ANALİZ

Astana, Moskova ve Cenevre’de Kürtler!

Kürtler, kendi hedeflerine ulaşmak ve sahada etkili bir güç olarak hem askeri, hem siyasi-ekonomik ve hem de toplumsal olarak fiili durum yaratarak kendisine alan açmak durumundadır.

Kürtler Suriye krizi ve iç savaşı boyunca uluslararası siyaset, diplomasi ve toplumlarınca verdikleri dehşetengiz direnişle görünür oldular. Savaş meydanlarında efsaneleşen Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi, her ne kadar resmi ve açık diplomatik etkinliklerde ötelenmeye çalışılsalar da, kapalı kapılar ardında ve kulislerde Kürtler hep baş rol olarak ele alınıp değerlendirilir oldular.

Suriye krizi, 2011 yılından bu yana tüm dünyanın gündemini işgal etmektedir. Suriye’de yaşanan gelişmeler küresel aktörlerin temel gündemini oluşturduğu gibi, bugünden yarına sonlanacak bir durumu da henüz barındırmamaktadır. 2017 yılının ilk günlerinde dahi Suriye tüm dünyanın temel belirleyen sorunu olarak öne çıktı ve giderek de tartışmaların ve gelişmelerin odağında olacak gibi.

Rusya’nın Halep’i Suriye-Hizbullah-İran ortaklığı ile Türkiye destekli terörist unsurlardan arındırması aslında Suriye savaşında önemli bir eşik olarak kayda geçti. Halep’in düşmesi ve Türkiye-El Nusra ittifakının yenilgiyi kabul edip şehri terk etmeleri sahada önemli bir dönemece tekabül etmektedir. Bu sürecin adını; “örgütlerin savaşının sonu, devletler arası çatışma ve savaşının başlangıcı” olarak koyabiliriz. 

Suriye savaşında inisiyatifi ele geçiren Rusya adeta Astana sürecini kendi sahasında oynadığı bir oyuna dönüştürmek istedi. 

İşte Rusya böylesi bir inisiyatif sürecinde Astana toplantısını topladı. İlginç ve ironik olan ise Rusya’nın geçmiş süreçte yapılan Cenevre 1, 2 ve 3 toplantılarına ısrarla Rojava Kürtlerinin katılması gerektiğini belirtmesine rağmen, bundan önce Astana’da gerçekleştirdiği iki toplantıya Kürtleri katmış olmasına rağmen, son toplantıya Kürtleri davet etmemiş olmasıydı. Tersi ise, ABD’nin Cenevre toplantılarında mesafeli yaklaştığı Kürtlere Astana sürecinde ‘Kürtler olmalı’ demesiydi. Tabii ki.

Rusya Astana ile kendisi için hayati bulduğu hedeflere ulaşmayı esas almış ve bu konuda önemli mesafeler katetmiş bulunuyor. 

1- Hem Türkiye’yi Halep hezimetinde terörün sponsor ve savunucusu konumuna getirmiş, Astana ile Türkiye’nin desteklediği grupları Türkiye eliyle getirip hizaya çekmiş;

2- Esad ile terörist unsurları bir masaya oturtarak başta Türkiye olmak üzere Türkiye çetelerine Esad ve rejiminin meşruiyetini kabul ettirmiş;

3- Suriye içerisinde yer alan Sünni terör grupları arasında ciddi bir çatışma ve çelişki (El Nusra ve Ahrar-u Şam gibi) yaratmıştır.

