Amazon Gebze deposu: Yeni sömürü tipi cezaevi

Adeta cezaevini andıran sömürü koşullarına karşı DGD-Sen’de örgütlendikleri için işten çıkarılan Amazon Gebze deposu işçileri, “Biz robot değiliz” diyerek tüm depo işçilerini mücadeleye çağırdı.

İlerleyen teknolojiyi kendi lehlerine kullanan kapitalistler, daha fazla kar uğruna işçilerin giderek robotlaştırıldığı bir sistemi dayatıyor. “Vakit nakittir” deyiminin özellikle vücut bulduğu e-ticaret işkolunun depolarında patronlar, işçileri iyice makineleştirmenin yöntemlerini arıyor.

Çalışanları gözetlemeye yönelik kulelerle, herkesi gardiyan gibi denetleyen uzmanlar ve lojistik mühendislerle distopya romanlarını aratmayan Gebze Dilovası’ndaki Amazon Türkiye deposunu işleten Ceva Lojistik şirketi, bu yeni tip sömürünün en çarpıcı örneklerinden birini gözler önüne seriyor.

Jeff Bezos’un patronu olduğu ABD merkezli Amazon’un New York deposundaki işçiler, sendikal mücadele verip haklarını kazanmışlardı. Ancak buradan ilham alarak Ceva Lojistik’teki vahşi çalışma koşullarına karşı Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası’nda (DGD-Sen) örgütlenen işçiler, çeşitli iş kodları öne sürülerek işten atılıyor.

Bu sömürü ve hukuksuzluğa karşı sendikal mücadeleyi büyütmeye kararlı olan Amazon depo işçileri, yaşadıklarını ANF’ye anlattı.

‘KULELERDEN GÖZETLENİYORUZ’

Sendikal faaliyet yürüttüğü için kod 49’dan işten atılan işçilerden Mehtap Tütün, Gebze’deki depoda çalıştığı 15 ay boyunca toplama, paket, rebin gibi her işe koşturduğunu belirtti. İşe başlar başlamaz tehdit edildiğine dikkat çeken Tütün, “Yönetim tarafından yapılan bir toplantıda, hata yaparsak hakkımızda tutanak tutulacağı söylenerek tehdit edildik. Bir nevi ayağımızı denk almamız istendi. O zaman buranın katı bir çalışma alanı olduğunu anladım” dedi.

Normalde 8 saat olan çalışma saatlerinin kampanya dönemlerinde zorunlu olarak 12 saate çıkarıldığını belirten Tütün, sürekli bir mobbing atmosferinde çalıştıklarını söyledi. Baskının vardığı noktayı, “A blokunda işçileri gözetlemek için askeri gözetleme kulelerine benzeyen kuleler var” diye tarif eden Tütün, aynı kulelerin işten çıkarılmadan önce çalıştığı C blokta da inşa edilme aşamasında olduğunu belirtti.

Depo içerisinde lojistik mühendislerden oluşan ve opex diye adlandırılan bir ekip olduğunu, bu ekibin gardiyan gibi sürekli işçilerin başında durduğunu anlatan Tütün, şunları kaydetti: “Bu ekip normalde iş güvenliği ile alakalı sıkıntılı bir durum varsa onun tespit etmekle görevli olmasına rağmen en çok biz işçilerle uğraşıyor. En ufak bir şeyde hemen devreye giriyorlardı. Çok tozlu ve boğucu bir ortamda çalışıyoruz ve maske takmak zorunda kalıyoruz. Yeri geliyor daralıyoruz. Nefes almak için sırf maskemizi çenemize indirdiğimizde hemen yaptırım uygulayıp, ‘güvensiz gözlem’ adı altında bir evrak düzenliyor ve imza attırıyorlar. Aynı şekilde saçlarımızı salmak da yasak. Bu da market alışverişi yapmamız için bize verilen set kartının kesilmesine neden oluyor. 400 TL’lik tutarındaki bir kart bu set kartı ve üç ‘güvensiz gözlem’ aldığınız zaman bir tutanak yemiş oluyorsunuz. Hakkımda iki güvensiz gözlem evrakı tutuldu. Bir keresinde mola alanında yer olmadığından üç kişilik banka oturduğum için tuttular. Bir keresinde de ben koymamama rağmen masa üstüne ürün koyduğum iddiasıyla tuttular. Bu da set kartıma yansıdı. Sürekli bir mobbing, bir tehdit var” dedi.

