AKP-KDP stratejik işbirliğinin arka planı ve yaratacağı sonuçlar…-Seyit Evran
Riyad toplantısında yanıt verilmesi gereken çok sayıda soru var. Birçok aydın, yazar, çizer, analist ve siyaset uzmanı konu hakkında görüş ve değerlendirmelerde bulundu.
Riyad toplantısında yanıt verilmesi gereken çok sayıda soru var. Birçok aydın, yazar, çizer, analist ve siyaset uzmanı konu hakkında görüş ve değerlendirmelerde bulundu.
ABD, Rusya, Türkiye ve İran’ın da dahil edildiği 17 ülkenin dışişleri bakanları ya da temsilci bulundurduğu Riyad toplantısı, bir kaç ertelemenin ardından Kasım ayında gerçekleşti. Toplantının ertelenmesinin nedenleri neydi? Türkiye, toplantının ertelenmesi için neler yaptı? RTE ve AKP yönetimindeki Türkiye, bu toplantının gerçekleşmesi ya da istediği yönde gerçekleşmesi için ne tür girişimlerde bulundu? Türk devleti, stratejik işbirliği halinde olduğu KDP ile nasıl bir plan üzerinde çalışıyor?
Riyad toplantısında yanıt verilmesi gereken çok sayıda soru var. Birçok aydın, yazar, çizer, analist ve siyaset uzmanı konu hakkında görüş ve değerlendirmelerde bulundu. Toplantıya katılan güçlere bakıldığında toplantının amaçları ve arka planı az da olsa ortaya çıkar.
TÜRKİYE VİYANA TOPLANTILARINA MÜDAHALE ETTİ
RTE ve ekibi bir kasımda Türkiye halklarının iradesini ipotek ettikten sonra yeni bir süreç başlattı. Daha doğrusu 7 Haziran seçimlerinden sonra başlatılan süreç 1 Kasım’dan sonra ivme kazandı. Öyle ki artık DAİŞ çete grubu ile olan yardımlar ve destek, artık açıktan yapılmaya başlandı. Bunun yanı sıra KDP ile Rojava devrimine yönelik 2012 yılında başlayan devrimi boğma, denetime alma, devrim çizgisinden saptırma planları yeniden devreye konuldu.
SİNİRLİOĞLU’NUN HEWLER TEMASLARI
Bu plan seçimden bir gün sonra dönemin atanmış Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu’nun Hewler’e ziyarette bulunmasıyla başladı. Aynı dönemde ABD ile Rusya’nın başını çektiği ve birçok uluslararası gücün içinde olduğu Suriye sorununa çözüm görüşmeleri yürütülüyordu. Bu görüşmeler Viyana’da gerçekleştirilen toplantılarla devam etti. Bu toplantılara ABD, Rusya, İran, Türkiye başta olmak üzere Suriye’deki iç savaşta bir biçimde taraf olan 17 ülke dışişleri bakanları katıldı. Toplantıda önemli bazı kararlar alınmıştı. Bu kararların başında geleni ise ABD’de yapılacak toplantıya Suriye muhalefetini bir çatı altında toplayarak gitmekti. İşte Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da yapılan toplantı bunu hedefliyordu.
DÜŞÜRÜLEN RUS UÇAĞI
Ancak toplantıdan hemen sonra Türkiye Dışişleri bakanı ile Davutoğlu ve RTE yaptıkları açıklamalarla aslında bu toplantıdan alınan kararlara katılmadıklarını ilan ediyorlardı. Zaten hemen akabinde Rus savaş uçağını ‘hava sahasını ihlal ettiği’ gerekçesiyle düşürerek Viyana toplantılarında alınan kararları kabul etmediğini net bir şekilde ortaya koydu.
RTE ve AKP yönetimindeki Türkiye’nin attığı bu adım, ABD ve Batılı müttefiklerinden bağımsız mıydı? gibi bir soru akla gelebilir. AKP, Viyana toplantılarına karşıtlığını bu şekilde ortaya koyarken elbette düşündüğü farklı bir plan vardı. Bu farklı plan ve oyunları ise KDP ile olan stratejik işbirliği çerçevesinde yeni bir adım atmaktı.
HALİT HOCA’NIN BARZANİ ZİYARETİ
Türk devletinin denetiminde harekete eden Suriye Ulusal Konseyi Başkanı TC vatandaşı Halit Hoca’yı harekete geçirdi. Halit Hoca’nın ilk durağı KDP merkezi olan Selahattin kenti oldu. Hoca, Selahattin kentinde KDP Başkanı Mesut Barzani ile görüştüğü günlerde Rojava’da Demokratik Suriye Kongresi, Demokratik, Birleşik Ve Federatif Suriye hedefiyle Derik’te toplanıyordu. Halit Hoca’nın politikaları selefi olan Ahmet Carba’nın izlediği politikaların aynısıydı.
