve CIA ajanlarına önemli rollerin düştüğü bu katliam öncesi ve sonrası gelişen katliamların birer devlet politikası olduğu yapılan araştırmalar ve incelemelerin sonuçlarına konu oldu. Birçok devlette olduğu gibi toplumu sindirme, korkutma, yıldırma ve kontrol altında tutmanın bir aracı olarak katliamlar kullanılageldi. Bu katliamlar başta Kürtler, Ermeniler, Aleviler olmak üzere birçok toplumsal kesime karşı sistematik olarak gerçekleştirildi.
KATLİAMCI, BAŞBAKAN ERDOĞAN’IN BİRİNCİ ADAMI AKSU
Hazırlıkları günler öncesinden yapılan Maraş Katliamı sırasında dönemin Emniyet Müdürü bugün AKP'nin ikinci adamı olan Abdülkadir Aksu'ydu. Maraş'ta 4 gün boyunca oluk oluk kan dökülürken, katliama adları karışan Abdülkadir Aksu, MİT elemanları ve dönemin bürokratları hakkında bugüne kadar hiçbir soruşturma açılmadı. Olaylar sırasında İçişleri Bakanı olan İrfan Özaydınlı, katliamın açığa çıkarılması için özel bir ekip kurdu ve yaptırdığı incelemede oldukça önemli bilgilere ulaştı. Ancak bu bilgiler 'devlet sırrı' denilerek gizlendi. Özaydınlı'nın kurduğu özel ekibin ve dönemin Cumhuriyet Savcısı Dündar Saner'in hazırladığı raporlara göre, katliamın planlamasını, Alparslan Türkeş'in dünürü olan MİT hukuk müşavirinin de içinde olduğu 4 MİT mensubu ve katliamdan birkaç gün önce Maraş'a giden CIA ajanı Peck birlikte yapmıştı.
ANTİ-KÜRT YASASI TMK İLE KATLİAMCILAR AKLANDI
Katliamın planlayıcıları arasında Adalet Partisi İl Başkanı Faruk Kadıoğlu ile dönemin Maraş Belediye Başkanı Ahmet Uncu da vardı. Katliamın ardından 1991 yılına kadar sanık olarak yargılanan 804 kişi değişik oranlarda hapis cezasına çarptırıldı. Katliamda önemli roller üstlenen 68 kişi ise hiç yargılanmadı. Haklarında ceza verilen kişiler de Nisan 1991 yılında Turgut Özal'ın çıkardığı Terörle Mücadele Kanunu (TMK) nedeniyle, serbest bırakıldı. Günümüzde de “Anti-Kürt Yasası” olarak bilinen TMK ve Maraş katliamının ardından çoğu Kürdistan’da olmak üzere 12 ilde ilan edilen sıkıyönetimin, bu katliamın temel hedeflerinden birinin Alevi toplumunun Kürdistan’da gelişmekte olan PKK’den uzaklaştırılmak amacıyla yaptığını teyit etmeye yetiyor.
JİTEM’İN KONTR-GERİLLA TETİKÇİLERİ ORADA
Katliamdan yıllar sonra ortaya çıkan belgelerde katliam startının 18 Aralık'ta Çiçek Sineması'na aniden Cüneyt Arkın'ınbaş rolünde yer aldığı 'Güneş Ne Zaman Doğacak' adlı film gösterime sokulmasının ardından verildiği belirtiliyor. Gizlenen birçok bilginin aktarıldığı raporda katliamın uygulayıcıları olarak 1990’lı yıllarda Kürt yurtseverlerine yönelik cinayetlerde kullanılan Özel Harp Dairesi elemanları bulunuyor. Bu isimler şöyle; Ankara'dan Hüseyin Yıldız, Ünal Ağaoğlu, Haluk Kırcı, Mustafa Özmen, Mustafa Dülger, Remzi Çayır, Mustafa Demir, Bünyamin Adanalı, Ahmet Ercüment Gedikli, Mustafa Korkmaz ve İsmail Ufuk ile Mehmet Gürses'in Maraş'a gittikleri yine İskenderun Demir Çelik İşletmesi'nde Fabrika Stok Kontrol Müdür Muavini olan Hayri Kuşçu, Çelik-İş Sendikası yetkililerinden Tuncay Terekli'nin de olaylardan önce ve olaylar sırasında Maraş'a gittikleri kaydediliyor. Katliamın bir gün öncesi ile son gününü içeren 19-25 Aralık tarihleri arasında Maraş'a, çok fazla milli piyango satıcısı gidiyor ve bunların daha sonra açığa çıkan belgelere göre MİT’çi oldukları ve Alevi evlerini kırmızı boya ile işaretledikleri belirtiliyor.
