Amed: Tarih 10 Temmuz 1991...
Amed: Tarih 10 Temmuz 1991...
Amed: Tarih 10 Temmuz 1991...
"Yenge bir ifade için götürüyoruz, yarın bırakırız, merak edilecek bir şey yok" demişlerdi Vedat Aydın'ı evinden alan kontrgerilla elemanları. Benzer benzer uygulamalar sonraki aylar ve yıllar içinde kent ve ilçe merkezlerinde hep yaşandı. "Merak edilecek bir şey yok" diye alınanların bazılarının cesetleri yol kenarlarında, mezarlıklarda, dere kenarlarında bulundu. Bazıları ise hiç bulunamadı.
Kuzey Kürdistan'da PKK'ye ve Kürtlere karşı bir konsept uygulamaya konmuş ve 1990 yılının başından sonuna kadar başa gelen her hükümet bu konsepte uymuştu.
Cizre ve Silopi'de 1988-89 yılında ilk serhildanların başlaması ardından, devlet tarafından devreye sokulan itirafçı, korucu, muhbir ve subaylardan oluşan kongerilla örgütlenmesi ilk eylemini Amed'de Özgür Halk, İHD, Medya Güneşi dergilerinin bombalanması ve Amed Baro Başkanı'nın aracını havaya uçurmasıyla yaptı. İlk antrenmanını bu şekilde yapan kontrgerilla daha sonra ilk toplu katliamını 28 Haziran 1991 tarihinde Şırnak'ın Sêgirk (Şenoba) beldesinde devreye soktu.
SÊGİRK KATLİAMI YILLAR SÜRECECEK İNFAZLARIN HABERCİSİYDİ
Hilal Belediye Başkanı Yakup Kara ve aynı araçta bulunan taksi şoförü Mehmet Ürün, Köy Hizmetleri işçisi Ali Benek, elektrik teknisyeni Hamet Kara, taşeron Hüseyin Babat ile Mehmet Nuh Kara’nın bulunduğu araç Şenoba Taburu önünde Tabur Komutanı Binbaşı Reşat Demir’in emri ile yarım saat durdurulduktan sonra geçişlerine izin verildi. Aracın geçişinden sonra Şenoba Taktik Jandarma Taburu’na bir kilometre mesafede aracın önü yüzleri maskeli üç kişi tarafından kesildi. Araçta bulunanlar indirilerek 100 metre uzaklıktaki ağaçlık alana götürüldü. Hilal Belediye Başkanı Yakup Kara, Mehmet Ürün, Ali Benek, Hamet Kara ve Hüseyin Babat kurşunlanarak öldürüldükten sonra cesetleri yakıldı. Aynı araçtan indirilen sağır ve konuşma özürlü 70 yaşındaki Mehmet Nuh Kara ise öldürülmeyerek olay yerinde bırakıldı.
Bu toplu katliam aynı zamanda Kuzey Kürdistan'da yıllar sonra sürecek yargısız infaz ve kayıpların habercisiydi.
NİCE AİLENİN DUYACAĞI SÖZ: BÖYLE BİRİ BİZDE YOK!
Bir hafta sonra, halk tarafından sevilip sayılan HEP İl Başkanı Vedat Aydın 'ifaden var' denilerek kendilerine polis süsü vermiş itirafçı ve subaylardan oluşan kontrgerilla timi tarafından evinden gözaltına alındı.
Başlarında subaylar A. Cem Ersever ve Aytekin Özen vardı. Ve kendi halkına ihanet eden itirafçılar.
Vedat Aydın'ın gözaltına alındığı ailesi ve avukatları tarafından açıklanınca Diyarbakır Emniyeti 6 Temmuz 1991 günü "Böyle biri bizde yok" diyerek bundan sonra olacaklarının haberini veriyordu aslında.
