Akademisyenler: AKP’nin stratejisi barajı sürdürme üzerine kurulu
Akademisyenler: AKP’nin stratejisi barajı sürdürme üzerine kurulu
Akademisyenler: AKP’nin stratejisi barajı sürdürme üzerine kurulu
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, AKP’nin paketteki seçim sistemi önerileriyle aslında baraja dönük yeni bir öneri getirmediğini kaydederken, Prof. Dr. Ahmet İnsel de AKP hükümetinin stratejisinin diğer 2 seçeneğin kabul edilmeyeceği ihtimali üzerinden yüzde 10 baraj sistemiyle devam etme üzerine kurulu olduğunu söyledi.
AKP hükümeti "demokratikleşme paketi"nde yüzde 10 barajlı mevcut seçim sistemiyle birlikte "dar bölge" ve "daraltılmış bölge" olarak bilinen iki modeli daha tartışmaya açtı. Hakim görüş; yeni önerilerin AKP'ye yarayacağı yönünde. Dar bölge sistemi ile, milletvekili sayısına göre seçim çevresi oluşturulacak. Seçimlere daraltılmış bölge sistemiyle girilirse; milletvekilinin fazla olduğu bölgelerde, bir bölge birden fazla bölgeye bölünecek; büyükşehirlerde en fazla 5 milletvekili çıkaran bölgeler oluşturulacak ve seçim barajı konulacak.
DAR BÖLGE: 550 SEÇİM BÖLGESİ, YÜZDE 50'Yİ GEÇENİN SEÇİLMESİ
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ve Prof. Dr. Ahmet İnsel paketteki seçim sistemine dönük önerileri, dar bölge seçim sisteminin neleri içerdiğini ANF’ye anlattı.
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, seçim sisteminin Türkiye'nin temel sorunlarından olduğunu belirterek, "Burada düğüm noktası; yüzde 10'luk baraj sistemi. Yüksek olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından da teyit edildi. Pakette yer alan öneriler yerine; herhangi tartışma yapmadan, herhangi biçimde esnetmeden bu barajı ya kaldırma ya da en azından makul bir seviyeye indirme yoluna gidilmeliydi. Makul seviye ise yüzde 5'i geçmemeli; yüzde 1, 2 ya 3 olabilirdi" dedi.
AKP hükümetinin kısa süre önceye kadar yüzde 10'luk barajı tartışmayı dahi kabul etmediğini hatırlatan Kaboğlu Hükümetin aslında pakette barajla ilgili yeni bir öneri getirmediğinin altını çizdi. Prof. Dr. Kaboğlu, şunları kaydetti: " Üç seçenek, diyor. Ama öyle değil. Birincisi; böyle kalmasını istiyor ve dolayısıyla bu bir seçenek değildir. İki seçenek sunmuş oluyor. Barajı yarı yarıya indirelim ama seçim çevrelerini dörde indirelim, bölelim, diyor; birinci öneri, bu. İkinci önerisi ise, dar bölge olsun Türkiye'de, diyor. Ama dar bölge olunca zaten baraj bağdaşmaz ki... Barajın dar bölgede yeri yoktur. Çünkü bir kişi seçilecek zaten. Kim çok oy alırsa o seçilecek. Türkiye 550 seçim bölgesine ayrılacak ve bu bölgelerde belirlenen bir aday yüzde 50'yi geçen oy alırsa seçilebiliyor. Bu orana hiçbir aday ulaşamadığı takdirde ilk turun en fazla oy alanları ikinci tura kalıyor ve birbirleriyle yarışıyor."
Prof. Dr. Kaboğlu, dar bölge sistemini 'radikal bir tercih' olarak tanımladı ve bunun tartışılabileceğini belirterek, endişesini ise şöyle açıkladı: "Yerel düzeyde bölünmeleri ve çatışmaları körükleyebilir; Türkiye'de demokratik kültür düzeyi yüksek olmadığı için. Nispi temsil ve geniş bölge makuldür ama 20-25 vekilli sistem zor çünkü adayları tanıyamıyorsunuz."