PROVOKASYON İLE KATLİAM KÖRÜKLENİYOR
Maraş'ta NATO ve Türk Gladiosu’nun eliyle gerçekleşen katliam, 20 Aralık akşamı Alevilerin gittiği Yeni Mahalle'deki Akın Kıraathanesi'ne patlayıcı madde atılması ve iki kişinin yaralanmasıyla başladı. 21 Aralık'ta ise Maraş Meslek Lisesi öğretmenlerinden Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu öldürüldü. 22 Aralık'ta yapılacak olan öğretmenlerin cenaze töreni korteji polis kontrolünde saldırılar sonucu dağıldı. Faşist çetelerin ilerleyen saatlerde Kürt Alevilerinin yoğun olarak bulunduğu mahallelere saldırısında 100'e yakın işyeri tahrip edildi ve demokratik kitle örgütü binaları yakıldı.
DEVLET İMKANLARI KATLİAM İÇİN SEFERBER EDİLİYOR
23 Aralık'ta camilerden ve belediye hoparlöründen, 'Bütün din kardeşlerimiz son görevlerini yapsınlar' şeklinde kışkırtıcı anonslar ardından Alevilerin yaşadığı mahallelere otomatik silahlarla saldırılar başladı. Önceden kırmızı boya ile işaretlenen evler tek tek yakıldı. NATO-Türk Gladiosu kontrolündeki faşist çeteler Maraş'ı tamamen ele geçirdi. Maraş'ı kan gölüne çeviren caniler, kadınlara tecavüz ettiler, hamile kadınların karınlarını deştiler, kundaktaki çocukları boğazladılar. Çocukların gözlerini şişlerle oydular, insanları baltalarla doğradılar. Bu saldırılara cami imamları da alet oldu. Mahalle muhtarı saldırganlara silah dağıttı. Belediye araçları saldırı sırasında mühimmat taşıdı. Bağlarbaşı İmamı Mustafa Yıldız'ın cuma vaazında 'Oruç ve namazla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır' diyerek kışkırtıcılık yaptı.
ASKERE SIĞINAN DA KATLEDİLİR
Canlarını kurtarmak için askere sığınan kişiler saldırganlara teslim edilerek katledilmeleri izlendi. Devlet hastanesine getirilen yaralılar başhekimin desteğiyle hastanede öldürüldü. 5 gün boyunca NATO ve Türk Gladiosu’nun ortak planladığı saldırılar 25 Aralık gecesi durduruldu. Olaylarda resmi kayıtlara göre 111 kişi vahşice öldürüldü, bin 500 kişi yaralandı. 552 ev ve 289 işyeri yakılıp yıkılarak tahrip edildi. Katliam ile ilgili açılan dava sonucunda ise Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi, gerekçeli kararında katliamı uygulayanlar olarak MHP, Ülkücü Gençlik Derneği, MİSK gibi örgütlerle bugün Kürtlere ve devrimcilere karşı çeşitli katliamlar gerçekleştiren ETKO ve kontr-gerillanın adını kayıtlara geçirdi.