7 Temmuz günü ise Aydın'ın işkence edilmiş ve kurşunlanarak öldürülmüş cesedi Elazığ'ın Maden ilçesine 10 kilometre yakınlarında bir köprü altında bulundu. Bir harabede sorgulanan Aydın, öldürüldükten sonra köprü altına atılmıştı. Üzerinde kimlik çıkmayınca da "Kimsesiz' diye gömülmesine karar verilmişti.
Ailesi ve avukatlarının fotoğraflarından teşhis etmesinden sonra, cenazenin Amed'e getirilmesine karar verildi.
Aydın'ın kontrgerilla tarafından gözaltına alınıp işkence edilerek öldürülmesi haberi kısa zamanda her tarafa ulaştı. Telefonla ve sonraki gün gazetelerde çıkan haberlerin ardından tüm Türkiye bu cinayetten haberdar olmuştu artık.
SUÇÜSTÜ YAKALANAN DEVLET KENDİNİ AKLAMAYA ÇALIŞTI
Dönemin İçişleri Bakanı ve şimdilerde AKP'nin derin adamlarından olan A.Kadir Aksu imzasıyla 8 Temmuz tarihinde şu açıklama yapılıyordu. "Diyarbakır ili merkezinden 5 Temmuz 1991 günü 24:00 sıralarında kendilerine polis süsü veren dört kişi tarafından ikametgahından alınıp götürülen Diyarbakır HEP İl Başkanı Vedat Aydın öldürülerek Elazığ ili Maden ilçesi hudutları içerisinde kırsal kesimde yol kenarına bırakılmıştır. Yapılan araştırma ve bölge yetkililerinden alınan bilgilere göre Vedat Aydın'ı evinden alan kişilerin devlet güvenlik görevlisi olmadıkları anlaşılmıştır. Terörle mücadeleyi ilk görevi arasında kabul eden Bakanlığımızca bu tür olaylar lanetlerken gerçek suç faillerinin tespiti ve yakalanması konusunda tüm imkanların kullanılacağından ve her türlü araştırma ve soruşturmanın noksansız yerine getirileceğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır."
Aynı şekilde OHAL Valisi Hayri Kozakçıoğlu da yaptığı yazılı açıklamada, faillerin bulunması için her türlü gayretin sarfedildiği, çok yönlü araştırmanın sürdürüldüğü belirtiliyordu.
Suç üstü yakalanan devlet peşi sıra açıklamalar yaparak kendini aklamaya çalışırken, Kürtler katillerin ismini bilmese de adreslerini ve emri verenleri çok iyi biliyorlardı. Bundan dolayıdır ki, Vedat Aydın'ın naaşına sahip çıkmak, onu son yolculuğuna uğurlamak için Kuzey Kürdistan'dan ve Türkiye'nin birçok ilinden akın ettiler Amed'e.
10 TEMMUZ 1991…
Yapılan programa göre 10 Temmuz günü cenaze Amed'e getirilecek, Sümer Camii'nde dini vecibeleri yerine getirildikten sonra kortej halinde Mardinkapı Mezarlığı'na gidilecek ve burada defin töreni yapılacaktı.
10 Temmuz günü Amed'den yaklaşık 5 bin araç cenazeyi almak için Maden ilçesine doğru yola koyuldu. Gazetecilerle birlikte HEP parti otobüsünün içindeydik. Cenaze Maden ilçesinden alındıkan sonra aynı konvoy Amed'e hareket etti.
Konvoyun ilerlediği yol boyunca tarlada çalışan kadınlar, köylerinden koşup ana caddeye gelenler gözyaşı içinde zafer işaretleri yaparak cenazeyi selamlıyordu.
Yol boyunca konvoyun önünden geçtiği asker ve polis karakolları, Amed'de ise askeri birlikler ve karakoldakiler köşelerine çekilmişlerdi. Kentte büyük bir sessizlik hakim iken cenaze konvoyu 7. Kolordu Komutanlığı kavşağından Gevran Caddesi’nden Diyarbakır’a giriş yaptı öğlen saatlerinde.
