Ahmet Türk: Kürt yüzyılı Türk zihniyetini deðiştirecek

Ahmet Türk: Kürt yüzyılı Türk zihniyetini deðiştirecek

Batı Kürdistan konferansında "Bu yüzyıl Kürt yüzyılı olacak" çıkışıyla dikkat çeken DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk, "Bu dönemde Türk halkını koruma ve kollama gibi' Türk halkına da faydası olmayan zihniyet deðişecek" dedi. ANF'ye verdiði söyleşide Kürtlerin bir hukuka sahip olma gerçekliðinin zihniyetleri de deðiştireceðini belirten Türk, AKP iktidarını ise Ortadoðu'da deðişimin, ciddiyetin farkında olmamakla suçladı.

13 Ekim'de Fransız parlamentosunda KNK'in düzenlediði 'ulusal istişare' Batı Kürdistan'ın geleceði masaya yatırılmıştı. Kürdistan'ın dört parçasından çok sayıda parti ve örgütü buluşturan konferansın en önemli konuklarından biri de Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Ahmet Türk'tü. Ne gariptir ki, 1989 yılında Paris'teki bir başka Kürt konferansı Ahmet Türk'ün hayatını deðiştirmişti.

Ahmet Türk ve bir grup Kürt milletvekili, Halepçe katliamı sonrası yapılan o konferansa katıldıkları gerekçesiyle üye oldukları SHP’den ihraç edilmişti. Son konferansta ise "Bu yüz yılı Kürt yüzyılı olacak" söylemiyle dikkat çeken Türk ile 1989 ile 2012'deki Paris'teki Kürt konferansları arasındaki farkları-benzerlikleri, tanıklık ettiði Kürt hareketinin önemli devreleri Kürt birliðini, Batı Kürdistan'ı bekleyen tehlikeleri ve AKP'nin Suriye politikasını konuştuk.

'KÜRTLER PARTÝLER ÜSTÜ SÝYASET YAPMALI'

Ýkinci kez Paris'te bir Kürt konferansına katılıyorsunuz. Tabi daha önceki SHP'den ihraç edilmenize neden oldu. Ýki buluşmanın benzerlikleri neler?

Sorunuza biraz daha geçmişe giderek cevap vermek istiyorum. Ortadoðu'nun en kadim halkı rızasına raðmen 1. Dünya Savaşı'nda dört ayrı parçada yaşama mahkum edilmiş bir halk. Tabii Kürtlere biçilen gömlek, Kürtlere dar gelen bir gömlek ve Kürtler asla böyle bir yaşamı hiç bir zaman içine sindiremedi. Tabii ki koşullar Kürt halkının mücadelesi Kürtlerin örgütlenmesini ve Kürtlerin bu haksızlıðına karşı çıkmasını beraberinde getirdi.

Baktıðımızda Kuzey Kürdistan'da daha örgütlü bir yapı olmasına raðmen tarihi fırsatlar bazen farklı bir parçayı öne çıkardı ve çok iyi biliyorsunuz o dönem Halepçe katliamı sonrası dünyanın müdahalesiyle Kürtler açısından o coðrafyada yeni bir süreç başladı. Biz yine Kürt sorunu ve hakları konusunda yine Paris'te 1989'da buna benzer bir konferansta bir araya gelmiştik. O sürecin ardından dört parçadaki Kürtler yeni bir statüye sahip olmak istediklerini dünya gündemine taşıdılar.

Yine en son Suriye bir iç savaş noktasına geldi. Ama Kürtler bu savaştan önce hiç bir hak ve hukuka sahip deðilken bugün tarihi bir fırsat doðdu. Bu tarihi fırsatları Kürtlerin çok iyi görüp deðerlendirmesi gerekiyor. Çünkü fırsatlar bazen yüzyılda bir gelir. Bu yüzden bu yüzyıl Kürtler için bir fırsattır. Şunu da söylemekte yarar var; her Kürt birlikte yaşadıðı halklarla sorunlarını birlik içinde çözmek istiyor, hukuka dayanan bir anlayışla sorunu çözmek istiyor. Kimseden de bir şey istemiyor, kendi kendini yönetmek istiyor.