NATO VE TÜRK GLADİOSUNUN ORTAK İCRAATI
Türkiye Cumhuriyeti devleti tarihinde yaşanan bu katliamların özellikle de Türkiye’nin NATO bünyesine alınmasından itibaren NATO ve Türk Gladiosu’nun ortak icraatı olduğu devlet yetkililerinin de teyit ettiği bir durum. Bu konuda birçok gazeteci ve araştırmacı yazar çarpıcı değerlendirmelerde bulunarak yaşanan katliamın nedenlerini ve nasıllarını ortaya koyuyor. Kendisi de Maraş Pazarcık’lı olan Gazeteci Yazar Kasım Engin, katliama ilişkin şu değerlendirmeleri yapıyor;
KATLİAMIN YAPILDIĞI ALAN KÜRT YURTSEVERLİĞİNİN GELİŞTİĞİ ALANLAR
“Tarihi bilenler bilir ki Başkan Apo öncülüğünde gerçekleşen Kürdistan yürüyüşünde ve toplantılarında en çok katılım Antep’te yapılan toplantıyla olmuştur. Antep’te yapılan toplantıya o zaman 83 gencin katıldığı söylenir. Ve bu gençler içerisinde çok sayıda Pazarcıklı ve Antepli vardır. Yine 1978 yılının 26-27 Kasım’ında PKK resmi olarak kurulur ancak ilanı yapılmaz. Maraş ve civarında adım adım PKK yani Apocu hareket gelişmektedir. Bu sıradan bir olay değildir. Çünkü Maraş, Antep, Malatya Türkiye’ye sınır olan illerdir. Yani kapitalist modernist kültürün kendine göre Kürt halkını en fazla özümlediği yani asimile ettiği alanların başında geldiğini düşündüğü yerlerdir. Ancak olup bitenler bu asimilasyon politikalarının tutmadığıdır. O zaman bu durumun önüne geçmek için bir şeyler yapılmalıdır. Kürdistan’a bir şekilde hem müdahale edilmelidir, hem Kürdistan halkına gözdağı verilmelidir, hem bura halkını sindirmelidir hem de gelecekte “bela” olmaktan çıkarmak için kaçırtılmalıdır. Ve tabii burada yapılacak bir vahşetle Türkiye’ye de güçlü bir mesaj verilmelidir. Bu da Maraş’ta gerçekleşen katliamla oldu”
KATLİAMIN ARDINDAN KÜRDİSTAN İLLERİNDE SIKIYÖNETİM
Maraş katliamının ardından Kürdistan’ın birçok ilinde sıkıyönetim ilan edildiğine dikkat çeken Engin; “Dikkat edilirse Maraş katliamı ardından Kürdistan’ın birçok iline sıkıyönetim getirilmiştir, bu Kürdistan’a müdahaledir. Burada yaşayan insanları ürkütmedir. Nitekim bu katliamdan sonra çevredeki hiçbir Kürt, bu şehre gitmeyerek şehri faşistlere bırakmışlardır. Ve tabii birde buradaki insanlar bu vahşetten sonra çok hızlı bir şekilde ülkesini terk ederek yurt dışına çıkmışlardır. O yıllarda yurt dışına çıkışlar çok zor iken Pazarcıklılar, Elbistanlılara adeta özel pasaportlar hazırlanarak kaçırtılmışlardır. Yine bu olayla tüm solculara da gerekli olan mesajlar da verilmiştir. Bunların yanında bir de özel olarak Alevilere verilen güçlü mesajlar olmuştur. Her zaman devlet yapılarına karşı mazlumların yanında yer alan aleviler sindirilerek özgürlük mücadelesiyle arasına mesafe konulması sağlanmıştır. Eğer halen bugün Maraş, Antep ve bu çevrelerde Kürt legal siyasi hareketleri istedikleri birleşmeyi, başarıyı sağlayamıyorlarsa bu katliamı yapanların vermek istedikleri mesajlarla yakından bağlantılıdır” ifadelerini kullanıyor.
