Açlık Grevi İzleme Heyeti: Tablo ağır; tecrit hemen kalkmalı!

Açlık Grevi İzleme Heyeti, açlık grevindeki tutsaklarla görüştü ve rapor hazırladı. Heyet, tecridin derhal kaldırılmasını istedi.

Açlık Grevi İzleme Heyeti, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için 139 gündür açlık grevinde olan DTK Eşbaşkanı Leyla Güven ve cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine ilişkin rapor hazırladı. Rapor, Taksim'de bulunan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi binasında açıklandı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Zeynel Özen’in katıldığı toplantıda, açıklamayı İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri yaptı. 

‘HÜKÜMET ADIM ATMADIKÇA ÖLÜM GELİYOR!'

Güven ve 1 Mart’tan önce açlık grevinde olanların sağlık durumlarının kritik bir aşamaya vardığını belirten Yoleri, hükümetin çözüm yönünde adım atmaması nedeniyle tutukların seslerini duyurmak ve sonuç alabilmek düşüncesiyle farklı eylem biçimlerine yöneldiklerini söyledi. 21 Şubat günü Almanya’da Uğur Şakar’ın, 17 Mart günü Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde Zülküf Gezen’in, 22 Mart günü Gebze M Tipi Kadın Kapalı Cezaevi’nde Ayten Beçet’in, 24 Mart günü Erzurum Oltu T Tipi Cezaevi’nde Zehra Sağlam’ın, 25 Mart günü Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde Medya Çınar’ın yaşamlarına son verdiğini hatırlatan Yoleri, “Adalet Bakanlığı’nın, sorunun çözümü yönünde yapılan girişimleri halen yanıtsız bırakmakta, sorunu görmezden gelmekte, mahpusların ölümünü seyretmekle yetinmektedir” dedi. 

'İNSAN KRİZİ!'

Gelinen aşamanın bir “insan krizi” olduğunun altını çizen Yoleri, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Türkiye’yi yönetenlerin kendi anayasa ve hukukunu da ayaklar altına alarak İmralı Ada Cezaevi’nde Abdullah Öcalan’a ve adada bulunan diğer mahpuslara yönelik olarak sürdürdüğü izolasyon ve tecrit politikası bizi bu insani kriz ile yüz yüze bırakmıştır. Bizler de Açlık Grevi İzleme Heyeti olarak bu süreci en başından beri takip etmeye çalıştık. Bu takipler sırasında sürekli ifade ettiğimiz gibi açlık grevlerinde bulunan mahpusların bağımsız heyetlerce görülebilmesinin önünün açılmasını ve bu sorunun ölümler olmadan ivedilikle çözülmesini talep ettik. Fakat mevcut durum artık kontrol edilemez bir evreye ulaşmış olup, cezaevlerinden her gün ölüm haberleri gelmektedir. Hapishanelerdeki tecrit uygulamasına topyekûn son verilmesi için mücadele eden izleme heyeti bileşenleri olarak; tecride karşı mücadelenin uzun soluklu bir mücadele olacağının bilinciyle ve yaşam hakkının kutsallığını da gözeterek yaşam hakkını ortadan kaldıran eylem biçimlerine yönelmemesi çağrısında bulunuyoruz.”

Yöleri’nin ardından Açlık Grevi İzleme Heyeti içinde yer alan İstanbul Tabip Odası (İTO) Yönetim Kurulu Üyesi Murat Ekmez, hazırladıkları raporu açıkladı. Bolu, Bakırköy, Gebze, Silivri, Bandırma, Düzce ve Edirne’deki cezaevlerinde açlık grevinde olan tutukların durumunun anlatıldığı raporda, Gebze’de 1 Mart öncesi 11, şu an 31 kişi; Bolu’da 1 Mart öncesi 5 şu an 88 kişi; Bakırköy’de 1 Mart öncesi 6 şu an 29 kişi; Silivri’de 1 Mart öncesi 17 şu an 193; Maltepe’de 1 Mart öncesi 4 şu an 23 kişinin açlık grevinde olduğu belirtildi. 

TUTSAKLARIN DURUMU

Raporda, tutsakların durumuna dair şu bilgilere yer verildi:

“Bolu: Mahpusların şeker, limon ve tuz ihtiyaçları karşılanıyor ancak iaşenin çok altında verildiğini karbonat ihtiyaçları karşılanmadığı aktarılmıştır. 17 kiloya varan kilo kaybı tespit edilmiştir.

Bakırköy: Açlık grevinde olanların sürekli baş dönmesi ve denge kaybı yaşadığı, göğüs ağrısı, karın ağrısı,  eklem ağrısı, baş ağrısı, uyuyamama, aşırı kilo kaybı tariflenmektedir. 