Cenaze konvoyunun kente geldiğinin duyulmasıyla birlikte özellikle Bağlar, Ofis, Şehitlik, Kör Hat bölgelerinden akın akın insanlar İstasyon Caddesi'ne doğru yürüyüşe geçti. Ana caddeye açılan sokakların çoğu polis tarafından tutulmasına rağmen, halk barikatları aşarak konvoyla birlikte hareket etmeye başladı.
Sümer Camii'nde kılınan cenaze namazı sonrasında yine kortej halinde yüzbini aşkın kişi Urfa Kapı'ya doğru yola koyuldu. Konvoyun bir ucu Urfa Kapı'yı geçerken, diğer ucu halen İstasyon Caddesi'ndeydi.
Urfa Kapı'daki surların üzerinde mevzilenen özel harekat timlerinin konvoyun üzerine tuğla büyüklüğünde taşları atması bir süre gerginlik yaratsa da, yapılan protestolar sonucu özel timler o alandan ayrılarak surların üzerinden Mardin Kapı'ya doğru hareket ettiler.
İLK ATEŞTE 3 KİŞİ YAŞAMINI YİTİRDİ
Ardından konvoy Turistik Cadde'yi kullanarak mezarlığa doğru yürüyüşe geçti. Mezarlık ile konvoy arasındaki tek engel Mardin Kapı Karakolu idi.
Cenaze aracı önde, parti otobüsü arkada ve onbinlerce kişi karakola yaklaşınca bazı gençler karakola taş atmaya başladı. Aralarında Leyla Zana'nın da bulunduğu bazı HEP milletvekilleri ve parti yöneticilerinin karakol önünde kol kola girerek karakola saldırıyı önlemesi de fayda vermedi. Gençlerin taş atmaları sürünce, karakolun hemen yanındaki Keçi Burcu ve sağdaki surlar üzerinden kitlenin üzerine ateş açmaya başladılar.
Aynı şekilde Balıkçılarbaşı bölgesine açılan yolu trafiğe kapatan sivil polisler de Kervansaray Oteli karşısındaki türbeyi kendilerine siper edip ellerindeki tabanca ve otomatik tüfeklerle kitlenin üzerine ateş yağdırmaya başladı.
Parti otobüsü üzerinde olduğumuz için bunları rahatlıkla görebiliyorduk. Bir ara parti otobüsünü hedef alarak üzerinde gazeteciler bulunmasına rağmen birkaç metre yukarıya nişan alıp seri şekilde ateş etmeye başladılar.
Açılan ateş sonrasında onbinlerce kişi oturma eylemine geçerken, halk düşen yaralılarla ilgileniyordu. İlk açılan ateşte en az 3 kişi ölürken, 15'ten fazla kişi de yaralandı. Milletvekillerinin uyarısı üzerine polislerin telsiz anonsu ile bölgeye ambulanslar gelince ilk yaralı ve ölüler hastanelere taşındı.
Polis yetkilileriyle yapılan görüşmelerin ardından, cenaze konvoyu tekrar yola koyularak Mardin Kapı Mezarlığı'na doğru yola koyuldu. Yapılan dini merasim sonrasında Vedat Aydın'ın naaşı toprağa verilirken, saygı duruşunda bulunuldu ve kitle yavaş yavaş mezarlıktan çıkmaya başladı.
Amaçları cenazelerini gömdükten sonra sessizce dağılmaktı. Ancak derin devletin devreye koyduğu plan yeni başlıyordu.
Mezarlıktan çıkan onbinlerce kişinin önünü panzerlerle kesen polisler, Mardin Kapı Karakolu önünde mevzi alarak halkın geçişini engelledi.
Yaklaşık 1 saatlik bir bekleyişin ardından, HEP Genel Başkanı Fehmi Işıklar'ın karakola giderek buradan telefonla OHAL Valisi Hayri Kozakçıoğlu ile görüştüğü ve kitlenin gruplar halinde geçişine izin verildiği yönünde halka anons yapıldı.
