Özcan: İsrail ile Türkiye çelişkisi stratejiktir
Kürt Barış Enstitüsü Direktörü Giran Özcan, İsrail-Türkiye çelişkilerinin derin ve stratejik olduğunu; şu an Suriye özelinde, çok ciddi bir savaşa dahi evrilebilecek potansiyeli taşıdığını söyledi.
Kürt Barış Enstitüsü Direktörü Giran Özcan, İsrail-Türkiye çelişkilerinin derin ve stratejik olduğunu; şu an Suriye özelinde, çok ciddi bir savaşa dahi evrilebilecek potansiyeli taşıdığını söyledi.
Kürt Barış Enstitüsü Direktörü Giran Özcan, 8 günlük resmi İsrail ziyaretinin tanıma, tanıtma ve tartışma ekseninde geliştiğini belirterek, İsrail’in Yahudilerin yaşam hakkını yok sayan bir anlayışın Suriye'de yerleşmesini istemediğini söyledi. Suriye'nin nasıl olacağı ve kimler tarafından yönetileceğinin İsrail'in dikkatli takibi altında olduğunu kaydeden Özcan, şunların altını çizdi: “Suriye'deki Kürt halkının ve Kürt oluşumunun talepleri ve projesi, İsrail açısından önemli bulunuyor. Suriye bir bütün olarak İdlib gibi mi yoksa Kobanê gibi mi olacak? İki farklı dünya görüşü şu an Suriye zemininde ilişki ve çelişki içerisinde. İsrail'in Kürtlerden bahsetmesinin sebebi, Kürtlerin projesinin ve yaşam tarzının tüm bölge halkları ve inançları için uygun olmasıdır.”
Amerika'da faaliyet yürüten Kürt Barış Enstitüsü’nün direktörü Giran Özcan, İsrail'e resmi davetli olarak ziyaret gerçekleştirdi. İsrail'de 22-30 Mart tarihleri arasında temaslarda bulunan Özcan, Tel-Aviv, Kudüs, Suriye ve Lübnan sınırı ile Dürzi bölgelerini de ziyaret etti. Özcan'ın Dışişleri Bakanlığı’nda yetkililerle gerçekleştirdiği toplantı Bakanlığın resmi X hesabından kamuoyu ile paylaşıldı. Giran Özcan gerçekleştirdiği ziyarete ve İsrail'in Ortadoğu politikalarına ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı.
İsrail ziyaretinizin sebebi neydi?
Kürt Barış Enstitüsü olarak yaklaşık 5 yıldır Amerika'daki karar vericilerle ilişki içindeyiz. Bu kesimlere Kürdistan'ın siyasal, toplumsal, kültürel, ekonomik dinamikleri konusunda bilgilendirme yapıyoruz, eğitim veriyoruz. Çalışmalarımız Washington merkezli. Bir siyasi merkez olması itibarıyla da birçok devlet elçiliği ve siyasi kesimle ilişkilenme imkanı buluyoruz. Bu kesimlerden birisi de İsrail'dir. Hem bölgemizde hem de Washington'da etkili bir güç olması itibarıyla İsrailli yetkililerle ilişki geliştirmiş bulunmaktayız.
Buradaki elçilik vasıtasıyla dışişleri bakanlığı üzerinden planlanan ve organize edilen ziyaretimiz, karşılıklı bir ihtiyaç ve talep doğrultusunda oldu. Kürdistan Özgürlük Hareketi'nin politikası, Ortadoğu'daki güçlerin ilgisini çekmiştir. Ziyaretimiz, hem Kürt halkının İsrail'in politikalarını anlaması ve tanıması hem de İsrail'in Kürt halkının bölgesel temsiliyetini anlaması açısından önemlidir.
Ziyaretinizi biraz anlatır mısınız; programınız neydi, neler yaptınız?
Ziyaretin ilk günleri biraz İsrail'i tanımak üzerine planlanmıştı. Biz dışişleri bakanlığının organizesiyle ülkenin kuzeyinde hem Suriye hem Lübnan sınırına ziyaretler gerçekleştirdik. Başka bir gün ülkenin güney sınırına Gazze sınırına gittik. Oradaki durumu yerinde gözlemledik.
Planlama dahilinde Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile görüşüp ayrıca bir yuvarlak masa toplantısı yaptık. Toplantıya diğer bakanlıklardan da yetkililer katıldı. Bölge ve Kürdistan coğrafyasında yaşanan gelişmeler konuşuldu. Ayrıca Kürdistan'daki gelişmelerin İsrail'e ne tür yansımalarının olabileceğine dair geniş kapsamlı bir yuvarlak masa toplantısı yaptık.
İsrail nasıl bakıyor Ortadoğu'daki bu kriz ve kaosa?