CARBA VE HOCA AYNI ÇİZGİDE
Zira 2012 yılının son günlerinde Ulusal Koalisyon Başkanlığına seçilen Ahmet Carba’nın da ilk ziyareti Güney Kürdistan olmuştu. Ahmet Carba’nın bu ziyaretinden sonra Nusra’nın yerine DAİŞ ikame edilmişti. Yanı sıra Şubat ayında KDP tarafından Güney-Rojava sınırında hendekler kazılmaya başlandı. Sêmalka Sınır kapısı kapatıldı. Türkiye’de Qamışlo’dan Efrin’e kadar Rojava Özerk Yönetimi denetiminde ve YPG güçleri tarafından korunan sınırlara duvar örmeye başlandı. Mart ayından itibaren ise DAİŞ, Efrin’den Tel Koçer’e kadarki alanda Rojava’ya saldırılar başlattı. Aynı yıl çok önemli bir saldırı da Halep’teki Şeyh Maksut ve Eşrefiye ile Tel Aran ve Tel Hasıl gibi büyük merkezlere ve Şehba alanına oldu.
SUUDİ KRAL NEYİN KARŞILIĞINA BARZANİ’YE 8 MİLYAR DOLAR VERDİ?
Halit Hoca’nın ziyaretinden çok kısa bir süre sonra Mesut Barzani Katar’a, ardından Suudi Arabistan’a gitti. Arabistan’da bazı anlaşmalar yapıldığı şekilde açıklamalar yapıldı. Yapılan anlaşmalardan dolayı 8 Milyar dolarlık para alındığı yönünde bilgiler ortaya çıktı. Suudi tarafından verilen 8 milyar doların ise Şehba mıntıkasında YPG’ye karşı bir askeri güç oluşturma planı çerçevesinde verildiği Arap medyasına yansıdı.
Barzani ile Suudi arasındaki anlaşmanın buna dönük olduğu hiç de yabana atılacak bir iddia değil. Zira geçmişte yaşananlar böylesi bir planın olacağına dair güçlü kanıtlar sunuyor.
2013 yılı Temmuz ayında Liva Tevhid öncülüğünde Halep-Bam-Mumbij-Azaz-efrin arasında kalan ve 117 köy ve beldeden oluşan Şehba mıntıkasına saldırarak katliam gerçekleştirdi. Katliamda en fazla zarar gören Cebhet El Ekrad oldu. O dönemde Barzani’nin sağ kolu olarak bilinen KDP özel kuvvetleri (Zerevani) komutanı Aziz Veysi, Cephet El Ekrat Sorumlusu Ala Çepo’yu görüşmek için güney Kürdistan’a çağırmıştı. Ala Çepo sonbaharda gerçekleşen güney Kürdistan ziyaretine ilişkin şunları söylüyor:
ALA ÇEPO KDP’NİN ROJAVA PLANLARINI ANLATIYOR
“Güney’e gittiğimde beni Aziz Veysi’nin yanına götürdüler. Bir hafta boyunca adeta kendince beni sorguladı. Sorduğu soruların tamamı PYD ve YPG’ye ilişkindi. Bizim PYD ve YPG ile ilişkilerimizi anlamaya çalışıyorlardı. İlişkilerimizin iki güç arasındaki ittifaktan öte bir şey olmadığını söyledim. Kaldı ki bunun ötesinde zaten bir ilişkimiz yoktu. ‘Neden PYD ve YPG’ye karşı bir güç oluşturmuyoruz’ diye sordu. Rojava kentlerinde bunun imkanlarının kalmadığını çünkü YPG’nin bütün alanları kontrol ettiğini ancak Şehba mıntıkasında olabileceğini söyledim. Yapalım, dedi. Ben direkt kendisinden talimat alma ve bizim de içerisinde yer almamız koşuluyla olabileceğini söyledim. Kabul etti ve ne ihtiyacınız varsa karşılayacağız dedi. Ardından sahaya döndüm. Üzerinden yaklaşık bir yıl geçti ancak bize verdikleri yardım sözlerinin hiç birini tutmadılar.’’
