Almanya’nın PKK çıkmazına polis şefi yetişti!
Almanya’da Sol Parti’nin meclise verdiği önerge ile PKK yasağına ilişkin tartışmalarda Merkel hükümetinin oturumdaki ‘sürpriz oyuncusu’ eski bir polis şefi Clemens Binninger’di.
Almanya’da Sol Parti’nin meclise verdiği önerge ile PKK yasağına ilişkin tartışmalarda Merkel hükümetinin oturumdaki ‘sürpriz oyuncusu’ eski bir polis şefi Clemens Binninger’di.
Federal Meclis’te bir ilk gerçekleşti, 22 yıllık PKK yasağı ilk kez önceki gün genel kurulda tartışıldı. Sol Parti meclise verdiği önergede neden yasağın kalkması gerektiğini, yasağın Kürtlere verdiği zararı ve PKK’nin Ortadoğu’daki mücadelesini ayrıntılı anlatırken, Merkel hükümetinin oturumdaki ‘sürpriz oyuncusu’ eski bir polis şefiydi.
Adı; Clemens Binninger. Baden-Württemberg Eyaleti’nden. Gençliğinin ilk yıllarından itibaren iyi bir polis olma hayaliyle yaşamış ve 1979 yılında polis olmuş. 1988’de polislik kariyerini yüksekokul okuyarak sürdürmüş, 1990’da nihayet yaptığı hizmetlerden dolayı madalyaya dokunabilmiş.
Sonra hizmetlerini Baden-Württemberg Polis Akademisi’nde sürdürmüş. Akademinin sert yüzlü hocası olarak kayıtlara geçen Binninger, 1999’da yılında bu kez eyaletin içişleri bakanlığında güvenlik dayanışmış ve buradan siyasete geçmiş. 2002 yılında Merkel’in liderliğindeki Hıristiyan Demokratlar Birliği’nden (CDU) Federal Meclis’e girdiğinde görevi hazırdı; partisinin ‘terörle mücadele’ uzmanlığı.
Mart 2014’te mecliste kurulan NSA Soruşturma Komisyonu’nun başkanı olan Binninger, muhalefet partilerinden komisyon üyelerinin “Edward Snowden’ı da dinlemeliyiz” baskısına dayanamayıp bir ay sonra istifa etti. Ama buna rağmen Binninger CDU hükümetinin ‘has adamı’ olarak kalmaya devam etti, nede olsa Merkel hükümetinin ‘güvenlik aklı’ydı. Eski içişleri bakanı, yeni maliye bakanı Wolfgang Schäuble ise ona övgüler, methiler dizmekten geri kalmıyordu.
HÜKÜMETİN PKK MASASI BİNNENGER’A AİT!
Federal Meclis’teki öneki günkü oturumda ise Sol Parti’nin verdiği önergeye karşı hükümet adına ise ilk olarak Clemens Binninger söz aldı. Konuşmasına “PKK’lilerin gösterilerinde polisler de yaralandı, mağdur oldu, eski bir polis olarak bunu iyi biliyorum” sözleriyle başlayan Binninger, ondan önce konuşan Sol Partili Ulla Jelpke’nin söylediği; Kürtlere karşı 2004-2014 arası açılan 4500 dosyanın ise şiddet eylemleri içerdiğini savundu.
Fakat gerçek hiç de öyle değildi, Jelpke’nin sözüne dosyaların çoğu gösterilerde ‘yasaklı semboller’ yani PKK, KCK bayrakları ve Öcalan’ın ‘sarı zemindeki mavi gömlekli’ fotoğrafını açtıkları veya “Bijî Serok Apo” sloganı attıkları, ya da bir Kürt derneğinin üye-yöneticisi olduğu için açıldı.
Zira son yıllardaki Anayasa Koruma Örgütü’nün yıllık raporlarında her yıl alan PKK bölümüne bakıldığında, ‘PKK motifli’ neredeyse hiçbir gösteride şiddet görüntülerinin olmadığı açıkça görülecektir.
POLİSİN ŞİDDETİNE YASAK KILIFI!
Üstelik Clemens Binninger Baden-Württemberg Eyaleti’nde polis şefi ve içişleri bakanlığının güvenlik danışmanı olduğu 1990’lı yıllarda polisin Kürtlere sert yüzünü gösterdiği yıllardı. 93 yasağının ardından Almanya’nın hemen hemen her şehrinde yapılması planlanan ilk Newroz kutlamaları, 20 Mart 1994’te çıkartılan genelgelerle yasaklanmıştı.
