Aksoy: Güvenlik barajlarıyla Kürdistan insansızlaştırılmak isteniyor

Aksoy: Güvenlik barajlarıyla Kürdistan insansızlaştırılmak isteniyor

HDP Ağrı Milletvekilli Halil Aksoy, Kürdistan’da yapılan HES projeleri ve güvenlik barajları ile bölgenin insansızlaştırılmak istendiğini belirterek, “Bu projeler ‘Enerji kaynağı yaratma’ adı altında stratejik bir silah olarak kullanılmaktadır” dedi.

Parlamentoda devam bütçe görüşmelerinde, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın 2015 Yılı Bütçesi üzerine konuşan Ağrı Milletvekili Halil Aksoy, Kürdistan’da yapımı devam eden güvenlik barajlarına, doğayı tahrip eden HES projelerine ve AKP’nin kar hırsı uğruna tabiat varlıklarını talan ettiğine dikkat çekti.

Aksoy konuşmasında; Türkiye’de demokrasi ve insan hakları kültürü gelişmediği gibi, kültür ve tabiat varlıklarını koruma kültürünün de yeterince gelişmediğini belirterek, “İnsana saygısı olmayan yönetimlerin doğaya da saygısı olmaz. Aynı şekilde doğaya ve başka canlılara saygısı olmayanların insana da saygısı olamaz” dedi. Aksoy konuşmasında devamla; “Bir devlet, bir hükümet düşünün ki, yurttaşlarını sırf demokratik bir hakkını kullanıyor diye sokak ortasında katlediyor. Böyle bir hükümetin icraatları arasında rant uğruna ormanları yok etmek ve kültür varlıklarını sular altında bırakmasını görmek, kimseyi şaşırtmıyor artık ne yazık ki…” ifadelerinde bulundu.

AKP hükümetlerinin 12 yıllık geçmiş icraatlarına bakıldığında genel olarak doğayı hiçe sayan, ormanları rant alanları olarak gören, barajsız nehri “boşa akan su” kabul eden bir hükümet gördüklerini ifade eden Aksoy, çevrecilikten “ağaç ve çiçek fidesi dikmeyi” anlayan AKP hükümetinin, doğa tahribatına, ekolojik dengelerin altüst edilmesine yol açan politikaların hepsinde sorumluluğu olduğunu vurguladı.

Kamu ve özel sektör tarafından Türkiye genelinde yapılması planlanan 2 bine yakın nehir tipi HES projesi bulunduğunu dile getiren Aksoy, bu projelerin tamamlanması öngörülen 2023 yılında elektrik talebinin sadece yüzde 5’ini karşılayabilecek durumda olduklarını ifade etti.

Milletvekili Aksoy konuşmasında devamla şunları ifade etti: “Kürt coğrafyasında tarım ve hayvancılık alanında yaşamsal öneme sahip olan Dicle, Zap ve Munzur gibi akarsuların üzerine kurulan HES projeleri, kuruldukları coğrafyayı insandan arındırmaktadır. En ufak nehirlerin önünü bile setlerle kapatan AKP zihniyeti, aynı şekilde "güvenlik barajları"yla da çizmiş olduğu sınırları daha da derinleştiriyor. Şırnak sınırlarında 7, Hakkari'de ise 4 tane barajın yapımına DSİ Genel Müdürlüğü tarafından 2008 yılında başlandı ve hala devam ediyor.

Şırnak'ın Irak Federe Kürdistan sınırında Uludere ilçesi Hezil ve Ortasu (Roboski) çaylarının üzerinde "güvenlik barajı" adı altında Silopi, Şırnak, Uludere, Ballı, Kavşaktepe, Musatepe ve Çetintepe adlarıyla 7, Hakkari'nin Çukurca ilçesi yakınlarında Güzeldere Çayı üzerinde Gölgeliyamaç ve Çocuktepe adlarında 2, İran sınır kesiminde bulunan Şemdinli ile Yüksekova ilçeleri arasında bulunan Bêmbo Çayı üzerinde ise Beyyurdu ve Aslandağ adlarında 2 olmak üzere toplam 11 tane güvenlik barajı yapılıyor. Şırnak’tan başlayarak, Federe Kürdistan sınırı boyunca Şemdinli ve Yüksekova’ya uzanarak, oradan da İran sınırına kadar yaklaşık 400 km sınır boyunca bölge, güvenlik barajlarıyla insansızlaştırılmaktadır.

Tıpkı Munzur Vadisi’nde olduğu gibi, devlet, bir dönemler yakarak, yıkarak, silah zoruyla boşalttığı köyleri, strateji değiştirerek, insanın ortak kullanımında olan akarsuları kullanarak boşaltmayı amaçlıyor.”

