'Amacımız, düzgün erkeklik değil, toplumsal erkekliğin reddi'
'Amacımız, düzgün erkeklik değil, toplumsal erkekliğin reddi'
'Amacımız, düzgün erkeklik değil, toplumsal erkekliğin reddi'
Rahatsız Erkekler adıyla bir araya gelen bir grup erkek, bir süredir “erkeklik” hallerini tartışıyor. Amaçlarını “daha düzgün erkekler haline gelmek değil, toplumsal erkekliği reddetmek” olarak tanımlıyorlar. Ancak bu reddedişin bir süreç olduğunun da farkındalar. Bu çalışmanın toplumsallaşmasını ise, oluşumda yer alan ve çeşitli siyasi partilerde yer alan erkekler üzerinden yapmayı planlıyor. Amaç, genel anlamda hegemonik erkeklik kavramı tartışmasını sol siyasi partilerde de yapabilmek. Bu konuda ümitliler de... Rahatsız Erkekler'in 8 Mart için çağrısı ise; Erkekler evde ev işlerini üstlensin.
Rahatsız Erkekler'den Kürşat Kızıytuğ, Eren Paydaş ve Göksenin Ekiyorum, ANF'nin sorularına yanıt verdi.
Nasıl bir araya geldiniz?
Kürşat Kızıltuğ: Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi'nden yöntem ve yaklaşım farklılıkları nedeniyle ayrılan ve bir süre sonra hegemonik erkeklik karşısında yeniden politika yapalım diye düşünen birkaç kişiydik. Ancak bir önceki deneyimimizden farklı bir şey yapma fikrindeydik. Kendi içine kapanan, kendine özgü bir politik söylemi olan bir grup değil, aksine birbirinden çok farklı şekillerde egemen erkekliğin karşısında politika üretmek isteyen farklı çevrelerden insanların bir araya gelerek politika yaptığı bir ağ olarak bunu ilişkiye sokalım, dedik. Bu şekilde düşünmemize yol açan en önemli sebep şuydu: Türkiye'deki sosyalistler içinde ESP'nin başlı başına bu konuyu mesele edinmiş olması. ESP içindeki erkeklerin bu alanda bir çalışmaya başlamış olmasının yanısıra farklı zeminlerde başkalarının da bu tip politika geliştirme çabasına başlamış olacağını da varsayarak bunları ilişkiye sokalım. Örgütlü yapılardan bireyler de olabilir, bağımsız kişiler de... Bu bir örgütlenme değil, birbirinden çok farklı zeminlerden insanların bir araya gelerek hareket ettikleri ağdır.
Farklı kesimlerden, siyasi partilerden katılımı başarabildiniz mi?
Kürşat Kızıltuğ: Evet, başladık. İlk başta çok kısa süre içinde 10 kişi toplandık. İlk olarak, bu konudaki yazıların toplandığı bir arşiv, kaynak oluşturma, ardından internette blok sayfası hazırlama kararı aldık. İkincisi, sosyal medya tartışma grubu kurup, bu konuyu olabildiğince tartışabilmek. Bunu yaptık. Sosyal medya birbirinden çok farklı insanlara ulaşan bir tartışma platformu oldu. Esasta hedeflediğimiz ağın kendisi o değil tabi ki. O ağı yüzyüze ilişkiler temelinde birlikte politika yapan insanlar olarak görüyoruz. Kürtaj yasağına karşı erkekler olarak bir eylem örgütledik. Şu anda var olan bu ağın temeli o eylem sonrasındaki ilk buluşmalarla atıldı. Kasım ayında daha faal olmaya, toplantılar, atölye çalışmaları, okumalar yapmaya başladık. Sendika, siyasi parti ve demokratik kitle örgütü gibi kurum ve sol çevrelerle ilişkiye geçme, öğrencilerle, başka illerdeki arkadaşlarla buluşma, sanatçılarla görüşme gibi makro projeler yaptık. Bunları yavaş yavaş da gerçekleştirmeye başladık.