‘BİZ ROBOT DEĞİLİZ!’

Çalışma bölümü belli olduğu halde sürekli başka bölümlerde çalışmaya zorlandığını belirten Tütün, operatöre bile toplama işi yaptırdıklarına dikkat çekti. Bu keyfiyete itiraz ettiklerinde ise sürekli mobbing ve tehditlere maruz kaldıklarına işaret eden Tütün, “Burada işçinin işini yapması önemli değil, tek istedikleri biat etmeniz, itaat etmeniz” diye konuştu.

Bu insanlık dışı koşullara karşı DGD-Sen’e üye olup, depo içerisindeki sömürüye karşı sendikal faaliyet yürüttüğünü belirten Tütün, “Burada resmen sömürülüyoruz, kıdem zammı diye bir şey yok mesela. Ben burada 10 yıl da çalışsam, yeni gelen elemanla aynı parayı alacağımı biliyorum. Bunları bildiğim için arkadaşlarımı sendikaya yönlendirmeye çalıştım. Bu yönetimin kulağına gitmiş ve hakkımda tutanak tutmuşlar. Ancak karşıma bu tutanakla da çıkmadılar. Bu tutanağı tutan yönetim ve bu tutanağı tutturan iki işçi daha sonra bunu dilekçe şekline getirerek iş esnasında benim onları rahatsız ettiğimi öne sürdüler. Bölümü ayrı olan iki kişinin bu dilekçelerini öne sürerek beni işten kovdular ama esas sebep haksızlığa karşı susmamam ve sendikal faaliyet yürütmemdi” dedi.

Tazminatsız atılan Tütün, akşam saat 21.00’da toplu taşımanın olmadığı bir durumda, kapı önüne konulduğuna dikkat çekti. Önüne koydukları kağıdı imzalamadığını belirten Tütün, bu hukuksuzluğa karşı mücadele edeceğini vurguladı. Depo işçilerine sendikalı olma çağrısında bulunan Tütün, “Korkmasınlar. Biz robot değiliz. Güçlü olan onlar değil biziz” mesajını verdi.

‘BÜYÜK BİR EMEK SÖMÜRÜSÜ SÖZ KONUSU’

Mehtap Tütün gibi hukuksuz biçimde işten çıkarılan Tufan Paker, lojistik işçi olarak çalıştıkları için iş seçme durumları olmadığını, her işe koşturduklarını belirtti. Nerede iş yoğunluğu varsa orada görev yaptıklarını belirten Paker, iş koşullarını şöyle anlattı: “e-ticaret işi normal depo işinden çok farklı. Sürekli koşturmak, ayakta olmak, ağır kaldırmak, zihnen yorulmak gerekiyor. Özellikle kampanya dönemlerinde üzerimizde büyük bir baskı hissediyorduk. Zorunlu mesailerimiz oluyor ve hafta tatili olmadan her gün 12 saat çalışıyorduk. Bir hedef var ve o hedefi tutturmak açısından alandaki yöneticilerin megafonla, ‘Hadi çabuk olun’ diye bağırdıkları da oluyordu. Depo içerisinde günde 10 kilometre yürüyen arkadaşlarımız var. Büyük bir emek sömürüsü söz konusu. Sürekli bir mobbing var, kör noktalardaki kameralardan veya gözetleme kulelerinden işçiler sürekli takip ediliyorlar. İçeride sürekli insan üstü bir gayret isteniyor. Bizi motive edeceğini düşündükleri, çok komik tutarlarda set kartlarımız var. 400 TL tutarındaki bu kartlarla market alışverişleri yapabiliyoruz ama başka yerde kullanamıyoruz. Ancak bir gün izin almam durumunda bu karttan kesinti yapılıyor. Sırf o karttan kesinti yapılmaması için insanlar hastayken bile işe geliyor. Raporlu dahi olsan ve bunu yönetime bildirsen bile set kartından kesinti yapılıyor. İçeride iş kazaları da oluyor. Resmi tatillerde işe devam zorunluluğu var, eğer gelmezsek yine set kartımızdan kesiyorlar. Hiçbir sosyal hakkımız yok. İşveren keyfi çalışma saatleri belirliyor. İçeride çok sayıda haksızlık ve hukuksuzluk var saymakla bitmez…”

