Öcalan İmralı’yı anlatıyor - XIX

“Finans çağının en büyük tanrısı, tüm yardımcıları ve yardakçılarıyla birleşip beni İmralı kayalıklarına bağladı. Zagros ve Toros dağlarında bir daha asla sönmeyecek özgürlük meşalesini tutuşturanları karşısında bularak.”

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, İmralı sistemini de Uluslararası Komplo’nun bir parçası olarak görüyor. Orayı salt bir ada cezaevi değil, kapitalist modernitenin kendisi şahsında Kürdistan halkını ve bölge halklarını hedefe koyduğu büyük saldırının dizayn ettiği bir mekan olarak değerlendiriyor. Öcalan, yazdıklarında ve görüşmelerinde bu sistemi çözümleyip anlatırken, nasıl büyük bir mücadele verdiğini de ifade ediyor.

Öcalan’ın ‘KAPİTALİST UYGARLIK-Maskeli Tanrılar ve Örtük Krallar Çağı’ adıyla basımı yapılan savunmasında, komplo süreci ve İmralı gerçeği, tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. 19. bölümünü paylaşıyoruz:

FİNANS ÇAĞININ KRİZLERİ

Krizlerin sistemle bağı çarpıcıdır. Asya ülkelerinde, Rusya ve Latin Amerika’da zincirleme tarzda oluşan krizler tamamen para sahasında geçmektedir. Reel ekonomiye yansımalar hep sonradır. Daha önceki krizler reel dünyada başlayıp para dünyasında sonuçlanırken, finans çağının krizleri tam tersine olmaktadır. Reel ekonomi en sona bırakılmakta ama finans dünyasının egemenlerinin istedikleri gibi, ülke veya ülke bloklarını hizaya getirdikten sonra fazla ağırlaştırmadan sona erdirilmektedir. Rusya örneği bu konuda öğreticidir. SSCB resmi olarak 1991’de dağıldıktan sonra giderek ağırlaşan bir finansal kriz sürecine alındı. Kriz 1998’de doruk noktasına çıkarıldı.

RUSYA’YA 10 MİLYAR DOLAR KREDİ

Çok ilginçtir, bu dönemde bilinen Şam’dan çıkışımdaki gelişmeler bağlamında ben de Moskova’daydım. Rus yetkililer çok acilen Rusya’dan çıkmamı, bunun için ellerinden ne geliyorsa yapabileceklerini söylüyorlardı. Kocaman İstihbarat Şefi şunu belirtiyordu: “Altı ay sonra olsaydı her şey kolay olurdu. Biz de sana böyle davranmazdık.” Evet, 1998 krizi Rusya’yı teslim almıştı ve en yetkili ağızlardan itiraf ediliyordu. Gayet iyi hatırlıyorum. Benimle ilgili operasyonu yürüten İsrail Başbakanı Ariel Şaron ve ABD Dışişleri Bakanı M. Albraight alelacele Moskova’ya gelip 10 milyar dolar kredi karşılığında Rusya sahası dışına atılmamı sağlamışlardı.

MAVİ AKIM ANLAŞMASI İMZALANDI

Bu amaçla IMF ile anlaşma imzalanmıştı. Türkiye ile Rusya arasında da Rusya’dan çıkarılmam karşılığında ayrıca ‘Mavi Akım’ Anlaşması imzalanmıştı. ABD muhalefetine rağmen Rusya’nın bir şartı da bu anlaşmanın imzalanması oluyordu. Rusya sistem hegemonunun istediği neoliberal politikalara çekildikten sonra yavaş yavaş felçli halinden çıkıp sistemle bütünleşti. Sanal ve finansal karşı devrimler çağında bir karşı devrim de böyle gerçekleştiriliyordu!

TOPLUMUN TOPLUMLA İKTİDAR SAVAŞI

Ticaret çağı sömürgelerin büyük talan savaşlarıyla yürütülmüştü. Sanayi çağı iki büyük dünya savaşı ve kendi içinde sınıf savaşının yanı sıra ulusal kurtuluş savaşlarıyla dolu geçmişti. Finans kapital ise tüm toplumun toplumla iktidar savaşına dönüşmüştü. Uygarlık tekellerinin bu en sonuncusu, Ortadoğu’nun tümüyle yitimi karşısında yapısal kaosun dibini boylayabilirdi. Zaten yaşanan da buna yakın bir durumdu. Sistemin başarı şansı önemli ölçüde bölgedeki gelişmelerle bağlantılı hale gelmişti. Bundan dolayı kendine özgü koşulları nedeniyle yaşanan bir Üçüncü Dünya Savaşı’ydı. Sonraki gelişmeler bunu doğrulayacaktı.

KÜRTLERE UZUN VADELİ ROL BİÇİLMİŞTİ

Bu sürecin benimle olan kritik ve stratejik ilişkisi sanıyorum ilerde daha net anlaşılacaktır. Konu zaten giderek netleşmektedir. Suriye’nin etkili lideri Hafız Esad, ABD’nin etkili lideri Clinton’la iki sefer görüştüğünde, gündemin yarısının bana ilişkin geçtiğini duydum. Kilit bir konuma geldiğim anlaşılmıştı. Büyük Ortadoğu Projesi’nde Kürtlere uzun vadeli olarak stratejik bir rol biçilmişti.