İSİM BİRAZ İRONİK OLSUN DEDİK
Neden Rahatsız Erkekler?
Kürşat Kızıltuğ: Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi ismini kullanmamızın bir sebebi nezakettir. Çünkü öyle bir çevre ismen dahi olsa varlığını sürdürme hakkına sahip. İkincisi, o sloganda içerilen iddiayı bir gözden geçirmekti. 'Biz erkek değiliz' söyleminin, her ne kadar çarpıcı bir slogan alarak gücünün farkında olsak da, çok iddialıydı. Daha mütevazi bir isim bulmak istedik. Biraz da ironik olsun, dedik.
Mütevazilik neden? İddialarınız mı değişti?
Kürşat Kızıltuğ: Politik olarak iddialarımız değişmedi. Patriarka, cinsiyetçilik ve hetroseksizme karşı radikal bir politikadan yanayız. Ayrıca antikapitalist, anti-militarist ve milliyetçilik karşıtı politik bakış açılarıyla bir arada düşünmek. Bu anlamıyla diğer radikal politikaların, devrimci politikaların bir parçası olarak düşünmek. Bu noktada kendimizi gerileten bir söylem değişimi yok. Aksine o söylemi daha da genişleten bir çabamız var. Sorunu dar bir çevrenin meselesi olmaktan çıkartıp, bütün toplumsal muhalefetin meselesi kılmaya çalışmak gibi bir iddiamız var. En azından arzumuz var. Ama öte taraftan çok politik bir ad koyduğumuzda, meselenin üzerine daha yeni düşünmeye başlayan, politik angajmanı olmayan birilerini frenleyip dışarıda tutabilirdi. 'Benim erkeklikle sorunum var. Bu bana ağır geliyor.' Sadece bunu düşünüyor olabilir. Sadece böyle bir başlama noktasıyla da bizimle ilişkiye geçmek isteyebilir. Ya da örgütlü olarak bizimle ilişkiye geçmeyebilir ama söylediğimiz söz belki kendisine ulaşır, onda da düşünmeyi belki başlatır. Bakış açımız buydu. Ayrıca ironik bir söz de. Rahatsız deyince, çok anlamlı; kafadan rahatsız, geleneksel argodaki arızalı erkek, aşırı maço... Bu gibi anlamları da çağrıştırmasını istedik. Ama bunun bir üst başlığı var: Cinsiyetçilikten, hetroseksizmden ve eril şiddetten rahatsız erkek. Aslında tanımı belli.
ERKEKLİK ERKEKÇE BİR HAMLE İLE KENARA ATILMIYOR
Eren Paydaş: Biz Erkek Değiliz ismini kullanmamamızda politik nezaketin yanında şu da var: 'Erkekliği inkar ediyoruz' söyleminin aynen o erkeklik çınlamasına düşme tehlikesi var. Erkeklik, erkekçe bir hamle ile bir kenara atılacak bir şey değil. İkincisi rahatsız olduğumuz bu şeyin, toplumsal erkekliğin ya da hetronormativitenin bizdeki boyutlarını henüz bilmiyoruz. Sadece sezgi düzeyinde rahatsızlığımız var. Bu rahatsızlığı kazdıkça nereye kadar gidiyor? O yüzden tanımı net bir isimle çıkmak bizi baştan kısıtlayabilirdi. Mümkün olan en naif biçimde yola çıkmaya karar verdik.
Kendi kişisel deneyimlerinizde ne oldu ki siz rahatsız oldunuz? Sizin için her şey rahat değil mi aslında, evde, işte, siyasette... Ne dürtü ki sizi, toplumsal cinsiyet rollerinin verdiği bu rahatlık sizi rahatsız etme başladı?
