ABD Rojava Kantonlarına ‘kırmız kart’ mı gösterdi?-Cahit Mervan

Türkiye’de herkes istediği haberi duymak istiyor. Bu nedenle yapılan bir açıklamanın, konuşmanın önü ve arkasına bakılmadan makaslanıyor. Hoşa giden ibareler manşetlere çekiliyor.

Türkiye’de herkes istediği haberi duymak istiyor. Bu nedenle yapılan bir açıklamanın, konuşmanın önü ve arkasına bakılmadan makaslanıyor. Hoşa giden ibareler manşetlere çekiliyor. Bazen de üretiliyor! Oradan bir hamaset ve ‘tezlerinin’ kabul gördüğüne ilişkin anlamsız, hayatta karşılığı olmayan bir böbürlenme çıkarılıyor.    

Rusya savaş uçağının Türk jetleri tarafından düşürülmesinden sonra AKP medyasının attığı manşetlere bakarsanız, Rusya çoktan bilek güreşini kaybetmiş, hatta Putin bugünlerde yalvar-yakar Erdoğan’ın kapısını çalıp ‘’Aman ben ettim sen etme. Canınız istiyorsa birkaç uçağımız daha düşürün’’ diyecek.

DAİŞ’in Türkiye üzerinde sattığı petrol meselesi de aynı. ABD’nin herhangi bir yöneticisinin yapacağı ‘Türkiye’nin ilişkisi olduğuna inanmıyoruz. Erdoğan ve ailesi bu işte yoktur’ açıklamasına nasıl kilitlendiklerini gördük. ABD ilk önce Rusya’nın açıklamalarını kabul edilir bulmadı, ama peşi sıra DAİŞ-Türkiye petrol ilişkisine ilişkin Rusya’dan daha beter açıklamalar yaptı.

Örneğin BCC, Reuters gibi yayın kuruluşları daha birkaç gün önce Londra’da bir konferansta konuşan ABD Hazine Bakanlığı Terörizm ve Finansal İstihbarat Müsteşar Vekili Adam Szubin konuşmasını  ‘IŞİD petrolünde kilit konu Türkiye sınırının kapatılması‘ başlığıyla aktardılar.

Burada açıklamayı yapanın görevinin ‘Hazine bakanlığı Terörizm ve Finansal İstihbarat’ olduğunun altını çizmem gerekiyor. Konuşan kişi sıradan bir diplomat falan değil. Bu işin merkezinde bulunuyor. Söylediğinden kat be kat bilgiye sahip ve hiç şüpheniz olmasın Rusya’nın sunduklarından çok daha fazla belge var elinde.

Peki, Adam Szubin ne demişti?

1-‘’IŞİD petrolünün bir kısmı Türkiye'ye de geliyor.’’ 

2-‘’Şu an kilit konunun Türkiye sınırının kapatılması olduğuna şüphe yok. Türklerin bu konuda daha fazla şey yapmasını arzu ediyoruz"

3-  "Sınır güvenliğinin sağlanması IŞİD'le mücadele konusunda büyük kazanımları beraberinde getirecek"

Bu son madde ABD için belki de petrolden daha önemli. Çünkü ABD Hazine Bakanlığı Terörizm ve Finansal İstihbarat Müsteşar Vekili yabancı cihatçıların da bu güzergah üzerinden geçerek DAİŞ’e katıldığını söylüyor.  

İsteyen bu açıklamanın orijinal metnine de bakabilir.

Bu açıklamalar Türk medyasında hak ettiği yeri buldu mu?

Hayır.

Sadece muhalif bazı gazete ve internet sitelerinde yer aldı. Havuz medyası zaten hiç oralı olmadı. Nede olsa ABD’nin Terörizm ve Finansal İstihbarat’tan sorumlu ikinci adamı Türkiye’den değil, Yeşil Burun Adaları’ndan bahsediyordu!

Türk medyası bu konuları konuşmaktan pek haz almıyor. Nede olsa can sıkıcı şeyler. İçinde hamaset yok. Türkün gücü yok. Kaldı ki söylenenler Türk yöneticilerinin tam aksi istikamette ve onları hayli zora sokacak açıklamalar.

Mesela ABD Hazine Bakanlığı Terörizm ve Finansal İstihbarat Müsteşar Vekili Adam Szubin konuşmasında en azından ‘biz müttefikimiz Türkiye’ye güveniyoruz. O bu tür kirli işlerle uğraşmaz. Rusya’nın iddialı yersizdir’ deseydi manşetler yıkılacaktı. Gel gör ki Szubin düpedüz Türk devletinin DAİŞ ile petrol ticaretini yaptığını söylüyor ve acil önlem olarak ta sınırın kapatılmasını istiyor.

Türk medyasının ‘’atladığı’’, görmediği, duymadığı buna benzer onlarca, yüzlerce açıklama sayabiliriz.

