'AKP nükleer enerjide ısrar ederek geleceğimizi tehdit ediyor'
Akkuyu Nükleer Santrali Projesi'nin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunun onaylanmasının ardından ihale işlemleri başlatıldı ve diğer bileşenleri için de ihaleler sürüyor.
Akkuyu Nükleer Santrali Projesi'nin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunun onaylanmasının ardından ihale işlemleri başlatıldı ve diğer bileşenleri için de ihaleler sürüyor.
Akkuyu Nükleer Santrali Projesi'nin ÇED raporunun onaylanmasının ardından ihale işlemleri de bitirildi. YSGP MYK Üyesi Karabulut ve Çevre Aktivisti, Av. Cangı, AKP hükümetinin nükleer enerji ısrarıyla toplumun geleceğini tehdit ettiğine, nükleer silah üretileceğine dair kuşkulara dikkat çekti ve alternatif olarak yerel yönetimleri işaret etti.
Akkuyu Nükleer Santrali Projesi'nin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunun onaylanmasının ardından ihale işlemleri başlatıldı ve diğer bileşenleri için de ihaleler sürüyor. Akkuyu Nükleer Santrali'nin limanı ve diğer hidroteknik yapılarının projelendirilmesi ve inşasını kapsayan ihale ise 17-25 Aralık'taki yolsuzluk soruşturmasında ismi geçen, aynı zamanda İstanbul 3. Havalimanı’nda kazanan konsorsiyumda da bulunan Cengiz İnşaat’a verildi. Tüm ülkelerde nükleer santrallerin kapatılmasının gündemde olmasına rağmen AKP hükümeti, elektrik kesintilerini bahane ederek bu santrallerin yapım ihalelerine başladı. Uzmanlar ülkenin elektrik üretimi için nükleer santrallere ihtiyacının bulunmadığı görüşünde.
KARABULUT: İHTİYACIMIZ YOK
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSGP) Fahri MYK Üyesi Vezan Karabulut, Türkiye’nin, elektriğe olan ihtiyacın artacağını gerekçe göstererek Rusya ile bir anlaşma imzaladığını hatırlattı. Karabulut, "TEİAŞ'ın 2011 yılındaki elektrik talep projeksiyonu, 2020 yılında en düşük elektrik talebinin 398 milyar kilovatsaat olacağını tahmin ediyordu. Ancak gerçekler böyle gelişmedi. Türkiye'nin elektrik talebi düşünüldüğü gibi artmadı. Şöyle ki, TEİAŞ 2020 yılı talep tahmini 333 milyar kilovatsaate düşürdü. Buna göre, Türkiye’nin 2020 yılındaki tahmini elektrik ihtiyacı yaklaşık 65 milyar kilovatsaat azaldı" diye konuştu.
Karabulut, "TEİAŞ Türkiye’nin elektrik ihtiyacını tahmini kendisi azalttı ve bu rakam şu anda televizyonlarda, billboardlarda üstelik çocukları kullanarak reklamları yapılan Akkuyu Nükleer Santrali'nin yıllık üretim kapasitesinin iki katı. Bu durumda ne Akkuyu ne de Sinop’taki nükleer santralin elektrik üretimine ihtiyacımız var" diye ekledi.
'NÜKLEER SİLAH ÜRETİLECEĞİNE DAİR KUŞKULARIMIZ VAR'
AKP’nin nükleer santral projelerindeki anlaşmasına dikkat çeken Karabulut, Sinop Akliman’da yapılacak nükleer santralin projesini örnek vererek, bu projelerin ayrıca nükleer yakıt imalatı ve yakıt çevrimi fabrikası ihtiyacı doğurduğundan bunların da yapılmasına teşvik edeceğini aktardı. Karabulut, şöyle dedi: “Dünyada nükleer yakıt imalatı kurulan bölgeler radyoaktif kirliliği en yüksek, en tehlikeli bölgelerdir. Ayrıca bu maddeye dayandırılarak Fransa ve Japonya’dan nükleer atıklar getirilerek Sinop’ta depolanmasının önü açılmaktadır. Yine bu uygulama ile nükleer silah malzemesi olan ve doğada 250 bin yıl kalan plütonyum üretiminin yolu açılmaktadır. Bu nedenle nükleer silah üretileceğine dair kuşkular ya da nükleer silah teknolojisine sahip olma düşüncesi var, diye endişe eden çok sayıda insan var."
'BÜYÜK BİR İNŞAAT ALANI'
Nükleer santrallerin çok büyük bir inşaat faaliyeti olduğunu dile getiren Karabulut, "İnşaatçı kalkınma modeli malum bir ayağıyla da ihale-bağış-vakıf-sadaka ve ulufe düzeni. Bu kalkma modeli, bu sisteme dahil olanları verilen görevi almaya zorluyor, yani medya, manipülasyon ve yağcılık. Timar dağıtan padişah gitti ama yerine ihale dağıtan geldi. Bu sistem sürekli inşaata aç. Eskiden halife tımar düzenini sürdüremeyince de Celali isyanları olurmuş. Yani karşılıklı bir al gülüm ver gülüm ilişkisi" ifadelerini kullandı.
