Ümit Dede: Açlık grevi hepimize uyarıdır

Tutsakların 100’üncü gününe giren açlık grevi hakkında konuşan HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, "Açlık grevi başta siyasetçiler ve hak savunucuları olmak üzere, toplumun vicdanlı tüm kesimlerine uyarı niteliğindedir” dedi.

HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, Ankara'daki genel merkez binasında açıklamalarda bulundu. 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin son bulması ve özgürlüğü talebiyle cezaevlerinde 100’üncü gününe giren açlık grevleri hakkında konuşan Ümit Dede, 

cezaevlerinin politik tutsaklar açısından Cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne kadar, en yoğun hak ihlallerinin yaşandığı alanlar olduğunu belirtti.

SAĞLIK HAKKINA ERİŞİM

Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine değinen Dede, “Havalandırma ve gün ışığından faydalanma süreleri arttırılması gerekirken aksine kısaltılmıştır. Kapalı cezaevlerinin yemek ihtiyacını karşılayan, açık cezaevlerindeki mahpusların izinli sayılarak tahliye edilmeleri neticesinde, yemeklerin hem kalitesi düşmüş hem de miktarı azaltılmıştır. Sağlık hizmetine erişim hakkı, kelepçeli muayene dayatması, görevli personel tarafından hakarete uğrama ve 14 gün süren karantina adı altında tek başına tecritte tutma uygulamaları sebebiyle, mahpuslar tarafından kullanılamaz hale getirilmiştir” dedi. 

‘RADYOLARINA DAHİ EL KONULDU’ 

Bazı cezaevlerinde tutsakların koğuştan dışarı çıkarılarak, kalabalık gardiyan gurubu önünde, askeri nizamda sayım vermeleri yönünde dayatmaya maruz bırakıldığı bilgisi veren Dede, şöyle devam etti: “Bu onur kırıcı muameleyi kabul etmeyen mahpuslar gardiyanlar tarafından işkenceye maruz bırakılmıştır. Pandemi ile hiçbir ilgisi olmamasına rağmen, tüm politik mahpusların dış dünyadan sınırlı da olsa haberdar olabildikleri radyolarına el konulmuştur. Hapishanelere; tutuklama, sürgün, duruşmaya katılma, hastaneye gitme sebepleri ile giriş yapan mahpuslar, 14 gün süreyle karantina adı altında tek başlarına sağlıksız koşullarda tecrit altında tutulmaktadır.” 

ÇETELER DIŞARIDA, TUTSAKLAR ÖLÜME TERK EDİLDİ

Dede, salgın döneminde politik tutsakların akıl almaz kısıtlama ve hak ihlallerine maruz bırakıldığını da vurguladı. Bu dönemde İnfaz Yasası’nda yapılan bir kısım değişiklik ve çıkarılan infaz yönetmeliğindeki düzenlemelerden politik tutsakların mahrum bırakıldığına işaret eden Dede, şunları söyledi: “Başta çete liderleri ve üyeleri olmak üzere, kişilere ve topluma karşı suç işleyen mahpuslar infaz süreleri kısaltılıp, denetimli serbestlikten faydalanma süreleri arttırılarak tahliye edilirken, Anayasanın eşitlik ilkesine ve ayrımcılık yasağına aykırı olarak, hasta ve yaşlı mahpuslar ile çocuklu anneler dahil, politik mahpuslar bu düzenlemelerin kapsamı dışında bırakılarak, hapishanelerde ölüme terk edilmiştir.” 

ÇIPLAK ARAMA DEVAM EDİYOR

Muhalif gazete ve dergilerin cezaevine girişine engel olunduğu, kitaplar üzerindeki sansürün arttırıldığı ve kitap alımının sınırlandırıldığı bilgisi veren Dede, “Mahpusların televizyonlarda iktidar yanlısı kanallar dışında kanal izlemelerine imkan verilmemiştir. İnfaz yönetmeliğinde ayrıntılı olarak düzenlenen çıplak arama, yoğun bir şekilde uygulanmaya devam edilmiştir. Askeri sayım, kelepçeli muayene, çıplak arama gibi insan onuruyla bağdaşmayan uygulamaları kabul etmeyen mahpuslar darp edilmiş ve hücre cezası, iletişim yasağı, görüş yasağı gibi hukuka aykırı, keyfi disiplin cezalarına çarptırılmışlar ve böylece zaten sınırlı olan iletişim imkanı ve sosyalleşme olanakları tamamen ortadan kaldırılmıştır” dedi. 

‘MİT CEZAEVİNDEN SORGUYA GÖTÜRÜYOR’ 

Dede, tutsakların savcı veya ilgili makamların talebiyle mahkeme kararıyla cezaevinden alınarak sorguya götürülmelerine olanak sağlayan düzenlemeye de işaret ederek, “Bu düzenleme ile sadece savcılık makamı değil, MİT, Emniyet ve Jandarma gibi kurumların, politik mahpusları cezaevinden alarak sorguya götürmelerine olanak sağlanmıştır. Yakın zamanda bu düzenlemeye dayanılarak jandarma istihbarat görevlileri tarafından defalarca sorguya alınan ve tehdit edilerek üzerinde baskı kurulan, 55 yaşındaki Ramazan Akbaş Van F tipi cezaevinde intihar ederek yaşamına son vermiştir” bilgisi verdi. 