KDP’NİN ‘ROJAVA PEŞMERGESİ’ PLANI
Ala Çepo’nun anlattıkları, KDP’nin daha doğrusu Barzanilerin Rojava ve Suriye politikasını göstermesi açısından önemli. Aslında KDP Stratejik ortağı AKP ile daha önce Cezire, Kobani ve Efrin için bu yönlü hazırlıklar yapmıştı. Cezire ve Kobani için Rojava Peşmergesi adıyla Güney Kürdistan’da bir ekip hazırlamıştı. Efrin ve Halep çevresi için başına Bêvar Mustafa adında Suriye ordusu mensubu bir subaya Selahaddin birliğini, Afrin’in Şêrava nahiyesine bağlı Akibê köyünden olan Albay Şevki ile Azadi birliğini, Şehba Mıntıkasında Mustafa Haci Bessam’a ise Yusuf El Azma Birliğini kurdurmuştu. Bu gruplarla Halep Eşrefiye’ye 2012 yılı Eylül ayında saldırılar başlattı. Daha sonra bu grupların hepsini bir araya getirerek Kürt İslami Cephesi adını verdi.
Bu gruplar 2013 yılı boyunca Efrin ve çevresine saldıran grupların içinde yer alarak birçok yerde çetelere öncülük etti. Bu gruplardan sonuç alamayınca Cephet El Ekrat ile yeni bir oluşum yaratma denemesini yapmak istediler. Ancak bu girişim sonuçsuz kalınca stratejik ortak AKP devreye girdi. 2014 yılında bu grupları toparlamak için Nureddin Zenki grubunun sorumlusu Şeyh Tevfik Şehabettin görevlendirdi.
BOMBALI SALDIRININ ARKASINDA KDP ÇIKTI
AKP ve KDP stratejik ortaklığı dışarıdan bu tür örgütlemelerle saldırılar örgütlerken içeride ise bombalı tuzaklarla ve bomba yüklü araçlarla saldırılar gerçekleştirdi. 2013 yılında Tirbespiye’deki YPG merkezi ile Çıl Axada asayiş ve sivil halka yönelik bombalı araçlarla gerçekleştirilen saldırıların failleri yakalandı. İfadelerinde bizzat KDP istihbarat sorumlusu Dilşad Muzuri tarafından örgütlendirildiklerini itiraf ettiler. Aynı yıl Ağustos ayında Afrin’de Sivil Toplum Örgütleri binası önünde bir anne ile üç çocuğunun öldürüldüğü bombalı saldırı ile Eylül Ayında Özgür Basın Akademisine yönelik gerçekleşen bombalı saldırı, Aralık Ayında Afrin şehirlerarası otogarında bomba yüklü araba ile gerçekleştirilen saldırıların yakalanan sorumluları da aynı itiraflarda bulunmuşlardı.
Halit Hoca’nın, Selahattin kentinde Barzani ile gerçekleştirdiği görüşmeden sonra nelerin yaşanabileceğini görmek açısından bu veriler yeterli.
MUSUL’A ASKER GÖNDERME BARZANİ’NİN TÜRKİYE ZİYARETİ İÇİN KILIFTI
Zira tamda böyle bir dönemde Mesut Barzani Türkiye’ye bir ziyarette bulundu. Ancak ziyarette bulunmadan iki gün önce bir gece yarısı Türkiye dünyanın gözlerinin üstünde olduğu Musul’a asker ve tank sevkiyatı yaptı. Musul’a sevk edilen asker planın bir parçasıydı. Stratejik ittifakı olan Türkiye ile AKP, Musul’a Türk askerini göndermekle gündemi değiştirdi. Barzani’nin ziyaretine kılıf hazırlandı. Barzani’nin Türkiye ziyaretinde ilk gittiği yerin MİT merkezi olması birçok tartışmayı beraberinde getirdi. Çünkü Mesut Barzani Türkiye’ye gitmeden iki gün önce Haseke ve Rakka çevresinde DAİŞ, PYD ve Rejime karşı 15 Arap ve Türkmen Aşireti Urfa’da gerçekleştirdikleri bir toplantıyla ortak hareket edeceklerini duyurdu. Bu toplantının arkasında MİT’in olduğu biliniyor. Finansmanları Türkiye, Kadar, Ürdün ve Suudi Arabistan tarafından karşılanan bu örgütlerin Urfa, Antep ile İstanbul’da karargahları, merkez üsleri bulunuyor.