‘SENDİKALAŞMAYI ENGELLEMEK İÇİN İŞKOLUNU DEĞİŞTİRİYORLAR’

2020’nin Eylül ayından beri Ceva Lojistik şirketi bünyesindeki Amazon deposunda çalıştığını belirten Paker, bu 1.5 senelik çalışma sürecinde hakkında ne bir tutanak tutulduğunu ne de sözlü bir ikaz olduğunu ifade etti.

Buraya ilk iş başvurusu yaptığında Ceva Lojistik bünyesinde çalışmak için başvuru yaptığını anlatan Paker, ancak birkaç ay sonra e-devlet üzerinden baktığında PB personel hizmetleri isimli farklı bir firma üzerinden gösterildiğini fark ettiğine dikkat çekti. Şaibeli ve hukuksuz bir yöntem izlendiğini belirten Paker, “İnsanlar farklı şirketler bünyesinde çalışıyor gözüküyor ve iş kolları da farklı farklı. Bunun da tamamen sendikalaşmayı engellemek için yapıldığını düşünüyorum. Çünkü yapılan iş aynı, bütün işçiler aynı işi yapıyor” dedi.

Yapılan zamların kişiye özel yapıldığına işaret eden Paker, “2021 Ocak ayında kişiye göre zam uygulaması oldu. Bazı çalışanlar asgari ücrete çok yakın seviyelerde bırakılırken, bazılarının ücretleri kademe kademe yükseltildi. Biz zaten 2021 asgari ücret zammı öncesinde 3 bin TL’nin biraz üzerinde bir maaş alıyorduk ki bu enflasyon ve hayat pahalılığında bu ücretle geçinmek mümkün değil. İşte o asgari ücrete istinaden yılda bir kere zam yapılıyor. Yıl içerisinde kesinlikle enflasyon düzeltmesi yapılmıyor. Ben 4 bin 700 TL alıyordum, bunun kesinlikle yapılan işin karşılığı olduğunu düşünmüyorum” diye konuştu.

Bu sömürü koşullarına karşı sendikalı olduğu ve sendikal faaliyet yürüttüğü için işten çıkarıldığını belirten Paker, sendikalı olmanın anayasal bir hak olmasına rağmen bu hukuksuz uygulamayla karşı karşıya kaldığını ifade etti. “Bunlar çok büyük ve enternasyonal firmalar olabilir ancak işçilerin haklarını vermek konusunda o kadar da büyük değiller” diyen Paker, ABD’de kazanılan bu sendikal hakkın Türkiye’de tanınmadığını söyledi.

İlk önce DİSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikası’na üye olduğunu anlatan Paker, daha sonra e-devlet üzerinden üyeliğinin düşürüldüğünü fark ettiğini söyledi. Bu durumu araştırdığında, sendika üyeliğinin işveren tarafından keyfi bir biçimde iş kolu değiştirilerek düşürüldüğünü öğrendiğine dikkat çeken Paker, iş kolu değişikliği sonrası yeni bir sendikaya geçmeye karar vererek DGD-Sen’e üye olduklarını anlattı.