20-25 VEKİL ÇIKARILAN BÖLGELERDE SAYI 5-6 VEKİLE DÜŞECEK
İstanbul'da 20-25 milletvekili çıkartan bölgenin daraltılmış bölge sistemiyle küçültüleceğini belirten ve "o zaman niye baraj koyuyorsunuz" diye soran Prof. Dr. Kaboğlu, "Seçim çevresi 5-6 vekillik daraltılmış bölgelere indirilecek. Bazı iller de birleştirilince yeni seçim bölgeleri belirlenecek. Türkiye'nin 5 bölgeye bölünmesi, Birleşik Krallık'taki gibi ve tek tur dar bölge sistemi olarak mı, yoksa Fransa'daki gibi ve iki turda mı olacak? Eğer gerçekten Türkiye dar bölgeye geçerse, bence Fransız modeli üzerinde durmak lazım" dedi. Seçimlerde 3 ya da daha az milletvekili çıkartan 34 ilin de komşu illerle birleştirileceğini vurgulayan Prof. Dr. Kaboğlu, bu birleşimin sonucunda tek bir seçim bölgesi oluşturulacağını belirtti.
‘AKP’NİN SAMİMİYET TESTİ BURADA BAŞLIYOR’
AKP hükümetinin, askerlerin mimarı olduğu her uygulamada değişiklik yaparken, yüzde 10 barajına dokunmadığını ifade eden Prof. Dr. Kaboğlu, " belki de AKP'nin samimiyet ölçüsü burada başlıyor. AKP, barajı seçim bölgelerinden, çevrelerinden bağımsız olarak yüzde 5'e indirilmesini önerseydi, o zaman samimiyet testinde daha emin olurduk. Ama bunu yapmıyor. 'Ya böyle kalsın, ya da yüzde 5'e indiririm ama seçim çevrelerini daraltırsanız' diyor. Burada niyet sorgulaması üzerinde durulabilir" diyerek, şöyle devam etti:
"Ama AKP'nin hesabı ters tepebilir. Türkiye'de demokratik hareketler bakımından bakıldığında, İstanbul'daki Kürt nüfus dikkate alındığında, diğer dağınık kitleler karşısında güçlü olabilirler. Yine de demokratik açıdan yaklaşırsak, ana ölçüt şu olmalı; mevcut statükonun korunması varsayımında baraj düşürülmeli mi, düşürülmemeli mi... Barajın pazarlık malzemesi yapılması demokratik açıdan etik değil. Demokrasi erdem meselesiyse bu yönüyle de ele alınmalı."
Türkiye'de 1960'dan bu yana 50 yıllık bir deneyimin olduğuna değinen Prof. Dr. Kaboğlu, bunun da nispi temsil sistemi olduğunu hatırlattı: "Bu sistem az çok Türkiye'de genel konsensüs sağlanmış olan bir sistem. Burada önemli olan; '82 Anayasası'nda nispi temsil sistemi yüzde 10 barajı ile bir tür çoğunlukçu hale getirilen sistem oldu. Bu nedenle önemli olan bunun demokratikleştirilmesi yani seçmen iradesinin elden geldiğince parlamentoya yansıtılması. Bu çerçevede çok kavram karıştırıldı. Mesela, 1995 yılında Anayasa'ya konan 'temsilde adalet yönetimde istikrar' sözü... 'Yönetimde istikrar', sakız gibi çiğnendi ve temsilde adalet ikinci plana atıldı."
'YÜZDE 34 OY ALAN PARTİ YÜZDE 68'LİK TEMSİL KAZANIYOR'
Prof. Dr. Kaboğlu, anayasal açıdan şu saptamada bulundu: "Anayasaya 'temsilde adalet yönetimde istikrar' ilkesi kondu ama 2011 yılında anayasa değiştirilince, 'hakkın özüne dokunma yasağı', 'ölçülülük' gibi kavramlar da 13. maddeye eklendi. Bu bakımdan bakınca, dendi ki, 'yüzde 10 baraj yönetimde istikrar için önemlidir.' Bence iki husus var; yüzde 10 barajı tümüyle yönetimde istikrarı gözeten uygulamadır; kesinlikle adaleti sağlamayan, temsilde adaleti katleden, ortadan kaldıran bir engeldir. Anayasanın 67. maddesindeki 'temsilde adalet yönetimde istikrar ilkesini bağdaştıracak şekilde seçim sistemi düzenlenir' şeklindeki hükme tamamen aykırıdır. Çünkü temsilde adaleti tamamen kaldırıyor. 2001 değişikliğinde daha belirgin hale gelmiştir. Bu hukuki bir tartışma ve Avrupa Mahkemesi de verdiği kararda 'Avrupa standartlarının üzerindedir' diyerek, barajın değiştirilmesi gerektiğini bildirmiştir."
