Açığa çıkan dinamik önemli
DEM Parti İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk, alanları sadece çoğu gençlerden oluşan o milliyetçi görüntüye mahkûm etmenin doğru olmadığını ama bu görüntüyü meşru ve doğru bulmamak gerektiğini de ifade ediyor.
DEM Parti İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk, alanları sadece çoğu gençlerden oluşan o milliyetçi görüntüye mahkûm etmenin doğru olmadığını ama bu görüntüyü meşru ve doğru bulmamak gerektiğini de ifade ediyor.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınıp tutuklanması sonrasında başlayan eylemler ve gözaltılar devam ediyor. Polis şiddeti artarken neredeyse her sabah evlere baskın yapılarak çoğunluğu genç, yüzlerce kişi gözaltına alınıyor. Özellikle eylemlere katılan sol, sosyalist ve örgütlü gençler ile kesimler hedef alınıyor. Diğer yandan ise milliyetçi bir kesim de alanlarda palazlandırılıyor. Bu durumu sorduğumuz DEM Parti İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk, alanları sadece çoğu gençlerden oluşan o milliyetçi görüntüye mahkûm etmenin doğru olmadığını ama bu görüntüyü meşru ve doğru bulmamak gerektiğini de ifade ediyor.
ÇOĞU GELECEKSİZ VE UMUTSUZ
Gençlerin çoğunun geleceksiz ve umutsuz olduğunu ifade eden Burcugül Çubuk, "Aslında geleceksizleştirilmiş, hayatsızlaştırılmış, nefes alma alanı bırakılmamış gençlerin de bugün devlet tarafından kullanıldığı bir pratikle karşı karşıyayız bence. Sokakta da mücadele bu şekilde bölünmeye çalışılıyor. Çünkü oraya dayanışma amacıyla giden, özellikle DEM partilerin, Kürtlerin -ki Kürtler başka yapılarda da olabilir, bireysel olarak da gidebilir, CHP'li de olabilir- alanda var olmamasını sağlamak, doğrudan Türk-Kürt kavgası kışkırtmaya çalışan bir gerçeklikle karşı karşıya kaldık.
Oysaki daha ilk gününden itibaren yapılanın bir siyasi darbe olduğu, bunun hem seçme seçilmeye yönelik bir müdahale hem özellikle Kürtlerin seçme seçilme hakkının gaspı hem de iktidarın kendisine alternatif bir adayı ortadan kaldırmaya yönelik hamlesi olduğunu söyledik biz DEM Parti olarak. Bunun da gerektirdiği tutumları ortaya koyduk. Daha ilk gününde gerek mecliste gerek sokakta biz oradaydık, her yerdeydik. Hemen ilk gün CHP'yi ilk ziyarete giden partiyiz. Ertesi gün Eş Başkanımız Tülay Hatimoğulları İstanbul'da ziyaretini yaptı. Newroz'un arkasından diğer Eş Başkanımız Tuncer Bakırhan da ziyaret etti. Sürekli bir dayanışmayı sağlamış olduk. Fakat bu partinin merkezi olarak kurduğu sözü tabanında kırma çabalarının da çok ciddi olduğunu görüyoruz.
Mesele aslında AKP'ye karşı umudunu ne yazık ki sandığa bağlamış olan, umudunu sandığa bağlattıkları bir halkın yalnız bırakılması meselesi, bunu reddetmemiz gerekiyor. Bu yüzden bölme çabalarının kendisi de bu coğrafyada halkların umudunu ortadan kaldırmaya yönelik. Bu nedenle şu an açığa çıkan dinamik önemlidir. O yüzden bunu özellikle çoğu gençlerden oluşan o milliyetçi görüntüye de mahkûm etmek doğru olmayabilir ama bu görüntüyü meşru ve doğru bulmamak da gerekiyor tabii ki.”
ÖRGÜTLÜ İNSANLAR ÖZELLİKLE HEDEF ALINIYOR
Özellikle sosyalist, sol ve örgütlü kesimlerin hedef alınması ve tutuklanmasını da değerlendiren Burcugül Çubuk şunları söylüyor: “Tutuklananların ya da tutuklanmaya sevk edenlerin çoğu örgütlü, daha önce gözaltına almış, tutuklanmış sosyalistler. Şöyle tutuklama gördük biz İzmir'de, o gün rahatsız olduğu için hastaneye gitmiş. Daha sonra başkasına benzetilip almışlar gözaltına bu kişiyi. Benzettikleri kişiyi de gözaltına almışlar. O benzetilen kişi bırakıldı ama asıl kişi tutuklandı. Elinde sadece megafon var diye tutuklanan insanlar var. Bu tam olarak daha sonra oradaki toplanma hakkını kullanacakları doğru bir yöne yönlendirecek olanlara, yönlendireceğini düşündüklerine ya da ihtimal taşıyanlara yönelik bir operasyon. Nasıl İstanbul'da basın emekçilerine, gazetecilere yönelik tutuklamada hiçbirinin elinde kamera ya da mikrofon olmayan görüntüler seçilmişse bu da öyle.
