Amed’te 133 STK hasta tutsakların serbest bırakılmasını istedi

Amed’te 133 STK hasta tutsakların serbest bırakılmasını istedi

Amed’te 133 sivil toplum örgütü (STK) ortak bir açıklama yaparak hasta tutsakların bir an önce serbest bırakılmasını istedi.

İHD Amed Şubesi’nin çağrısı üzerine Amed’teki 133 sivil toplum örgütü hasta tutsakların durumuna dikkat çekmek amacıyla Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi önünde bir araya gelerek kitlesel bir açıklama yaptı. Aralarında insan hakları kuruluşları, sendikalar, dernekler, meslek odaları, işveren oda ve derneklerinin bulunduğu sivil toplum örgütlerinin açıklamasına BDP Eşbaşkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş, BDP Milletvekili Nursel Aydoğan, BDP eski İl Başkanı Fırat Anlı, BDP’li yöneticiler ve DTK üyeleri de katılarak destek verdi.

“Cezaevlerinden bir ağıt daha yükselmeden…” yazılı pankartın taşındığı açıklamada, ayrıca cezaevinde bugün kadar yaşamını yitiren hasta tutsakların isimlerinin yer aldığı dövizler açıldı.

133 sivil toplum örgütü adına konuşan İHD Amed Şube Başkanı Raci Bilici, bugün önemli bir adım atarak Amed’te bulunan tüm sivil toplum örgütlerinin bir araya geldiğini ve burada yapacakları açıklamanın ardından açıklamalarını bir mektup halinde Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı ve Türkiye İnsan Hakları Kurumu’na göndereceklerini söyledi.

4 AYDA 4 TUTSAK ÖLDÜ

Türkiye cezaevlerinde yaşanan en büyük sorunlardan birinin de hasta tutsakların içinde bulunduğu durum ve yetkili organların bu duruma karşı içinde bulundukları duyarsızlık olduğunu belirten Bilici, “Bu nedenle ağır hasta olan ve ölümün sınırında bulunan hasta mahpuslar bir bir ölüyor. İşte son 4 ay içerisinde ölen 4 hasta mahpusun künyesi; Şahabettin Yücel: Akciğer kanseri. Cezaevinde kalamayacağına dair raporu vardı. Tutuklu bulunduğu Ermenek Cezaevi’nden kaldırıldığı Ankara Numune Hastanesi'nde 8 Şubat tarihinde öldü. Hacı Nasır: Gırtlak kanseri. Cezaevinde kalamayacağına dair raporu vardı. Metris Cezaevi’nden kaldırıldığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 21 Mart tarihinde öldü.

İrfan Eskibağ: 41 yaşında. Bağırsak Kanseri. Cezaevinde kalamayacağına dair raporu vardı. 7 Mayıs tarihinde Sincan 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nde öldü. Gürgün Kurt: 63 yaşında. Yüzde 50 felçli. Cezaevinde yaşamını idame ettiremeyeceğine dair raporu vardı. 20 Mayıs tarihinde Ahlat Cezaevinde öldü. Bu isimler sadece 2013 yılı içerisinde yaşamını yitiren hasta mahpuslara ait. Önceki yıllarda onlarca hasta mahpus aynı akıbete maruz kaldı. Mehmet Aras, Latif Bodur, Mahmut Karataş, Mahmut Çakan, Nurettin Soysal, Gülay Çetin bunlardan sadece birkaçı” diye konuştu.

‘CEZAEVLERİ ÖLÜM EVLERİ HALİNE GELİYOR’

Şimdi yüzlerce tutsağın ölümle burun buruna olduğunu hatırlatan Bilici, “Sağlıklı bir tedavi ortamı olmadığı için cezaevleri ölüm evleri haline geliyor. Ölüm sınırında olan çok sayıda ağır hasta mahpus, tüm girişimlere rağmen serbest bırakılmıyor. Cezaevlerinde hasta mahpus sayısı her geçen gün artarken, mevcut hastaların sayısı ise ölümler nedeniyle her geçen gün azalıyor. Yaşamları pamuk ipliğiyle bağlı ağır hasta mahpuslara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı’nın duyarsız yaklaşımı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin insana verdiği değerin göstergesidir ve ne yazık ki utanç vericidir” dedi.

‘CEZAEVLERİNDE İNSANLARIN ÖLMESİ TOPLUMSAL BARIŞI ZEDELER’

“Toplumsal barışın konuşulduğu ve buna yönelik çaba sarf edildiği bir dönemde, cezaevlerinde yaşanan hak ihlâllerinin ortadan kaldırılmasının da ‘gerçek bir barış’ın önkoşulu olması gerektiği unutulmamalıdır. Cezaevlerinde insanlar ölüyorsa, bu durum toplumsal barışı zedeleyen önemli bir sorun olarak orta yerde duracaktır” diyen Bilici, taleplerini şu şekilde sıraladı:

“*Cezaevlerinde barınan mahpusların evrensel hukuk çerçevesinde ve en temel insan hakları esas alınarak yaşam koşulları düzenlenmeli; şiddet, işkence ve kötü muamele uygulamaların önüne geçilmelidir.

