İmralı'ya giden Heyet!
İmralı'da Efrin odaklı bir görüşme olmuş ise bu aynen 25 Haziran 2015 görüşmesi gibi olmuştur. Yani masaya oturduğu sırada 250 sivilin katledildiği gün gibi.
İmralı'da Efrin odaklı bir görüşme olmuş ise bu aynen 25 Haziran 2015 görüşmesi gibi olmuştur. Yani masaya oturduğu sırada 250 sivilin katledildiği gün gibi.
Tarih 20 Temmuz 2013.
İmralı Adası'na bir helikopter iner.
İmralı'ya helikopter inmesinin siyasal bir anlamı vardır: Devlet heyeti gelmiş demektir.
Nitekim o gün de devlet heyeti adaya ayak bastı!
Giden heyetin başkanlığını dönemin başbakan yardımcısı Beşir Atalay yapıyor. Yanında Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu ve MİT müsteşar yardımcıları bulunuyor.
Öcalan ile yapılan görüşme, Erdoğan'ın daha sonra 'yok dediği' masa etrafında oluyor ve dönemin moda deyimi ile 'Çözüm Süreci' ele alınıyor. Çözüm sürecinin ana konusu ise “Rojava ve Suriye”...
Öcalan, bu görüşmede, Suriye ve Rojava'nın geleceğine ilişkin Türk heyetine bir dizi öneride bulunuyor. Beşir Atalay, bu projeyi MGK'da değerlendireceklerini aktarıyor. Atalay, Öcalan'a dönerek, 'aklınıza hayalinize gelmeyecek düzenlenmeler yapacağız' diyor.
Bu arada devlet heyeti, Kandil'den gelen KCK mektubunu da Öcalan'a aktarıyor. Birkaç saatlik görüşmede elbette 'Çözüm Süreci'nin tüm aşamaları konuşuluyor ama kilit konu Suriye oluyor... Atalay ve beraberindekiler İmralı'dan ayrılıyor.
Bir gün sonra...
21 Temmuz 2013!
İmralı Adası'na bu defa DBP-HDP Heyeti gidiyor. Heyette Selahattin Demirtaş ve Pervin Buldan yer alıyor. Onlar helikopterle değil, feribotla adaya gidiyor.
Demirtaş, Rojava'daki gelişmeler konusunda Öcalan'a bilgi aktarıyor. El-Nusra ve ÖSO saldırıları hakkında Ahmet Davutoğlu ile yaptıkları görüşme hakkında bilgi veriyor.
Öcalan, Beşir Atalay ve devlet heyeti ile yaptıkları görüşmeye ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor ve önerilerinin MGK'da ele alınacağını, Ankara'dan cevap beklediğini belirtiyor.
Ve şunları ekliyor;
“Suriye'deki çözüm Türkiye'deki, Türkiye'deki çözüm Suriye'deki çözümdür. Umarım bunu hayata geçirebilirler. Afrin ve Azzaz'da Türkmenler ve Süryanilerle görüşebilirler.” (Kürt tarafını kastediyor)
Öcalan, KCK'den gelen mektubu aldığını ve yanıtlayacağını belirtiyor.
Bu görüşmeden iki gün sonra!
23 Temmuz 2013.
Bursa'dan Ankara'ya giden bir araç, İnegöl ilçesine bağlı Mezitler bölgesi eski Karacakaya köyü mevkiinde karşı yönden gelen şeker yüklü bir TIR ile çarpıştı.
TIR'ın ön kısmının üstünden geçtiği araç hurda oldu.
Yoldan geçenler hurdaya dönen aracın içindeki sürücüyü çıkarmaya çalıştı. Sürücünün elindeki çantaya sımsıkı sarıldığı ve bırakmak istemediği o dönem ajans ve gazetelere konu oldu.
Aracın içinde 1999'dan beri İmralı Cezaevi Müdürlüğü'nü yapan Ahmed Duzman bulunuyordu. Duzman, TIR'ın çarptığı araçtan yaralı çıkarılıp İnegöl Devlet Hastanesi Acil Servisine kaldırıldığında bile elindeki çantayı bırakmadı. Çünkü içinde 'gizli ve önemli evraklar' vardı. Duzman bu evrakları İmralı'dan Ankara'ya götürüyordu. Öcalan, yazdığı bütün mesajları cezaevi müdürü üzerinden gönderiyordu.
Duzman'ın 2015 Aralık ayına kadar İmralı'daki görevini sürdürdüğünü biliyoruz. (Kaynak: M. Sait Yıldırım - 'İmralı'da 9 gün’ kitabı)
Öcalan, KCK mektubu, Demirtaş ve Buldan'la yaptığı görüşmelerden sonra Rojava-Suriye merkezli çözüm için taraflara mektup yazdığını daha sonraki görüşmelerde dile getirdi. Hem de bir kaç defa. Ama o mektup hiç bir zaman Kürt tarafına ulaşmadı. Belki birileri Ankara'ya ulaşmasını da istemiyordu! Ulaşmış olsa da cevabı verilmedi.