Daha sonra işten çıkarmaların başladığına işaret eden Paker, “Son 6-7 aydır işten çıkartma durumu var. Çıkarılanlar hiçbir şekilde işlerini aksatmadılar ancak sendika toplantılarına katıldıktan sonra işten atıldılar. Geçen ay 20 Mayıs 2022’de benim de işime son verildi, üstelik ayrıca mağdur edildim. ‘Ahlak ve kurallara uymadığımı’ söylediler ve kod 49 ile işten çıkarttılar, oysa böyle bir şey mümkün değil. Bütün görev ve sorumluklarımı yerine getirdim. Çalıştığım 1.5 sene içerisinde hakkımda ne bir tutanak tutuldu ne de sözlü bir ikaz aldım. Bu tabii ki bir kılıftı, esas sebep sendikalı olmamızdı. Beni ve diğer bir işçi arkadaşımı çağırarak bizi ayrı odalarda beklettiler. Su içmeme bile izin vermediler ve bizi suçlu göstermeye çalışan bir kağıt imzalatmaya çalıştılar. Kabul etmedik” dedi.

‘AMAZON AİLEMİN HAYATINI KARARTTI!’

İhbarsız ve tazminatsız işten çıkarılan Paker, 400 TL alacağı olduğunu ancak onun da verilmediğini anlattı. Üç çocuk babası olduğunu ve büyük bir mağduriyet yaşadığını ifade eden Paker, “7 Haziran’dan beri işsizim, herhangi bir gelirim yok. Haklarım verilmedi. Geçindirmek zorunda olduğum bir ailem var. Amazon’un yöneticileri 5 kişilik bir ailenin hayatını kararttı, bunu yapamamaları lazım. Çocuklarım var, onların bebek bezi, maması gibi temel ihtiyaçları var. Ödemem gereken faturalar var ama ödeyemedim. Belki icra gelecek. Eşimle aram bozuldu. Büyük bir psikolojik, sosyal çöküntüye maruz bırakıldık” ifadelerini kullandı. Kendilerine dayatılan bu hukuksuzluğa karşı sonuna kadar mücadele edeceğinin altını çizen Paker, kamuoyunun desteğini beklediklerini söyledi.

‘NEFES ALMAMIZA BİLE İZİN VERMİYORLARDI!’

Amazon A Blok deposunda forklift kullanan Samet Ceylan, 6 ay boyunca çok kötü koşullarda çalıştıklarını belirtti. Depo içinde inşa edilen askeri kulelerden sürekli gözetlendiklerini ve başlarındaki güvenlikçiler ve amirler tarafından çok yoğun baskı ve mobbinge maruz kaldıklarını belirten Ceylan, çalışma koşullarını şöyle anlattı: “Sürekli kulelerden gözetleniyoruz. Forklift makinelerle sürekli yük taşıyorduk. Çay içmeye gideceğimiz zaman bile 5 dakikanın hesabını yapıyorlardı. Özellikle de kampanya dönemlerinde nefes almamıza bile izin vermiyorlardı. Sırf arkadaşımın yüzüne baktığım için hakkımda tutanak tutmaya çalıştılar. Nitekim bazı arkadaşlarım hakkında tutanak tutuldu. Toplama yaptığımız zaman başımızda gardiyan gibi sürekli şefler, amirler duruyordu ve sürekli ‘Hadi hızlı çalış’ diye bağırarak üzerimizde psikolojik baskı uyguluyorlardı. Kampanya dönemlerinde bu durum daha da çekilmez bir hal alıyordu. Sigara molasına bile çıkmamıza izin vermiyorlardı. Kesintisiz robot gibi çalışmamızı istiyorlardı. Buna karşı en ufak bir itirazda veya acil durumlarda izin istediğimizde, marketlerden alışveriş yapmamız için verilen set kartlarımızdan kesinti yapıyorlardı. Babam kalp hastası, ona ilaç almak için uzmandan izin istedim. Öyle bir hakkım olmasına rağmen izin vermediler. O yüzden de babamın ilaçlarını alamamıştım.”