Göksenin Ekiyorum: İlk atölyemizin konusu da tam olarak buydu. İki soru sorduk. Hegemonik erkeklik, sizin hayattaki varoluşunuzu nasıl kötü etkiliyor, siz bundan nasıl yararlanıyorsunuz? Bunu ortaya koymamız gerekiyordu. O süreci kendi içimizde görmek istiyorduk. Bu nedenle atölyeyi kapalı yaptık. Herkes erkeklik ile ilgili rahatsız olduğu şeyi kısa bir şekilde anlattı. İkinci soru ise; birlikte ve tekil olarak neler yapabiliriz?
ERKEKLİK HAPİSHANEDİR
Senin kişisel deneyimin ne? Sen nasıl rahatsız oldun erkekliğinden? Fikrimi söyleyeyim, erkekleri dürten, uyandıran bir şey olmadan, toplumsal erkekliklerinden kendi kendilerine rahatsız olmayacaklarını düşünüyorum. Ne oldu da fark ediyorsunuz bu erkeklik halinizi?
Göksenin Ekiyorum: Bir arkadaş, 'Erkeklik hapishanedir' demişti. Erkeklik, toplum içinde her ne kadar imtiyazlara sahip olsa da erkekliğe atfedilen roller -abi olmak, baba olmak, evin geçimini sağlamak, gerektiğinde asker olmak, sünnet olmak- bunlar benim için hapishane. Böyle yaşamak istemiyorum. Erkeklik durumu erkeklerle de yaşanan bir şey. Erkeklerin karşısında kabul gören erkeklik davranışlarını sergilemek istemiyorum. Bundan dolayı bir rahatsızlığım var. Ayrıca AKP iktidarı, kürtaj yasağı saldırısında kadınlara kuluçka makinesi gibi davranırken bize de damızlık at muamelesi çekti.
Erkekliği bir hapishane olarak tanımlıyorsun ama o tanımlamaya gelince kadar padişahsın, kralsın, iktidarsın... Hapishane olduğunu nasıl fark ediyorsun?
Göksenin Ekiyorum: Benim için politik bilince ermemle ilgili bir şey. Hayatın nasıl işlediğinin, insanların ilişkilerinin nasıl olduğunun farkında olmam, bu ilişkilerde nelere mecbur kaldığımı görmem... Cinsiyetçi bir küfür ettiğimde bunun bir kadına karşı nasıl bir hareket olduğunu anlamamla ilgili bir şey. Bir yanı bu. Başka şeyler de var elbette. Askerlik örneğin. Erkekler kadınlardan daha çok eziliyor demeye çalışmıyorum. Erkeklik kavramını biraz da cinsiyetten de ayrı algılıyorum. Erkeklik durumu, erkek cinsiyetin ayrı bir şey.
TOPLUMSAL KADINLIK
Zaten, erkeklik derken, toplumsal erkeklikten bahsediyorum...
Göksenin Ekiyorum: Padişahlık durumunu da yaşamak istemiyorum ayrıca. Daha eşit bir ilişki kurmak istiyorum.
Eren Paydaş: Toplumsal erkeklik dediğimiz şey, biyolojik olarak erkek doğmuş biri için bir yük. Erkeklik, hakkı verilmesi gereken bir şey. Bunun yarattığı bedensel, toplumsal şiddet -örtük biçimde de olsa, hatta doğasını o örtüklükten alsa bile- ağır bir yük. Bir yandan böyle bir zemin var. Ama diğer yandan sadece erkeklik diye bir çıkış noktamız yok. Toplumsal erkekliğin, kürtaj örneğinde gördüğümüz gibi toplumsal kadınlıkla paralel bir biçimde kurulduğunu gördük. Bir kadın tanımı beraberinde bir erkek tanımını da getiriyor. Bunun ötesinde sınıf mücadelesinin, genel olarak iktidar karşıtı mücadelenin, ekoloji mücadelesinin nasıl gelip birbirine aynı yerlerde bağlandığının da az çok farkındayız. Bu noktada daha önce çok da dile getirilmemiş, bir cephe olarak açılmamış konu; toplumsal erkeklik.. Toplumsal kadınlığa karşı yürütülen feminist mücadeleye yan taraftan destek olarak değil, doğrudan bu mücadele hattının öznesi olarak sorumluluğumuz var.
