AKP’nin rant ve kâr politikasının en somut örneði olan GSS ile herkes sözde sosyal güvenceli olarak saðlık hizmetine erişecek. Fakat bir detay var: O da GSS kapsamında primi ödeyen/ödenen herkesten, çıkarılan yönetmelikler, yasalarla yine katkı ve katılım payları ile yine ilave ücretler alınmasının önü açıldıkça açılıyor. Parası olanın parası kadar hizmet alacaðı bu tabloda saðlık emekçileri de sözleşmeli, düşük ücretle güvencesiz, örgütsüz ve taşeronlaşmayla her hakkı elinden alınarak çalıştırılarak daha olumsuz sürece doðru sürükleniyor.
Ýktidara geldiði günden bu yana yaptıðı her icraatında rant, sermayeyi koruma, özelleştirmelerle kamusal alanı bitirme noktasına getiren AKP’nin, adım adım sindirerek yürürlüðe koyduðu politikalardan birisi de saðlık alanında gerçekleşti. Başta Saðlık Bakanı olmak üzere hükümetin temsilcileri, saðlıðın parasız ve katkı ücreti olmadan doðrudan halka ulaştırılacaðını açıklamıştı. Ancak 2008’e kadar kısmen yürürlükte olan bu durum son yıllarda saðlık gibi önemli bir alanda yerini her tür rantın ve kârın merkezi haline getirildi. Ortada duran tablo ise bunun daha da vahim süreçlere gidişinin göstergesi.
SES Genel Başkanı Çetin Erdolu ile 12 Eylül’e kadar uzanan saðlıkta dönüşüm programı, Genel Saðlık Sigortası (GSS), AKP’nin saðlık alanını nasıl sermayenin sömürü ve köle düzenine dönüştürdüðünü, insan saðlıðı deðil rantın nasıl kutsandıðını, kanunlarla bunun güvence altına alınmasını, taşeronlaştırma ve yakın gelecekte saðlık emekçisinin, halkın sürüklendiði süreçleri konuştuk.
* Saðlık alanında yaşanan dönüşüm programının temelleri nereye dayanıyor, nasıl gelişti?- Türkiye’de eskiden SSK'yı kenarda tutarsak genellikle hizmet vergilerden oluşturulan bütçeden saðlıða ayrılan pay üzerinden halka ücretsiz saðlık hizmeti verilirdi. Katkı ve katılım payı 1980’den sonra alınmaya başlandı. Daha önce insanlar doktora gidiyorlardı muayene oluyorlardı. Reçeteyi de sosyal güvence varken eczanelerden ilaçlarını temin edebiliyorlardı. 1980’den sonra yavaş yavaş katkıda katılım payı getirildi. Ilaca getirildi önce. Sonra proteze ve çeşitli müdahalelere getirildi. AKP ise sistemi tamamen deðiştirme süreci başlattı. Tamamen temelden deðiştiren sistem getirdi. Temelinde büyük ölçüde ana fikri şudur sistemin; bu, Dünya Bankası programıdır. Birçok ülkede Dünya Bankası finansları örgütü eliyle, IMF eliyle borçlu ülkelerden başlamak üzere gelişmekte olan ülkelerde uygulanmaya konmuştur. Kimisi bitirmiştir bu programı, geçişi tamamlamıştır. Kimisi geçiş sürecindedir. Türkiye’de de altyapısı tamamlandı. Yönetmeliklerle, genelgelerle bu uygulanmaya başlanıyor.
