Aslan: Devlet Maraş katliamı ile yüzleşmek zorunda
Aslan: Devlet Maraş katliamı ile yüzleşmek zorunda
Aslan: Devlet Maraş katliamı ile yüzleşmek zorunda
Maraş katliamın üzerinden tam 35 yıl geçti. Geride kalan bu 35 yıl içerisinde Maraş katliamında aktif rol alan dönemin sivil ve resmi sorumluları yargılanacağına Türk devletinin inkar ve imhacı güçleri tarafından adeta ödüllendirilerek milletvekili ve bakanlıklar dahil devletin resmi kademelerine yerleştirildiler. Maraş katliamı kanayan bir yara olarak varlığını tüm yakıcılığı ile devam ettiği için Türkiye ve Kürdistan’da kitlesel katliamlar, suikastlar, faili meçhul cinayetler, köy yakma ve göçertmeler devam etti. Bu yönü ile Türkiye insanlık tarihine bir karanlık kuyu, failli meçhuller ve toplu katliamların yapıldığı ve sorumluların devlet tarafından ödüllendirildiği bir ülke olarak geçti.
Maraş katliamının tanıklarından Metin Aslan 35. yılında Türkiye katliamcı geçmiş zihniyeti ile yüzleşmediği sürece asla demokratikleşemeyeceğini ve insanlığın karşısında suçlu olmaktan kurtulamayacağı belirtti. Roboski katliamının da Maraş katliamının bir devamı olduğunu söyleyen Aslan “Türkiye lanetli bir tarihin ürünü olarak varlığını sürdürmek istemiyorsa, katliamlara maruz kalan Kürdistan ve Türkiye halklarına hesap vermek zorunda” şeklinde değerlendirdi. Günümüzdeki sistemi içi çatışmanın temelinde geçmiş ile ciddi bir hesaplaşmamadan kaynaklandığının altını çizen Aslan’ın Maraş katliamının 35. yılında ajansımıza konuştu.
GERÇEKLERİN AÇIĞA ÇIKMAMASI İÇİN DEVLET ÖZEL ÇABA HARCIYOR!
Maraş katliamının üzerinden 35 yıl geçmesine rağmen katliamın faillerinin ortaya çıkmaması için Türk devletinin özel bir çaba harcadığına dikkat çeken Maraş’ın tanıklarından Metin Aslan, şöyle konuştu: “Türkiye kendi tarihinde hatta bugün bile devam eden bu gerçeğiyle, fiziki ve siyasi soykırımda dahil, faili meçhul cinayetler ve özel savaşın tüm sonuçları ile yüzleşip, hakikati ve gerçeği ortaya çıkarıp, katliamda rol alanları yargılamadığı sürece asla ne Kürtlerle bir barış sağlayabilir nede kendi içinde demokratikleşebilir.”
Türkiye devrimcilerinden olan Metin Aslan devletin katliamın amacına ulaşması için elinden gelen herşeyi yaptığını dile getirerek “Katliamın üzerinden 35 yıl geçmesine rağmen katliam halen Roboski de olduğu gibi kanayan bir yara olarak varlığını devam ettiriyor. Hukukçu, aydın, akademisyen, gazeteci ve mağdurlar katliamın hukuki açıdan aydınlanması için büyük çabasına rağmen, devletten şimdiye kadar maraş katliamını çözecek, aydınlatacak suçluları ortaya çıkartacak, yargılayacak adaletin tecelli etmesini sağlayacak hiç bir adım görülmedi. Tam tersi tüm bu çabalar adaletin yerini bulması için mağdurların yürüttüğü tüm mücadele ve çabaların hepsinin önü alındı. Devletin katliamı aydınlatmak için hiçbir ciddi çalışma yürütmemesi ve yapılan çalışmaların önünün alınması onun suç ortaklığından ileri geliyor. Çünkü katliamı planlayan ve uygulayanlar 12 Eylül faşizmini yapanlarla aynıdırlar.”
MARAŞ’TA HAYATIN KAYBEDENLERİN ANISINA MÜCADELEYİ DEVAM ETTİRİYORUZ!
35 yıl sonra Maraş’ta hayatını kaybedenlere borcun bir gereği olarak Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürdistan’ın özgürleşmesi ve onurlu toplumsal bir barış için mücadelesini devam ettirdiklerini kaydeden Aslan, “orada hayatını kaybeden insanlara karşı yaşayan insanların en büyük sorumluluğu bunu yerine getirmeleri gerekiyor” dedi. Aslan şöyle devam etti: “Eğer Türkiye’de gerçekten toplumsal bir barış kurulabilirse hesap verebilecek bir devlet ciddiyeti ortaya çıkabilirse, tarihte yaşanmış acı olayların bir anlamı olacak, toplumsal geleceğe bir katkısı olacaktır. Türkiye’nin aklanmasına, paklanmasına yaşanır bir ülke haline gelmesine bu kayıplarımız vesile olacaktır. Yeniden kendilerini büyük bir saygı ile anıyoruz. Bütün Türkiye toplumunun katliamda yaşamını yitirenlere bir hesap borcu, bu haksızlık ve katliamı çözme sorunu var. Biz yaşanmış acıların karşılığını bir intikamla karşılık verilsin zihniyetinde değiliz. Ama gerçekliğin açığa çıkması çok önemlidir. Gerçekliğe ihanet eden inandığı ne varsa ona ihanet etmiştir.