Ne gariptir 1994 Newroz yasağını en sıkı uygulayan da yine Clemens Binninger’in geldiği Baden-Württemberg eyaletiydi. (Bu eyaletin Kürtlere yönelik sert politikası hala sürüyor). Örneğin Kürt kadınlarının Eylül 1994’te bu eyaletin sınırları içinde olan Mannheim’den Strasburg’a yapmak istedikleri yürüyüşe polis birçok kez saldırdı, çoğunu yerlerde sürükleyerek ve atlarla ezerek gözaltına aldı.
Eylem boyunca her kadına neredeyse 10 polis düşmüştü, ama buna rağmen kadınlar yürüyüşlerini Strasburg’a kadar sürdürdüler. Mannheim’da Kürt kadınlarının yürüyüşüne polislere atlı, köpekli saldırı emrini Binninger mi verdi bilinmez ama o görüntüler hala Kürtlerin hafızında.
26 Kasım 1993 günü İçişleri Bakanı Kanther’in bildirisiyle hayata geçirilen “PKK yasağı” ile Kürtlere karşı uygulanacak şiddet politikasına da kılıf uydurulmuş oldu. Kürtlerin siyasi ve ulusal sembolleri, sloganları, kültürel geceleri ve her türlü gösterileri polisin keyfi uygulamalarıyla karşı karşıydı.
Almanya, o günlerde hem yasakla nasıl bir yükü omuzladığını fark etti, hem de Kürdistan’daki savaşın bir parçası olduğu için sert eleştirilerin hedefi oldu. “Süddeutsche Zeitung” gazetesi 31 Mart 1994 günü “Alman panzerleri Kürtlere karşı kullanılıyor” manşetiyle çıktı. Ama Kürdistan’daki kirli savaşta suç ortaklığını unutan İçişleri Bakanı Kanther ise yasaklı gösterilere katılan Kürtlerin sınırdışı edilmesi için Kohl hükümetinin kabine üyeleri ile muhalefet partilerini ikna etmeye çalışıyordu.
ALMAN TANIKLARIN ANLATIMIYLA POLİS ŞİDDETİ!
1994-1996 yılları arasında polisin Kürtlere uyguladığı sert şiddetin nedeni ise gösteriler öncesinde özel eğitimlerle hazırlanmasıydı. Hürriyet gazetesi “Öcalan: Alman polisini vurun” manşetiyle provokasyonlar için gerçek dışı iddialar ortaya atıyordu. Otoban eylemlerinden sonra polisler için düzenlenen eğitim seminerlerine katılan polis memuru Jürgen Korell yıllar sonra şu bilgileri verdi: “Seminerde polis üniformasının ne çabuk ateş alabileceği ve üzerine benzin dökülerek yanan bir insanın mevcut söndürme yöntemleriyle hemen hemen hiç söndürülemeyeceği ortaya konuldu. Polisler arasında yanan bir Kürt, benzin sıçratılmış bir polisin üzerine yürüdüğünde, nasıl davranılacağı spekülasyonları yapılıyordu.
Teorik olarak göstericinin dizine ateş etmek veya makinalı tabancayla taramak düşünceleri hakimdi. Yanan bir insana ateş açmanın ne kadar acımasızca olduğu konusuna ise hiç değinilmiyordu. Her şüphe ne kadar abartılı olsa da polis memurunun bireysel düşüncesinde pratik olarak kendisini dışa vuruyor.”
Korku psikolojisi bilinçli şekilde polise aşılanırken, başta İçişleri Bakanlığı’nda olmak üzere iç istihbarat kurumu Anayasa Koruma Örgütü ve polis birimlerinde “PKK masaları” kuruldu. Bu kliğin 90’lı yılların ortasından sonra koparttığı Kürt histerisinin tanıklardan birisi olan gazeteci Hans-Otto Weibus’tu. O 1995’te tanık olduklarını şöyle anlatmıştı: “Berlin’de 20 bin kişi Gülnaz Bagistani ile vedalaşmak için toplanmadan önce PKK’nin polise karşı keskin nişancılar kullanacağı iddiası ortaya atıldı. Bu iddianın kaynağı Aşağı Saksonya Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi’ydi. Bu kurum da iddiaları Federal Suç Dairesi’ne (BKA) dayandırıyordu. Bu mesajı kamuoyuna yayma misyonunu ise Polis Sendikası Başkanı Herman Lutz üstlenmişti. Kısa bir süre önce Frankfurt’ta bir yürüyüşün şiddet kullanılarak dağıtılması, resmi dairelere böyle bir histeriyi yaratmaya cazip kılmıştı.
