“8 Mart Komitesi” ve İsveçli kadınlardan AKP protestosu

Her yıl 8 Mart dolayısıyla İsveç’in 100’e yakın yerleşim biriminde panel, konferans, gece ve gösteriler örgütleyen “8 Mart Komitesi”, bu yılın ilk etkinliğini Türk devletinin katliamlarını protesto için bir gösteri düzenleyerek başlattı.

50 civarında kadın örgünün oluşturduğu “8 Mart Komitesi”nin çağrısıyla Stockholm’un Sergel Meydanı’nda düzenlenen gösteride konuşmalar yapan kadın örgütlerinin temsilcileri, Türk devletinin Bakur ve Cizre’ye yönelik saldırı ve katliamlarından en fazla kadın ve çocukların zarar gördüğüne dikkat çekerek, Avrupa Birliği ve İsveç Hükümeti’ne Türk devletinin saldırı ve katliamlarını durdurmak için girişimde bulunmaları çağrıları yaptılar.

Eylemde “8 Mart Komitesi’nin AKP ve Türk devletinin katliamlarını kınayan açıklaması da okundu. Açıklamada Kürt yerleşim bölgelerinin asker ve polisler tarafından kuşatıldığına, sokaklara çıkmanın yasaklandığına ve sivil halka yönelik katliamlar düzenlendiğine dikkat çekiliyor.

KÜRT KIZKARDEŞLERİMİZ YALNIZ DEĞİLDİR

Cizre'de bodrum katına sığınan onlarca göstericinin kimyasal silahlar kullanılarak katledildiği belirtilen açıklamada Türk devletinin 4 bin asker ve polisle İdil'e yönelik saldırıları başlattığı da hatırlatılıyor.

Kürt kadınlarının AKP ve faşist Türk devletinin saldırılarına karşı kendilerini ve Kürt Halkını savunmak için YPS'de örgütlenerek kahramanca direndiklerine dikkat çeken “8 Mart Komitesi”,

“Biz '8 Mart Komitesi' olarak, Türk devletinin Cizre, Sur, İdil ve diğer yerleşim birimlerindeki katliamlarını kınıyor ve Kürt kız kardeşlerimizi destekliyoruz. Onlar yalnız değildir. Biz buradayız.

Biz '8 Mart Komitesi' olarak, tüm barış örgütlerine ve insanlara Türk devletinin Kürt kız kardeşlerimize ve Kürt Halkına yönelik saldırılarının durdurulması için harekete geçmelerini öneriyoruz” diyor.

Tencere ve tavaların çalındığı eylemde Türk devleti ve AKP Hükümeti'ni protesto eden ve özyönetim direnişçilerini selamlayan sloganlar atıldı.

“8 Mart Komitesi’nin Stockholm'de düzenlediği eyleme Türk, Kürk, Asuri, Ermeni, Ezidi ve Alevi kadınlar tarafından geçtiğimiz günlerde oluşturulan “Kadınların Barış ve Demokrasi Platformu” adlı oluşum da destek verdi.

GÄVLE'DE GENÇLER BİLDİRİ DAĞITTI

İsveç’in Gävle ilinde de Gävle Demokratik Kürt Toplum Meclisi Gençlik Komitesi üyesi bir grup genç de, Cizre’de Türk devletinin gerçekleştirdiği katliamlar hakkında kamuoyunu bilgilendirmek için il merkezinde bildiri dağıttı.

İSVEÇLİ KADINLARDAN TÜRK DEVLETİNİN KATLİAMLARINA TEPKİ

Geçtiğimiz hafta sonu “Operation 1325” adlı örgütlenmenin düzenlediği bir etkinlikte Liberya ve Kongo’da kadınlara yönelik saldırı ve tecavüzleri ele alan bir belgeselin gösterimi yapıldı.

Daha önce İsveç Devlet Televizyonu’nda gösterilen belgeselin yapımcısı Marika Griehsel, filmin gösteriminden sonra yaptığı konuşmada Türk devletinin Kürdistan’da kadınlara yönelik vahşetinden de söz etti.

Türk askerleri tarafından katledilen kadın bedenlerinin çıplak bir biçimde teşhir edilmesinin kabul edilemeyeceğini söyleyen Griehsel, bu barbarlığa karşı kadın ve barış örgütlerinin tepkisiz kalmamaları gerektiğini ifade etti.

