AİHM 10 yıldır tecrit dosyasını bekletiyor

AİHM’in dosyaları bir kaç yılda, en geç de 7 yılda sonuçlandırdığını hatırlatan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Serbay Köklü, İmralı tecridiyle ilgili dosyalarının 10 yıldır beklediğini söyledi.

Avukat Serbay Köklü, İmralı’da uygulanan tecritte uluslararası güçlerin ve kurumların rolüne ve sessizliğine işaret ederek, bunun Türk iktidarını cesaretlendirdiğini söyledi. 

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Serbay Köklü, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride ilişkin ANF’ye konuştu. İmralı’nın sadece Türkiye’nin denetiminde ve yönetiminde olan bir cezaevi olmadığını; denetim boyutuyla uluslararası hukuka ve özellikle de Avrupa hukukuna tabi olduğunu anımsatan Köklü, Avrupa Konseyi’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT), Birleşmiş Milletler’in (BM) doğrudan denetleme yetkisini hatırlattı. Bu açıdan İmralı tecridinin önemli sebeplerinden birinin de uluslararası kurumların bu meseleyi görmezden gelmesi olduğunu kaydeden Köklü, “Türkiye’nin bunu tek başına hukuken de siyaseten de yapması mümkün değil. CPT’nin, İmralı’da aile ve avukat görüşmelerinin derhal sağlanması ve infaz rejiminin değiştirilmesi yönünde net bir raporu var ama bunun bile arkasında durmuyor” dedi.

 

AİHM 10 YILDIR KARAR ALAMADI!

Türkiye’nin Avrupa’dan cesaret aldığını da belirten Av. Köklü, 2011’den beri AİHM’de bekleyen dosyalarını örnek verdi. Av. Köklü, şunları söyledi: “27 Temmuz 2011’den sonra 10 yıl boyunca İmralı Cezaevi’nde sadece beş avukat görüşmesi gerçekleşebildi. Çok ciddi operasyonlar yapıldı, avukatlar gözaltına alındı, tutuklandı. Uzun bir süre Sayın Öcalan’ın dış dünyayla bütün bağları kesildi. O süreçte AİHM’e bir tecrit başvurumuz oldu. Başvurumuz aradan geçen 10 yıla rağmen AİHM tarafından karar altına alınmış değil. AİHM’in kimi dosyaları iki yılda ya da en fazla 7 yılda sonuçlandırdığını biliyoruz ama söz konusu Öcalan olunca, 2011’den beri devam eden dosyayı sonuçlandırmış değil. Uluslar arası kurumlar bu pasif durumuyla Türk hükümetine cesaret veriyor. Zaten İmralı tecrit sistemi bir uluslar arası komplo neticesinde devreye sokulmuş bir sistemdir. Avrupa Birliği (AB), Avrupa Konseyi (AK) ve NATO’nun Türk hükümetiyle birlikte bir konsensüsle geliştirdikleri sistem.”

İMRALI’DA ÜRETİLEN BİR SİSTEMDİR

Tecridi,  ‘İmralı tecrit uygulamaları’ yerine, ‘İmralı Tecrit Sistemi’ olarak nitelendirdiklerine işaret eden Av. Köklü, “Çünkü bu sistem, İmralı’da şekillendirilen ve üretilen, tüm ülke için geçerli bir yönetim biçimidir. Türkiye’de F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi ilk kez İmralı’da devreye sokuldu. Ağırlaştırılmış müebbet infaz rejimi, yani ömür boyu tahliye imkanı olmaksızın ceza infaz sistemi ilk defa İmralı’da devreye sokuldu. Şu an uygulamada olan Türk ceza infaz yasası, TMK vs. toplumsal muhalefetin hukuksal ve ceza sınırlarını belirleyen tüm ceza ölçüleri, 1 Nisan 2005’te  ‘Öcalan Yasaları’ olarak değerlendirilen düzenlemelerle hayata geçirildi. Bunlar tüm ülkede uygulanır haline geldi. İmralı bir laboratuvar gibi, daha sonra bunlar yasalaştırılarak tüm ülkede uygulanan ceza infaz sistemi halini alıyor. Siyaset açısından da bunun bir arka planı var; 100 yıldır Türkiye’nin temel meselelerinden biri, Kürt meselesi. Kürt meselesine yaklaşım, İmralı’daki tecritle de bizim karşımıza çıkıyor. Şiddet politikası ve çözümsüzlükte ısrar, İmralı tecridi olarak bize yansıyor. Şiddet, tüm ülkede bir çözüm aracı olarak devreye konuluyor. Hukuksal açıdan da siyaseten de İmralı tecrit sisteminin bir bütün olarak ülkeye yayıldığı bir sistem olduğunu görebiliyoruz” şeklinde konuştu.

BİR DE İMRALI DURUŞU VAR

Avukat Serbay Köklü, İmralı’da sadece tecrit değil, aynı zamanda bir ‘İmralı duruşu’ da olduğunu vurgulayarak, şunları dile getirdi: “İmralı duruşu dediğimiz şey; başta Kürt meselesi olmak üzere ülkenin tüm sorunlarının diyalog ve müzakere yöntemiyle çözüldüğü, Kürt meselesinde onurlu barış ve demokratik çözümün mümkün olabildiği bir durumu ifade ediyor. Sayın Öcalan, İmralı duruşunu 23 yıldır inşa etmiş durumda. Bu İmralı duruşuna karşı olarak da Türkiye’deki dar çıkar gruplarının ve uluslar arası bazı güç odaklarının ittifak dahilinde çözümsüzlükte ısrarı var ve Ortadoğu’daki kaosun derinleşmesine yol açıyor.”