ANALİZ-Reqa'dan sonra ne olacak?

Artık DAİŞ Suriye krizinde bir çıbanbaşı olmaktan çıkıyor. İdlib’de El-Nusra ve Türkiye destekli cihatçı para-militer güçler ve bizzat her gün işgal ve saldırı hazırlığı yapan Türkiye’nin kendisi çıbanbaşı haline geliyor.

YPG-YPJ’nin öncülük ettiği Demokratik Suriye Güçleri DAİŞ’in ‘’başkenti’’ Reqa'yı özgürleştirmek için 5 Haziran’da başlattıkları operasyonda kısa bir zaman diliminde büyük başarılar elde ettiler. Bu satırlar yazıldığında Reqa'nın yarısından fazlası artık SDG güçlerinin kontrolünde. DAİŞ güçleri Reqa'da tümden kuşatılmış durumda. Özgürlük hamlesi başlamadan önce AKP’nin özel savaş ekibinin hazırlayıp piyasaya sunduğu, bazı protez akıllı Kürtlerin de balıklama atladığı ‘’DAİŞ için YPG koridor açtı’’ yalanı da tümden çökmüş oldu.

DAİŞ, Reqa'yı savaşmadan terk etseydi kötü mü olurdu?

Elbette ki hayır.

Savaşının o yıkıcı yanı aza indirgenir, siviller zarar görmez ve tarihi şehir yıkılmazdı. Ancak DAİŞ hem işgal ederken, hem de işgal ettiği yerden atılırken kaçınılmaz olarak yıkımı, felaketi ve acıları birlikte taşıyor. DAİŞ yaptığı onca kötülüğe rağmen YPG-YPJ’nin ve QSD’nin derdi, daha çok DAİŞ’çiyi yok etmek değildir. Bu ‘katiller ordusunu işgal ettiği yerlerden çıkarmak, o yerleri ve halkı özgürleştirmektir. Bu amaca bağlı kaldığı için, yani körü körüne bir savaş yürütmediği için, sivil halkın en az zarar görmesini sağlamak için bazen ciddi kayıplar da vermektedir. Bu nedenle sadece Rojava Kürdistan’ı, Kuzey Suriye ve Suriye halkları değil, bütün insanlık YPG-YPJ’ye borçludur.

ABD’nin DAİŞ karşıtı Koalisyon Özel Temsilcisi McGurk 5 Ağustos günü yaptığı açıklamada Reqa'da 2000 civarında DAİŞ’çi kaldığını ve ‘’muhtemelen hepsinin öleceğini’’ ileri sürdü. Sahadan QSD yetkililerin aktardığı bilgiler de bunu doğruluyor. Bir yetkili "Evet, DAİŞ çekilme eğilimi gösterseydi, yol verirdik. Ancak onlar burada ölerek cennete gittiklerini düşünüyorlar’’ dedi.

Reqa'daki çeteler için çıkış yolu tükenmiş durumda. Kıran kırana bir savaş var. QSD Reqa'yı özgürleştirmeye, DAİŞ ise sonuna kadar gitmeye kararlı. Ancak DAİŞ’in burada da ABD ve diğer Koalisyon güçlerinin destek verdiği QSD karşısında uzun dönem tutunması mümkün görünmüyor. Çünkü Reqa hamlesi zaman zaman durmadı ama yavaşladı.

Reqa hamlesini yavaşlatan en önemli gelişme DAİŞ’in direnişi değil. Türk devletinin Efrîn başta olmak üzere Rojava Kürdistanı’na ve Kuzey Suriye güçlerine karşı aralıksız sürdürdüğü saldırılardır. Haklı olarak YPG-YPJ ve QSD, sözde DAİŞ karşıtı koalisyonun bir üyesi olan Türkiye tarafından arkadan hançerlenmekle karşı karşıya kaldıklarını düşünüyorlar. Bu nedenle hem askeri açıdan, hem de siyasi-diplomatik açıdan kartlarını doğru, yerinde ve zamanında kullanmak gibi bir beceri göstermeleri gerekiyor.

‘’Türk devletinin Efîn ve Şahba bölgesine saldırması doğal olarak bizim Reqa operasyonunda bazen frene basmamıza neden oluyor’’ diyor, bir Rojavalı yetkili. Yani "Atacağımız her adımda arkamızı kollamamız gerekiyor" diye ekliyor.

