‘AB Öcalan’ın durumu ve Kürt sorununda aktif tavır almalı'

‘AB Öcalan’ın durumu ve Kürt sorununda aktif tavır almalı'

Strasbourg’da Öcalan’a özgürlük mitinginin yapıldığı sıralarda Avrupa Parlamentosu’nda  “Kürt sorunu ve Türkiye” konulu bir konferans düzenlendi.  Konferansta Avrupa Birliği kurumlarının Öcalan’ın durumu ve Kürt sorununun demokratik çözümünde aktif tavır alması istendi.

Alman Sol Parti milletvekili ve Avrupa Konseyi üyesi Andrey Hunko’nun açılışını yaptığı konferansa, İrlanda milletvekili Kathrin Reilly, Öcalan’ın avukatı Mazlum Dinç, BDP milletvekili Ertuğrul Kürkçü ve Uluslararası Öcalan’a Özgürlük İnisiyatifi üyesi Reimar Heider katıldı.

Kuzey İrlanda barış süreci deneyimlerden bahseden Kathrin Reilly, birçok acılar çekildiğini ve sürecin zor aşamalardan geçtiğini hatırlattı.

KUZEY İRLANDA ÖRNEĞİ

İrlanda’daki sürecin ilerlemesinde temel noktanın masada tüm kesimlerin temsil edilmesi olduğunu kaydeden Reilly, müzakerelerin ancak sorunun tüm taraflarının masada yer alması ile ilerleyeceğini söyledi.

Kuzey İrlanda sürecinde müzakerelerin İngiltere’nin net bir tavır alması ve ciddi yaklaşması sonucu ilerlediğine işaret eden Reilly, Kürt ve İrlanda sorunlarının birbirine çok benzedğini söyledi.

Reilly, sorunun çözümüde Avrupa’dan çok ABD’nin o dönem rol aldığına dikkat çektikten sonra Kürt sorununda AB’nin ve AK’nin de daha fazla rol alabileceğini söyledi.

MAZLUM DİNÇ: SAVUNMA HAKKI AĞIR BİR ŞEKİLDE ENGELLENDİ

Öcalan’ın avukatı Mazlum Dinç, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın siyasi çözüm konusundaki rolüne değindi.  Öcalan’ın bulunduğu koşullar itibariyle çözümde nasıl bir rol alabileceğini gündeme getiren Dinç, şunları anlattı:  “Öcalan 1999’da uluslararası bir komplo ile esir edilmiş ve o zamandan bu yana kimi zaman değişse de genel olarak ağır bir tecrit altında olduğunu söyleyebiliriz. Uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış temel hakları bile kullandırılmadı. Özellikle savunma hakkı ağır bir şekilde engellendi.

Diğer birçok konuda, ailesiyle, avukatlarıyla ve dışarıyla olan ilişkisi engellendi. Hukuka aykırı bir şekilde düzenlemeler yapılarak bir çok hakkı engellendi. Tecrit ve izolasyonun son dönemlerde, 27 Temmuz 2011’den bu yana ağırlaştırılmış bir tecrit içine alındı. O tarihten bu yana avukatları ile görüşemiyor, her ne kadar son dönemde bir kaç kere olduysa da ailesi ile de görüşemiyor.”

“Bu tecrit politikası birebir siyaset ile bağlantılıydı. Özellikle de Oslo süreci ile” şeklinde sözlerini sürdüren Dinç, şöyle konuştu: “2010 yılında başlayan ve Sayın Öcalan’ın da dahil olduğu diyalog sürecinde Türk yetkililerin de dahil olacağı bir şekilde Kürt sorunu tartışıldı. Bunun sonunda 3 protokol üzerinde anlaşılacak şekilde bir noktaya varıldı.  Ancak TC adım atmak yerine, tamamiyle güvenlikçi politikalara yöneldi ve Sayın Öcalan’ı ağır bir tecrit içine aldı.”

“Siyasi soykırım” olarak tanımladıkları KCK operasyonların başlatıldığını ve yüzlerce siyasetçinin hapsedildiğini hatırlatan Dinç, “Bu operasyonlardan Sayın Öcalan’ın avukatları da nasibini aldı ve 45 avukat sadece Öcalan’ın avukatı oldukları için gözaltına alındı ve 36’sı tutuklandı” dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu operasyon için açıkça ‘Asrın Hukuk Bürosu diye bir yer var’ diyerek startını verdiğini belirten Dinç, “Öcalan’ın savunmasını üstlenen ve dosyaları direkt olarak takip eden tüm avukatlar içeri alındı ve böylece savunma hakkı da elinden alındı” şeklinde konuştu.

Dinç, “Kriminal bir operasyon değil, tümüyle politik sebeplerle yapılmış ve soruşturması diyalog dönemine yani 2010’da başlıyor ve Oslo sürecinde yapılan tüm görüşmeler bu davanın konusu olmuştu. Yani bir yandan da masada müzakere ederken diğer yandan bu davanın alt yapısı oluşturulmuştu. Bu aslında TC’nin müzakere konusundaki samimiyetini gösteriyor. Tabii bu süreç (Oslo) bittikten sonra çok ağır bir süreç oldu ve kayıplar oldu” diye kaydetti.