Bu saðlıkta dönüşüm programı kapsamında Dünya Bankası tarafından dikte ettirilen sonradan Dünya Bankası’nın yayınladıðı raporlarda şu vardı Türkiye hakkında: Deniyor ki Türkiye’ye “Siz bütçeden saðlıða az pay ayırıyorsunuz. Saðlıða biraz daha fazla pay ayırın, ama saðlık hizmetini siz deðil özel sektör versin.” Bunun anlamı şu; siz saðlıða daha fazla pay ayırın ama bu parayı özel sektöre verin. Yani siz bütçeden sermayeye kaynak aktarın. Özeti budur. Böyle olunca da doðal olarak getirilecek sistemin halkçı, sosyal devlet yapılanması içinde mevcut olan sadece mümkün olduðu kadar adaletli bir vergi sistemi üzerinden toplanan vergilerden oluşturulan bütçeyle halka nitelikli, ulaşabileceði, ücretsiz saðlık hizmeti sistemini deðiştirmek gerekiyor. Çünkü sermaye ya da özel saðlık kuruluşları ne yaparsanız yapın halka toplanan vergi üzerinden nitelikli, ücretsiz ulaşılabilir hizmet veremez. Para kazanmak zorunda. Kârlı çıkmayacaksa bu işe yatırım yapmaz. O nedenle bu finansmanı deðiştirmek gerekiyordu. Bunu da Genel Saðlık Sigortası (GSS) finansmanı biçiminde dönüştürüldü.
* Herkes görünürde Genel Saðlık Sigortalı… - Herkesin zorunlu olduðu yani ben çok zenginim param var istersem Avrupa’ya da ABD’ye gidip muayene, tedavi olabilirim, girmiyorum deme hakkına sahip deðil kimse. En zenginin de en yoksulun da yok. Herkes aylık gelirinin yüzde 12.5’unu prim olarak yatırmak zorunda. Ödeyemeyenler nasıl olacak? Bunların primini devlet üstleniyor. Bunun kriteri nedir, çok ilginç. Asgari ücretin üçte birinden daha fazla aylık geliri olan herkes prim ödemek zorunda. Asgari ücretin üçte biri 295 TL’dir. Aylık geliri 296 TL olan bir kişi prim ödemek zorundadır. Nasıl tespit ediliyor bu. Gelir testiyle oluyor. Herkese yaptırması için tebligatta bulunuldu. Herkes müracaat etti. Buzdolabında olan etten süte, kullanılan yakıtın doðalgaz mı ısıtıcımı olduðuna kadar. Gelir testi yaptıran kişilerin ifade ve beyanları ile tamamlamaları bu testi söz konusu deðil. SSGSS Yasası 5510 sayılı yasadır. Bu yasanın 8. maddesinin 7. fıkrası, bankaların tapunun elektrik su tahsilatı yapan firmaların yaptıkları işlemlerle ilgili SGK’ya bilgi verme zorunluluðu vardır. Bu birimler SGK’ya tapuda işlem yaptıðınızı, bankada bir hesap hareketi yürüttüðünüzü, elektrik su faturasını yatırdıðınız da bilgi verir. Orada tüm detaylar ortaya çıkar. 295 TL’den fazla aylık geliri olan herkes yüzde 12.5 prim ödüyor. Ödemeyenler saðlık hizmeti alamıyor. Mevcut pirim borçlarını ödeyemeyene kadar hizmet alamıyorsunuz.
Halihazırda Türkiye’de 10 milyona yakın yeşil kartlı var. Bunların 3 bin 700’ünü büyük ölçüde yeşil karta hak kazanan kişiler olduðu, onun dışında kalanların hak etmediði tespit edilmiş. Ikincisi biraz daha ileri gidelim. Türkiye’de kayıt dışı çalışanlar var. Kayıt dışı çalışanlar, Türkiye’nin çalışan nüfusunun yarısı olduðu söyleniyor. GSS primi ödeyip ödememe üzerinde saðlık hizmeti verilip verilmemesi bir yana saðlıkta dönüşüm programı büyük ölçüde kamunun parasının sermayeye aktarılmasıdır. Bunun uygulaması öteden beri var. Ama son dönemde yapılan düzenlemeler var.
* Son dönemdeki düzenlemeler neleri içeriyor?- 31 Aralık 2011’de SGK, bir saðlık uygulama tebliði yayınladı bu tebliðe göre acillere başvuran ama acil hastalıðı olmadıðı tespit edilen kişiye yeşil alan kodu verilecek. Bu yeşil alan kodunu alan bir hasta artık acil kabul edilmeyecek. O kişiden muayene katkı ve katılım payı alınacak. Eczaneye, devlet hastanesine gittiðinde muayene katkı payı 5 TL, özel hastaneye gitmişse 12 TL, üniversite hastanesine gitmişse 15 TL katkı payı ödemek zorunda kalacak. Uygulamalardan bir tanesi bu. Gerekçesini soruyorsunuz; acil servise başvurular çok arttı. O yüzden bunu engellemek için bu işi mutlaka yapmak zorunda kaldık deniyor.