Atölyeler yapıyorsunuz. Erkek erkeğe açık konuşabiliyor musunuz o toplantılarda? Herkes kendi durumunu anlatabiliyor mu açıklıkla...
Kürşat Kızıltuğ: Evet. İki haftada bir toplanıyoruz. Toplantıların yapılacak işlerin planlanması anlamında gündemi var. Ama öte taraftan toplantının belli bir aşamasından sonra sohbet ve tartışma boyutuna geçiyoruz. Atölyelerde yaptığımız şeylerin bir benzerini toplantılar içinde de yapıyoruz. Formel toplantı halinin dışındaki kişisel ilişkilerimizde sohbetlerimizde zaten yapıyoruz. Erkeklik bir kabuksa, bir hapishaneyse ondan çıkabilmenin ya da bir parçacık açıklık yaratabilmenin en önemli yolu, o deneyimi bütün boyutlarıyla konuşabilmek. İkili ilişkilerde, evde, sokakta, konuştuğumuz dildeki bütün hallerimizi konuşabilmek. Böyle olması gerektiğini sadece kendi kendimize fark etmiş değiliz. Toplumsal cinsiyet etrafında yürütülen patriarka karşıtı mücadeleler, feminist politika, kadın hareketi, LGBT hareketi tarafından geliştirilmiş bir yöntem bu. Eskiden bilinç yükseltme toplantıları denirdi, şimdi farkındalık. Bizim için de aynı şey geçerli. Kapitalizmin gibi dışarıda olan bir şeyden bahsetmiyoruz. Bedenimize, dilimize, jestlerimize işleyen, bizi de o iktidarın parçası kılan bir hal ile mücadele ediyoruz. Bu bir direniş ise direnişi tam da içine sokulduğumuz formlara karşı vermeye çalışıyoruz. Konuşmak konuşa konuşa öğrenilen bir şey. Bir şeylerini açmak, kendini dökmek, konuşa konuşa olan bir şeydir. Bu, pratiğin içinde gittikçe daha da kolaylaşan bir şey. Artık mahrem diye bir şeyin sınırı kalmıyor. Herşeyi konuşabilir oluyorsunuz.
KADINLARLA DENEYİMLERİMİZİ KONUŞUYORUZ
Neler konuşuyorsunuz örneğin?
Göksenin Ekiyorum: Kadınlarla, arkadaşlarımızla olan deneyimlerimizi anlatıyoruz. Kısa bir süre önce taciz konusunu konuştuk ve atölye yapmaya karar verdik. Taciz nerede başlar? Bir erkeğin hangi hareketi tacizdir? Kadının bunu taciz olarak algılamaya başladığı yer neresidir? Kadının beyanı... Bu konular üzerinde konuşmaya başladık. İnsanlar kendi deneyimlerini anlattılar. Babalık deneyimlerini konuşanlar oldu. “Babalık” olarak atfedilen durumdan nasıl rahatsız olduklarını, bu durumu başka türlü yaşama heveslerini anlattılar.
KENDİ KENDİMİZLE SÜREKLİ ALARM HALİNDEYİZ
Sadece erkeklerin bir araya gelip erkeklik hallerini konuştukları bir ortamda, erkek dayanışması devreye girmez mi? Ne dersiniz.. Atölyenin sonunda birbirinize karşı sonuna kadar açık olduğunuzu hissedebiliyor musunuz?
