Türkiye, giderek bir cezaevleri ülkesi haline geliyor. Adalet Bakanlığı’nın son verilerine göre, Türkiye’de kapasitesi 301 bin 397 kişi olan 405 cezaevi bulunuyor. AKP iktidarının darbe koşulları altında yönettiği Türkiye’deki cezaevlerinde, şubat ayı verilerine göre 392 bin 456 kişi tutuluyor.
AKP, iktidarını korumak için Türkiye’yi darbe yasalarıyla yönetmeye devam ediyor. Toplum üzerinde korku ve baskı oluşturmak için yargı ve kolluk güçlerini kullanan iktidar, artık kendisine muhalif olduğunu varsaydığı kişileri bile cezaevine koymaktan çekinmeyecek bir noktaya geldi.
CEZAEVLERİNDE 392 BİN KİŞİ TUTULUYOR
Her yıl yeni cezaevleri açan iktidar için artık cezaevleri, bir baskı ve susturma aracı olarak kullanılmaya başlandı. Sadece görüşlerini ifade ettiği için cezaevlerine giren ve kısa süreliğine de olsa tutulan yurttaşların sayısı, Türkiye nüfusunun yarısına yaklaşmış durumda. Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) verilerine göre, Türkiye’de şu anda faaliyette olan 405 cezaevi bulunuyor. Bu cezaevlerinin 273’ü kapalı, 99’u ise açık cezaevi statüsünde.
Bunların yanı sıra, 4 çocuk eğitim evi, 12 kadın kapalı cezaevi, 8 kadın açık cezaevi ve 9 çocuk-genç kapalı cezaevi bulunuyor. Faaliyetteki cezaevlerinin toplam kapasitesi 301 bin 397 kişi olmasına rağmen, AKP’nin tutuklama politikaları nedeniyle CİSST verilerine göre şubat ayı itibarıyla cezaevlerinde kapasitenin yüzde 30 fazlası olan 392 bin 456 kişi tutuluyor. CİSST, özellikle 12-18 yaş aralığındaki kişilerin sayısında yüzde 4,07 oranında bir artış olduğunu ve cezaevinde tutulan kız çocuklarının oranının yüzde 55’e ulaştığına dikkat çekiyor.
Ancak AKP iktidarı için bu cezaevleri ve cezaevlerindeki sayı yeterli görülmemiş olacak ki, 2025 yılı bütçesinden Adalet Bakanlığı'na yeni 11 cezaevi inşası için 1 milyar 213 milyon TL ödenek ayrıldı. 2027 yılında tamamlanması planlanan bu 11 cezaevinin toplam maliyetinin ise 23 milyar 585 milyon TL olacağı bakanlık tarafından açıklandı. Yeni yapılacak cezaevlerinden sadece Sêrt'te yapılacak olan cezaevi için ayrılan bütçe ise 500 milyon TL olacak.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi Cezaevleri Komisyonu'ndan Avukat Ömer Taş, iktidarın cezaevleri politikasını ANF'ye değerlendirdi.
‘CEZAEVLERİNDEKİ SAYI ASTRONOMİK RAKAMLARA ULAŞTI’
Türkiye giderek bir cezaevleri ülkesi haline geldi, iktidar artık kendisine muhalif veya tehlike olarak gördüğü herkesi cezaevlerine atıyor. Var olan cezaevlerinde kapasitenin iki katı tutuklu bulunduğu açıklandı. Bu kadar tutuklu olması normal mi ve bu kadar büyük bir sayı cezaevleri içinde bir sorun oluşturmuyor mu?
Öncelikle belirtmeliyim ki, soruya ilişkin değerlendirmeyi düşünceleri ve siyasi kimliği sebebiyle tutuklanan veya hüküm giyenler üzerinden yapacağım. Bugün, siyasetle ilgilensin veya ilgilenmesin, toplumun neredeyse tamamı, düşünceyi açıklamanın dahi suç olarak görülebileceğinin farkındadır. Yurttaşlardaki bu farkındalığın gelişmesinde, giderek artan baskı ve yıldırma politikalarının etkili olduğu açıkça ortadadır. Gerçekten de Türkiye, gelinen aşamada ifade özgürlüğünün sık sık ihlal edildiği ve düşüncelerinden dolayı insanların cezaevlerine kapatıldığı bir ülke haline gelmiştir. Gerçek anlamıyla muhalefet yapan ve iktidarın hatalarını açıkça ortaya koyanlar, bugün tutuklanma ve ceza alma tehdidi altındadır. Sonuç olarak, gelinen aşamada cezaevlerinde sırf düşüncesini ifade ettiği için tutuklu olarak bulunanların sayısı astronomik rakamlara ulaşmıştır. Bu durum, aynı zamanda kalınan koğuşlardaki barınma koşullarını olumsuz etkilemekte ve sağlık hizmetine erişimi zorlaştırmaktadır.