21 Ocak 2012’de SGK bir saðlık uygulama tebliði daha yayınladı. Onda da şöyle deniyor; özellikle bazı ameliyatlarda kamu özel ayrımı gözetmeksizin idare üç katına kadar fiyat farkı alabilir hastadan. Yani bu ameliyatlarda herkesin hemen hemen her gün karşı karşıya kalacaðı ameliyatlar. Işte göz için katarakt ameliyatı, kapalı prostat, kapalı safra kesesi ameliyatı. Katarakt ameliyatı göz içine lens konmadan yapılmıyor. Safra kesesi ameliyatı artık tıbbi olarak çok gerekmedikçe açık yapılmıyor. Prostat ameliyatı da öyle. Dolayısıyla bu ameliyatlarda bile artık üç katına kadar fiyat farkı alınacak.
26 Ocak 2012’de emekli milletvekillerinin maaşlarını düzenleyen kanunla aile hekimlerine gidenlere, gerek aile hekimi gerekse diðer saðlık kuruluşları, hastaneler de dahil alınan reçetelerin ilk üç kalemine kutu başı 3 TL, daha sonra kutu başı 1 TL katkı payı uygulaması getirildi. Ama burada bir şey daha getirildi o kanun içinde. SGK’ya, GSS kapsamı içinde verilecek hizmete dair hastalıkların kapsamdan çıkarılması yetkisi verildi. Yani SGK şimdi diyebilir ki, GSS kapsamında mevcut olan kanser hastalıðını çıkardım, prim dışında ekstra ödeme verilmesine dönük düzenleme yapabilir. Bu GSS ile ilgili bir konu daha var. Kapsamına giren mecburidir. Ama girmeyen istisnalar var.
KORUCULUÐA TEŞVÝK KIYAÐI
* Nedir bu GSS kapsamı dışındaki istisnalar?- Milletvekilleri, emekli milletvekilleri ve aileleri. Onlar kendilerini kurtarıyorlar. Onlar ödedikleri vergiyle ayrıca prim ödemeden saðlık hizmetine hak kazanıyor. Anayasa Mahkemesi üyeleri. Bir de geçici köy korucuları ve onların aileleri. Köy koruculuðunu teşvik etmeye yönelik bir uygulamadır bu. Korucular, devletin memuru konumunda. Ama devletin memuru prim öderken, onlar muaf. Çok ilginç. Yatılı okul öðrencileri de GSS kapsamı dışında tutuluyor. SGK, son yayınladıðı saðlık tebliðiyle asker ve polis yatılı kolejleri dışındaki öðrencilerin hepsinin GSS kapsamı dışında tutuluyor.
17 Mart 2012’de Bakanlar Kurulu özel hastaneler, vakıf ve özel üniversite hastanelerine muayene ve tedavi için ödenecek olan ilave ücret oranını yüzde 70’den yüzde 90’a çıkarttı. Saðlıkta dönüşüm programı başladıðında Baðlık Bakanı, hiçbir katkı ve katılım payı ödemeden insanlar bu hizmetten yararlanacak diye bir açıklama yapmıştı. Nereye kadar doðru oldu? 2008’e kadar alınmıyordu. 2009’da hükümet bir teblið yayınladı ve yüzde 30’a kadar alabilirsiniz dedi. 2010’da yüzde 70’e kadar çıkarıldı bu. Bu yıl da yüzde 90’a çıkarıldı.
* Yani özel üniversite ve vakıf üniversitesi hastaneleri ya da özel hastaneler bunda belirleyici olacak?- Şimdi bundan sonra ne olacaðını söyleyeyim, bunu aslında sermayenin temsilcileri çok güzel ifade ediyorlar. Medicana International Hospital’in Ankara CEO’su Oðuz Engiz, Türkiye’deki sermayelerden bir tanesi. Engiz diyor ki, GSS kapsamında sunulan paket lükstür. Mutlaka bunun daraltılması lazım diyor. Yani bazı hastalıkların GSS kapsamından çıkarılması lazım. SGK’ya bazı hastalıkları çıkarması yönünde yetki verilmişti ya, bundan da cesaret alıyor, bu şekilde daraltın diyor. Bunun anlamı şudur; sermaye istiyorsa hükümet bir süre sonra bunu yapacak. Olacak olanlardan bir tanesi budur.