‘KAVGA KILIF, ESAS NEDEN SENDİKALI OLMAMIZ’

Daha önce iş tecrübesinin olduğunu ancak hiç bu kadar katı kurallı bir yerde çalışmadığını vurgulayan Ceylan, bu koşulların düzeltilmesi için sendikalı olmaya karar verdiklerinde de çeşitli bahanelerle işten çıkarıldıklarını söyledi. Depoda meydana gelen ufak çaplı bir kavgayı ayırdıktan sonra yönetim tarafından çağrıldığını anlatan Ceylan, tehdit edilerek zorla kağıt imzalatmaya çalıştıklarına işaret etti. Kabul etmediğini belirten Ceylan, “Nedenini sorduğumda kavga ettiğimizi öne sürdüler. Oysa biz hiçbir şekilde vurmadık. Ben sadece arkadaşıma vurulmasın diye kavgayı ayırdım. Hepsi kamera kayıtlarında var. Bize iş yerine gelmemizi, bizi arayacaklarını söylemelerine rağmen telefon mesajlarımın hiçbirine geri dönmediler. Ben zaten raporluydum, çünkü kavgayı ayırırken bileğim saklanmıştı. Görüşmeye geldiğimizde ise kartımızı iptal etmişlerdi. İçeriye alınmadık” dedi.

E-devlete gelen mesajla kod 04 ile işten çıkartıldığını öğrenen Ceylan, kavganın bahane olduğunu, esas meselenin sendikalı olmasından kaynakladığını kaydetti. Daha önce sendikalı olan birçok işçinin hukuksuz bir biçimde atıldığına işaret eden Ceylan, “İçeride muhbirleri var ve bizim DGD-Sen’e üye olduğumuzu duydukları için kılıf uydurarak bizi işten çıkardılar. Çünkü depoda sendikalı işçi istemiyorlar” diye konuştu.

‘İSTİFA EDELİM DİYE TEHDİT EDİLDİK’

Depoda operatör olarak çalışan Enes Kaplan da Samet Ceylan ile birlikte işten çıkarılanlardan. Kavgada bizzat darp edilmesine rağmen faturanın kendisine çıkarıldığını belirten Kaplan, istifa etmeleri için tehdit edildiklerini belirtti. Kaplan, “Biz hiçbir şekilde önümüze koyulan kağıda imza atmadık. Mahkemeye gideceğimizi söylediğimizde geri adım attılar ve insan kaynaklarından Cebrail gelip yönetimle konuşacağını, bizi arayacağını ve o zamana kadar işe gelmememizi söyledi. Aynı günün akşamı ise işçilerin yer almadığı uzmanların Whatsapp grubuna, ‘Enes Kaplan gelirse onu kesinlikle içeriye almayın’ diye yazmışlar. Arkadaşım Samet Ceylan ile birlikte depoya gidip yönetim ile görüşmek istediğimizde kartımızın iptal edildiğini öğrendik. Bizi dört saat beklettikten işten çıkartıldığımızı söylediler. İhbar ve tazminat için yine önümüze kağıt koydular ama imzalamadık” dedi.

İşe başlarken yapılan toplantıda yönetimin “Biz bir aileyiz ” dediğini ancak böyle olmadığını zamanla anladıklarını ifade eden Kaplan, mobbing, tehdit ve sömürünün yanı sıra bir de hırsız muamelesi gördüklerine dikkat çekti. Yemekhaneye gidip gelirken bile X-Ray cihazlarından geçirildiklerini anlatan Kaplan, “Üzerimiz öttüğü zaman defalarca cihazdan geçiriliyoruz. Yine ötüyorsa detektörden geçiriyorlardı, ayakkabılarımızı zorla çıkartarak sallatıyorlardı. Bu şekilde aylarca hırsız muamelesi gördük” diye ekledi.

Ceylan gibi 04 koduyla işten çıkartılan Kaplan, işten atılmalarının sendikalı olmalarından kaynakladığını belirtti. Sendika olanları daha önce de çağırıp, tanıklar göstererek çeşitli bahanelerle işten çıkardıklarını anlatan Kaplan, bu şekilde her 6 ayda bir işçi çıkarttıklarına dikkat çekti. “Sendikalı olmak en doğal hakkımız” diyen Kaplan, sonuna kadar mücadele edeceklerini vurguladı.