Silivri: 193 mahpusun açlık grevinde olduğu bu hapishanede, aktarımlara göre; sağlık personelleri açlık grevinde bulunan mahpuslara kontroller sırasında “herhangi bir fenalaşma veya olumsuz bir sağlık durumu meydana gelirse kendilerine müdahale edeceklerini, Adalet Bakanlığı’nca kendilerine kesin talimat geldiğini müdahale etmezlerse kendilerinin görevden alınacaklarını” aktarmış. Bu gelişmenin üzerine açlık grevinde bulunan mahpuslar Adalet Bakanlığı’na hitaben kendilerine yönelik yapılacak tıbbi müdahaleyi kabul etmeyeceklerine ilişkin dilekçe yazmış fakat cezaevi idaresi bu dilekçeleri teslim dahi almamıştır reddetmiştir. Dışkıda kan, kanlı kusma, görme bozukluğu ve aşırı sancılı karın ağrısı ve yüksek ateşlenme, aşırı kilo kaybı tariflenmektedir.  

Bandırma T1: B vitamini verilmediği, diğer mahpusların tarif ettiği şikayetlere ek olarak aşırı kalp çarpıntısı,  omuzlarda uyuşman tarif edilmiştir. 

Düzce: Aktarımlara göre; mahpuslar tüm yaşam alanlarından tecrit edilmiştir. Ortak alanlarının tamamı engellenmekte izole bir yaşam dayatılmaktadır. Ceza İnfaz yasalarını aşan uygulamalar bu hapishanede oldukça fazladır. Mahpuslar kötü muameleden özellikle şikâyet etmektedir. İnfaz koruma memurlarının psikolojik işkence ve hakaretleri mahpusların ortak şikâyetidir. Tespit edilen ihlaller çok ileri boyutta olup,  ileri süreçlerde yaşam hakkının ihlaline varacağına dair kaygılara neden olmuştur. Mahpusların tek kişilik hücrelere konuldukları, refakatçisiz tutuldukları,  aşırı kilo kaybı( 16-17 kilo), kanlı kusma, dışkıda kan, yüksek tansiyon tariflemektedirler

Edirne: Aktarımlara göre; mahpuslara cezaevi doktoru tarafından 60 günden sonra B12 vitamini alınmaması gerektiği belirtilmiş ve mahpusların bir kısmı 10 gün boyunca vitamin almamışlardır. Tıbbi takip gerektiği gibi yapılmamaktadır. Sağlık Bakanlığı tarafından 3 kişilik (dâhiliye, nöroloji) heyetin cezaevinde bazı mahpusları ziyaret ettiği, kan tahlilleri alındığı, Kan tahlili sonucunda anormal kan değerleri tespit edildiği. Akciğer enfeksiyonu, görmede bulanıklık ve baş dönmesi, dışkıda kan, yüksek tansiyon tariflemektedirler.”

FİNCANCI: TABLO ÇOK AĞIR

Raporun okunmasının ardından Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı konuştu. Tablonun çok ağır olduğunu söyleyen Fincancı, Aralık ayından beri cezaevindeki koşulların gün geçtikçe ağırlaştığını dile getirdi. Sistemin açlık grevinde olan 300 kişiye yeterli olanağı sağlayamadığını dile getiren Fincancı, şimdi ise 5 bini aşan açlık grevi eylemcilerine böyle bir desteği vermekte yetersiz kalacağını vurguladı. Açlık grevleriyle ilgili Türkiye’nin deneyiminin en fazla olan ülkelerden biri olduğunun altını çizen Fincancı, “Kılavuzlar var. Bu kılavuzlar hekimlere sürekli duyurulmaya çalışılıyor. Bunlar yerine getirilmiyor. Örneğin karbonat bazı yerlerde temin edilmiyor. B12’nin 60’ıncı gününden sonra verilmemesi gerektiği bildiriliyor. Bunların hiç biri aslında bizim kılavuzlarımızın içinde yer alan bilgiler değil. B1 vitamini özellikle kullanılmadığında sinirlerdeki hasar çok hızlı ilerliyor. Biz o nedenle B1 vitaminini kullanımı önemsiyoruz. Kaldı ki Dünya Tabipler Birliği’de Malta Bildirgesinin son güncellemesinde B1 vitaminin kullanımını öneren bir düzenlemede yaptı” diye belirtti. 