Türkiye Devleti’nin tarihi insanlığa ihanet tarihi, gerçekleri gizlemek için akıl almaz yalanlar üzerine kurulmuş bir tarihtir. Bu tarihi ayakları üstüne oturtmaya ihtiyaç vardır. Artık Kürdistan nede Türkiye toplumunda yalanlarla yaşamaya tahammülümüz yok. Bunu ne Türkiye toplumu, nede insanlık bunu kaldıramaz. Bu nedenle gerçekliklerle yüzleşmek ve bu yüzleşme ile birlikte toplumsal bir barışı sağlamak gerekir. Çünkü Türkiye’nin kendi tarihiyle, yüzleşmesinin zamanı geldi.
MARAŞ KATLİAMİ BÜYÜK TRAJEDİNİN PARÇASIYDI
Maraş katliamı büyük bir stratejisinin bir parçası olduğu her şeyiyle ortaya çıktı. O gün MHP ülkücü faşistlerinin eliyle başlatılan bu katliamın arkasından 12 Eylülden sonra maraş bölgesinde aleviler ve kürtler hepsi devletin özel özgün politikaları yaklaşımı teşvik ve dayatmalarıyla boşaltıldı. Pazarcı ve Elbistanlı insanlar şimdi İngiltere’de, İsviçre ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerindedir. Yani bu bölgeler hepsi boşaltılmıştır. Elbistan ve Pazarcık’ta Alevi Kürt kökenlilerin yaşadığı yerlere bakın doğru dürüst insan bulamazsınız. Burada adeta Kürdün kökünü kurutma politikası yürütüldü.”
Katliamın üzerinden 35 yıl geçmesine hala tartışma konusu olmasının nedenini Türkiye’nin devlet gerçekliği ve zihniyetinin değişmemesi olarak gösteren Aslan, “Bu sorun gerçek manada çözülene kadar da gündemimizde kalmaya devam edecektir. İnsanlarımızın bunu yıldönümünden yıldönümüne hatırlamaları belki çok şeyi değiştirmeyebilir, ama an, be an hatırlayıp bu katliamcı zihniyeti, bu soykırımcı, inkarcı zihniyeti yerle bir etmek için yaşananları hatırlarında tutmaları gerekiyor” şeklinde konuştu.
KATLİAM PLANLI GELİŞTİRİLDİ!
35 yıl önce Maraş ve yöresine Antep, Adana, Dörtyol, Niğde, Konya ve iç Anadolu’ya en yakın bölgelerden faşistlerin bilinçli ve planlı getirildiğine dikkat çeken Aslan şunları söyledi: “NATO ve Gladyo operasyonu olarak Özel harp Dairesi’nin komutası ve denetimi altında Maraş’ta tezgâhlanmış bir katliam yapılmıştır” dedi. Bir kaç gün öncesinden silahlı faşistler getirilip Maraş’a yerleştirildiğini ifade eden Aslan devamla şunları söyledi; “Faşistlerin kurşunuyla hayatını kaybeden iki öğretmenin cenaze törenine saldırdılar. Saldırıya gerekçe olarak yaptıkları propagandalarda komünistlerin camileri basıp yakıp, yıkacağıydı. Yani daha önce Çorum ve Malatya’da din kullanıldığı gibi Maraş’ta din kullanılarak katliam zemini hazırlanıyordu.
Türk toplumunda dinin nasıl göründüğü devletin karanlık güçleri tarafından nasıl kullanıldığını görmek istiyorsa Maraş’ta gerçekleşen katlım ve sonuçlarına baksın. Maraş’a devlet tarafından getirtilen özel harp dairesi ve Gladyo’ya bağlı güçler tarafından organize edilen faşistler cenaze törenine saldırılarla birlikte katliamı da başlattılar.
Bir gece öncesinden Alevi, devrimci ve sol eğilimi olan, hatta hürriyet gazetesi okuyan insanların bile evleri boya ile işaretlenmiş, katliam yapılacak olan yerler belirlenmişti. Cenaze törenine saldırmalarla birlikte faşistler evlere girerek kadın, çocuk ayırımı yapmadan kundaktaki bebekten yatalak hastalara kadar baltalarla insanlar doğrandı. İnsanlar canlı canlı ateşe atılıp yakıldığı halde devlet müdahale etmeyerek, seyirci kaldı, katliamın amacına ulaşmasını bekledi.