Temmuz ayında MGK toplantısı yapılmadı, Ağustos'ta yapılan MGK toplantısı sonrasında da ÖSO ve El-Nusra'nın Rojava'ya yönelik saldırıları tırmandı.
Aslında 'çözüm süreci' denilen süreç o zaman sona ermişti. Nitekim Erdoğan'ın tehditlerine cevaben Öcalan 'Rojava bizim kırmızıçizgimizdir' mesajını verdi.
Sonra ne oldu?
Görüşmeler neredeyse aynı içerikte devam etti. Kobanê saldırısıyla birlikte süreç başka bir evreye girdi. 30 Ekim 2014 MGK toplantısında 'Çöktürme Planı' kabul edildi. Kürt hareketini teslim alma konseptine ivme kazandırıldı.
Öcalan ile HDP Heyeti arasında son görüşme 5 Nisan 2015'te gerçekleşti.
Sonra 7 Haziran seçimleri ve seçimlerden 18 gün sonra, yani 25 Haziran günü Devlet Heyeti tekrar İmralı Adası'na gitti.
Bu görüşmede, bir müsteşar yardımcısı Öcalan'a dönerek, 'Rojava'yı çok abartıyorsunuz. İstersek bir günde 250 uçak kaldırır hepsini yerle bir ederiz' tehdidinde bulundu.
Aynı saatlerde Urfa'nın Suruç ilçesi Murşitpınar Sınır Kapısından konvoy halinde Kobanê'ye geçen 'IŞİD' elemanları, şehirde 250'dan fazla sivili katletti.
Devlet ikili oynuyordu; çözüm imajı altında çözme işine soyunmuştu ve mesaj açık verilmişti…
Öcalan ile bir daha hiç görüşme gerçekleşmedi.
***
Bu hatırlatmaları neden yapma ihtiyacı hissettik?
Yaşanan güncel gelişmelerden yola çıkarak, birkaç sebepten ötürü:
Birincisi, şu net anlaşılmalıdır: Kavganın ve savaşın en büyüğü her zaman İmralı adasındadır. Her zaman verilmek istenen zararın, yıkımın boyutu, ada göz önünde tutularak yapılır. Kürtlere her saldırı oraya endekslidir.
İkincisi, geçtiğimiz günlerde Murat Karayılan, Efrin'deki savaş sırasında devlet heyetinin tekrar İmralı'ya gittiğini ve Efrin'de 'geri adım attırmak istediklerini', Öcalan’ın bu dayatmayı kabul etmeyince tecrit ve işkence sisteminin derinleştirildiğini açıkladı.
Karayılan fazla ayrıntı vermedi. Daha sonra detaylı açıklama yapacaklarını belirtti. Görüşmenin hangi tarihte olduğunu da söylemedi. Ama muhtemelen Efrin'de Öcalan'ın posterinin uçaklarla günlerce bombalanıp servis edildiği süre zarfında olmuştur bu görüşme.
Bazı çevreler, bu durumu 'arka planda bir müzakere' veya pazarlık şeklinde yorumladı.
Hayır! Ortaya çıkan belgeler ve sürecin okuması yapıldığında, denilebilir ki devlet; İmralı Adası'nda hiçbir zaman çözüm odaklı müzakerelere girişmemiş/girişmedi. İmralı'da Efrin odaklı bir görüşme olmuş ise bu aynen 25 Haziran 2015 görüşmesi gibi olmuştur. Yani masaya oturduğu sırada 250 sivilin katledildiği gün gibi.
Onun için, İmralı'da böyle bir görüşme olmuşsa bu olumlu değil daha çok olumsuz bir durumun işareti olabilir. Çünkü yıllardır böyle oluyor.
Üçüncüsü, Öcalan'ın Rojava ve Suriye için söyledikleri birebir doğru çıktı.
(Bunu teyit etmek için kitap olarak basılan “Görüşme Notları”ndan faydalanabilinir)
Bugün Efrin ile Rojava'nın diğer bölgelerine yönelik düzenlenen saldırılar aslında bu olayla yeni bir aşamaya geçmişti. Çünkü devlet, Rojava ve Suriye'de gelişen projenin Öcalan'ın eseri olduğunu biliyor. Sadece esere değil, ama daha çok eserin sahibine saldırıyor.
Sonuç olarak, faşizm kendi çizgisinden taviz vermez, istisna tanımaz. Tanıdığı an biter. Faşizmden çözüm odaklı görüşme beklemek ise korkunç bir gaflet olur. İçinden geçtiğimiz zorlu siyasal-askeri sürece ‘süreç odaklı okumanın/bakmanın’ faydalı olacağı aşikârdır.