Yüzde 10 barajını savunanların "koalisyon hükümetleri istemiyoruz" gerekçesini öne sürdüklerine değinen Prof. Dr. Kaboğlu, bunun demokratik bir ilkeyi ihlal etme anlamına geldiğini söyleyip, koalisyonları "demokrasinin özü, mayası" olarak nitelendirdi.
"...Aksi takdirde, bir parti yüzde 34 oy alıyor ama yüzde 68'lik temsil kazanıyor. Sandalye sayısıyla her şeyi yapmaya kalkışıyor. Almış olduğu oy ile her şeyi yapma yanılgısına düşüyor. Türkiye'de bunu son 10 yılda daha iyi gördük. Sokakta insan ölse, 'halkın çoğunluğu bana oy verdi' diyor ve kendisini sorumlu tutmuyor. Bu, sadece demokratik kültür eksiği değil; yüzde 10 barajı bunu söyletiyor. Birinci partiye hak etmediği oranda sandalye sunuyor. Yüzde 4 veya 5'lik bir baraj sistemiyle de yine bu düzeyde oy alan parti ülkeyi yönetme yetkisi alacaktı ancak bugünkü şekliyle yönetemeyecekti; danışarak, bir miktar daha ılımlı davranarak ve parlamentodaki müzakere sürecine olanak tanıyarak adımlar atabilecekti."
'ÖĞRENCİM NAMAZA GİTMEK İSTEYİP DERSTEN ÇIKARSA NE YAPACAĞIM?'
'Demokratikleşme Paketi' için yüksek bir beklentinin yaratıldığını ve birçok demokratik açılımın gerçekleşeceğinin sanıldığını söyleyen Prof. Dr. Kaboğlu, "Ancak paketten çıka çıka, mesela, kişisel verilerin korunmasına dair kanun çıktı! Bu, 2010'daki değişiklikte zaten 27. maddeye eklenen fıkranın gereğiydi. Bunun demokratikleşme paketiyle ilgisi yoktu" dedi.
Prof. Dr. Kaboğlu, pakette yer alan "nefret suçu" ile ilgili düzenlemelere ilişkin ise şu yorumda bulundu: "Nefret suçlarını genel anlamda okumak isterdim. Örneğin, Gezi gösterisine çıkan kişilerin 'satılmış' insanlar olduğu söylemi, nefret söylemidir. Ama burada çok önemli kırılma görüyorum; nefret suçlarının sadece din ve inanç özgürlüğü açısından ve de tek yanlı olarak ortaya konması sorunlu. Başbakan'ın açıklamasından böyle olacağını anladım. Zaten paketin ekseni, omurgası başörtü meselesiyle ilgili. İnanca göre hareket edebilme serbestliğinin kamu hizmetlerine de sokulması ve nefret söyleminin de dine, Sünnilik çerçevesinde baskın kılındığını görüyoruz. Bu açıdan tehlikeli buluyorum. Mesela, ben cuma günü ders verirken saat 13.00'te ezan okunduğu sırada öğrenci 'ben gidiyorum' dediği sırada 'hayır gidemezsin' dediğimde, ibadetine engel olmuş olacağım. Bu örnekler artırılabilir. Çok tehlikeli bir eşiğin kapısını araladığını düşünüyorum. Genel anlamda bir nefret suçu olmalıydı."
PAKET 82 ANAYASASININ GERİSİNDE
"Pakette olmayan o kadar şey var ki" diyen Prof. Dr. Kaboğlu, Kürtlerin taleplerinin karşılanmadığını, Alevilerin pakette hiç yer almadığını hatırlatarak, "Anayasal çerçevede o kadar atılabilecek adım vardı ki, hükümet bunları göz ardı ederek ve kendi meselelerini öne çıkararak bizi tartıştırıyor. Bu paket yeni anayasa hedefinin neresinde? Yürürlükteki anayasanın, '82 Anayasası'nın neresinde? Bence gerisinde" dedi.
PROF. İNSEL: BDP KÜRT İLLERİNE SIKIŞABİLİR
Prof. Dr. Ahmet İnsel de 'demokratikleşme paketi'nde önerilen dar ve daraltılmış bölge sistemlerinin AKP'ye avantaj sağlayacağını belirterek, bu sistemlerin BDP'yi de sadece Kürdistan'da etkili duruma getirebileceğini ifade etti. İnsel, paketin beklentileri karşılamadığını; kapsamlı olmadığını kaydetti.