Kürşat Kızıltuğ: Başından itibaren ortaya koymaya çalıştığımız politik dil, benimsediğimiz kavramlar, yüzümüzü çevirdiğimiz feminist hareket, LGBT hareketi, bir kulağımızın orada. Bir erkek dayanışması ihtimaline karşı en fazla duyarlılık göstermesi gerekenin özellikle biz olduğumuzun farkındayız. Kendi kendimizle sürekli alarm halindeyiz. Böyle bir politika ortaya koyduğunuzu beyan ediyorsanız, bu konuda en çok samimi olmak zorunda olan sizsiniz. Aksine, herhangi bir sol örgütün içerisindeki 'Tabi tabi biz de cinsiyetçiliğe karşıyız' diyen pozisyonda olan birileri olsaydık bu kadar çok endişe etmemiz gerekmezdi. Çünkü tutumumuzu bambaşka politik gerekçelerle açıklayabilirdik. Ama iddiayı ortaya koyduğumuz nokta öyle bir şey ki, erkekliği reddediyoruz deyip de ama örtük bir şekilde erkekçe jest ve tavırlarla meşrulaştırabileceğimiz hiçbir nokta yok.
Neden?
Kürşat Kızıltuğ: Yaptığımız şey aynı zamanda çok görünür bir şey. Dışarıdan bakınca sırıtır. Bir yazı yazıyorsunuz, röportajlar veriyorsunuz. Her şey görünüyor. Sosyal medyadaki grubumuz başından itibaren karma... Toplantılarımız tanım gereği kadınlara kapalı değil.
Gelen kadınlar oluyor mu?
Kürşat Kızıltuğ: Başından beri bütün toplantılarımıza mutlaka bir kadın katıldı. Ne onun varlığından dolayı sözlerimizde bir çekingenlik oluşuyor ne de daha çekidüzen verdiğimiz durum oluyor. Her şey aynı şekilde konuşuluyor. Biz Erkek Değiliz İnisiyatifi'nde düzenli karma toplantılar da yapardık. İki kapalı, bir karma toplantı. Karma atölyeler de yaptık. O zamanki eylemlerimiz, biz desek de demesek de kadınların hep gelip destek verdiği eylemler oldu. Ne yaparsanız yapın, yaptığımız her hareket dışarıdan zaten görülüyor. Bunu izleniyoruz, o yüzden dikkatli olmalıyız anlamında söylemiyorum. Ama lütfen izlenelim. Hakikaten yanlış bir şey varsa, bu bize söylensin de. Boyacı küpüne daldırılıp çıkarılıp, işte arındık, diyeceğimiz bir nokta yok zaten.
MAHREMİN İFŞASININ ARINDIRICI ETKİSİ UNUTMAMAK GEREK
Eren Paydaş: Toplantılar ya da atölyeler içinde biz mahrem alanı açmaya çalışırken gerçekten erkeklik duvarını yıkabiliyor muyuz? Yıkabildiğimizi düşünüyoruz ama tabi ki bu durumda insanları beyan ettikleri kadar tanıyoruz. Kendi adıma olabildiğim kadar açık olduğumu düşünüyorum. Yine de burada görülmez zor bir duvar var. Belki biraz daha zaman gerekiyor, herkesin gerçekten açık olduğuna kendini ikna etmesi için. Ama açıklık tek başına bir şey mi ona da emin değilim. Çünkü bu tür açılmaların, mahremin ifşasının arındırıcı, rahatlatıcı etkisi var. Buna çok izin vermemek istiyoruz. Niyetimiz daha düzgün erkekler haline gelmek değil, erkekliği, kadınlığı tanımlayan sürece müdahil etmek. Bu tanımlamaların olmadığı bir düzlemde birlikte yaşayabilmek. Bu anlamda ortaya çıkış sebebimiz verili düzeni, yerleşik düzeni yeniden ürettiğimiz araçlarla yüzleşmek. Politik olarak bir şey yapmasak bile sadece erkek olmak yeniden üretmeye yarayan bir şey. Bunu sürekli didikliyoruz ve bunu yapmaya çalışırken, bir arınmanın, itirafın yarattığı rahatlamaya izin vermemeye çalışıyoruz. O konuda dikkatliyiz.