Etkinliğe katılan barış örgütleri temsilcilerine Türk devletinin kuzey Kürdistan’da sürdürdüğü soykırım operasyonu hakkındaki düşüncelerini öğrenmek için sorular yönelttik.

ERDOĞAN SIĞINMACILARI AB'YE KARŞI ŞANTAJ ARACI OLARAK KULLANIYOR

Bir dönem İsveç Parlamentosu Başkan Yardımcılığı yaptıktan sonra 2003 ila 2014 yılları arasında İsveç’in Nikaragua ve Şili Büyükelçiliğini yapan “Operation 1325” adlı örgütün başkanı Eva Zetterberg, kadınların barış görüşmelerinde aktif rol oynamalarını hedefleyen bir kadın örgütü olarak kuzey Kürdistan'daki halka yapılan saldırıları çok kaygı verici bulduklarını belirtti.

“Bu saldırılardan kadınlar, çocuklar ve siviller zarar görüyor. Bize yansıyanlar sadece buzdağının görünen kısmı. Pek çok ihlalden haberimiz olmuyor. İsveç devleti ihlalleri durdurmak için devreye girmeli” diyen Zetterberg, “Şu anda Türkiye'de Kürtlere yapılan saldırıların durdurulamamasında Avrupa'nın sessiz kalmasının etkisi var. Avrupa Türkiye'nin sığınmacıları Avrupa'ya yönlendirmesinden çekindiği için olanlara sessiz kalıyor. Şu anda Avrupa Birliği sığınmacılardan dolayı Türkiye'ye karşı zayıf bir konumda. Erdoğan bunu AB'ye karşı şantaj aracı olarak kullanıyor. Avrupa Birliği sığınmacıları Avrupa'ya göndermesin diye katliamları kınayamıyor” diyor.

SALDIRILARI DURDURMAK İÇİN HEPİMİZ BİRŞEYLER YAPMALIYIZ

1986-1997 yılları arasında Uluslararası Af Örgütü Başkanlığı, 2008 yılına kadar da İnsan Hakları Örgütleri Fonu Genel Sekreterliği görevlerini yürüten Olof Palme Vakfı Fonu Yönetim Kurulu Üyesi Anita Klum, İsveç Hükümeti'nin Türkiye, Suriye ve Kürdistan'daki insan hakları ihlallerini çok yakından izlediğini ve sessiz kalmadığını gözlemlediğini belirttikten sonra şunları kaydediyor.

“Geçtiğimiz hafta Olof Palme Ödülleri töreninde yemek sırasında Suriye'den bir grup kadın Dışişleri Bakanı Margot Wallström'le görüştü ve yardım istedi. Bakan destek sözü verdi. Benim gözlemlerim bakan Suriye ve Kürdistan'daki gelişmeleri yakından izliyor ve insan hakları ihlallerinin durdurulmasını istiyor. 1989 yılında Halepçe’ye yönelik kimyasal saldırıda bulunuldu. Ondan sonra da bu tür saldırılar devam etti. İnsanlık olanlardan bir şey öğrenmişe benzemiyor. Hala kimyasal silahlar kullanılıyor. Saldırıları durdurmak için biz hepimiz bir şeyler yapmalıyız.”

Klum, Avrupa Birliği'nin pek çok defa Türkiye'nin AB'ye girebilmesi için insan haklarına saygı göstermesi gerektiğini söylemesine rağmen Erdoğan ve Türk Hükümeti'nin bu uyarılara kulak asmadığını dile getirdi.

AVRUPA ÜLKELERİ TEPKİ GÖSTERMELİ

“Barış için Kadınlar” adlı barış örgütünün yönetim kurulu üyesi Silvia Rönn, Türkiye'nin güvenilmez bir hükümet ve kendine daha fazla yetkiler isteyen Erdoğan tarafından savaşa sürüklendiğini belirttikten sonra bu saldırılara karşı suskun kalmamak gerektiğini, en fazla da Avrupa ülkelerinin tepki göstermeleri ve katliamları durdurmak için girişimde bulunmaları gerektiğini söylüyor.

...