 *Hasta mahpusların kalan yaşam sürelerini hastanelerin mahkûm koğuşlarında geçirmesi ve yakınlarından uzak tutulması; hastaların psikolojilerinin bozulmasına, kötü beslenmelerine, vücut dirençlerinin zayıflamasına neden olacaktır. Tüm bu durumların yaşamsal tehlike yaratacağı unutulmamalıdır.

 *Cezaevlerinde kişisel bakımlarını yerine getiremeyecek derecede fonksiyon kaybı olanlarla, ölümcül hastalıkları bulunan hastaların tahliye kararları konusunda titizlikle ve hızla karar verilmelidir.

 *Gerek evrensel hukuk ilkeleri, gerek en temel insan hakları, gerekse kamu vicdanı açısından öncelikle ölümcül hastalığa yakalananlar konusunda daha açık ve daha az yoruma yer bırakacak yasal düzenlemeler acilen yapılmalı ve uygulanabilir olmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır.

 *İnfazların ertelenmesi hususunda gecikmelere neden olan ve objektif olmayan kararlarda imzası bulunan Adli Tıp Kurumu bir an önce devreden çıkarılmalı, tam teşekküllü devlet hastanelerinin ve üniversite hastanelerinin vereceği raporlar yeterli görülmelidir.”

‘BU UTANCA ARTIK BİR SON VERİN’

Sivil toplum örgütleri olarak bu insanlık suçuna daha fazla ortak olmamak için seslerini yükselttiklerini ifade eden Bilici şunları söyledi: “Tüm bu talepler ışığında tekrardan söylüyoruz ki; Cezaevinden çıkan her tabut, insanlığımızdan bir şeyler alıp götürüyor. Ölen her kişi, bizi insanlığımızdan utanır hale getiriyor. Bu utancın daha fazla büyümesine müsaade etmeyin ve cezaevindeki hasta mahpusları bir önce tahliye edin. Hükümetin çıkarmayı taahhüt ettiği demokrasi paketlerinin arkasında durmasını bekliyor ve bu utanca biran önce son vermesini talep ediyoruz.”

Bilici açıklamanın ardından ellerine yeni ulaştığını söylediği hasta mahpus Abdulsamet Çelik ile ilgili cezaevi arkadaşlarının gönderdiği mektuptan bir paragrafı basın mensuplarına okudu. Mektupta, kan kanseri olan Çelik’in bir an önce tahliye edilmemesi halinde cezaevinde yaşamını yitirebileceği belirtilirken, kamuoyuna da duyarlılık çağrısında bulunuldu.

BEŞTAŞ: ADLİ TIP KURUMU ‘DÜŞMAN HUKUKU’ UYGULUYOR 

Bilici’nin konuşmasından sonra, BDP Eşbaşkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş da bir konuşma yaparak, hasta tutsakların içinde bulunduğu duruma dikkat çekti. Cezaevlerinde ölümü bekleyen hasta tutsaklar konusunda iktidarın üç maymunları oynadığını belirten Beştaş, “Biz iktidarın bu infaz sisteminin, cezaevlerine yönelik bu politikaların asla tesadüf olmadığını, bunun bilinçli bir politika olduğunu biliyoruz. Dünyanın hiçbir ülkesinde hükümetteki parti bu benim işim değil, yargının işidir diyemez. Şu anda Türkiye’de hasta tutsaklar ölüme giderken, bu kendiliğinden bir ölüm olmayacaktır, bu bir cinayettir. Bunun hukuktaki karşılığı da budur. Adli Tıp Kurumu yüzde 80 engelli olan hastalara bile cezaevinde kalabilir raporu vermektedir. Bu asla bilimsel, tıpta karşılığı olan bir yaklaşım değildir. Adli Tıp Kurumu düşman ceza hukukunun kurumlarından biri olarak bu yaklaşımı göstermektedir. Bir an önce yasal değişiklikler yapılarak, hasta tutsakların cezaevinden salıverilmesini talep ediyoruz” dedi.

Beştaş’ın ardından sırasıyla Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı Nahit Eren ve TUHAD-DER Başkanı Sırrı Doğan da birer konuşma yaparak, hasta mahpusların bir an önce serbest bırakılmasını istedi. Konuşmaların ardından kitle alkışlarla eylemlerine son verdi.