Bu cadı avı kampanyasından şu sonuçlar çıkarılmak isteniyordu; birincisi Kürtleri suçlu hale düşürüp Alman halkından tecrit etmek. İkincisi Berlin’de yürüyüşe katılacak Kürtlerin sayısını, tehlikeli olabileceği gerekçesiyle mümkün olduğu kadar az tutmaya çalışmak. Üçüncüsü ise polis memurlarını Kürtlere karşı kışkırtmak. Bu yüzden de görevlendirilen tüm polis memurlarına çelik yelekler dağıtıldı. Çünkü kendi canlarının tehlikeye gireceği söyleyen polisler cop ve başka silahları kullanmakta daha acımasız davranırlar.”
KÜRTLERE KARŞI YASAKLI DEMİR YUMRUKLAR KULLANILDI!
Alman polisi Kürt gösterilerinde atlı, köpekli, panzerli, gaz bombalarıyla müdahale ederek, şiddet uygulamayı meşru bir hak saydı. Birçok eyalette ise Kürtlerin gösterilerine demir eldivenli polisler müdahale ediyordu.
Avrupa Birliği ve bütün Almanya’da polislerin kullanması yasak olan bu eldivenlerle polisin otonom gruplar dışında Kürt eylemlerinde de görev başında olmasında hiçbir sakınca görülmedi. 2011 yılında Taz gazetesinin skandalı ortaya çıkarmasıyla yıllarca Berlin’de demir eldiven takarak suç işleyen polislerden sadece 7’si hakkında soruşturma açıldı.
KOBANÊ EYLEMLERİNDE ŞİDDET VAR MIYDI?
Önceki günkü oturumda Binninger’in “PKK şiddeti hala bir yöntem olarak kullanıyor” tezinde sıkışınca bu kez PKK’nin halkların dostluğuna aykırı bir örgüt olduğunu iddia etti. Sol Partili vekiller Sevim Dağdelen ve Ulla Jelpke ile Yeşiller Partisi’nden Hans-Christian Ströbele ayağa kalkarak Binninger’in bu iddiasına yanıt verdiler. Muhalefet üyeleri tersine PKK’nin Êzidileri ve Hıristiyanları DAİŞ’in saldırısından kurtardığını hatırlattılar.
Binninger’in imdadına bu kez Sosyal Demokratlar Partisi (SPD)’den Uli Grötsch ve Yeşiller’den Irene Mihalic yetişti. Her ikisi de PKK’nin şiddetten vazgeçmediğini öne sürerek, geçtiğimiz Eylül ve Ekim aylarında Almanya’da Kobanê ile dayanışma amacıyla yapılan gösterileri ‘delil’ olarak sundular.
Gerçi Yeşiller’den Mihalic partili arkadaşı Ströbele’nin tepkisiyle karşılaştı, fakat ona rağmen sözlerini sürdürerek “Şimdiye kadar birçok ağır olaylarla sonuçlanan PKK gösterilerine şahit olduk. Havaalanları, tren garları, parti büroları ve radyo istasyonları işgal edildi” diye konuştu.
Hatırlatmakta yarar var, geçtiğimiz aylarda Sol Parti’nin soru önerisine yanıt veren İçişleri Bakanlığı Kobanê için Eylül’ün ikinci haftasından Ekim’in başına kadar Almanya’da 120 eylemin yapıldığını ve bu eylemlerde hiçbir şiddetin yaşanmadığını bildirmişti. Üstelik bu eylemlere Kürtlerin yanı sıra binlerce Alman da katılmış, gösteriler tamamen spontane ve Kobanê’nin çığlığına ses vermek isteyen insanların kendi bireysel inisiyatifiyle gelişmişti.
Özetle Almanya’nın 21 yıldır süren PKK yasağında dün ikinci perdeye geçildi. Almanya’nın önünde zor bir sınav var. Alman siyaset aklı eski klişe ve söylemlerle yasakta devam mı edecek, yoksa ülkesine misafir ettiği Kürtlerle ve Ortadoğu’nun çıkmazında tek kale gibi görünen Kürdistan ile yeni bir sayfa mı açacak?
Oturumdan önce 24 Şubat 2015’te ANF’ye verdiği röportajda Yeşiller Partisi’nin tecrübeli ismi Hans-Christian Ströbele Almanya’nın Kürt politikasındaki çelişkileri sıralamıştı. Ströbele’nin deyimiyle “DAİŞ’e karşı Kürtlerin elde ettiği zafere sevinip bu başarı elde eden Kürtleri yasaklama tutarsızlığı” sürecek mi?