Dünyanın bunu görmemesi ve es geçmesi bizce çok önemlidir. Uluslararası ilişkiler ve kapitalizm halkların haklarını öteliyor veya geriye atıyor. Burada halkımızın hak ve hukukunu gözetecek partiler üstü bir siyaset gerekiyor. Partilerin önceliklerini deðil, halkın önceliklerini esas alan bir siyaset yürütmek lazım. Suriye Kürtlerin özgürlük mücadelesinin hedefine varması için bütün parçalardaki Kürtlerin de bir rol oynaması, Suriye Kürt Yüksek Konseyi'ne destek sunması lazım.

Tabii ki 1989'daki konferansta yapılan tartışmalarla bugünkü arasında fark var. 90'daki tartışmalar biraz Irak Kürdistan'ı ve Saddam'ın zulmüne karşı başkaldırıyla ilgiliydi. Elbette o dönem diðer parçalarda da bir mücadele vardı. Ama bugün bütün Ortadoðu'nun bir deðişim sürecine girdiðini görüyoruz. Daha derin ve daha güçlü bir deðişim. Belki de 3. Dünya Savaşı'na götürecek bir süreç yaşanıyor. Çünkü bütün Ortadoðu'da taşlar yerinden oynadı. Elbetteki Irak'taki Kürdistan için bir kazanım ama bugün bütün Ortadoðu'nun kazanımı söz konusu. Eðer doðru bir siyaset yürütülürse bu noktaya gelinir.

'KÜRTLER DEMOKRASÝNÝN NE OLDUÐUNU ÝYÝ BÝLÝYOR'

O konferansın ardından 1990'ların başında Güney Kürtleri zorlu ve tehlikeli süreçler atlattı. Benzer durumda olan Batı Kürdistan için ne tür tehlikeler görüyorsunuz?

Tabii ki tehlikeleri de var. Arap baharı dedikleri ne kadar bahara dönüştü? Demokrasi isteyenler ne kadar bu deðişim, dönüşüm ve devrim sürecinde görmek istedikleri yerdeler mi? Ama sonuç olarak Kürtler bence hazırdır. Kürtler demokrasinin ne olduðunu çok iyi biliyor. Zulüm ve baskının ne olduðunu çok iyi bildiði için bence Kürtler demokrasi sürecinin çok iyi başlatır. Tabii biz Kürtlerin özgürlüðünü isterken, içimizde yaşayan diðer grupların, diðer inançlarını haklarını koruyan bir mantıðı esas almalıyız. Bugün Kürdistan diyorsak, Kürdistan'da tarih boyunca bizimle yaşayan halklar var. Ermeniler, Süryaniler ve hatta Araplar var. Bizim kazanımlarımızın onların da kazanımlarına dönüşmesi gerekiyor. Böyle bir mantıkla geleceðe bakmamız, geleceði örgütlememiz lazım.

Sonuçta ilk konferansa baktıðımızda o gün Irak'taki Kürtler için bir fırsat doðdu. Ama bugünkü fırsata bir Ortadoðu'nun fırsatı olarak geniş bakmak gerekiyor. Aradaki farkı sormuştunuz; fark burada. Yani bütün halklar için bir fırsat, demokratik bir alt yapının oluşması için de bir fırsat. Böyle deðerlendirmek gerekiyor.

DTK'nin uzun yıllara yayılan bir tecrübesi var. Bu tecrübelerinizi Batı Kürdistan için de kullanmayı düşünüyormusunuz?

DTK, Kürt halkının temelden örgütlenmesi, siyasi statünün saðlanması için altyapının oluşması, burada hazırlanmasıdır. Yönetim alışkanlıðının kazandırılması için önemli bir kongredir. Kongrede bütün Kürtleri ve sivil toplum örgütlerini kapsayan bir çalışmamız var. Tabii ki bunun kolay olmadıðını biliyoruz. Ama temel hedefimiz Kürtlere yönetim alışkanlıðını kazındırmak. Kongreyi Kürtlerin daha geniş birlikteliðini saðlamak ve Kürtlerin sorunlarını ortak bir mecliste tartışıp, burada çözümler üreten bir kurum olarak deðerlendirmek lazım.

