Artık gazetecileri koruyan kanun da yok

Sık sık ifade özgürlüğü, tutuklamalar ve yargılamalar ile gündeme gelen gazeteciliğin yasadaki son haklarının da tırpanlandığını ifade eden TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş “artık kanun da yok” diyor.

Anayasa Mahkemesi, gazetecilerin fazla mesai ücretinin zamanında ödenmediği her gün için işverenin %5 fazla ödeme yapmasını öngören kanun maddesini iptal etti. AYM kararında “Basın sektöründe çalışanlar için diğer çalışanlara göre nesnel ve makul bir nedenle de olsa orantısız bir farklı muamelenin getirilmesinin” önlenmesinin amaçlandığını gerekçe gösterdi. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) konuya ilişkin açıklamasında AYM’nin aynı madde için 2008’de basın özgürlüğüne de vurgu yaparak, basın çalışanlarının ödenmeyen ücretleri konusunda korumaya yönelik düzenlemelerin Anayasaya aykırı olmadığını ortaya koyduğunu, bugün ise kendi kararı ile çeliştiğini belirtti.

Türkiye’de medya denilince akla ilk gelen sorunlarsa ifade özgürlüğü, gazeteci tutuklamaları ya da yargılamalar oluyor. Fakat TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş, bu sorunların çözülse de genel anlamıyla medyanın birçok yapısal sorunun varlığına işaret ediyor. Durmuş, AYM’nin elde kalan son hakları da bu şekilde tırpanladığını vurgulayarak “Gazetecileri koruyan iyi ya da kötü bir kanun vardı artık o da kalmadı” diyor.

KANUNDAKİ SON KALEYDİ

1961'de yürürlüğe giren Basın İş Kanunu’nun haberi ve gazeteciyi koruma üzerine formüle edildiğini belirten Gökhan Durmuş şunları anlatıyor: “Örneğin gazeteciler maaşlarını peşin alırlar. Gazetecilere alamadıkları maaşlarının her ayı için %5 fazla ödenir. Kanun yapılırken temel mantık gazetecinin mali sıkıntıya düşmeden haberine odaklanması ve topluma haberi doğru ulaştırabilmesi. Bunun içinde gazetecileri koruyan önemli şeylerden biri de bu Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal edilen %5 oran maddesiydi. Aslında %5 gibi bir rakam normalde az gibi duruyor ama bu oran uygulandığında ortaya yüksek rakamlar çıkıyor. Tabii burada amaç gazeteciyi zengin etmek değil, patronların gazetecinin üzerinde ve kaleminde baskı kurmasına engellemek. AYM’nin iptal ettiği %5’lik oran aslında gazetecilerin elinde kalan son kaleydi ve o da düştü. O kalenin düşmesi bugün tek başına gazetecilerin haklarını almasından da öte basın özgürlüğüne bir darbedir. Aslında hukuken bu mümkün değil, zaten sendika olarak bunun iptali için çeşitli başvurularda bulunduk.”

KALAN %10’A DA GÖZ DİKTİLER

Durmuş bu maddenin uygulamada mahkemelerce çoğu kez çiğnendiğini de belirtiyor ve bu %5’lik oranın 20 yıldır neredeyse %90'ı kesildiğini, şimdi de kalan %10’a da göz dikilmiş olduğunu ekliyor: “Bu, patronlara şu özgürlüğü verecek gönderebilirsin, atabilirsin, ücretini peşin vermeyebilirsin. Bu kanun artık patronlar üzerinde bir yaptırımı yok. Çünkü bu kanun bizzat en üst mertebe olan Anayasa Mahkemesi tarafından çiğnendi. Zaten şöyle bir tablo içerisindeyiz; Türkiye'de basın özgürlüğü yok, gazeteciler cezaevlerinde, basın sektöründe sendika yok. Türkiye'de öyle ya da böyle gazeteciler koruyan bir kanun var da artık o da yok. Öte yandan hem işsizlik hem de medyanın çok büyük oranda dijitalleşmesi gazetecileri bir kıskaca soktu. Gazetecilerin kendi içindeki dayanışmayı artırması gerekiyor. Basın özgürlüğü için de haklar için de. Tek başına cezaevindeki gazetecilerin çıkarılması ya da basın özgürlüğünün daha serbest olması Türkiye'de basının sorunlarını çözmeye yetmiyor. Çünkü en başta güvencesiz çalışma, sendikasızlık, düşük ücret ve en temel hakların verilmemesi gibi birçok sorun medya sektörünün tamamında yaygın bir hale geldi.”