DARBE TEK ULUS-TEK PAZAR YARATMA PROJESİ
Türkiye Cumhuriyeti devletinin oluşum süreciyle birlikte Kürdistan’a ilişkin izlemiş olduğu politikaların özünde tek pazar, tek ulus yaratma stratejisi yattığına vurgu yapan gazeteci yazar Cemal Şerik ise; “Türkiye cumhuriyeti devleti bu politikasını Kürdistan’da uygularken tabii ki birçok yöntemi birlikte kullanıyor. Bunun içinde asimilasyon var, bunun içerisinde soykırım var, bunun içerisinde mecburu iskanlar var, bunun içerisinde ekonomik sömürgecilik var” değerlendirmesinde bulunuyor. O dönemin tam anlamıyla bilinçli bir şekilde kaos ortamının yaratıldığı bir süreç olduğunu ifade eden Şerik; “Devlet yada egemen güçler artık yönetemez hale gelmişlerdi. Bu çok açık ve net bir şekilde görülüyordu. Öyle ki o zaman 6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk vardı. Onun cumhurbaşkanlığı süresi tamamlanmıştı, yerine yeni bir cumhurbaşkanı seçilecekti. Bir türlü bir cumhurbaşkanı dahi seçemiyorlardı. Bu bile siyasal durumun boyutunun ne olduğunu ortaya koyan bir olgu” diye ifade ediyor.
CİA RAPORUYLA APOCULARI ‘TEHLİKELİ’ OLARAK FİŞLİYOR
Uluslararası güçlerin Kürdistan’daki gelişmelere kayıtsız kalmadığını belirten Şerik; şu değerlendirmelerde bulunuyor: “Mesela 1976 yılı içerisinde o zaman ABD Adana konsolosluğu var, bu konsolosluk bir nevi Kürdistan büyükelçisidir. Temel faaliyet alanı da Kürdistan üzerinedir. Kürdistan’daki gelişmeleri izler, inceler ona göre raporlarını kendi merkezi yönetimine iletir. Bir nevi CIA’ın oradaki en etkili kişisi olma özelliğine de sahip. Böylesi bir Adana konsolosluğuna verilen bir rol var. Adana konsolosluğunun o yıllarda hazırlamış olduğu bir rapor var ve orada şöyle diyor: Türkiye’nin doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesinde Marksist, Leninist esaslara dayalı son derece tehlikeli ve APO’cular adıyla bir örgüt ortaya çıkıyor. Bu şekilde rapor etmiş. Yani Kürt özgürlük güçlerinin o siyasal atmosfer içerisinde böylesine kaydetmiş olduğu bir gelişme var. “
CİA ÖNCÜLÜĞÜNDE KÜRT VE TÜRK DEVRİMCİLER HEDEF ALINIYOR
Uluslararası sermayenin geliştirmek istediği darbe girişimleriyle Türkiye’de yönetim değiştirme çabalarının olduğunun altını çizen Şerik; “Açık bir şekilde resmi devletin sol muhalefet güçlere karşı dikilmesi, Kürt özgürlük güçleri karşısına dikilmesi hedeflenmiş. Bunun ise uygulanması için belli bir süreç başlatmış. Stratejik yönelim derken kastedilen bu. Bu nedir? Adım adım Türkiye’de devletin içindeki militarist güçlerin yönetime el koyacakları bir süreç. Yönetime el koyacakları bir sürecin yaratılması için de bunu aşama aşama uygulamaya koyuyorlar. Birinci aşama aslında 1977’de uygulanmak istenen aşamadır. Bu nedir? Namık Kemal Ersun darbesi diye de geçen bir darbe planıdır. Devlet içerisinde daha çok MHP’lilere dayanan, MHP’nin siyasal parti olarak desteğini alan ama bunu da CIA ile bağlantısı olan bir darbe hazırlığıdır. Fakat bu darbe hazırlığı erken deşifre olduğu için sonuç vermiyor, fakat hazırlık başlamış durumdadır. Böyle bir darbenin gerçekleşmesi için de alta yapı hazırlıkları var.” şeklinde değerlendiriyor.