‘RAMAZAN’DA NAMAZA GİTTİĞİM İÇİN TUTANAK YEDİM’

Semra Yaman ise daha sendikalı olma fırsatı dahi bulamadan işten çıkartılanlardan. Evlenme arifesindeyken işten çıkarıldığını belirten Yaman, herhangi bir gerekçe de sunmadıklarına dikkat çekti.

Depoda 10 ay 29 gün çalıştığını anlatan Yaman, çalışma koşullarının çok kötü, katı ve yıpratıcı olduğunu vurguladı. Bu süre içerisinde hem ürün toplama hem mal kabul hem de ürün yerleştirme bölümlerinde çalıştığını söyleyen Yaman, bunların dışında iş kapsamına girmeyen paket temizleme ve düzenleme işi de yapmak zorunda bırakıldığına işaret etti. Çok tozlu bir ortamda çalışmalarına rağmen maske dışında kendilerini bu ortamdan koruyabilecek herhangi bir malzeme verilmediğini belirten Yaman, bu sorunu defalarca dile getirmelerine rağmen koşulların düzeltilmesi için herhangi bir girişimde bulunulmadığını, o yüzden etraflarındaki ve paketlerin üzerindeki tozları kendi başlarına temizlemek zorunda kaldıklarını anlattı.

Yapılan toplantılarda sürekli yönetim tarafından tehdit edildiklerini aktaran Yaman, şöyle konuştu: “Her sabah işe başlamadan önce bir toplantımız oluyordu. Her toplantıda ya tehdit ediliyorduk ya da sürekli başkalarıyla kıyaslama yapılarak aşağılanıyor, rencide ediliyorduk. Her seferinde güne kötü başlamamıza sebep oluyorlardı. Çeşitli bahanelerle teker teker çağırılıp, işten çıkarma, set kartını kesme gibi tehditlerle psikolojik baskı kurmaya çalışıyorlardı. Mesela Ramazan’da oruçlu bir şekilde 12 saat çalışıyorduk. 12 saat içerisinde 1.5 saatlik bir boşluğum oluyor, ben de bu boşluktan faydalanarak namaz kılmaya gittim. Sırf bu yüzden yöneticilerden birisi beni ofisine çağırarak azarlayarak uyardı. Uyarı olduğunu söylemesine rağmen ben ofisten çıktıktan sonra telsizden anons geçerek, ‘Semra Yaman’a tutanak tutulsun’ diye talimat verdi. Yani boş vaktimde en doğal hakkım olan namaz kılmaya gittiğim için tutanak yedim.”

‘BAŞKA BİR İŞÇİYE DAHA YAPILMASIN DİYE MÜCADELE EDECEĞİM’

Sebepsiz işten çıkarıldığını belirten Yaman, gece vardiyasından çıktıktan sonra sabah 10.00’dan öğleden sonraya kadar bekletilerek istifaya zorlandığına dikkat çekti. Yaman, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bana sadece ‘Semra hanım sizinle çalışmak istemiyoruz’, dediler. Sebebini sorduğumda hiçbir sebep sunmadılar. İstifamı isteyerek, dilekçe yazıp imzalamamı istediler. Kabul etmediğimde insan kaynakları müdürü Zeynep Hanım’ı çağırdılar. O da benimle çalışmak istemediklerini tekrarladı ama hiçbir sebep sunamadı. Halbuki her Allah’ın günü bu kötü koşullara dayanabilmek için, bugün yeni bir başlangıç diyerek kendimi motive ettim. Henüz sendikalı da olmamıştım, hiçbir hakkımı bilmiyordum, o yüzden kağıdı imzaladım maalesef. Dilekçeme sağlık sorunları nedeniyle ayrılmak istediğimi yazdırdılar ve imzalattırdılar” dedi.

Bu hukuksuzluğa karşı sonuna kadar mücadele edeceğinin altını çizen Yaman, “Sadece kendi hakkım için değil, bana yapılan başka bir işçiye daha yapılmasın diye mücadele edeceğim” mesajını verdi.