Tabii ki bizim çalışmalarımızın kolay olduðunu söylemeyiz. Keşke böyle deneyimler kazanmış olsak ve bunları diðer parçalara aktarabilsek. Ama biliyorsunuz; hem parti üzerinde hem de kongre üzerinde ciddi bir baskı var. Yeni kongre yaptık, bunun nedeni de birçok arkadaşımız zindanlarda olmasından dolayıydı. Ama her şeye raðmen kongrenin Kürdistan'ın dört parçasındaki ilişkilere de öncelik edebileceðini düşünüyoruz. Umut ediyoruz ki; halkımız da bu bilinçle bu kongreye yaklaşır.

'AKP CÝDDÝYETÝN FARKINDA DEÐÝL'

Konferansta bu yüzyılın Kürt yüzyılı olduðunu söylediniz . AKP ve Türkiye'deki güçler bunun önünde baraj oluşturabilecek mi?

Tabii ki hiç kimse hiç kimseye bir şey vermek istemez. Sizin ortaya koyduðunuz mücadele yaklaşımları deðiştirebilir. Yani şu anda baksanız; beyinlerinde bir projenin ve bir yol haritasının olmadıðını görürseniz. Kürtlerin mücadelesi sürecin daha ciddiyetle ele alınmasını birlikte getirir. Verdiðiniz mücadele insanları hem duyarlı hale getirir ve Kürt sorununun çözümünün kimseye yarar getirmeyeceði inancı doðar.

Bu nedenle inkarcı, asimilasyoncu politika sürerken, diðer yandan da bunun böyle sürmeyeceðini de söyleyen seslerin çıktıðını görüyoruz. Mücadelenin dayattıðı yeni dönem, yeni fırsatlardır. Halkımız da bu fırsatların kullanımı konusunda gevşek davranabilinir. Devlet de çok radikal tedbirler alabilir. Ama dünyadaki bütün örnekleri ortada. Tabi siz taleplerinizde ısrarlıysanız, sizin karşınızdaki size ciddiyetle yaklaşır ve bir diyalog yoluna gelir.

Bana sorarsanız, bence hala hükümet meselenin ciddiyetinin farkında deðil. Hükümetin meselenin ucunun nerelere doðru gittiðini hesaplamadıðını görüyoruz. Ben bugün hükümetin yerinde olsaydım; Kürtler ve Türklerin bin yıllık geçmişi var, Kürtlerin taleplerini yerine getirerek Ortadoðu'da daha güçlü, daha saygın bir hale gelirdim. Kürtlerin yönü Türkiye'ye dönüktür, yeter ki adil ve eşit bir yaşam olsun.

Bu yaşamı yakalamak zor mudur? Ýktidar kolaya mı kaçıyor?

Tabii ki. Kürtleri hep potansiyel tehlike gören bir zihniyet var. Bu zihniyet kolay kolay ortadan kalkmıyor. Oysa bugün bakıyoruz ki Irak Kürdistan'ıyla 17 milyar dolarlık ihracat-ithalat var. Nitekim bu Türkiye için tek taraflı bir kazanımdır. Irak'ta, Suriye'de ve Türkiye'de Kürtlerin bir statüye kavuşması durumunda Kürtler için de Türkler için de hem ekonomik hem siyasi olarak birliðin güçlenmesi, ortak menfaatlerin büyümesi anlamına gelir. Şimdi Irak Kürdistan'ın kendisi için bir tehlikesi yok. Belki şu anda en iyi geçindiði komşu Irak Kürtleridir. Bunun gibi, bütün Kürtler özgür olursa, özgür statülerine kavuşursa, o zaman Türkiye yine kazançlı çıkacak ve Türkiye'nin güvenliði daha güçlü bir şekilde saðlanmış olacak.

Peki Türkiye'de iktidar bu kazanımını anlamayacak durumda mıdır?