İnsel, daraltılmış bölge seçim sisteminin, baraj dışında bir engel daha oluşturabileceğine dikkati çekerek, bu sistemle, 5-6 milletvekilinin bir bölgede aldığı oyların partilere nispi temsil çerçevesinde dağıtılacağını belirtti. 5. vekil olarak seçilebilmek için ise yüzde 15 civarında oyun gerekeceğini belirten İnsel, "Bu, yüzde 5 barajından daha yüksek bir barajdır. Ama, örneğin BDP açısından yüzde 5'i geçme şansı olduğu için, Kürt illerinde güçlü şekilde vekil seçtirebilir; buna rağmen, Mersin'de, İstanbul'da, Adana'da kolay seçtiremez. Yine de 5 kişilik bölgeler BDP seçmeninin yoğun olduğu yerlere tekabül ederse, 1 vekil çıkartabilir" dedi.
'BDP KÜRT İLLERİNE SIKIŞABİLİR'
Daraltılmış bölge sisteminin AKP'ye yarayacağını ve MHP'yi zorlayacağını düşünen İnsel, sistemin, BDP'yi ise daha çok Kürt illerinde etkili konuma getirecekken, batıda geride bırakacağını belirtti: "Batıda sol partilerin, HDP'nin yüzde 10-12'ye çıkması zor göründüğü için, elimizdeki bugünkü verilere göre BDP daraltılmış sistemde Kürt illerine sıkışır."
Dar bölge seçim sisteminde ise tek turun uygulanması halinde, bunun AKP'ye avantaj sağlayacağını ve AKP'nin de tek turdan yana olduğunu ifade eden İnsel, bu sistemde ise oy oranı bakımından birinci gelen partinin seçileceğini kaydetti. İnsel'e göre; bu sistemde, seçime dahil olan partilerden birinin adayı seçilecek ve bu adaydan başka bir adaya verilen oyların ise bir hükmü olmayacak. "Bu sistem, AKP'nin bugünkünden daha fazla vekil çıkartmasına yol açar. Yine BDP'nin de fazla vekil çıkartacağını görebiliriz. BDP seçmenlerinin yoğun olduğu dar bölgelerde; mesela Haymana, Mersin, İstanbul'daki bazı yerlerde sonuç BDP'nin lehine olabilir" diyen İnsel, bu sistemin sakıncasını ise şöyle açıkladı: "Seçilen milletvekillerinin yüzde 35-40 oyla seçilebilecek olması. Seçime kaç aday katılacaksa, ona göre durumu değiştirecek bir sistem. Bu söylediğim model İngiltere'de uygulanıyor. Ama orada iki parti olduğu için çok sakıncası yok."
BARAJLA DEVAM ETME ÜZERİNE KURULU
'İki turlu olmasının ise farklı bir kompozisyon yaratacağını' söyleyen İnsel, "İkinci tura kalan aday diğer partilerle ittifak yapmak zorunda kalır. Türkiye siyasi yapısına yepyeni örnekler getirebilir; seçim öncesi ittifaklar gibi. BDP'nin sol partilerle, yerel olarak CHP belki de AKP ile ittifak yapmasını kolaylaştırır. Yada diğer partilerin birbirleriyle" dedi.
İnsel, ancak AKP hükümetinin stratejisinin, bu önerilerin kabul edilmeyeceği ihtimalini gözeterek bir bahane edineceği ve yüzde 10'luk baraj sistemiyle devam edeceği yönünde olduğunu kaydetti.
‘NEFRET SUÇU MESELESİNE DİKKATLİ YAKLAŞILMALI'
Prof. Dr. Ahmet İnsel, demokratikleşme paketi"nin yeterli olacak şekilde hazırlanmadığı görüşünde: "Pakette Alevilerle ilgili hiçbir şey yok ve bu ciddi bir eksiklik. Yine ceza yasasıyla, Terörle Mücadele Yasası'yla ve koruculuğun kaldırılmasıyla ilgili de bir şey yok. Ana dilde eğitim için özel okullara izin çıkması Kürtçenin meşruiyet kazanması açısından önemli olabilir ama eksik... İki-üç sene sonra fiili olarak Türkçe-Kürtçe eğitim uygulamasına gidilebilir. Nefret suçuyla ilgili düzenleme ise hem olumlu hem de sakıncalı olabilir. Örneğin cinsel tercihler açısından bir karşlılığı var mı? LGBT'lere yönelik nefret suçları çok yoğun. Başbakan bunları saymadı. Diğer yandan, hükümet nefret suçunu ifade özgürlüğüne, eleştiriye yönelik de kullanabilir. İktidarın muhalefeti bu suç üzerinden bastırmasına dönük risk içeriyor."