'TECRİT KALDIRILMALI'

Açlık grevlerinin sesini duyuramayan insanların sesini duyurmaya çalışma biçimi olduğunu vurgulayan Fincancı, şöyle devam etti: “Ne yazık ki başka bir noktaya evirildi. İnsanlar intihar ediyorlar kendi bedenlerinden kendi yaşamlarından tümüyle vaz geçiyorlar. Bilmeliyiz ki yaşam çok değerli. Biz hekimler her zaman yaşamdan yana tutum alıyoruz. Ancak yine bilmeliyiz ki kararlara müdahale etmek patriarkal hekimlik ve ataerkil bir hekimlik uygulaması. O nedenle biz insanların seçimlerine tedavide, sağlık durumlarında, hastalıkta seçimlerine saygı göstermek zorundayız. Ne olursa olsun. Bizim burada yapabileceğiz insanların en azından sakat kalmaması ve ölememesi için gerekli bütün adımları atmaktır. İntihar girişiminde bulunan insanlar için onların neden bunu yaptığını anlayarak o nedenleri ortadan kaldırmak için girişimlerde bulunmalıyız. O yüzden sebepleri ortadan kaldırmamız gerekiyor. Tecridi ortadan kaldırmamız gerekiyor. Cezaevindeki işkenceyi ortadan kaldırmamız gerekiyor ki insanlar ölmesinler. Ölmeye karar vermesinler. Bedenleri üzerinden ses olmaya çalışmasınlar. Biz ses olmalıyız.” 

SAĞLIKLARI İÇİN NE YAPILMALI?

Açlık grevinde yaşadığı sağlık sorunlarına değinen Fincancı, şunları kaydetti: “Kas gücü kayıplarına bağlı göz kaslarının yeterince etkili biçimde odaklanamamasıyla ilgili sorunlar yaşıyorlar. O yüzden olabildiğince göz kaslarını hareket ettirecek egzersizler yapmaları gerekiyor. Kas gücü kayıplarını engelleyecek şekilde egzersizler ve yürüyüşler yapmaları gerekiyor. Ancak bunun içinde çok dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü baş dönmeleri yaşıyorlar. Baş dönmeleri özelikle ani hareketlerle ortaya çıkan tansiyon düşmeleriyle ilgili o yüzden yatmaktayken çok yavaş hareketlerle oturma pozisyonuna geçilmeli. Bir süre oturduktan sonra ayağa kalkmaları gerekiyor ki düşmeler olmasın. Çünkü düşmeler yaralanmalara yol açacaktır. Bu yaralanmalar özellikle açık şekilde olursa zaten bağışıklık sistemi zayıflamış insanlarda iltihaplanmalara ciddi sorunlara yol açacaktır. Akciğer enfeksiyonu olanlar var. Vücutlarında bir takım iltihaplanmalar olanlar var. Bunları için çok ciddi biçimde temizlik kurallarına uyulması gerekiyor. Hekimlerin kontrol etmesi gerekiyor."

'BAĞIMSIZ HEYET VE GÖZLEMCİLER OLMALI'

Cezaevindeki hekimlerin bu durumla başa çıkamayacağının altını çizen Fincancı, bazı cezaevlerinde tam gün hekim görevlendirmesi olmadığını yarım günlük ya da haftada iki, üç günlük görevlendirme olduğunun dile getirdi. Bunun böyle bir tabloyla çözülmesinin mümkün olmadığını söyleyen Fincancı, şöyle devam etti: “Kaldı ki açlık grevde ve cezaevinde bulunan insanlar bu hekimleri adalet bakanlığının görevlileri olarak taraf diye tanımlayacakları için güvende duymayabilirler. O yüzden bu değerlendirmelerin mutlaka bağımsız hekimler tarafından yapılması gerekiyor. Ancak 2012’den beri Türkiye’de hükümetler bağımsız gözlemcilerin cezaevlerinde açlık grevlerinin takibini engelliyorlar. En son 2000 yılındaki açlık grevinde biz TTB olarak gidip değerlendirme yapabilmiştik. Bu hiç uygun bir yöntem değil. Bütün dünyada meslek örgütleri görevlendirmelerle bu çalışmaları yapabilir.”

'TECRİT HERKESE UYGULANMAYA BAŞLADI'

Ardından söz alan milletvekili Zeynel Özel, en ufak taleplerde dahi yüzlerce asker ve polisin saldırısı ile saldırıldığını belirterek, “Bu tecridi sadece İmralı’ya yapılan bir uygulama olarak algılarsak yanlış olur. Bu bütünlüklü bir politikadır. Devletin işçilere, emekçilere, Kürtlere, öteki emekçilere uyguladığı bir politikadır. Bunu böyle değerlendirmeliyiz ve bunların önüne geçmek, faşist yönetimi geriletmenin tek yolu var; hep birlikte mücadele etmektir” diye konuştu.