APOCU HAREKETE YÖNELİK KOMPLOLAR DARBENİN BİR PARÇASI
Uygulamaların daha çok NATO Üyesi devletler bünyesinde CİA örgütlenmesiyle kurulan NATO-Türk Gladiosu’nun özel savaş uygulamaları olduğunu belirtiyor. Gelişen birçok katliamın ağırlıkta gelişmekte olan Kürt dinamiklerine yönelik özel savaş uygulamalarıyla bağlantıları olduğuna dikkat çeken Şerik; şu tespitlerde bulunuyor. “İşte 1977’de Türkiye’de böylesi bir süreç başlatılmış durumda. 1 Mayıs 77 katliamı o temelde gerçekleşiyor. Bir kitle katliamı gerçekleştiriliyor. Kitleyle aslında adım adım darbeye gidiş var. Bununla birlikte Ecevit’e İzmir’de suikast girişiminde bulunuluyor. O darbeye doğru giden bir diğer adım. Bununla birlikte aslında pek tartışılmıyor ama kanımca 1977’de özellikle hazırlanan o darbe girişiminin içinde Kürtler hedeftir. Çünkü APO’cu hareket gelişmeye başlamış, CIA tarafından bu tespit edilmiş ve büyük bir tehlike olarak görülüyor. Bu tehlikenin ortadan kaldırılması hedefleniyor. İşte 1977’de Kürt halk önderine yönelik Ankara’da geliştirilen komplo olayı var. Yine 1977 18 Mayıs’ında Haki Karer arkadaşın katledilmesi var. Aslında 1977 darbe hazırlıkları yapılırken, ortam karıştırılırken devrimci direnişte dinamik rol oynayabilecek olan APO’cu hareketin de hedeflenmesi söz konusu. Haki Karer’in katledilmesi ve Önder APO’ya karşı 1977’deki o gerçekleştirilen komplo da aslında kanaatime göre o zamanki darbe hazırlıklarının bir parçası şeklindedir.”
KONTR-GERİLLA ÖRGÜTLERİ YAPTI
Darbe hazırlığı aşamasında yapılan katliamlarda hedeflerin bilinçli bir şekilde seçildiğini belirten Şerik; “Seçilen hedefler de çok bilinçli seçilen hedeflerdir. Nedir bu hedefler? Toplumun içerisinde ileri gelenler var. Bilinen saygın şahsiyetler var. Öldürüldüğü zaman ses getirecek kişiler var. Bunlara karşı bir yönelim de söz konusu. ” İfadelerini kullandı. NATO-Türk Gladiosu öncülüğünde Türkiye’de Türk İntikam Tugayı (TİT), Esir Türkleri Kurtarma Ordusu (ETKO) gibi örgütlerin oluşturulduğu, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının hayata geçirildiğine vurgu yapan Şerik; “Bu örgütler adına bu eylemler yapılmaya başlandı.”dedi.
KİTLELER KARŞI KARŞIYA GETİRİLDİ
Gelişen birçok küçük çaplı katliamların ardından kitlenin Maraş katliamıyla birlikte karşı karşıya getirilebildiğine vurgu yapan Şerik; bu katliamları hazırlayan ve kendine gerekçe yapan darbecilerin de artık kendilerini iktidar üzerinde kurumlaştırmaya başladığını söyledi. İlan edilen sıkıyönetim o kurumsallaşma yönündeki atılan bir adım olduğunu ifade eden Şerik; “Artık o adımın üzerinden ne oluyor? Sıkıyönetim ilk olarak 9 ilde ilan ediliyor. Bu illerin çoğunluğu Kürdistan’dır, daha sonra bunun sayısı 13’e çıkartılıyor. Ve adım adım geliştirilerek devlet sınırları içindeki sol güçlerin, demokratik güçlerin büyük gelişme kaydettiği yerler sıkıyönetimin ilan edildiği alanlar haline geldi” diye ifade ediyor.