Türkiye ve Erdoğan siyaseti ise, Rojava özgülünde olmak üzere tüm Ortadoğu’da Kürtleri statüsüz bırakma hedefindedir. Rojava’da tüm terörist örgütleri Kürt kazanımlarını tasfiye etmek için desteklemekten kaçınmayan Türkiye, 2011 yılından 2016 yılının sonuna kadar bu emeline ulaşmak için her yolu denemiştir. Rus uçağını düşürerek büyük bir savaşı dahi göze almıştır. Fakat her türlü yöntem denenmesine rağmen Kürtlerin bölgedeki yükselişini ve kazanımlarını engelleyememiş olmasından ötürü yeni arayışlara girmek zorunda kalmış ve bunun için birçok alanda 180 derece dönüşler yaparak pozisyon almak istemiştir. Özcesi Türkiye, terörist örgütlerle destek ve ortaklık yaparak Kürtleri statüsüz bırakma politikasında (Nusra, Zengi, ÖSO, Ahrar-u Şam vb.) istediği sonucu alamayınca, bu sefer sahada Rusya, İran ve Suriye’ye yanaşarak ve çok büyük tavizler vererek, bu tavizlerin karşılığında Kürtleri statüsüz bırakma arayışına girmiştir. Türkiye ve Erdoğan siyaseti sahada enstrümanlarını değiştirmiş olsa da hedeflerini ve amaçlarını değiştirmemiştir. Örgütlere destek vererek ulaşamadığı hedeflerine, devletlere büyük tavizler vererek Kürtleri statüsüz bırakma hedefine yönelmiştir. Bu politikalar sahada çok büyük çatışmaları ve yıkımları beraberinde getirecektir. El-Bab operasyonu ve sonuçları bunun kanıtıdır.

Kürtler, kendi hedeflerine ulaşmak ve sahada etkili bir güç olarak hem askeri, hem siyasi-ekonomik ve hem de toplumsal olarak fiili durum yaratarak kendisine alan açmak durumundadır. Astana ve Cenevre süreçlerine dahil edilmeyen Kürtlerin Moskova’da başrol olarak öne çıkmaları sahada elde ettikleri fiili durumdan kaynaklıdır. Bu açıdan Cenevre 4 hazırlıkları yapılırken herkesin geçmişten büyük dersler çıkarması gerekmektedir. Buna Kürtler de dahildir.

Rusya’nın Suriye zemininde Esad-İran ve Hizbullah eksenli geliştirdiği siyasi askeri pozisyon, Kürtler açısından hayatiyet arz etmektedir. Rusya, Kürtleri kendi politik çıkarları ve hedefleri açısından bu bloka dahil etmek istemektedir. Fakat Kürtlere Suriye zemininde kültürel ve folklorik hakların ötesinde başka bir statü öngörmemektedir. Bu yanıyla yaklaşımlarında belirsizlikler ve ittifak ortağı olduğu grubun hassasiyetlerini daha çok dikkate almaktadır. Fakat Kürtleri yanına almadan da Suriye’de ve Akdeniz kıyısında elde ettiği stratejik çıkarlarını koruyamayacağını çok iyi bilmektedir. Bu yanıyla Rusya, sahada çıkarları ve ‘müttefikleri’ arasında bir sıkışmayı yaşamaktadır.

ABD Trump başkanlığında yepyeni bir döneme girmiş bulunuyor. Bunun Suriye ve Ortadoğu’ya nasıl yansıyacağını kestirmek zor. Lakin ABD daha pragmatik ve hızlı kararlar ve uygulamaları sahada hayata geçirecektir. Bu politik ve askeri yaklaşımların Rus-ABD ilişkilerini nasıl etkileyeceğini pratikte yaşayarak göreceğiz. Nihayetinde ABD ve Rusya, Suriye vb. ulus-devletlerin aşılmasında hemfikirdirler. Suriye’nin parçalanmasında sergiledikleri tavır birbirine benzerdir. Şimdi her iki gücün sahada yürüttüğü siyaset Suriye’nin paylaşılmasıdır. Muhtemeldir ki her iki güç 1946 yılında Almanya’nın paylaşılmasında sergiledikleri ortak tutumu Suriye zemininde de sergileyebilirler.

Sonuç olarak ABD-Rus ilişkisi, çelişkisi ve çatışması Kürtleri sahada derinden etkileyecektir. Kürtler sahada politika ve savaşımını yürütürken bu her iki süper gücün varlığını ve politikalarını dikkate alarak, ne karşıt ne de vasal (hizmetli) olmamalıdırlar. İngilizlerin “Masada olmayan menüde olur” deyiminden de anlaşılmaktadır ki, Kürtler 20. yüzyılın menüsü oldular ama 21. yüzyılda mutlaka masada olmalıdırlar.