Sokakta yoğun şiddet var. İzmir'de görece az olmasına rağmen şiddet var, işkence var. Örneğin gözaltına alınan bir kişinin mahkemeye çıkartılma aşamasında kelepçelerini sökmeyi reddetti polisler. Bir önceki akşam, tutuklamaya sevk edilenlerden birinin boğazını sıktı, müdahale eden avukatlara silahını gösterdi bir polis. Çevik yığıldı içeri. Adliyede bile devam eden şiddet koşulları var. İstanbul'da, Ankara'da çok daha ağır bir şiddetle karşılaşıyoruz. Plastik mermilerin özellikle yüze hedef aldığını duyuyoruz, görüyoruz.
Üniversite gençliğini üniversiteden çıkarmayarak ve dağıtarak, tehdit ederek gözaltına alarak da alandaki diğer geleceksiz gençlerle buluşmaları engellenmek istiyor. Çünkü üniversite gençliği çok daha politik bir yerden bakıyor. Üniversite gençliği meselenin bir demokrasi sorunu olduğunu, bir özgürlük sorunu olduğunu, yoksulluk sorunu olduğunu farkında fazlasıyla. Ve o buluşmalarda o lümpen proletarya ile üniversite öğrencisinin buluşmaması için her şey yapılıyor. Bunu kırmak gerektiğini düşünüyoruz. Tutuklananların kimler olduğu, kimlerin alanlarından uzaklaştırılmaya çalışıldığı ortada. Hem bu direniş halini kırmak, mücadele halini kırmak, hem de sonrasına dair alanda polisten, devletten gelecek şiddetten değil de doğrudan alanın içinden bir şiddet gelir endişesi yaratmak, güvensiz, güvencesiz bir alan yaratmak. Gezi'de güvendeydik örneğin. Gezi’de küfre karşı güvendeydik, Gezi’de şiddete karşı güvendeydik, birbirimizdeydik, dayanışıyorduk, tartışıyor ve değiştiriyorduk. 2015'ten bu yana devletin yaptığı şey bu ruhun yok edilmeye çalışmaktır. Devrimciliğin tasfiyesi meselesinde devrimciliğin ürettiği bütün değerlerin de tasfiyesi var. Bunlardan biri de direniş ve mücadele alanlarında birbirine güvenin tamamen ortadan kaldırılmasıdır.”
HER TÜRLÜ SOĞUTMA HAMLESİNİ YAPACAKTIR
Ramazan Bayramı’nın apar topar 9 günlük tatil ilan edilmesini sorduğumuz DEM Parti İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk, bu tatil kararını ise şöyle değerlendiriyor: “Bir süredir devlet bu kalkışmayı bir şekilde bastırmaya çalışıyor. Gerek ekonomik sonuçlarını gerek siyasi sonuçlarını. Zaten böyle bir koparma hamlesine 1 Mayıs öncesi ihtiyacı var. Çünkü bu dinamizm 1 Mayıs'a giderse Taksim alınır, çok net. Taksim alanı çağrılır zaten var. Direniş alanlarında, özellikle İstanbul'da çok belirgin ve bu sadece sosyalistlerden gelen bir çağrı değildi. Herkes Taksim’e gidelim, Saraçhane'den çıkalım dedi. Boşuna Bozdoğan kemeri önünde çok ağır polis şiddeti yaşanmadı.
Şunu hep söylüyoruz, 31 Mart seçimlerinde AKP yenildi. CHP birinci parti olarak çıktı yerel seçimlerden. Ama ben şöyle değerlendiriyorum kendi adıma, Türkiye'de CHP, Kürdistan'da DEM Parti birinci olarak çıktı. AKP haliyle üçüncülüğe düşmüş oluyor aslında bir şekilde. AKP bu yenilgisini zafere çevirme hamlesi yapıyor. Bu nedenle bu kadar pervasız ve saldırgan. Bir demokrasi ortamında AKP gibi bir iktidarın kalma ihtimali ortadan kalkıyor. Bir bayram tatilinden çıkıp buraya geliyoruz ama bayram tatili bir soğutma hamlesi. Başka hamleler de yapmaya çalışıyor. Örneğin gazetecilerin bırakılması. Örneğin İBB’ye kayyım atanması gibi soğutma hamleleri yapıyor. Bu soğutma hamlelerinin ne kadar işe yarayacağı meselesi çözümü sandıkta arama halinden vazgeçmeyle de doğru orantılı. Sandık evet bir açtırır, doğrudur. Ama sadece sandığın bir yöntem haline gelmesi doğru değil. Bugüne kadar hiçbir şeyi biz sandıkta kazanmadık. Sokakta mücadeleyle kazandık, işçi haklarından, kadın haklarına kadar... O yüzden insanların kafasındaki bu sandıkçılık denklemi yıkılırsa, bu tip soğutma hamlelerinin boşa düşeceğini düşünmüyorum. AKP açısından belki geçici çözümler olabilir. Ama devam eden süreçte bir yandan Kürtler için hiçbir adım atmıyor, verdiği sözleri yerine getirmiyor, bir yandan Türkiye'de halklara saldırıyor, seçilmiş belediye başkanlarına saldırıyor. Bu kendi topuğuna sıkmaktır.”