Kürtlerin ve Ortadoğu halklarının direniş, birlik ve özgürlük bayramı Newroz, bu yıl her zamankinden daha görkemli ve coşkulu kutlandı ve kutlamalar hala devam da ediyor. Kuşkusuz bunda AKP-MHP faşizminin işgalci saldırılarına karşı Efrîn halkının geliştirdiği tarihi direniş belirleyici rol oynuyor. Çünkü söz konusu direniş faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı mücadele edilebileceğini ve başarılı olunabileceğini çok açık bir biçimde göstermiş bulunuyor. Aynı zamanda AKP-MHP faşist diktatörlüğünün yıkımını da netleştirmiş ve kesinleştirmiş oluyor.
2631. Newroz’un özellikle de Kuzey Kürdistan’daki kutlanışı faşist diktatörlüğün yıkılacağı konusunda çok güçlü bir kanı ve umut yaratmış bulunuyor. Özellikle Amed Newrozu yeniden dikkatleri üzerine çekmiş ve göz doldurmuş bir düzeyi ifade ediyor. Bir süredir büyük kitle gösterisi beklentisinde olanlar Amed Newrozu ile beklentilerine ulaşmış durumdadırlar. Açık ki Amed toplumu yurtsever ve direnişçi özelliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Van, Cizre, Batman, Nusaybin Newrozları da farklı değildir. Çok açık ki, Bakurê Kürdistan halkı 2018 Newroz’unda özgürlük iradesini bir kez daha ortaya koymuştur. AKP-MHP faşist diktatörlüğüne karşı olduğunu ve Efrîn Direnişini desteklediğini açık bir biçimde göstermiştir.
Hiç kuşkusuz Bakurê Kurdistan halkının Newroz tutumu çok önemlidir ve ciddi bir siyasi anlama sahiptir. AKP-MHP iktidarının üç yıldır uyguladığı ağır faşist baskı ve terörün Kürt halkını korkutmadığını, tersine faşist-soykırımcı diktatörlüğe karşı öfke ve tepkisini daha da geliştirdiğini açık bir biçimde herkese göstermiştir. AKP’nin Kürt toplumunu yanına çekme hesaplarının sonuçsuz kaldığını açıkça ortaya koymuştur. Kürtlerin özgürlük, kardeşlik ve demokraside ısrarlı olduklarını, bu temelde HDP’nin demokratik siyasetine destek vermeye devam ettiklerini bir kez daha netleştirmiştir. Tayyip Erdoğan’ın Kürdistan’da düzenlediği şatafatlı parti kongrelerinin bindirilmiş kıtalar tarafından yapıldığını ve bir aldatma olduğunu ortaya koymuştur.
Tabi Bakurê Kürdistan’daki bu durumun bir benzerine de Türkiye’nin metropol kentlerinde tanık olunmuştur. İstanbul, İzmir ve Çukurova Newrozları da eskiyi aşan bir kitlesellik düzeyinde gerçekleşmiştir. Tüm Newroz kutlamalarının aynı günde ve ağır faşist baskı altında yapılmış olmasına rağmen, hem Kürdistan ve hem de Türkiye’de ulaşılan kitlesellik ve yaşanan coşku, çok net bir biçimde halkların faşizme karşı olduğunu ve AKP-MHP faşizminin artık yıkımın eşiğine geldiğini ortaya koymuştur. 12 Eylül rejimini aşan ağır faşist baskı ve teröre rağmen, yine Bahçeli ve Erdoğan’ın dipsiz demogojilerine ve yürütülen dizginsiz psikolojik savaşa karşın, Kürdistan ve Türkiye’de yaşanan görkemli Newroz kutlamalarının başka bir anlamı yoktur.
Yağdanlıklar AKP-MHP faşist diktatörlüğünü ne kadar şişirirlerse şişirsinler, yine liberaller faşist diktatörlüğe ne denli biat ederlerse etsinler, Kürdistan halkı ve Türkiye toplumu geçen Newroz’da tutumunu ve siyasi eğilimini bir kez daha netçe ortaya koymuştur. Toplum faşizme karşıdır ve başta Kürt sorunu olmak üzere tüm toplumsal sorunlara çözüm istemektedir. Söz konusu çözümlerin de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği demokratik özerklik ve demokratik konfederalizm çizgisinde gerçekleşeceğine inanmaktadır. Bu temelde AKP-MHP faşizmine karşıdır ve faşist diktatörlüğün yıkılmasından yanadır. O halde, doğru mücadele edilir, toplum eğitilip mücadeleye sevk edilerek topyekûn antifaşist direniş içine girilirse, içinde bulunduğumuz Newroz yılında AKP-MHP faşizmini yıkmak mümkündür.
Fakat böyle önemli ve tarihi bir sonucu elde edebilmek için öncü düzeyinde bazı şeylerin yapılması gerekmektedir. Her şeyden önce, böyle bütünlüklü bir antifaşist mücadelenin yürütülebileceğine ve faşizmin yıkılacağına inanmak gerekir. İkincisi tüm antifaşist güçleri birleştirmek ve en geniş bir demokrasi bloğu oluşturmak zorunludur. Üçüncü olarak da herkesi AKP-MHP faşist diktatörlüğüne karşı aktif mücadeleye sevk etme gereği vardır. Belki bazıları “Bunların da sözü mü olur, zaten herkes bunlardan yanadır” diyebilir. Fakat bizce gerçeklik böyle değildir. Örneğin AKP-MHP faşizminin mücadele edilerek yıkılabileceğine dair inanç ve umut zayıflığı vardır. Hem de en çok bunu dillendirenler bile gizli bir inançsızlık ve kendine güvensizlik yaşamaktadır. Öncelikle işte bu durumun aşılması ve faşizmin yıkılıp demokratik zaferin kazanılacağına yürekten inanılması gereklidir.