Geçiş için tek şart vardı. Kitle belli aralıklarla sadece Mardin Kapı Karakolu önünden alanı terk edebilecek. Ben u Sen ve eski Diyarbakır-Mardin karayolundan geçişler de özel timler tarafından tutulmuş, sivil ve araçların geçişi engelleniyordu.
Fehmi Işıklar'ın sözlerine güvenen kitle, 2 saat boyunca zaman zaman 3 bin, zaman zaman 5 bin kişilik gruplar halinde karakolun önünden geçerek şehre dağılıyorlardı.
İkindi vakti yaklaşınca kitlenin büyük bir çoğunluğu alanı terk etmiş, alanda sadece HEP parti otobüsü, milletvekilleri, yerli ve yabancı gazetecilerin de bulunduğu yaklaşık 10 bin kişi kalmıştı.
Bir süre sonra ise Mardin Kapı Karakolu önüne yeniden panzerler yerleştirilerek geçişler durduruldu. Milletvekillerinin karakola giderek yaptıkları görüşmelere rağmen bir sonuç çıkmadı.
BİNLERCE KİŞİ KAPANA KISILDI
Yüksek yerden emir gelmişti, geçişlere izin verilmiyordu. Alanda bulunan binlerce kişi bir anlamda kapana kısılmış haldeydiler. Sağ tarafları uçurum ve ardında Hevsel bahçeleri, sol tarafları surlar, arka tarafları ise Ben u Sen'e açılan yol idi. Burası da özel timler tarafından tutulmuştu.
Geçişlerin engellenmesini protesto eden binlerce kişi oturma eylemi başlattı.
Mardin Kapı Mezarlığı girişinde olanları net bir şekilde görebiliyorduk. Sol taraftaki şu an Sur Belediyesi Makine İkmal Müdürlüğü'nün bulunduğu surların üzerinden yüzlerce özel timin de kitlenin etrafını çevirmeye başlaması ardından, Mardin Kapı Karakolu'ndan 3 el silah sesi geldi. Bu bir anlamda işaretti. Ardından kitleye 3 taraftan birden saldırı başladı.
Halkın üzerine uzun namlulu silahlarla ateş açılıyor, gaz bombaları atılıyordu. O an tek güvenilir olan parti otobüsü göründüğü için herkes ilk fırsatta otobüse kendini atmaya çalıştı. Gazetecilerin tamamı da otobüsün içinde ve üstündeydi. Otobüsün içinden kitleye saldırıyı net görüyorduk. Direkt halkın üzerine MP-5 ve M-16 tüfeklerle, pompalı tüfeklerle rastgele ateş ediliyordu. Yaralananları, kitlenin içinden alanıp öldüresiye dövülenlere tanık oluyorduk.
Polis ve özel harekât timleri yakaladıkları kadınları çırılçıplak soyuyor ve akla hayale gelmeyecek hakaretlerde bulunuyordu. Ardından da Hevsel Bahçeleri üzerinden gelen bir helikopter üç koldan saldırıya uğrayan ve birbirine yaslanan binlerce kişinin üzerine gaz bombası atmaya başladı.
Yüzlerce kişi saldırılardan korunmak için Hevsel Bahçeleri’ne doğru kendilerini yaklaşık 10-15 metrelik uçurumlardan aşağı atarak kurtulmaya çalışıyordu.
Yaklaşık yarım saat boyunca silah sesleri dinmedi. Leyla Zana, Ahmet Türk, Orhan Doğan, İbrahim Aksoy, Fehmi Işıklar, Hatip Dicle, HEP’liler ve gazeteciler özellikle hedef seçiliyor ve kalaslarla dövülüyordu.