 

‘ABDULLAH ÖCALAN ÜZERİNDEKİ TECRİT KALKMALI’ 

Son olarak tecrit ve açlık grevi hakkında konuşan Dede, şunları dile getirdi: “Hapishanelerde mahpusların maruz kaldıkları, hukuk dışı ve insan onuruna aykırı uygulamaların yoğunluğundan kaynaklı bu açıklamada, yaşanan hak ihlallerinin tamamına değinebilmek elbette mümkün değil. Açıklamamızda belirttiğimiz hukuksuzluklar ve hak ihlallerinin yanı sıra; hak savunucularının, hukuk derneklerinin, baroların ve avukatların kamuoyuyla paylaştıkları hak ihlallerinin yoğunluğu karşısında, mahpusların 100’üncü güne varan açlık grevi eylemini, pandemi koşullarında gerçekleştiriyor olmalarının, insan onurunu savunmaya dönük anlamlı bir direniş olduğunu belirtmek gerekir.

Pandemi koşullarında ve ağır hak ihlallerine rağmen, binlerce mahpusun dönüşümlü olarak katıldığı ve 100’üncü güne ulaşan açlık grevi eyleminin temel talebi; 1999 yılından bu yana, İmralı hapishanesinde, hukuk dışı, yasa dışı bir infaz rejimine tabi tutulan Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve özgürlük koşullarının sağlanmasıdır. Avukatları ve ailesiyle görüşmesi kısıtlanan, engellenen, telefon, fax, mektup gibi iletişim olanaklarını kullanmasına izin verilmeyen, dış dünyayla tüm bağlantısı kesilen Abdullah Öcalan’a uygulanan bu yasa dışı infaz rejiminin, bir işkence biçimi olduğu AİHM ve CPT başta olmak üzere birçok uluslararası kurum tarafından da ifade edilmiştir. 21 yılı aşkın süredir  Abdullah Öcalan’a uygulanan bu istisnai, yasadışı rejim ile İmralı ada hapishanesinde bir yönetme biçimi yaratılmış, başta hak savunucuları ve hukukçular olmak üzere toplumun yeterli düzeyde ve süreklileşen bir mücadeleyi ortaya koymamış olması karşısında, bu yönetme biçimi önce diğer hapishanelere ve gittikçe tüm toplumsal yaşama hakim kılınmıştır.

‘TECRİT TÜM TOPLUMA UYGULANIYOR’ 

Devletin İmralı adasından başlattığı bu yönetme biçimi, Kürt meselesine yaklaşımıyla, savaş politikalarıyla doğrudan bağlantılıdır. Ve bu politikaların da sadece ülkenin içinde bulunduğu hukuksuzluk durumuyla değil, aynı zamanda savaş ekonomisinin yarattığı yoksullukla, işsizlikle, açlıkla da doğrudan ilişkisi bulunmaktadır. Avukatlarıyla 2019 yılında yaptığı görüşmede; ‘Fırsat verilirse bu sorunu bir haftada çözerim’ diyen, Sayın Öcalan üzerinde uygulanan tecridin sadece bir insan hakları sorunu olmadığı, aynı zamanda bir bütünen, siyasal ve toplumsal yaşamı etkileyen ve belirleyen bir etkiye sahip olduğunu da görmek gerekir. Tecrit edilen sadece bir kişi değil, bir toplumun barış, özgürlük ve birlikte yaşayabilme umududur.

 

Elbette İmralı adasındaki tecrit uygulamasının yarattığı sonuçları, fiziksel ve sosyal koşulları itibariyle, en yakıcı şekilde politik mahpuslar hissetmekte ve anlamlandırmaktadırlar. Bu sebeple, 21 yıldır devam eden tecridin kaldırılması için, bugüne kadar en yoğun çabayı sarf eden ve en ağır bedeli ödeyen de politik mahpuslar olmuştur. Bugün de pandemi koşullarında ve ağır hak ihlalleri altında, 100 gündür devam ettirdikleri açlık grevi eylemiyle, bu yasa dışı uygulamayı ve yarattığı hukuksal, siyasal ve toplumsal sonuçları ortadan kaldırmayı hedeflemektedirler.

‘AÇLIK GREVİ HEPİMİZE UYARIDIR’ 

Ancak elbette bu ağır sorumluluğun yükünün mahpuslar üzerinde bırakılması, vicdanen ve siyaseten kabul edilebilecek bir durum değildir. Mahpusların uyarı niteliğinde dönüşümlü olarak devam ettirdikleri açlık grevi eylemi, sadece siyasi iktidara bir uyarı niteliğinde değil, aynı zamanda başta siyasetçiler ve hak savunucuları olmak üzere, toplumun vicdanlı tüm kesimlerine uyarı niteliğindedir. Biz de bu vesileyle, bir kez daha, açlık grevi eylemini gerçekleştiren mahpusların haklı, meşru ve yasal taleplerinin bizim de taleplerimiz olduğunu ve bu talepler kabul edilinceye kadar mücadele etme kararlılığında olduğumuzu belirtiyoruz.”