AK CİDDİ TUTUM TAKINMALI

Dinç şunları söyledi: "İşte tam da tarafların açıklamalarından da anlaşılacağı gibi 2013 yılı asekeri olarak çetin bir yıl olacaktı ve Öcalan buna müdahale etti ve şu anda devam eden süreci başlattı. Kendisi bu süreci başlatmış olmasına rağmen 6 aydır halen tecrit koşullarında tutuluyor.

Dışarı ile ilişkileri halen hükümetin devletin kontrolünde. Avukatları ile görüşmeleri de Türkiye yasa ve anayasasına ve uluslararası sözleşmelere aykırı olarak Başbakan ve Adalet  Bakanı tarafından engelleniyor. Gemi bozuk gibi devlet ciddiyetine yakışmayan gerekçelerle engelleniyor.  

Yine ailesiyle son 6 ayda bir kaç kez görüşse de genel olarak engelleniyor.  Sonuç olarak Sayın Öcalan’ın AİHM de ve diğer mahkemelerde birçok davası duruyor ama son iki yılda bu davalar ile ilgili herhangi bir görüşme yapamıyoruz.

Bu konuda AK ve CPT (İşkenceyi Önleme Komitesi) ve AIHM’in temel amaçları hukukun üstünlüğü ilkesini korumak ise, bu yaşananlara müdahil olmasını istiyoruz. Bu hem insan hakları açısından olması gereken, ama aynı azamanda siyasi sürece destek için de önemlidir. Diyalogun oluşması için AK ve kurumlarının ciddi bir tutum takınması sürece ve insan haklarının korunmasına önemli bir katkı yapacaktır.”

KÜRKÇÜ: DİYARBAKIR’DA DEMOKRASİ YOKSA İSTANBUL’DA DA OLMAZ

BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, İngilizce yaptığı konuşmada Öcalan’ın Pazar günü gönderdiği mesajı iletti. Kürkçü, Öcalan’ın sürecin devam ettiğini ve şu anda ikinci aşamaya geçildiğini söylediğini kaydetti.

Kürkçü şöyle konuştu: “Öcalan’a göre süreç devam ediyor ve ikinci aşamadayız ve buna göre birinci aşama PKK’nin geri çekilmesi, Türkiye’nin demokratik reformları yapması ve üçüncü aşaması ise anayasanın yapılması idi.

Burada önemli bir sorun var: düşünce özgürlüğü, seçim ve partiler yasası, siyasete katılım, halkın karar alma mekanizmalarına katılımı vb gibi konuları da içermesi gerekiyor. Ancak şu anda yaşananlar bunun tersini gösteriyor. Diyarbakır’da demokrasi yok ise İstanbul’da olmaz. Diyarbakır’da otonomi yoksa Türkiye’de demokrasi olmaz.

Halen Türk hükümetinin adım atmasını bekliyoruz. Hükümete göre 2. Aşama henüz başlamadı ama Öcalan’a göre göre ise bu aşama başladı. Bu sürecin ne kadar süreceği siyasi aktörlerin tavrına bağlıdır. Kürdistan özgürlük mücadelesi Gezi direnişini destekledi ve Gezi direnişçileri de bunun sürece karşı olmadığını, daha fazla demokrasi istendiğini söylediler.

HÜKÜMETTEN BİR ADIM YOK

Şu anda da hükümetin ne yapacağına bakacağız. Kürt gerillası savaşı bitireceğiz dedi ve bitirdi. Ama Türkiye’nin bir adımı yok.Demokrasi’den çok hegemonyayı geliştirmek istiyorlar.

Düşünce özgürlüğü, yerel yönetimler, Avrupa yerel yönetimler şartı, Kürt siyasetçilerin hapiste olması gibi konularda adımlar atılmadı. 10 bin kişiden 8 bini son 2 yılda tutuklandı. PKK daha önce elinde olan esirleri bıraktı. Şu anda herşey Türk liderinin daha geniş demokrasi isteyip istemediği noktasında kilitleniyor. Avrupalıların da Türkiye’nin daha geniş bir demokrasi için çaba saarfetmelerini istedi.

HEIDER: CPT VE AK DAHA AKTİF TAVIR ALMALI

Öcalan’a Özgürlük İnisiyatifi üyesi Reimer Heider ise şöyle konuştu:

"Bazı davalar 10 yıldır duruyor. Öcalan’ın izolasyon koşullarına yönelik taleplerin ve davaların sonuçlandırılması gerekir.

CPT’nin ve AK’nin sadece ‘iyi şeyler oluyor’ demekten ziyade daha aktif tavır alması gerekiyor. Timoşenko davasında da olduğu gibi, Öcalan’ın da bu süreçteki temel rolü dikkkate alınmalı. Siyasi Komite bu süreçteki gelişmeleri ve olumlu adımları desteklemeli. Ve tüm bunlar Siyasi Komite'nin çalışma gündemine alınmalı.”