Ha ne zamanki Türk tezlerine yakın bir açıklama geldi, o zaman kim tutabilir ki, manşetleri. Eklemeler, kesip biçmelerden sonra sekiz sütün üzerinden kalın puntolar, ‘flaş’, ‘son dakika’ gibi şişirme özel logolarla-bunu estetik yoksunu, şekilsiz, tacizkar logolar olarak ta anlayabilirsiniz- vermeye başlar.

Bunun en çarpıcı örneğini en son Milliyet gazetesinden Serpil Çevikcan’a bir söyleşi veren ABD’nin Ankara büyükelçisi John Bass’in ‘otonom bölgelere’ ilişkin söylediklerinin nasıl manşetlere çekildiğinde gördük.

AKP ve Türk medyası Bass’ın, Milliyet gazetesinde yer alan açıklamalarını büyük bir iştahla  ‘’ABD’den ‘Kanton’a kırmız kart’’ veya ‘’ABD: Kantonlara karşıyız’’ sözleriyle manşete çektiler. Çünkü duymak istedikleri şekilde büyükelçinin sözlerini verdiler.

Ancak büyükelçi her şart ve koşulda ‘otonom bölgelere’ karşı olduğunu söylemiyor. Kaldı ki ‘Kanton’ kelimesi de kullanmıyor.  Konuşmasının içinde ‘kırmız’, ‘kart’ gibi kelimelerde geçmiyor. Ama Türk basını Büyükelçiyi hakem yapıyor, eline ‘kırmız kart’ veriyor ve bunu da Kürtlere göster diyor.

Türk medyasının Büyükelçi’nin açıklamalarını çarpıtarak verdiği ortada. Çünkü diplomat olduğundan dolayı da olsa gerek bir parça ‘elçi’ olduğu ülkenin ‘iç kamuoyunu’ tatmin etmek için dikkatli cümleler kuruyor. Kesin bir yargıda bulunmuyor. Ve şöyle diyor: 

‘’Daha önce de söylediğim gibi, bütün Suriyeliler bunun ülkelerinin ve vatandaşlarının yararına olduğu konusunda hemfikir olmadıkları sürece, Suriye içerisinde otonom bölgeler yaratılmasını desteklemiyoruz’’

Büyükelçinin dediği çok açık: Şartlı bir ‘hayır’. ‘’Bütün Suriyeliler hemfikir olmadıkları sürece’’ diyor.

Yani ‘‘bütün Suriyeliler bunun ülkelerinin ve vatandaşlarının yararına olduğu konusunda hemfikir olurlarsa’’ sorun yok demektir.

ABD’li diplomatın karşı olduğu şey ‘‘bütün Suriyelilerin hem fikir olmaması’’ durumunda söz konusudur. 

Bu olayda gösteriyor ki, Türkiye’de medya Ankara’yı yönetenlerin duymak istediği şekilde haberler dizayn ediyor, cımbızlıyor,  olmayan kelimeler ekliyor, yapılan bir açıklamanın önünü arkasını, budayarak satıyor.

Sonuç?

Koca bir sıfır.

Hayat devam ediyor. Sahada işler yalancı ve işi-gücü efendisinin kulağına hoş gelecek diye haberleri çarpıtmak olan medyaya göre yürümüyor. Foto-montaj yaparak kendi okuyucusuna dahi saygısı olmayan rötgenci gazetelere bu iş kalsaydı şimdi çoktan Kürtler tarih sahnesinden silinmişti. Ama gelişmeler gerçeği öldürmekle meşgul, efendisinin sesi olan bu kirli medyanın tam tersinde oluyor.

Rojava Kantonları DAİŞ ve patronlarının tüm kuşatma ve etkisiz kılma çabalarına karşın Suriye’deki aklı başında, barış ve çözüm isteyen herkesin kabul ettiği, önemsediği bir güzergahta ilerliyor. Tamda büyükelçinin de dediği gibi ‘’bütün Suriyeliler bunun ülkelerinin ve vatandaşlarının yararına olduğu konusunda hemfikir’ olacağı ciddi bir cazibe merkezine dönüşüyor. Federal, demokratik Suriye’nin köşe taşları oluyor.   

Öte yandan farz edelim ki ABD ilan edilen Kantonları istemiyor. Bu neyi değiştirir ki!  Kürt halkının, birlikte yaşadığı diğer inanç ve etnik toplukların kendi geleceklerini belirleme biçimlerinden birisi olan Kantonlar buharlaşacak mı? Yer yarılacak içine mi girecek?

Son birkaç cümle:

Türk medyasının efendisinin duyması için bir açıklamaya böylesine bir takla attırmayı anlıyoruz. Ancak ABD’nin Ankara büyükelçisi John Bass’ın açıklamasının Türk medyasında takla attırılmış halini copy-paste (kopyala-yapıştır) ederek, Rojava alerjisinden dolayı şap diye internet sitelerine koyan bazı Kürt çevrelerinin yuttuğu zokayı anlayamıyoruz.

Yahu insan biraz zahmet eder, açıklamanın ilk iki cümlesini okur ve öyle ‘’ABD’den ‘Kanton’a kırmızı kart’’ sözlerini manşete koyar.  

Ve böylelikle gereksiz yere faka basmaz. Gülünç duruma düşmez.