TAZMİNATLAR HALA VERİLMEDİ

Gazetecilerde kıdem tazminatının tavanı olmadığına da dikkat çeken Gökhan Durmuş, kıdem tazminatı alabilmek için meslekte 5 yılın doldurulması gerektiğini, bunun diğer iş kanunlarına göre geri bir madde olduğunu söylüyor. Son olarak TGS’ye üye oldukları için Hürriyet Gazetesi’nden atılan 45 kişinin de 1 ay geçmesine rağmen kıdem tazminatlarının verilmediğini açıklıyor: “Örneğin Hürriyet’te 20 yıl çalışmış bir insanın kıdem tazminatı verilmeden oradan atılıyor. Normalde bu olay davaya döndüğünde %5 faizlerin ödenmesi gerekiyor; ama Anayasa Mahkemesi bu kararı ihlal ederek önümüzdeki davalara emsal oldu ne yazık ki.”

SENDİKADAN BAŞKA ÇARE YOK

Gazetecilerin örgütlenmesinin önemine değinen Durmuş, Reuters’ta imzalanan TİS’i örnek gösterirken yine sendika TİS’leri sayesinde Basın İş Kanunu’na geçici olarak girse de 2000’lerin başına kadar uygulanan bir maddeden bahsediyor: “Gazeteci istifa etse de kıdem tazminatı alır diye bir madde vardı. Fakat bu madde geçici bir madde, 1970'lerde süresi dolmuş olmasına rağmen sendikaların imzaladığı toplu iş sözleşmeleri sayesinde uzun yıllar gazeteciler bu haktan yararlandı. Örneğin bizim kanunumuz diyor ki ‘gazete kâr ediyorsa gazeteciye bir maaş ikramiye vermelidir.’ Denetim sırasında bir gazetenin bu ikramiyeleri vermediği ortaya çıktı ve bunu vermek zorunda kaldılar ama sonra geri topladılar paraları. Böyle örneklerin yaşandığı, kanunun zaten çiğnendiği bir dönemde sendikadan başka çare yok.”

SARI BASIN KARTINI SENDİKA VERMELİ

Durmuş ayrıca sayıları 100 binlerle ifade edilen ve çoğu büro çalışanı olarak gösterilen internet medyası için de yeni bir düzenleme yapılması ve 30-40 bin kayıtlı medya çalışanının yararlandığı, en azından az da olsa haklardan faydalanmalarına değiniyor. Son olarak sarı basın kartı yenilenmeyen gazeteciler için de konuyu değerlendirdiklerini şu sözlerle anlatıyor: “Ben de basın kartı yenilemeyenlerden biriyim. Vermiyoruz, iptal ettik gibi bir şey söylemiyorlar hala incelemede cevabı alıyoruz. Basın Enformasyon Genel Müdürlüğü kaldırılıp Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olmasından bu yana orada da tek adamlık hâkim oldu. Kart Komisyonu yapısı tamamen değiştirildi. Başkanlığını davet ettiği kişilerden oluşan bir komisyon var. Türkiye'nin en köklü ve eski kurumlarının hiçbirisi o komisyonda değil. Zaten başından beri tartışma konusu devletin sarı basın kartını verip vermemesi. Biz de Ekim ayında yaptığımız genel kurulumuzda bu konuda çalışmalar yapacağız diye kararlar aldık. Avrupa'da ve normalde olması gerektiği gibi kartları sendikaların vermesi gerekli.”