Bölgenin finans kapitalle olan sorunlarının çözümünde Kürtler ve Kürdistan koçbaşı olarak kullanılacaktı. Bir dönem Ermeniler ve diğerleri (Helenler, Asurîler, hatta Yahudiler, Arap ve Filistinliler) de bu tür amaçlar için kullanılmıştı. Statükocu, aşırı ulus-devletçi, sistemle sorunların çözümüne yardımcı olmak yerine köstek olan, bölgenin hegemonu olma sevdasını bırakmayan güçler üzerinde Kürt sopası çözücü etki yapabilirdi.

1970’lerden beri hazırlandığı anlaşılan bu planın içine ben beklenmedik ama kilitleyici bir unsur olarak dahil olmuştum. Ya tam dediklerine uyacak bir askerleri olacaktım ya da bertaraf edilecektim. Yapım, sistemin askeri olmaya elverişli değildi. Dolayısıyla ilk ve en kolay bertaraf edilecek unsur olarak görülmem anlaşılır bir husustur. Birinci Dünya Savaşı, Avusturya Veliahdının bir Sırp militan tarafından vurulmasıyla başlamıştı. Savaş Ortadoğu’da devam ediyordu. Daha da şiddetlenerek devam edecekti; ancak Üçüncü Dünya Savaşı olarak.

SİSTEMİN TÜM GÜÇLERİNİN PLANIYLA

Kurban ise bu sefer tam tersine, sistemin tüm örgütlü güçlerinin planıyla ben olacaktım. Bu noktada benzerlik ve tarihin yenilenerek tekerrürü çok çarpıcıdır. Atina İstinaf Mahkemesi’ndeki davamla ilgili savunmamda, “Tanrı Zeus ve yardımcısı Tanrıça Athena, Hades ve Ares’in el ele vererek, Prometheus’u bağlayıp Kafkasya kayalıklarına zincirlemeleri gibi, onların insan torunları da beni tutsak edip İmralı Adası kayalıklarına zincirlediler” demiştim. Bu değerlendirmemin biraz eksik kaldığı anlaşılıyor.

Bu çözümlememle daha iyi anlaşılıyor ki, beni gerçek bir tanrı zincirledi. Tarihin dehlizlerinde gizlice büyüye büyüye palazlanan, paralanan bu küçük tanrı yavrusu, kapitalist çağla toplumda gün yüzüne çıkmıştı. Kendini öyle kabul ettirdi ki, daha önceki çağların bütün tanrıları ortadan kayboldu. Krallar yerlerde süründü, kelleleri koparıldı. İnsanlığa en kanlı zamanları ve iliklerine kadar sömürüyü dayattı. Yerin altını ve üstünü kirletti, birbirine kattı. Gerçekten insanı ve bunun da ötesinde sınırsız canlıyı yok etti.

FİNANS ÇAĞININ TANRISI ZİNCİRLEDİ

Paranın tanrısallaşması, gerçeğinden daha dehşetli bir olgudur. Dayandığı ve sürüklediği sistemin karakterini eğer bu satırlarla biraz dile getirebildiysem, bu adına mutluluk denilen olgunun belki de bana nasip olan tek mükAfatı olacaktır. Spinoza, “Anlam özgürlüktür” demişti. Onun dışında özgürlük olmadığına ben de inanıyorum. Anlayabildiğim kadar özgürleşmem yaşam için en büyük kuvvetimdir. Finans çağının en büyük tanrısı, tüm yardımcıları ve yardakçılarıyla birleşip beni İmralı kayalıklarına bağladı. Ama karşılığında tarihin tüm kutsal tanrıları ve tanrıçalarının tahtının kurulu olduğu Zagros ve Toros dağlarında bir daha asla sönmeyecek özgürlük meşalesini tutuşturanları karşısında bularak.

Apollon ışık ve savunma tanrısıydı. Ondan biraz hoşlanırım. Dionysos dağların aşk, neşe, şarap tanrısıdır. Onun kültüründen de hoşlanırım. Toros-Zagros kökenli daha eski tanrıların Anadolu’ya taşmış suretleridir ikisi. Açık ki, halkların binlerce yıl boyunca süzülüp gelen kimliklerini ifade ediyorlar. Işık ve neşe yaşamın en güzel ifadesidir. Bölgemizin iki kadim tanrısı Gudea ve El-Lah’a gelince, onların üzerinde de yoğunlaşıyor ve çözümlemeye çalışıyorum.

İNSAFINA TERK ETMEDİĞİM İÇİN

Halklarımızı Parallah karşısında neden ışıksız ve savunmasız bırakıp kan ve acı içinde kalmalarına razı olduklarını öğrenmek istiyorum. Bölgenin aşık bir çocuğu olarak halklarımızı hileli, madrabaz ve kör para tanrısının insafına terk etmediğim için mutluyum. Dostlarımın ve ait oldukları toplumların da benimle sonsuza dek mutlu kalacaklarına hep inanırım.

Devam edecek…