Ordu güçleri Maraş’ın etrafını sararak kimsenin dışarıdan içeriye devrimcilere ve Alevilere yardım etmişin diye önlem almıştı. Katliam başladığında dışardan yardıma giden devrimciler devletin askerin tutmuş olduğu yolları aşamamış, Maraş’a girememişti. Dışarıdan halka yardım etmek için gelen devrimciler yollar kapatıldığı için Maraş’a ancak araziden yürüyerek ulaşabilmişlerdi. Üç gün boyunca gece, gündüz, sabah, öğlen, akşam bu katliam ve kırım devam etti. Maraş’ta insanların haykırışları, çığlıkları duyulmasın diye adeta izole edilmişti. Devlet eli ile gerçekleşen bu katliamda resmi rakamlara göre 137, ama gerçekte onun çok üstünde yüzlerle ifade edilen bir rakamda insan hayatını kaybetmiştir.
MARAŞ ÖZEL OLARAK SEÇİLMİŞTİ!
Devlet bu büyük kıyımı dünyanın gözleri önünde gerçekleştirmişti. Maraş’ın seçilmesinin özel nedenleri vardı. Maraş toplumsal, siyasal, kültürel birleşim bakımdan çok renkli, çok kültürlü, çok mezhepli, çok dinli bir şehirdir. Alevi Kürtlerin yaşadığı sol, sosyal demokrat açısından çok ciddi bir potansiyeli vardı. Bunun yanı sıra dini düşünceleri kuvvetli insanların da yaşadığı bir kentti.
Kürtler özellikle Maraş ve Pazarcık ovasının verimli toprağında tarımla uğraşarak çok ciddi bir ekonomik gelişme düzeyi yaratmışlardı. Üretim faaliyetlerini eskiden bataklık diye attıkları yerler halk tarafından kurtarılarak verimli arazi haline getirilmiş, ekilip biçilerek oldukça zengin bir ovaya dönüştürülmüştü. Elbistanlılar ticarette çok başarılı, Kürt toplumu da ekonomik olarak daha sonra taşınmış getirilmiş Türklerden çok önde, ekonomik olarak refah düzeyi onlardan daha iyiydi. Bu ciddi bir gerilim yaratıyor, Alevi ve Sünni Kürtlerle Türk topluluklar arasında yaratılan gerilim kışkırtmaya son derece elverişli bir zemin haline geliyordu.
O dönemde ideolojik aygıtlar çok önemli bir hal almıştı. Siyasal varlıklar çok önemli bir hal almıştı, Türkiye’de devrimci demokratik hareket ciddi bir gelişme gösteriyordu. Türkiye’de devrimci gençlik hareketi çok ciddi hamleler yapmaktaydı. Kürdistan’da, Kürdistan APO’cu hareketi çok ciddi bir gelişim göstermekte, Pazarcık ve Elbistan’a ulaşmıştı. Bu alanlarda Alevi Kürt toplumu Apocu hareketinden yana tercihini yapmış harekete en çok kadınlardan katılım oluşmuştu.
APOCU HAREKETİN ZEMİNİ YOK EDİLMEYE ÇALIŞILDI
Apocu Hareket’in ideolojik grup faaliyetlerini yürüten kadrolardan kemal pir ve Cuma arkadaş gibi kadrolar Alevi Kürt toplumunda özellikle kadın ve gençlerinde çok büyük bir ulusal ve siyasi uyanış gerçekleştirmişti. Alevi toplumu ilk defa kendi kimliğine, özlerine dönme ve örgütlü bir güç haline gelmede muazzam gelişmekteydi. Göç edip Antep’te çalışan tekstil ve iplik fabrikalarında çalışan Kürt kadın ve genç kızları APO’cu hareket etrafında sendikal örgütlenmeyi geliştirmişlerdi. Kendilerine düzenli verilen eğitimlerle ideolojik düzeyleri yükselen bir kadın çevresi ortaya çıkmaktaydı. Demem o ki Maraş katliamını kim doğru okumuşsa onun yaşama gücü gösterdiği ortaya çıkmıştır.
Maraş katliamı üzerinden 35 yıl geçmesine rağmen Türk devleti anti demokratik yönetim tarzıyla toplumun ensesinde bolla pişirmekten vazgeçmedi. Kendi toplumunu kendi halkını ezmekten, bastırarak kontrol altına almaktan, zorunlu askerlik kanunu gibi korku yasalarla adil olmayan vergi sistemiyle, yönetim tarzından vaz geçmedi. Ulusal kurtuluş mücadelemizin yükseldiği 84’ten bu döneme kadar yaşanan gerçeklikte Türkiye’nin hiç değişmediği tam tersine daha acımasız, katliamcı gerçeği barış döneminde ortaya çıkmadığı gördük. Devlet zihniyeti istediğim gibi ölçerim biçerim keserim zihniyeti hiç değişmemiştir Türkiye tarihiyle yüzleşmek zorundadır.”