Özel Hastaneler ve Saðlık Kuruluşları Derneði Başkanı Reşat Baðat da özel hastanelere, vakıf ve özel üniversite hastanelerine ödenecek olan ilave oranın yüzde 70’ten yüzde 90’a çıkarılmasını yeterli bulmuyor ama evet diyor. Bunun anlamı da şudur; yasa en fazla yüzde 90, bir süre sonra Bakanlar Kurulu bunu kaldıracak ve diyecek ki, özel hastaneler, özel üniversite ve vakıf hastaneleri hatta bütün üniversite hastaneleri veya bütün hastaneler, çünkü 2 Kasım 2011’de çıkarılan kanun hükmünde kararname ile tüm hastanelerin özelleştirilmesinin önü açıldı. O doðrultuda Kamu Hastane Birlikleri de dönüştürülüp özelleştirilmiş olacak ve bütün hastaneler üst sınırı olmayan oranda dilediði gibi ilave ücret alabilir diyecek. Bizi bekleyen bir diðer önemli sonuç.
PARAN KADAR SAÐLIK HÝZMETÝ
* GSS primini herkes ödeyebilecek mi, ödese de bu hizmetlerden direkt yararlanabilecek mi?- GSS pirimi ödesek bile bu olacak. Ancak yaklaşık 30 milyonu bulan insan bu primi ödeyemeyecek diye tahmin ediyoruz. Nüfusun yarısı neredeyse. Dolayısıyla aslında GSS kapsamına giremeyecek. Ama kapsamında olmasına raðmen bu kapsam içinde bütün hastalıklara yönelik teşhis, tetkik ve tedavi yöntemini ücretsiz alamayacak. Ikincisi de ekstra hizmet talep ettiðinde üniversite ya da özel hastanelere gittiklerinde üst sınırı belli olmayan, sınırlandırılmamış bir ilave ücret ödemek zorunda kalacak. Ekstra şeyler eklenebilir. GSS kapsamında karşılanan ilaçlar listesinde da kısıtlamaya da gidilebilir. Sonuç olarak geleceðimiz nokta süreç içinde herkesin cebindeki para kadar saðlık hizmeti alabileceði, parası olmayanın yararlanamayacaðı, parası olanın ise parası kadar hizmet alacaðı bir sürece doðru gidiyoruz. Saðlık hizmeti aslında insanın doðuştan önce kazanılmış hakkıdır. Ama artık bu kapitalist sistemin küreselleştiði dönemde hak olmaktan bir yana bir meta olarak görülüyor. Alınır satılır mal gibi görülüyor.
ÖRGÜTSÜZ, GÜVENCESÝZ, DÜŞÜK ÜCRET VE DAHA FAZLA ÇALIŞTIRILACAKLAR
* Saðlık çalışanlarını bekleyen risk ya da tehlikeler var mı, varsa bunlar neler?- Saðlık çalışanları 12 Eylül’den sonra dönüşüm programı yavaş yavaş uygulamaya konulunca paylarını almaya başladılar. 1987 yılında ilk kez hizmet alım yoluyla çalıştırma uygulaması başlattılar. Yani taşeron çalıştırma. Şu anda hastanelerin temizlik, güvenlik, yemek, sekreterya, görüntüleme merkezi, laboratuar ve bazı tıbbi hizmetler artık taşeron hizmetleriyle yürütülüyor. O alanlarda çalıştırılan saðlık çalışanları güvencesiz, asgari ücrete dayalı, esnek çalışma saatleri belli deðil. Fazla mesaide ücret alamamaktalar. Fazla mesai karşısında izin kullanamazlar. Itiraz ettiklerinde iş güvenceleri olmadıðı için işten atılmakla karşı karşıyadır. Ücret için mücadele yürütemezler. Örgütlenmeye kalktıklarında işten atılma tehdidiyle, örgütlü olmanın önünde engeller olan bir çalışma sistemi.