Kürşat Kızıltuğ: Bilakis bir diken üstünde olma hali bizim için daha iyi, daha verimli. Daima kendine bakan bir eleştirel göz. Ama aynı zaman hariçten bakılsın. Söylediğimiz sözün ya da üretmeye çalıştığımız politikaların, herhangi bir atölye için yazdığımız çağrı metninin ya da atölyelerin ortaya çıkardığı sonuç metinlerinin, her şeyin ama herşeyin aynı kulvarda çok daha önceden mücadeleye başlamış feminist hareketin, kadın hareketinin, LGBT hareketinin gözü önünde olmasını, bunun bizde de yarattığı sürekli uyanıklık durumunu tercih ederiz. Bu bir süreçtir. Kurtulduk diyeceğimiz bir nokta yok. Yeter ki bunu sorunsallaştıralım. Sorunsallaştırdığımız noktada kolektif deneyim haline gelmesi, birinin göremediğini, diğerinin ona göstermesine yarıyor. En güzel tarafı bu. İktidar gücünü çoğaltma anlamında erkek dayanışması değil, birbirine bakıp birbirinin deneyimlerinden bir şeyler öğrenen erkeklerin, birbirlerini sorgulamaya açık olduklarını apaçık beyan etmiş erkeklerin oluşturduğu, bu anlamda olumlu anlamıyla bir dayanışma...
TACİZ ATÖLYESİ KADINLARA AÇIK OLACAK
Atölyeleriniz kadınlara açık olacak mı?
Kürşat Kızıltuğ: İlerde karma atölyeler de yapmayı düşünüyoruz.
Eren Paydaş: Az önce konuştuğumuz gibi, doğası gereği kadınlar olmadan bir anlam taşımayacak atölyeler de gündemde. Taciz atölyesini, kadınlar yokken bizim sağlıklı bir şekilde yürütmemiz mümkün değil.
Transfobi ve homofobiye karşı mücadele gündeminizde mi?
Kürşat Kızıltuğ: Heteroseksüel, biseksüel, gay, trans erkek fark etmiyor. Bu, erkeklik üzerinden kendini böyle bir politik çabaya ait hisseden her erkeğe açık. Dolayısıyla heteroseksüel erkeklerden oluşan bir düzlem yok. İkincisi, heteroseksizmi tartışmadan hegemonik erkekliği tartışmak zaten mümkün değil.
Sendikalara, meslek odalara, siyasi partilere gideceğiz diyorsunuz... Kapılar size açık olacak mı? Umutlumusunuz?
Göksenin Ekiyorum: Belki şu an değillerdir. Bizim onların kapılarını aşındırmamız sonucunda 2-3 sene sonra tartışmaya açık alacaklardır.
Çok iyimsersin...
Kürşat Kızıltuğ: Aslında tartışmaya hazır mı değil mi bunu hiç kaygı edinmeksizin, bunu en genel anlamda, devrimci bir eşitlikçi, özgürlükçü mücadele yürütme iddiasındaki her yapının gündeminde tutması gerektiğini söylüyoruz.
Bir girişiminiz oldu mu?
Kürşat Kızıltuğ: Oldu. Görüştüğümüz arkadaşlar var. Bu ağın içinde zaten ESP'li bir arkadaşımız var. Muhtemelen ilk yapacağımız atölyelerden birisi ESP ile birlikte olacak. Sosyalist Yeniden Kuruluş'tan bir arkadaşla görüşerek atölye yapma önerimizi söyledik. Orada da bu yönde bir düşünce oluşmaya başlamış. Ağın içerisinde Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi'nden bir arkadaşımız var. Onun da o parti bünyesinde yapılabileceklere dönük girişimleri var. DSİP'den bir arkadaşımız daha önce 'Burada bir panel yapar mısınız 'demişti... Onu yapacağız. Benim umudum var. Önümüzdeki aylar içerisinde yavaş yavaş böyle şeyler yapacağız. Eğer çok gönülsüz durumlarla karşılaşırsak, 'sol ve erkeklik' diye kamuoyuna açık paneller düzenleriz. Solun aslında erkeklik tartışmalarına girmek konusunda ne kadar da gönülsüz olduğunu söyleyerek kapıları zorlarız.