KÜRDİSTAN ORMANLARI BİLİNÇLİ YAKILDI

Aksoy, askeri operasyonlar sırasında son otuz yılda, Hakkari, Dersim, Şırnak başta olmak üzere Kürdistan’da bilinçli olarak ormanların yakıldığını hatırlatarak, “Sırf güvenlik gerekçesiyle Kürt coğrafyasında yaklaşık 20 bin hektar orman yakıldı, yok edildi. 30 yıldan fazla devam eden savaşta denenmeyen hiçbir yöntem kalmadı. Sonuç alınamayan bu yöntemlerle ülkenin en büyük zenginlikleri yok edildi. Sadece doğal kaynakları değil, ayrıca mali kaynakları da heba edildi. Son 30 yılda Türkiye savaşa 1,2 milyar dolar harcamış. Bu paralarla alınan bombalar ve silahlarla dağ, taş dövüldü, ormanlar yok edildi. Bu paranın sadece yüzde 10 bile ağaçlandırmaya veya doğayı korumaya harcansaydı, şimdi Türkiye’de yaşanan çevre felaketlerinin hiçbir yaşanmazdı” dedi.

2010 yılında üçüncü derece sit alanı ilan edilen Atatürk Orman Çiftliği’nin, hukuk ve yargı kararları çiğnenerek, Ak Saray için talan edildiğini belirten Aksoy, “Ak Saray tartışmaları genelde hep yapım maliyeti üzerinden sürdü. Ancak bu saray ayrıca bir çevre felaketine neden olmuştur. 10 bine yakın ağaç kesilmiştir bu yapı için” dedi.

AK SARAY AKP’NİN SONU OLACAK

Aksoy konuşmasında Aksaray tartışmalarına yeni bir boyut kazandırarak, Dolmabahçe Sarayı’nın yapımı zamanına ve yapılış amacına atıfta bulundu.

Aksoy; “300 bin metrekare üzerine inşa edilmiş bu saray. Dolmabahçe Sarayı ise 64 bin metrekare üzerin yapılmış. Dolmabahçe Sarayı örneğini özellikle verdim. Zira ikisinin de yapılış mantığı ve amacı aynı. Bilindiği üzere Dolmabahçe Sarayının yapımı; Sultan Abdulmecit zamanına ve Osmanlı’nın yıkılış tarihine denk düşmektedir. (1845-1855) Abdulmecit de her geçen gün ağır ekonomik buhran altında iyice zayıflayan iktidarını ve Osmanlıyı batıya güçlü göstermek adına böyle bir Sarayı inşa ettirmiştir. Sonuç olarak Dolmabahçe Sarayının maliyeti, Osmanlının sonunun gelmesini hızlandırmıştır. 5320 kişinin hizmet verdiği sarayın yıllık masrafı 2 milyon sterlini buluyordu. Ak-saray da AKP iktidarının yıkılışının başlangıç yeri olacaktır. Çünkü ne halk ne de Allah bu denli israf yapanı cezasız bırakacaktır” şeklinde konuştu.

İstanbul’un ormanlarını “Kanal İstanbul”, “Üçüncü Havaalanı”, “Üçüncü Köprü” ve daha birçok projeyle yok edilmek istendiğini ifade eden Aksoy; ayrıca Manisa Yırca Köyünde 6 bin zeytin ağacına kıyıldığını da hatırlattı. Aksoy, “Zeytin ağacını keserek verdiğiniz zarar yetmiyormuş gibi, kurulduğu bölgeyi adeta kurutan, zehirleyen ve dolayısıyla yakınlardaki zeytinlikleri de yok edecek termik santrale izin veriyorsunuz. Bir zeytin ağacı kaç yılda yetişir biliyor musunuz? Zeytinin Ege için Türkiye için ve de Yırca köylüleri için ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Sizi çevre ve doğa konusunda vicdanlı olmaya davet ediyorum” şeklinde konuştu.

EKOLOJİK DENGE BOZULUYOR

Ekolojik dengelerin bozulduğu, doğa ve canlı yaşamının tahrip edildiği, sermayenin kar hırsının an be an tükettiği, yaşam ve tarım alanlarının adım adım yok edildiği bir ekosistemin yaratıldığını belirten Aksoy; “Sular, dereler, ormanlar, meralar, yeraltı katmanları sermaye birikimine dahil edilirken; ekosistemin döngüsüne müdahale ile iklimlerde oluşan değişiklikler ile dünyada ağır maliyetler oluşuyor. Seller, kuraklıklar, sıcak hava dalgaları, siklonlar ve kontrol edilemeyen yangınlar gibi afetler oluyor. İklim değişikliği, toplumların hayatında kalıcı tahribatlara ve halkların ağır insani bedeller ödemesine neden oluyor. Bu sorunlardan en ağır etkilenenlerin başında yoksullar, siyasal ve sosyal olarak dışlanmış olanlar, güvencesiz koşullarda yaşamaya ve çalışmaya mahkum edilenler, kadınlar ve çocuklar geliyor” dedi.