2004’te birinci basamak saðlıkta dönüşüm programı kapsamında birinci basamak saðlık hizmeti aile hekimliðine dönüştürüldü. Aile hekimleri ve bunlarla çalışan ebe, hemşire saðlık çalışanları kadro karşılıðı sözleşmeli öngörülen bir sistemle çalıştırılmaya başlandı. Bu güvencesiz ya da yarı güvencelidir. Böyle bir durumda işlerini kaybetme riskleri var. Ücretleriyle ilgili pazarlık yapmamaktadırlar. Bir taraftan özel hastanelerde çalışmakta bir yandan kendilerine kamu çalışanısın denilerek iki cami arasında benamaz bırakılmaktadırlar. Onlar da tamamen esnek kuralsız alıştırılıyor. Saati belli deðil. Aile hekimliklerin. Daha öce bilboardlarda hazırlanan fotoðraflarda ailenizde hekime yer açın diyorlardı. Reklamları yapılıyordu bunların. Televizyonlarda reklam spotları yayınlanıyordu. Aile hekimleriniz 24 saat yanınızda deniyordu.
120 BÝN TAŞERON ÇALIŞAN
* Saðlık iş kolunda da giderek artan bir diðer durum ise taşeronlaşma. Mevcut koşullarda bunun geldiði nokta nedir?- 2002 yılında saðlıkta 10 bine yakın taşeron çalışan vardı Saðlık Bakanlıðı hastanelerinde. Şu an da 120 bini aşmış durumda. Halen gün be gün katlanıyor. Üniversite hastaneleri dahil edilirse bu sayı daha da artıyor. Kamu Hastaneleri Birlikleri, kamu-özel ortaklıðıyla oluşturulacak olan entegre saðlık kampusları, yine serbest bölgelerde oluşturulacak olan serbest saðlık bölgelerinde çalıştırılacak olanların tamamen güvencesiz, performansa dayalı, sabit geliri olmayan, performansları üzerinden ücretlendirilecek, yeterli bulunmazsa güvencesi olmadıðı için iş akdi feshedilecek bir sistem. Artık eðitim araştırma üniversite hastaneleri de buna dahil ediliyor. Üçüncü basamak saðlık hizmetinde çalışacaklar da güvencesizleştiriliyor. Bununla ilgili uygulama da 15 Şubat 2012 itibariyle başlatılmıştır. 15 Mayıs’tan sonra Kamu Hastaneleri Yasası çalışmaları başlatılacak. Güvenceli olmayan, ücretin performansa dayandırıldıðı, performansın düşük olması halinde ücretlerin düşürüldüðü eðer ileri derecede performans düşüklüðü görülürse iş akdinin feshedileceði, esnek kuralsız bir çalışma bekliyor saðlık çalışanlarını.
Hastanelerin bir yönetim biçimi var. Bu yönetim bir hizmeti ihale ediyor, temizlik hizmeti satın alınacak diyor. Örneðin bin yataklı bir hastane. Günlük temizlik işlerini yapmak üzere 500 işçi ile işçi başına bin lira ödenecek bir işi ihale ediyorum. Biri kişi başına bin, öbürü 900, bir diðeri 800 TL’den bu hizmeti yaparım diyor. En düşük ücret veren ihaleyi alıyor. O kişi getiriyor temizlik işçisini. Kişi başına bin lira alıyor. O bin lirayla aylık veriyor asgari ücret üzerinden, yani 590 TL’den. Brütü ne, 740 lira. Geriye 260 lira kalıyor. Işçi başına bu kadar kâr. Işçinin çalışma saatleri düzenli deðil. Haftalık 45 saattir diyerek, bunu beklemeyin. 60-70 saate çıkan bir çalışma süresi var taşeron sisteminde. Bu kişinin izin kullanması mümkün deðil. Yasal izinlerini kullanamıyor. Iş güvencesi yok. Itiraz ettiðinde, herhangi bir olumsuzlukta iş akdi feshediliyor. En önemlisi örgütlenemez.. örgütlendiðinde kapının önüne konur. Taşeronluk budur. Eðer taşeronluk iyi bir şey olsaydı sermaye bunu ön plana alan bir politika izlemezdi.
ANF NEWS AGENCY