Tarihi bir bilinç oluşmuş. Dediðim gibi Kürtleri tehlike gören bir bilinç oluşmuş. 'Türk halkını koruma ve kollama gibi' asla ve asla Türk halkına da faydası olmayan bir zihniyet ve bakış egemen olmuş. Bu ister AKP, ister başkası olsun, bu zihniyet deðişmiyor. Bunu görmemiz lazım. Örneðin CHP; bakıyorsunuz bir gün bir söylemle ortaya çıkıyor, ama ertesi gün de tam bir milliyetçi söylemle ortaya çıkıyor. Neden? Çünkü böyle bir bilinç oluşmuş, 'Aman Kürtler bir şeye sahip olursa bizim güvenliðimiz tehlikeye girer' gibi bir mantık var. Gerçekten boş, Türk halkına da yararı olmayan inkarcı, asimilasyoncu bir politika yürütülmüştür. Bu mantık da uzun süreli götürülemez, yaşatılamaz. Bu mantıðın çok uzun sürmeyeceði inancına da sahibim.

'ORTADOÐU DEVRÝMÝ BÖYLE KALMAYACAK'

Sizin 'Kürt yüzyılı' dediðiniz olay aynı zamanda Türklerin de deðişmesi midir?

Kürtlerin bir hukuka sahip olması gerçekliði zihniyetleri de deðiştirecek. Ortadoðu deðişiyor. Bakınız; bu devrim böyle kalmayacak. Yarın Katar'dan tutun, Bahreyn'e, Ýran'a, Türkiye'ye kadar yeni dengeler, yeni anlayışlar ortaya çıkacaktır. Domino taşı gibi, bir yerden başlayarak, birbirini etkileyerek gideceðini düşünüyorum. Çünkü halklar özgür, mutlu deðildir. Yine sistemler halkların istediði şekilde oluşmamıştır. Halklara raðmen sistemler oluşmuştur. Tabii ki bunun da günü gelecektir. Deðişim ve dönüşüm de kaçınılmaz hale gelecektir.

AKP'nin Suriye politikası çıkmaza giriyor. Türkiye'nin Suriye cephesine girmeden eli boş dönmesinin nedeni ne?

Türkiye'nin üzerinde durduðu Suriye için iki şey önemli. Birincisi; kendisine yakın bir iktidarın oluşması. Ýkincisi; Kürtlerin bir statüye sahip olmaması konusundaki anlayışı. 'Suriye bir diktatör ülke, böyle gitmez zaten, ben de bu deðişimin öncülüðünü yapayım, bu iki konuda da etkili olayım' gibi bir mantıkla yaklaşılıyor. Avrupa ve Amerika ise şunu gördü; Diktatörler gidiyor, peki yerine ne gelecek? Endişeler, kuşkular arttı ve frene basıldı. Böyle bir durumda Türkiye yalnız kaldı, çıplak kaldı. "Irak'a giremedim, sürece müdahale edemedim, şimdi aynısını Suriye'de yapmayayım" gibi bir politikayla aceleci davranıldı. Tabii ki böyle bir politikayı kimse yutmaz. Hatta dostu Amerika'nın frene bastıðını bile fark edemiyor.

Son olarak şunu sormak istiyorum; Kürt hareketinin yaklaşık son yarım yüzyılına tanıklık ettiniz. 70'ler, 12 Eylül, 90'lar ve günümüzde hala aktif siyasetin içindesiniz. Hangisi sizi daha çok endişelendirdi?

Benzerlik şu; halk taleplerini her dönemde güçlü bir şekilde dile getirdi. Farklılıklar da şudur; dünya deðişiyor, kültürler deðişiyor. Bu kültürlere uygun Kürtler de deðişim ihtiyacını görüyor. Biz bu deðişimi ne kadar görebildiðimiz konusunda daha geniş tartışma yürütmemiz gerekiyor. Tabii süreçler birbirine benzemiyor, ama amaçlar konusunda bir farklılaşma da olmuyor. 12 Eylül'ün, ya da 90'ların koşulları yok. Fakat 90'lardan daha aðır bir süreç var. Örneðin 12 Eylül'de aðır işkenceler görüyorduk, sıkı yönetim mahkemelerinde yargılanıyorduk ama sanıkların yüzde 70'i beraat ediyorduk. Bugün işkence yok, fakat her tutuklananın mahkemesi de cezayla sonuçlanıyor. Dediðim gibi her dönemin kendisine göre benzerlikleri ve farklılıkları var.