Göksenin Ekiyorum: Buna karşı çıkanlar da erkekler olacaktır diye tahmin ediyorum. Dolayısıyla orada erkeklerle bir teorik, politik düzeyde karşı karşıya gelmemiz olacak belki de... Biraz da deneyerek göreceğiz.
Eren Paydaş: Sadece etkileşim kurduğumuz yapılar değil. Çağrımıza kulak verip atölyelerimize ve toplantılarımıza gelenler de dahil olmak üzere böyle bir tartışmaya açık olan insanlarla yürütüyoruz bu işi. İyimserliğimizi de biraz bu kazandırıyor. Gündeminde böyle bir şey olmayan ya da tüzüğünde toplumsal cinsiyetten bahsetmeyen bir yapının, örgütün, sendikanın böyle bir çağrıya ne tepki vereceğini bilmiyoruz henüz. Hali hazırda açık olan kapılarla etkileşim kurduğumuz için iyimseriz, ötesi meçhul....
Kürşat Kızıltuğ: Bu iyimserliği destekleyen şeylerden biri de şu: Sosyal medya grubunda tartışma yapan erkeklerin dikkate değer bir bölümü sol muhalif çevrelerle ilişkili bireyler. Ya da bizim atölyelerimize katılanların bir bölümü sol muhalif çevrelerden insanlar. Bu konuya en fazla kulak kabartanlar sol muhalif çevreler. Toplumsal muhalefet ile hiçbir ilişkisi olmayan, sıradan, sağcı, liberal insanlar zaten buraya da bakmıyor. Demek ki bunu düşünen erkekler var aslında o çevrede.
8 Mart ile ilgili açıklamanız oldu... Siz ne yapacaksınız 8 Mart'ta... Örneğin, çevrenizdeki çocuklu kadınların 8 Mart etkinliğine katılmasını kolaylaştırmak için çocuk bakmayı düşünen var mı aranızda?
Göksenin Ekiyorum: İlk düşüncemiz oydu...
Neden yapmıyorsunuz?
Göksenin Ekiyorum: Nasıl diyeyim, kotaramayacağımızı düşündük bu kadar sürede.
Hala zamanınız var.
Göksenin Ekiyorum: Bu sene bir çağrı yapalım, dedik. Benzeri şeyleri çok istedik esasında yapmak. Çocuklarını bize verirler mi diye düşündük. Vermeyebilirlerdi...
Bence çağrınız kesin karşılık bulurdu. İki sene önceki 8 Mart'ta İzmir'de tanık oldum. ESP İzmir İl Örgütü üyesi erkekler, 8 Mart mitinginin yapılacağı gün partilerini kreş haline getirmişlerdi. Kadınlar gönül rahatlığıyla çocuklarını bırakmışlardı, iyi de bakıyordu erkekler çocuklara.
Göksenin Ekiyorum: Özünde bu 8 Mart'ta sembolik bir şey... Tek başına 8 Mart'ta yapılmasının çok da anlamı yok. Hayatın içine girmesi gereken bir şey...
8 Mart'taki bir örnek hayatın içine girmek için de başlangıç olabilirdi.
Eren Paydaş: Sorun biraz lojistik sorunu aslında. Çok yeniyiz, sürekli olarak aktif çalışan 20 kişi var. 20 kişiyle böyle bir şeyi bu kadar kısa sürede örgütleyemeyeceğimizi düşündük.