Türk devleti ve onun şefi Tayyip Erdoğan Reqa'nın düşmesinin kendisi için ciddi bir mağlubiyet olacağını biliyor. Her ne kadar Reqa DAİŞ’in başkenti gözükse de aslında o meşhur "stratejik derinliğin’’ başkenti olarak orta yerde duruyordu. Erdoğan işte bu nedenle Reqa'nın özgürleşmesiyle birlikte yeni bir denklemin kurulacağının farkında. Bütün çabası Kürtlerin önemli bir aktör olarak tescilleneceği bu denklemin kurulmasını önlemek. Bu nedenle her türlü kötülüğü yapmaya hazır. Ve zaten yapıyor.

Aslında Reqa operasyonu başladığında Türk devletinin ve Erdoğan’ın uykusunu kaçıran Suriye’de yeni denklemin ciddi parametreleri şekillenmeye başlamıştı. ABD ve Koalisyon güçlerinin Reqa operasyonunda QSD’yi tercih etmeleri bu denklemin en önemli göstergesiydi.

Sanıldığı gibi QSD ağırlıklı olarak Kürt savaşçılardan oluşmuyor. Ciddi bir kaynağın, Reqa hamlesine katılan güçlerin kayda değer bir bölümünün Arap savaşçılar olduğunu aktardığını burada not edelim.

İkincisi, ABD’nin Türk devletinin tüm itirazlarına rağmen QSD’ye sağladığı askeri yardımdır. Bu yardıma ilişkin birçok spekülasyon yapılmakta. 'Yüzlerce TIR yardım gönderildi. Onlarca tank verildi. Hatta hava savunma sistemi kuruldu' gibi iddialar ortalıkta dolaşmakta…

Ancak burada önemli olan askeri yardımın miktarı ve unsurlarından çok daha önce kapalı kapılar ardından yürüyen "askeri işbirliğinin’’ açık ve şeffaf hale gelmesidir. ABD ve Koalisyonun QSD’yi, dolayısıyla YPG-YPJ güçlerini tek meşru güç görmesidir. Zaten Reqa operasyonundaki başarı ABD’ye yeni bir adım atmasının da önünü açtı.

ABD bir veriye göre 2 milyar dolar harcayarak desteklediği sözde Suriye muhalefetine yardımı kesti. Onları bir anlamda gayrimeşru ilan etti. Aslında bu Türkiye’ye, Erdoğan’a ‘’muhalifler’’ üzerinden indirilmiş bir şamardı.

Ama şunu açık söyleyebiliriz ki, YPG-YPJ ve QSD Amerika Birleşik Devletleri’nden, ona bağlı herhangi bir kuruluştan tek bir kuruş yardım almış değil. Böyle bir talebi de olmamıştır. Üst düzey bir PYD’li yetkili ABD’lilerin en çok da buna şaşırdıklarını söylüyor. Herhalde ilk kez ABD sahada para değil meşruluk ve eşit partnerlik isteyen bir güçler karşı karşıya. Bu da işin ciddiyetini artırıyor.

Görüne o ki, bu ortak iş yapma ciddiyeti Reqa'nın özgürleştirilmesi sonrası Der-e Zor’un özgürleştirilmesi hamlesine kadar uzanacaktır. Belki de aynı anda iki operasyon birlikte yürüyecektir.

Artık DAİŞ Suriye krizinde bir çıbanbaşı olmaktan çıkıyor. İdlib’de El-Nusra ve Türkiye destekli cihatçı para-militer güçler ve bizzat her gün işgal ve saldırı hazırlığı yapan Türkiye’nin kendisi çıbanbaşı haline geliyor.

Erdoğan’ın çok umut bağladığı İdlib’de işler oldukça karıştı. Küçük bir iç savaş orada yaşanıyor. El-Nusra hakimiyetini artırıyor. Aynı zamanda Türk ordusu Şahba hattını Efrîn’den koparmaya çalışıyor. Hatta AKP medyası Efrîn işgal planı hazır "emir bekleniyor’’ diye manşet atıyor.

İlk bakışta Efrîn, Rojava Kürdistanı ve Kuzey Suriye’den kısmen 'izole' edilmiş olarak görünüyor. Fakat Efrîn’e olası bir işgal harekatının sadece orayla sınırlı kalmayacağı açık. Öte yandan sahadan edindiğimiz bilgiler, sadece ideolojik ve siyasi olarak değil, aynı zamanda askeri olarak da Efrîn’in kolay yutulacak bir lokma olmadığını gösteriyor. Türk devleti ve şefi Erdoğan bilmeli ki, Efrîn çok uzun bir yurt savunmasına hazır durumda.

Kim bilir; Kobanê DAİŞ’in, Efrîn de AKP terör örgütünün sonunu getirir.