CANGI: GÜVENİLİRLİK YALAN
Çevre Aktivisti, Avukat Ali Arif Cangı, Fukuşima’daki felaketten önce nükleer santrallerle ilgili söylenen "güvenilirlik" sözlerini hatırlatarak, bu söylemlerin gerçeği yansıtmadığını vurguladı. Cangı, "Geçtiğimiz yıllarda Çernobil felaketinin yıl dönümünde Türkiye'ye gelen Japon Gazeteci Toshiya Morita, 'Bizim başbakan Fukuşima nükleer kazasının kontrol altına alındığı, nükleer sızıntının önlendiği ve sağlık tehlikesinin bulunmadığı yönünde yalanlar söylüyor, ona inanmayın’ demişti. Bütün dünyada nükleer santrallerin kapatılması planları yapılırken bizim ülkenin yöneticilerini yaşananlar hiç etkilemedi, Akkuyu'da ve Sinop'ta nükleer santral yapma konusunda kararlı görünüyorlar. Üçüncüsünü de İğne Ada'ya yapacaklarmış. Sinop'taki santrali, felaketi yaşamış olan Japonya'nın yapacak olması tam bir akıl tutulması" değerlendirmesinde bulundu.
NÜKLLER ISRARININ SEBEBİ NE?
"AKP hükümeti, Japonların açıkça 'yalancı' ilan ettikleri Japonya Başbakanı'ndan aldığı yalanları halka satıyor" diyen Cangı, bu yalana hükümetin bir de 'enerji ve kalkınma masalı' eklediğini aktardı. Cangı, enerji ihtiyacı için nükleer güç santrali kurulduğu yönündeki tezin de doğru olmadığına işaret ederek, enerjinin etkin kullanımı ve kayıp kaçakların önlenmesi halinde tasarruf edilecek enerjinin nükleer güç santralinden elde edilecek enerjinin çok üstünde olduğunu vurguladı. Cangı, "Bugün nükleer güç santrallerinde ısrar edilmesinin iki nedeni var. Bir nedeni, iş bulamayan nükleer sektöre iş sağlama, o da bizim gibi ülkelerde olabiliyor. İkincisi ise nükleer bomba sahibi olarak güçlü ve egemen devlet olma isteği. AKP'nin ısrarının nedeni ikisi de olabilir. Bu amaç ve niyet geleceğimiz için büyük bir tehdit oluşturduğunu unutmamalı" dedi.
'HER AN PATLAMA RİSKİ VAR'
Nükleer santrallerin çalıştıkları süre içinde her an patlama risklerinin var olduğunu söyleyen Cangı, bu santrallerin patlamasalar bile çalışırken yaydığı radyoaktif kirliliğin başlı başına sorun olduğunu dile getirdi. Cangı, şunları ifade etti: "Atıklar başa bela, nerede nasıl muhafaza edilecek? Atıkların temizlenmesi, bertarafı mümkün değil, nasıl muhafaza edilirse edilsin dünyaya, gelecek kuşaklara bırakılmış olacak. Gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya mı yoksa ölüm kusan bir dünya mı bırakacağız? Buna göre tercihimizi yapmak zorundayız. Nükleeri konuşacaksak, ilk önce Hiroşima ve Nagazaki'yi, ardından Çernobil'i ve Fukuşima'yı anımsamalı, sonra da geleceğe dair konuşmalıyız. İnsanlık tarihi ‘insanın insanı yok ettiği’ katliamlarla dolu. Bu katliamlardan birisi de 70 yıl önce yaşandı. 6 Ağustos 1945’de Hiroşima’da, 9 Ağustos 1945’de Nagazaki’de, 'dünyanın büyük haydudu' tarafından gerçekleştirildi. Hiroşima’da ilk anda 70 bin insan yaşamını yitirdi."
'PATLAMASA BİLE RADYASYON YAYIYOR'
Bu patlamalardan sonraki ilerleyen yıllarda da radyasyonun ölümcül etkilerine değinen Cangı, insan eliyle yaratılan bu vahşetin Hiroşima ve Nagazaki kentlerinde en az 350 bin insanın canına mal olduğunu belirtti. Sayıların yalnızca insan kayıplarına ilişkin olduğunu, insanlar dışındaki canlıların hesabının bile yapılmadığını anlatan Cangı, "İnsanlık bu vahşetten ders almadı, halen nükleer tehlikeyle yüz yüzeyiz. Çok uzağa gitmeye gerek yok, İncirlik’te 90 tane nükleer başlıklı bomba olduğuna dair ciddi iddialar var. Bu iddiaları çürütecek inandırıcı bilgi yok ve İncirlik Üssü bölgemiz için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Nükleer enerji santrallerine ilişkin itirazlara karşı ileri sürülen en önemli savunma temiz enerji ve 'barışçıl' amaçlı olduğu. Çernobil ve Fukuşima nükleer santrallerinin ‘barışçıl’ olduğu söyleniyordu bir zamanlar" diye konuştu.
'YEREL YÖNETİMLER KÜÇÜK ÖRNEKLERLE BAŞLAYABİLİR'
Ekolojik enerji üretimin mümkün olduğunu belirten Cangı, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek gerektiğini ancak bir enerji kaynağının yenilenebilir olmasının yetmediğini ifade etti. Cangı, şöyle devam etti: “HES'lerin, RES'lerin yarattığı tahribat ve sıkıntılarını yaşayarak görüyoruz. O yüzden mutlaka enerjinin etkin kullanımı, yer seçimine özen gösterilmesi, ekolojik ve toplumsal maliyetlerin dikkate alınması gerekir. Daha da önemlisi enerjinin fiyatının olamayacağı, yani enerjinin ticari bir meta olmaktan çıkarılacağı, ihtiyacı olanın kendi enerjisini yenilenebilir kaynaklardan üretebileceği, merkezi olmayan yerel otonom üretim biçimleri yaratılmalıdır. Hayal gibi görünen bu hedef, ekolojik demokratik toplumu önüne koyan yerel yönetimlerde, yaratılacak küçük örnekleriyle başlanabilir.”