Dışişleri yetkilileri Kürdistan'daki gelişmelere, Kürt halkının içerisinde bulunduğu koşullara dönük hassas davrandıklarını; bu konuda dinlemeye hazır olduklarını, en azından Kürt perspektifini önemsediklerini belirtti.
‘Kürt realitesiyle nasıl ilişkilenilebilir’ sorusu, kendi güvenlik ihtiyaçları doğrultusunda İsrail devleti tarafından sorulan bir sorudur. Bunun tabii ki askeri boyutu da var ama toplumsal ve politik boyutları da var.
İsrail ve Kürdistan ilişkileri konusunda iki anlayış var. Bir kesim, "İsrail, Kürtlere devlet kuracak" hayalini kuruyor. Bir kesim ise İsrail ile hiçbir şekilde ilişkilenilmemesi gerektiğini savunuyor. Meseleye iki uçtan yaklaşan bu görüşlere dair ne söylemek gerekir?
İki grubun da değerlendirmeleri çok abartılı. Türk medyasında sıkça işlenen, komplo teorisi diyebileceğimiz, işte 'İsrail Kürt halkına bir devlet kuracak' iddiaları çok abartılı, çok yersiz iddialar. Öncelikle İsrail'in buna gücü yetmez. Diğer yandan böyle bir niyeti de yok. Son 50 yıla bakıldığında İsrail'in bu yönlü herhangi bir faaliyetini göremiyoruz. Bu ilişkilenmeyi de bölgenin iki kadim halkının ilişkilenmesi ve birbirini tanıması, anlaması çabası, girişimi olarak tanımlamakta fayda var.
İsrail'in haklı olarak çokça eleştirilen güvenlikçi politikalarının da İsrail'in güvenliğini garanti edemediğini görüyoruz. Nitekim kuruluşundan bu yana her 3 ya da 5 yılda bir büyük savaşlar, çatışmalar yaşandı, yaşanıyor. Her savaşta sırtını orduya yaslayıp güvenlik ortamını oluşturacak bir devlet anlayışından çıkıp, Ortadoğu'yu toplumsal, kültürel ve politik düzeyde değişime götürecek bir anlayışa ihtiyaç var. Buna Ortadoğu'da yaşayan tüm toplumların, özellikle de azınlıkların ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Böyle bir dönüşüm, hem Yahudi hem Filistin toplumunun hem de Kürt halkının güvenliğini sağlar ve geleceğini garanti altına alır.
İsrail'in Suriye politikasına dair ne söyleyebilirsiniz, Suriye'de ne yapmak istiyor?
Ziyaretimizde Golan Tepeleri'ne kadar gidip Suriye sınırının sıfır noktasını ziyaret etme imkanı buldum. Öyle şehirler var ki, sınır şehrin ortasından geçiyor. Yani Kürdistan’ın Nisêbîn’i ile Qamişlo’su gibi düşünebiliriz. Suriye topraklarından veya İsrail topraklarından karşı tarafa taşla dahi saldırı düzenlenebilecek bir coğrafi, askeri konumlanmadan bahsediyorum. İsrail bu durum karşısında Yahudilerin yaşam hakkını yok sayan bir anlayışın Suriye'de yerleşmesini istemiyor. Bu yüzden fiili olarak HTŞ'nin Şam'ın güneyine geçmesine izin vermiyor. Hatta son günlerde askeri operasyonların da arttığını gözlemliyoruz. Suriye'nin nasıl bir Suriye olacağı ve kimler tarafından yönetileceği İsrail'in dikkatli takibi altında.
Meselenin bu boyutu Kürtleri de ilgilendiriyor, doğru mu?
Elbette. Suriye'deki Kürt halkının ve Kürt oluşumunun talepleri ve projesi, İsrail açısından önemli bulunmakta. Kendileri de bunu bize ifade etti. Hatta İsrail Dışişleri Bakanı neredeyse her konuşmasında Kürtlerden bahsediyor, Rojava'yı gündeme getiriyor. Ancak kimse hiçbir şeyi bir başkasının kaşı gözü için yapmaz. Bunlar dediğim gibi, İsrail'in güvenlik kaygıları ile örtüştüğü için olumlu görülüyor. Suriye bir bütün olarak İdlib gibi mi yoksa Kobanê gibi mi olacak? İki farklı dünya görüşü şu an Suriye zemininde ilişki ve çelişki içerisinde. İsrail'in Kürtlerden bahsetmesinin sebebi, Kürtlerin projesinin ve yaşam tarzının tüm bölge halkları ve inançları için uygun olmasıdır.
Türkiye-İsrail çelişkisi bu denklemin neresinde duruyor?