Bu ziyaret ve iddia edilen bu görüşmeden sonra Cezire Kantonunda önemli gelişmeler yaşanmaya başladı. Yaşanan gelişmelerin başında ise Barzani’nin Türkiye’den ayrıldığı gün Tel Temir’de gerçekleştirilen ve 28 sivil insanın yaşamını yitirdiği 130 civarında insanın yaralandığı katliam saldırısı oldu.
MİT ORGANİZESİ URFA TOPLANTISI SONRASI KATLİAM
Urfa’daki Aşiretler toplantısından sonra böyle bir katliamın gerçekleşmesi haklı olarak tüm dikkatleri AKP ile KDP üzerine çevirdi. Zira Urfa’da çetelerin güç birliğine vardığı toplantıda Haseke çevresindeki PYD’ye karşı mücadele edeceklerini duyurmuşlardı. Aşiretler Birliği başkan yardımcılığına getirilen Ahmet Abbud Cuğani aynı günlerde yaptığı açıklamada Şeddad’da olduğunu ve bu bölgeden DAİŞ’in Türkiye’ye petrol gönderdiği şeklindeki haberlerin doğru olmadığını açıkladı. Cezire Kantonu Eşbaşkanlığı ile KCK Eşbaşkanlığından yapılan açıklamalarda, katliamın AKP ile DAİŞ işbirliği ile gerçekleştirildiği vurgusu işte bu gerçekler ışığında doğrulanmış oluyor. Elbette AKP ile işbirliği içinde olan KDP’nin de en az AKP kadar bu katliamda payı var. Zira KDP’nin AKP ile stratejik işbirliği içinde olması ve bu güne kadar Rojava’ya yönelik tüm kirli planların içinde olması bu tespiti doğruluyor.
UFA-ANKARA-HEWLER
AKP ile KDP’nin Rojava’ya yönelik işbirliğinin böylesi bir geçmişi var. 2012 yılından bu yana bu işbirliği hiçbir zaman aksamadı. Her dönemde yeni plan, oyun, entrikalarla yürütüldü. 2012 yılında Serekani’ye yönelik başlayan saldırıların planları yine Urfa’da yapılmıştı. Urfa’da toplantılar gerçekleştikten sonra o dönemde saldırgan grupların gözdesi ve lideri konumundaki Bêgara Aşireti Reisi Navaf El Beşir Hewler’e ziyarette bulunmuştu. Hewler’e gerçekleştirdiği ziyaretten sonra Aralık 2012’de Serekani’ye yönelik ikinci saldırı başlamıştı. Arap aşireti lideri Navaf El Beşir, Türkiye’den 200 milyon dolar civarında para almıştı. RTE, ÖSO’ya 400 milyon dolar yardımda bulunduk derken bu çete grupları kastediyordu. İşte Tıl Temir katliamı; 15 Suni, Türkmen ve Arap aşiretinin Urfa’da gerçekleştirdiği bu toplantıdan bir hafta sonra gerçekleşti. Son Urfa toplantısıyla çok farklı ve yine tamamen katliam ve saldırılar üzerine kurulu kirli bir planın yapıldığını gösteriyor. Bu planın önümüzdeki günlerde nerede ve ne tür katliam yada hangi köy, kasaba ve kentte yönelik saldırı biçiminde karşımıza çıkacağını şimdiden kestirmek güç. Ancak böyle bir tehlikenin olduğu görülüyor. Ve Rojava Özerk Kanton yönetimleri ile iç ve dış savunma güçleri buna göre alarma geçmiş durumda.
ŞİMDİLİK VİYANA KAYBETTİ, RTE VE SUUDİ KAZANDI!
Bütün bunlar AKP’nin kabul ettiğini deklere ettiği ancak boşa çıkarmak için elinden geleni yaptığı Viyana toplantılarından sonra gerçekleşti. AKP Suudi Arabistan ve KDP ile olan planını devreye soktu. Bu plan, ABD’nin değil; Suni, milliyetçi İslam’ın projesiydi. Dolaysıyla bu yüzden Riyad toplantısı da tamamen Suudi ile AKP ve RTE’nin katılmasını istediği güçlerle gerçekleşti. ABD’nin önünde iki seçenek var: ya Türkiye’nin Riyad’la dayattığını kabul edecek ya da bu planı ret ederek AKP’nin ipini çekecek. Tabii ki AKP ile birlikte stratejik ortağı olan KDP’nin de . önümüzdeki yılda bu bağlamada yeni gelişmelerin yaşanacağını bekleyebiliriz. Eğer ABD Türkiye’nin planlarını kabul ederse, Suriye ve Irak’ta akacak kanın birinci derecede sorumlularından birisi olacak...