‘MAHKEMELERİN İKTİDARDAN ETKİLENMEDEN GÖREV YAPTIĞINI SÖYLEMEK MÜMKÜN DEĞİL’
Yargı eliyle neredeyse mahkemeye çıkan herkes tutuklanıyor. İktidar neden böyle bir yol izliyor?
Kural olarak yargı yetkisi, bağımsız mahkemeler vasıtasıyla kullanılmalıdır. Ancak düşünceyi ifade etme ve bu düşünceyi yayma özgürlüğüne ağır müdahalelerin olduğu ülkelerde bağımsız mahkemelerden söz etmek mümkün değildir. Türkiye'de hukukun geldiği aşama ve durum aynen bu minvaldedir. Dolayısıyla mahkemeler ve hakimliklerin mevcut şartlarda iktidar söylemlerinden etkilenmeden görev yaptığını söylemek mümkün değildir. Halihazırda verilen siyasi tutuklama kararlarının birçoğu, kanunda belirtilen asgari koşulları sağlamıyor.
İktidar, elinde bulundurduğu kamu gücünü özellikle son zamanlarda tamamen keyfiyete varacak bir şekilde kullanmaktadır. "İktidarın neden böyle bir yol izlediği" sorusundan ziyade, "iktidar nasıl oluyor da böyle bir yol izleyebiliyor" sorusunu cevaplandırmak gerekir. Elinde bulundurduğu gücü kullanırken muhalefet veya yargı tarafından denetlenmeyen bir iktidar için keyfiyetin önü açılmaktadır. Bu aşamadan sonra iktidar veya iktidarın icraatları aleyhine konuşan bütün yurttaşlar tutuklanabilir anlamına gelmektedir.
‘CEZAEVLERİNDE SAĞLIĞA ERİŞİM ÇOK ZOR’
Koğuşlar ve odalar kapasitesinin üstünde insanı barındırıyor. Yargı ayağı bir yana, bu kadar insanın tutulmasının başka sorunları da (sağlığa erişim, bulaşıcı hastalık vb.) olmuyor mu?
İlk soruda kısaca açıklama yapmıştık, ancak burada müvekkilimiz üzerinden daha detaylı bir bilgi verilebileceğini düşünüyorum. Dosyasını başka bir avukatla ortak yürüttüğümüz ve siyasi saiklerle içeride tutulan bir müvekkilimiz hastalandı. Cezaevi tarafından sağlık talepleri zamanında karşılanmadığı için zatürre teşhisi konuldu. Hastane tarafından defalarca ilaç yazılmasına rağmen, söz konusu ilaçlar kendisine verilmedi. Bu bahsini ettiğim durum yalnızca bir örnek; benzer durumlarla onlarca kez karşılaşmışızdır. Dolayısıyla yeni tutuklamaların sayısını artırmak yerine, mevcut tutuklu ve hükümlülerin şartlarının iyileştirilmesi gerekmektedir.
‘ÇÖZÜM TUTUKLAMA DEĞİL, HUKUKSUZ CEZALANDIRMANIN ÖNÜNE GEÇİLMESİDİR’
Sizce çözüm daha fazla cezaevi mi yoksa başka bir çözüm var mı?
Cezaevlerinin sayısını artırmak bir yana, cezaevlerinin gerekli olup olmadığını dahi bir süredir tartışıyorum kendimle. Bir insanı ıslah etmenin tek yolu hapsedilmesi değildir. Gerçek anlamıyla ıslah; topluma eğitim, barış, adalet, özgürlük gibi değerlerin aşılanmasıyla sağlanabilir. Burada bir parantez açma ihtiyacı duyuyorum: Sözünü ettiğim "ıslah," hırsızlık ve dolandırıcılık gibi adli suçlardan dolayı cezaevine kapatılanların topluma kazandırılmasına ilişkindir. Bugün siyasi düşüncesi veya duruşundan dolayı tutsak edilenler ıslah edilmeye muhtaç değildir. Dolayısıyla çözümün cezaevi sayısını artırmak olmadığını, tam aksine haksız ve hukuksuz tutuklama ile cezalandırmaların önüne geçilerek bu sayının azaltılması gerektiğini düşünüyorum.