Devletler kendi menfaatlerinin amansız takipçileridir. Burada bize düşen şey şudur; bu dengeler ve menfaatlerin ne olduğunun tespitinin yapılması ve bu tespitlerle doğru orantılı bir siyaset yürütülmesi gerekiyor. Yoksa uluslararası ilişkileri yeniden keşfetmiyoruz. Bana göre İsrail ile Türkiye'nin çelişkileri derin ve stratejiktir.
İsrail-Türkiye çelişkileri şu an Suriye özelinde, çok ciddi kinetik, yani fiziki bir savaşa dahi evrilebilecek potansiyeli taşımaktadır. Bu durum, İsrail'de Başbakanlık Kurumu'nun hazırladığı raporlarda da kamuoyuna açık bir şekilde belirtilmiştir. Yani Suriye'de İsrail ve Türkiye fiziki bir şekilde karşı karşıya gelebilir. Hatta 2 Nisan'da İsrail'in Suriye'ye dönük saldırısında Türk devletine ait hedeflerin vurulduğu iddia edildi. Bu bilgi henüz doğrulanmasa da İsrail ve Türkiye arasındaki çelişkiler bu boyuta ulaşmış durumda. İsrail, Suriye'nin Türk devletinin hakimiyeti altına girmesini istemiyor. İsrail Dışişleri Bakanı "Biz şu an Suriye'yi İran'ın uzantısı olmaktan kurtardık ama onun aynı zamanda Türk devletinin bir mandası haline gelmesine izin veremeyiz" dedi. Bu açıdan önümüzdeki haftalar ve aylarda Suriye özelinde bu iki devletin çelişkilerini ve bu çelişkilerin neye doğru evrileceğini dikkatli bir şekilde izlememiz gerekecek.
Bunun karşısında Kürtler nasıl bir yol izleyebilir?
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 27 Şubat'ta önemli bir çağrı yaptı. Demokratik toplum mücadelesi, ne sadece Türkiye sınırları içinde ne de Suriye sınırları içinde biter. Zaten demokratikleşme öyle sınırlarla ifade edilemez. Dolayısıyla toplumsal örgütlenme ve mücadelenin en üst seviyeye çıkarılması gereken bir dönemden geçiyoruz. Zira demokrasi herkes için gerekli. Mesela Tişrîn Barajı'nda gerçekleştirilen direniş, demokratik toplum mücadelesinin en ileri noktasıydı. Bu mücadelenin büyütülerek sürdürülmesi gerekiyor.
Bu durumun Türk devletinin Ekim ayında kamuoyuna yansıttığı süreçle bağlantısı nedir peki?
Türk devletinin önünde çok net bir yol ayrımı bulunuyor. Ya ciddi, samimi bir demokratikleşmeye evrilip buna karar verecek - ki Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın açıklamasındaki temel beklenti de budur- ya da son 10-15 yılda gördüğümüz gibi bölgenin istikrarını bozacaklar ve bir kez daha bölgede savaş çıkabilir ve yüz binlerce insan yaşamını yitirebilir. Milyonlarcası göç etmek zorunda kalabilir. Türk devletinin antidemokratik ve otoriter refleksleri ya kendi iç ve dış siyasetini belirleyecektir ya da çok samimi, net bir demokratikleşme ile kendi iç ve dış siyasetini temizleyecektir. Eğer bu yolu tercih ederse kanımca hem bölge devletleriyle hem de uluslararası güçlerle ilişkilerinin düzelmesini beraberinde getirecektir.
Kürt siyasi partileri ve güçleriyle birlikte mi çalışıyorsunuz? Yani bir fikir alışverişi ya da ortaklaşma var mı?
Mutlaka ilişkilerimiz var. Biraz önce bahsettiğim gibi zaten Kürdistan Özgürlük Mücadelesi ve Kürdistan Özgürlük Mücadelesi'ne bağlı politik ve toplumsal güçlerle ilişkimiz olmasaydı burada yapabileceğimiz bir iş de olmazdı. Bizim bu konudaki hakimiyetimiz, bilgimiz, birikimimiz bizi burada işlevsel kılmaktadır. Bundan dolayı özellikle Kürdistan Özgürlük Mücadelesi içerisinde bulunan toplumsal ve siyasi dinamiklerle çok yakın irtibat ve ilişki içerisindeyiz. Bu konuda özellikle Kürdistan Özgürlük Mücadelesi'nin hem Kürdistan vizyonu hem de bölgesel vizyonu, batı devletlerine ve bölgesel devletlere tanıtılmalı. Biz de kendi misyonumuzu biraz bu yönlü şekillendiriyoruz. Batılı devletler veya Ortadoğu'nun demokratikleşmesi gerektiğine inanan herhangi bir kesim mutlak şekilde Kürdistan Özgürlük Mücadelesi'nin bölgesel vizyonunu anlamak zorundadır.