Diğer yandan, AKP-MHP faşist ittifakı dışındaki güçlerin çok parçalı oldukları, bütünlüklü bir antifaşist demokrasi bloğunun oluşturulamadığı açıktır. Bu konuda özellikle Kemal Kılıçdaroğlu Yönetimindeki CHP oldukça olumsuz bir rol oynamakta ve söz konusu antifaşist blok güçlerini ikiye bölmektedir. Kendine sol ve sosyalist diyen birçok eğilim hala CHP kuyruğuna takılıdır ve orada yürünerek sonuç alınacağına inanmaktadır. Halbuki Kemal Kılıçdaroğlu Yönetimi her kritik anda AKP-MHP faşizminden yana tavır almakta ve verdiği destekle AKP-MHP faşizmini ayakta tutan gerçek güç olmaktadır. Zordur, ancak mevcut CHP Yönetiminin bu duruşu mutlaka aşılmak durumundadır. Ya birliğe çekilerek, yada olmazsa iyice teşhir ve tecrit edilerek bunu sağlamak gerekir.
Önemli diğer husus ise, AKP-MHP karşıtı tüm güçleri antifaşist direnişe sevk etme konusudur. Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli her gün demokratik güçlere dönük kan kusmakta, toplumda ırkçı-şoven bilinci geliştirerek, başta Kürtler olmak üzere tüm devrimci-demokratik güçlerin, kadınların ve ezilenlerin üzerine saldırıya teşvik etmektedir. Tepeden tırnağa terör ve saldırı kesilmiş durumdadırlar. Buna karşı, kitlelerin gücünü antifaşist direnişe sevk etmekte zayıflık vardır. “Onlar saldırgan, biz barış istiyoruz” denerek, adeta kitleler pasif ve beklenti içinde tutulmaktadırlar. Bu tutum ve üslup yanlıştır ve kitleleri pasif kılarak faşizmin ömrünü uzatmaya hizmet etmektedir. Halbuki mevcut koşullarda barışı kazanmak da savaşçı ve soykırımcı faşizme karşı çok aktif ve yaygın bir devrimci-demokratik mücadeleyi gerekli kılmaktadır. O halde devrimcilik ve demokratlık adına hiç kimse, kitleleri pasifize eden bir tutum ve söylem içinde olmamalıdır. En geniş kitleler faşizme karşı sürekli ve topyekûn aktif mücadele etmeye çağrılmalı ve bunun başarısı konusunda kitleler umutlandırılmalıdır.
Çok açık ki, 2018 Newroz’u sadece Bakurê Kurdistan ve Türkiye kentlerinde değil, başta Rojava olmak üzere Kürdistan’ın tüm parçalarında ve yurtdışında da çok kitlesel ve yaygın olarak kutlanmıştır. Hepsini buradan bir kez daha selamlıyoruz. Bunların da mevcut düzeye tarihi Efrîn Direnişi ile ulaştığı bir gerçektir. Bu temelde Efrîn Direnişinin de yeni bir aşamaya girdiği Kuzey Suriye Yönetimi ve özgürlük güçleri tarafından ilan edilmiştir. Artık faşist-soykırımcı TC’nin işgalci saldırılarına karşı cepheden değil de gerilla tarzı ile direnileceği ve özgürlük güçlerinin gerilla konumuna geçtikleri belirtilmiştir. Türkiye’nin ırkçı-şoven faşist güçleri ne kadar zafer narası atarlarsa atsınlar gerçek budur ve Efrîn özgürlük güçlerinin her gün artan gerilla vuruşlarıyla karşılaştıklarında gerçeği anlayacaklardır.
Mevcut durumda AKP-MHP faşizmi tam bir çıkmaz ve çaresizlik içindedir. Efrîn’de kazandığı Pırus zaferini oya dönüştürmek için erken seçimi gündeme getirse, seçimi kazanabileceğine kesinlikle inanmamakta ve kendine güvenmemektedir. Bu durumda yeni serüvenlere atılmaktan ve saldırılara girişmekten başka çaresi yoktur. Ancak bunu başarıyla gerçekleştirebilecek bir güce de sahip değildir. Faşist iktidarını ayakta tutabilmek için, Tayyip Erdoğan tümüyle Enver Paşa serüvenciliği çizgisine saplanmıştır. Bu da hem faşist iktidarı, hem de onu yaratan faşist-soykırımcı TC diktatörlüğünü tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi çöküşle yüz yüze getirmektedir. Kim ne derse desin, Türkiye’de faşizmin yıkılış ve çöküş zamanı gelmiştir. Yeter ki devrimci-demokratik güçler faşizme darbe vurmayı biraz daha güçlü ve bütünlüklü kılsınlar!
Kaynak: Yeni Özgür Politika