Türk Ceza Kanunu’nda (TCK), tutuklama yerine uygulanan adli kontrol şartı ile serbest bırakma, yaygınlaşan bir uygulama haline geldi. Bu uygulama, toplumun neredeyse büyük bir bölümüne, özellikle de muhalif kesimlere uygulanıyor. Adli kontrolün tutuklama ile eşdeğer olduğunu ve eğer tutuklamaya ilişkin somut delil yoksa adli kontrolün de elzem olmadığını söyleyen Özgürlük için Hukukçular Derneği’nden (ÖHD) Avukat Şükrü Alpsoy, bu uygulamanın toplumu içeriden hapsettiğini belirtti.
‘ADLİ KONTROL TUTUKLAMAYA ALTERNATİFTİR’
Öncelikle adli kontrölün tanımını yapan ve gerekli olduğu durumların altını çizen Alpsoy, şunları söyledi: “Ceza Kanunu’nda bir tutuklama tedbiri var. Tutuklama tedbiri aslında istisnai hallerde başvurulması gereken bir yöntem. Bunun için de somut delile dayanan kuvvetli suç şüphesi, delil karartma ya da kaçma şüphesi gibi unsurlar olmalı. Üçüncü bir koşul da tutuklamanın ölçülü olması. O ölçülülüğün bir alt dalı da adli kontrolün yeterli olması. Ama genelde direkt çok basit suçlamalarla, örneğin örgütlenme hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü hakkı kapsamındaki eylemler tutuklamaya gerekçe yapılıyor. Aslında diğer unsurlar yokken de yani hiçbir delil karartması ya da kaçma şüphesi bulunmazken, bazen adli kontrol tedbiri yeterli olabilecekken tutuklama kararı veriliyor.
Öte yandan, aslında adli kontrol tutuklamaya alternatif bir tedbirdir. Ama adli kontrolün tutuklamaya alternatif olması, ‘tutuklama yapmadıysan adli kontrol kararı vereceksin’ anlamına gelmiyor. Tutuklamanın tüm şartları varsa tutuklamaya hükmedebilirsin ya da adli kontrol yeterli olacaksa adli kontrole hükmedebilirsin. Ceza Mahkemesi Kanunu’nun 109. maddesinde adli kontrol şartları ile tutuklama şartları aynıdır. Adli kontrol de ciddi bir tedbirdir ve tutuklamayla bütün şartları aynıdır. Sadece tutuklama yerine eğer adli kontrol yeterli olacaksa, yani tutuklamaya ulaşmak istediğin sonuca adli kontrolle de ulaşabileceksen, o zaman adli kontrole hükmedebilirsin. Ama uygulamadaki anlayış böyle değil. Zaten neredeyse tüm tutuklamalar hukuksuzken bir de ‘tutuklayamadığımı bari boş göndermeyip adli kontrol tedbiri vereyim’ mantığıyla hareket ediliyor.”
‘ADLİ KONTROL, BASKIYA NEDEN OLUYOR’
Adli kontrol tedbirlerinin temel hak ve özgürlükleri kısıtladığını vurgulayan Şükrü Alpsoy, öte yandan yurttaşların haklarını kullanmanın önünde de ciddi bir yaptırım olduğunu dile getirdi. Alpsoy, şunların altını çizdi: “Adli kontrol tedbiri, temel hak ve özgürlük alanında ciddi bir müdahale ve ihlal sonucunu doğuruyor. Örneğin yurt dışı yasağı, seyahat özgürlüğünü, yurt dışına çıkma hürriyetini engelliyor ve ihlal ediyor. Özel ve aile hayatına saygı hakkını ihlal ediyor. Mesleğimiz gereği yurt dışına çıkmamız gerekebilir. Bazılarımızın yurt dışında eşi, dostu, akrabası, arkadaşı var. Bu insanların yanına gidemiyoruz. Bazen bu adli kontroller yıllarca sürebiliyor.
Ayrıca adli kontrol tedbiri kararı verilmesine dayanak yapılan eylemler; toplantı ve gösteri yürüyüş hakkı, örgütlenme hakkı, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü gibi hakları da ihlal ediyor. Son dönemde özellikle propaganda, cumhurbaşkanına hakaret gibi suçlamalarda çok fazla tutuklama ve adli kontrol kararı verildi. Bunların tamamı, temel hakların kullanımını ihlal ediyor.
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Nurcan Kaya kararı var. Orada şunu demişti AYM: ‘Kişinin ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemi nedeniyle yurt dışına çıkışının yasaklanması, ifade özgürlüğünü ihlal eder.’ Burada AYM'nin uyguladığı mantık ve olması gereken şu: Eğer bir kişinin ifade özgürlüğü, toplantı gösteri yürüyüşü hakkı, örgütlenme ve basın özgürlüğü kapsamındaki bir eylemini suç sayıyorsan, aslında bu kapsamda olmamasına rağmen suç sayıp, burada somut delil var deyip, bu kişiye adli kontrol tedbiri koyuyorsan, bu eylemi nedeniyle haklarını da engelliyorsun.
Bu da şöyle bir sonuç doğurur; ‘caydırıcılık’ diye ifade edilen, AİHM kararlarında da çok geçen bir sonuca yol açar. İnsanlar, haklarını kullandıkları için bir müdahaleyle karşılaşırsa ve o müdahaleden kaynaklı kişinin ya da toplumun haklarını kullanmakta caydırıcı etki yaratırsa temel haklar ihlal edilmiş anlamına gelir.
Neredeyse adli kontrol tedbiri uygulanmayan insan kalmadı. Bu koşullar altında insanlar temel hak ve özgürlüklerini kullanırken ciddi bir kaygı ve baskı altında hissedebilir kendini. Bu da bu hakların özüne dokunan, müdahale teşkil eden bir şey. Zaten bu kadar çok adli kontrol uygulaması, bir yerde toplumu içeriden hapsetmek anlamına da geliyor.”