Parti otobüsü içindeki gazetecilerin fotoğraf çektiklerinin fark edilmesi ardından, bu kez hedef parti otobüsü idi. Önce aracın lastikleri kurşunlanarak indirildi. Sonra üst camlar otomatik tüfeklerle tarandı. Kırılan camların içine gaz bombaları atıldı. Çevik Kuvvet Şube Müdürü Mehmet Koçlardan megafonla sık sık, "İçeridekiler üzerinizdeki tüm eşyaları bırakıp dışarı çıkın" şeklinde anons yaparak otobüstekilerin dışarı çıkmasını istiyordu. Boğulma tehlikesi geçiren otobüstekiler canlarını kurtarmak için tek çare olarak dışarı çıktı. Dışarı çıkanlar bu kez dışarıda bekleyen özel timlerin, polislerin ve yüzü maskeli itirafçıların saldırısına uğruyordu.
Araç boşaldıktan sonra içine giren sivil polisler gazetecilere ait, çanta, fotoğraf makinesi, objektif, kamera ne varsa çıkarıp bir panzerin önüne yığdılar. Yerde ellerimiz başımızın arkasında bunları görüyorduk. Ve polisler tek tek tüm fotoğraf makinelerini, objektifleri, kameraları panzerin ön kısmına vurarak parçaladılar. Hiçbir gazeteci katliamı görüntüleyecek fotoğraf ya da kaset kurtaramadı.
SALDIRIDAN KURTULMAK İÇİN KENDİLERİNİ UÇURUMDAN ATTILAR
Yaralıların bir kısmı Ben u Sen tarafından gelen ambulanslarla hastanelere kaldırılırken, yüzlerce kişi de getirilen otobüs ve minibüslere doldurularak balık istifi yapılarak polis merkezlerine götürülüyordu.
Saldırıdan kurtulmak için kendilerini Hevsel Bahçeleri’ne açılan uçurumdan atan yüzlerce kişi o geceyi yakın evlerde ya da Dicle Nehri’ni geçerek karşı taraftaki köylerde geçirti. Burada kendi imkanları ile çarşaf ve perdeler kesilerek yaraları pansuman edildi. Hastanelere kaldırılan yüzlerce kişi yaralı halde gözaltına alınıp tutuklandı.
Canlarını zor kurtaranlar ise sonraki gün kendi imkanları ile yaralı halde evlerine gidip gözaltı korkusuyla hastaneye gitmeden burada tedavilerini yaptırdı.
22’DEN FAZLA KİŞİ YAŞAMINI YİTİRDİ
Sonraki gün İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu tarafından yapılan resmi açıklamada 8 kişinin öldüğü, 30 kişinin de yaralandığı öne sürüldü. Gözaltına alınıp tutuklananlar ise bu kişileri öldürdüğü ya da yaraladığı iddiasıyla aylarca Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılandı.
Oysa yaşanan bu katliamda ölen ve yaralananlar resmi açıklamaların kat be kat üzerindeydi. Sadece biz gazetecilerin olay yerinde ve hastane morglarında gördüğümüz ölü sayısı 22'den fazlaydı. (Dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Hanefi Avcı ise 23 kişinin öldüğünü açıkladı sonradan)
Aynı şekilde ölenlerin birçoğunun aynı gece polis tarafından ailesi çağrılarak gizlice gömüldüğüne tanık olduk. Aileleri yıllarca korkularından bir yakınlarını kaybettiklerini anlatamadılar.
Emri veren derin devlet, uygulayanlar ise OHAL Valisi Hayri Kozakçıoğlu, Jitemci Diyarbakır Il Jandarma Alay Komutanı Albay İsmet Yediyıldız ve Diyarbakır Emniyet Müdürü Ramazan Er idi.
Vedat Aydın cinayeti ve cenaze töreninde yapılan katliamın üzerinden 22 yıl geçti.
CİNAYET DOSYASINDA YARGILANAN TEK BİR KİŞİ YOK
Cinayet dosyasında halen yargılanan tek bir kişi yok.
Geçen yıl itirafçılar Hasan Adak, Murat Demir, Halit Çelik ve emekli Albay Aytekin Özen, cinayete ilişkin savcılığa davet edilip ifadelerine başvurulduktan sonra serbest bırakıldılar.
Emri verenler ve uygulayanlar belli olmasına rağmen, Amed'de bir dönüm noktası olan Vedat Aydın cinayeti hala karanlık.