KERBELA’DA YEZİD, TÜRKİYE’DE EVREN
Darbecilerin toplumu ezerken dini de kullanmaktan geri durmadıklarının altını çizen Şerik; “Bunu yaparken de devlet dinin propagandasını yaptı. Örneğin nasıl Kerbela’da Yezid’in mızrakların ucuna kuranı kerimi koyarak saldırmış, ona karşı Alevilerin direnişlerin önünü kesmeye çalışmışsa 12 Eylül de bunu yaptı. Kuranı kullandı. Evren konuşmalarının başını surelerle, besmelerle başlattı. Uçaklardan surelerle giriş yapılan bildiriler dağıtılmaya başlandı. Aynı Yezid’in ordusu gibi Kuran’ı kullanarak. Yezidi’n ordusu mızrakların ucuna Kuran’ı takmıştı, bunlar da bildirilerin başına Kuran’ı yerleştirdiler. Okullarda din dersi zorunlu hale getirildi. İmam hatip liselerinin sayısı hızlı bir şekilde arttı. Yine Sudi-ABD sermayesinin ortaklığını ifade eden şirketler kurulmaya başlandı.” İfadelerini kullandı.
‘YEŞİL KUŞAK’ KATLİAMCILARIN PROJESİ
Maraş katliamını gerçekleştiren güçlerin bir yandan Türkiye’de gelişmekte olan devrimci yapıları tasfiyeyi, diğer yandan Kürdistan’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan öncülüğünde gelişmekte olan Kürt Özgürlük Hareketi’nin önünü almayı hedeflediğine dikkat çeken Şerik; bu temelde NATO ve Türk Gladiosu ortaklığında Türkiye’de “Yeşil Kuşak” projesinin hayat bulduğunu ve bu projenin günümüzde cemaat ve AKP ile temsil edildiğini söyledi.
KATLİAMCILARIN HEDEFLERİNE ALET OLUNMAMALIDIR
Maraş katliamı ile birçok Elbistan ve Pazarcıklı Kürt-Alevi Yurtseveri, aydını ve demokratı ülke dışı ve içi sürgünler yaşadı. Şark Islahat-ı Planı ile hedeflenen asimilasyon ve soykırım politikalarıyla karşı karşıya kaldı. Kendi topraklarından uzaklaştırıldı ve ülkesine yabancılaştırıldı. Bütün bunlar katliamın hedeflediği uygulamalardı. Birçok alevi kesimi hala bu katliamın niçin yapıldığına ilişkin soruya cevap bulmuş değil ve bunun İslamcı ve milliyetçi kesimlerin damdan düşer gibi gerçekleştirdiği bir katliam olarak ele alıyor. Maraş’ı anlamak için Maraş katliamının yarattıklarına bakmak gerektiğini belirten Gazeteci Yazar Kasım Engin ise; “Ortaya çıkan sonuçlara baktığımızda bu katliamın ve Kürdistan halkına karşı uygulanmış başka birçok katliamın sadece bazı bireyler ya da toplum kesimleri tarafından yapılmadığı daha iyi anlaşılacaktır. Bu gözle yeniden Maraş’a, Sivas’a, Gazi’ye, Roboskilere bakmak önemli olacaktır." diye ifade ediyor.
KATLİAMCILARA KARŞI HALKLAR ARASI BİRLİK SAĞLANMALIDIR
Katliamcıların istedikleri çizgiye gelmemek için toplumun üzerine önemli görevler düştüğüne vurgu yapan Engin, sözlerini şöyle tamamladı: “Öncelikli olarak katliamcıların yapmak istediklerinin tersini yapmamız gerekiyor. Katliamcılara meydanı bırakıp kaçmamak gerekiyor. Yapılanları sadece bazılarının yapmadığını bilerek bu katliamların bilinçli bir şekilde insanlarımızı sindirmek, gözdağı vererek geri adım attırmak istedikleri bilerek faşist devlete karşı bir duruş sahibi olmamız gerekir. Ve tabii bunların istedikleri örgütlü duruşumuzu dağıtmaktır o zaman bizlerin yapacağı inadına daha fazla örgütlenmektir. Maraş özgülünde ise halkları, farklı inanç guruplarını bir birlerinden koparmak için özel uğraştıklarını bilerek halklar ve inançlar arasında daha güçlü birliktelikler yaratarak faşizme karşı durmamız gerekmektedir.”