Atalay ‘Roma Barışı’ istiyor - Cahit Mervan

Atalay ‘Roma Barışı’ istiyor - Cahit Mervan

Kürdistan Özgürlük Hareketine karşı Türk hükümetinin yürüttüðü tasfiye politikasının ‘mimarlarından’ başbakan yardımcısı Beşir Atalay’ın yaptıðı son açıklamalar tekrardan bir ‘heyecan’ yarattı. Ancak yaratılan bu heyecan Kürt dünyasında bir karşılık bulmadan saman alevi gibi söndü gitti.

Ýlk bakışta savaşı sonlandıracak ve sorunu çözecek gibi gözüken Atalay’ın açıklamaları Kürdistan kamuoyunda temel olarak iki nedenden dolayı karşılık bulmadı. Ciddiye alınmadı.

Bir: Atalay çözüm yerine, onurlu ve kalıcı bir barış yerine teslimiyet öneriyor. Arzu bu.

Ýki: Kürt tarafı ve kamuoyu AKP hükümetini, başta da Türk başbakanı Tayyip Erdoðan’ı ve onun akıl hocalarını ‘güvenilmez’ olarak görüyor, algılıyor.

Kaldı ki, Türk medyasının kopardıðı gürültünün aksine Atalay yeni bir şey söylemedi. O bu güne kadar Türk hükümetlerinin söylediklerini tekrarladı. Örneðin ‘daðdan indirme’, ‘teslim alma’ ‘Kuzey Irak’tan çıkarma’, ‘ABD’nin desteðini alma’, ‘pişmanlık yasaları’, ‘açılım düzenlemeleri’ gibi sözler yeni deðil.

Bu tekerlemelerin sayısını hem Atalay, hem kamuoyu, hem de Kürtler çoktan unuttular. Arşivleri açın bir bakın. Hemen hemen her mevsim bir başbakanının, yetkili bir bakanın, bir genelkurmay başkanının Kürt Özgürlük savaşçılarını ‘daðdan indirmenin’ an meselesi olduðunu, onların deðimiyle ‘Kuzey Irak yönetiminin bu işe onay’ verdiðini, ABD’nin ise ‘teslimiyetin saðlanması için gerekli destek ve çabayı gösterdiðini’ söylediðini göreceksiniz.

Hatta Nisan 2009’da şu meşhur ‘KCK operasyonları’ başladıðı zaman, ‘daðdan inişler’ ve tasfiye için tarih verenler dahi vardı. Hepsi boş çıktı. Karşılık bulmadı. Bir dönem sonra söylenenlerde, söyleyenlerde unutuldu.

Ýşte Atalay’ın açıklamaları bundan daha fazla bir anlam içermiyor. Eðer içermiş olsaydı, Atalay bunu bir ‘halkla ilişkiler çalışması’ olarak TV ekranından ‘açıklama’ ihtiyacı duymazdı. Yada bu tür sorunların çözümünde geçerli olan ‘güven ortamını’ dinamitlemez, sorunun çözümünde Ankara’nın yükünü hafifleterek, onu sorumluluktan arındırarak , adres olarak Federal Kürdistan yönetimini ve ABD’yi göstermezdi.

ATALAY PSÝKOLOJÝK SAVAŞIN KODLARINI AÇIKLADI

Öte yandan Atalay bu ‘heyecan’ yaratan açıklamaları yaptıðı saatlerde, onun emrindeki, polis ve savcılar Van belediye başkanının da aralarında olduðu altı belediye başkanını ve BDP yöneticilerini rehin almakla meşguldü.

Ancak Atalay’ın söylediklerini ‘boş şeyler’ diyip geçecek miyiz?

Elbette ki hayır. Atalay’ın söyledikleri Erdoðan liderliðindeki Türk hükümetin yakın dönem psikolojik savaş politikalarını açıða vurması bakımında hayli ‘enteresan’ kodlara sahip.

Atalay’a göre Federal Kürdistan Yönetimi bir yol ayrımında. Ne için? PKKnin tasfiyesi için, Kürdistan özgürlük Hareketi’nin silahsızlandırılması ve teslim alınması için. Dahası bu koordinatör bakana göre Hewler yönetimi, işini gücünü bırakmalı. Kürt Özgürlük savaşçılarının teslim olması için çalışmalıdır. Sözüm ona geldiði ‘yol ayrımında’ Kürlerin tasfiyesi için Türklerden yana olmalıdır. Bu duanın amin denilecek bir tarafı yoktur. Gerçekleşme şansı neredeyse sıfırdır.

Baðdat’taki kriz, Federal Kürdistan’ın iç dengeleri, Suriye’deki iç savaş ve Ýran meselesi PKK’ye karşı geçmişte olduðu gibi bir Ankara-Hewler ittifakını neredeyse imkansız kılıyor. Süreç ve real politik dengeler Hewler yönetimini kalıcı ve onurlu bir barışın tarafı ve Mesut Barzani’yi de bu barışın elçisi olmaya zorluyor.

Aksi bir durumun intihar olacaðını, Kürtler arası bir savaş ve çatışmaya yol açacaðını, belki de herkesten çok Federal Kürdistan başkanı Mesut Barzani biliyor. Bu nedenle ısrarla siyasi ve barışçıl bir çözümden yana olduðunu ve üzerine bu konuda bir şey düşerse yardımcı olmaya hazır olduðunu vurguluyor. Ancak Atalay Türk hükümetinin kirli projesini gizlemek, kamuoyunda kafa karışıklıðı yaratmak, herkesin PKK’ye karşı olduðu imajını vermek için ısrarla Barzani’nin isimi zikrediyor. Sanki PKK’nin tasfiyesi için bir anlaşma varmış imajı yaratmaya çalışıyor.

PKK’YÝ TESLÝM ALMAK MÜMKÜN MÜ?

Real parametrelere bakıldıðı zaman imkansız gibi görünen bu ittifak saðlansa dahi PKK’yi silahsızlandırmak, özellikle de teslim almak öyle kolay mi? Mümkün mü?

Tek cümle ile sunu söylemek gerekir ki PKK son iki yüz yıllık Kürdistan halkının özgürlük arayışının en son, ama en dinamik, en çelik, en yıkılmaz ve diz çökmez halkasıdır. Bunu en iyi 12 Eylül generalleri, Diyarbakır zindancı başları, 92 konseptinin uygulayıcıları Güreş-Çiller-Aðar ekibi ve tabi ki on yıldır iktidarda olan Erdoðan biliyor.

14 Nisan 2009’dan buyan uygulanna kırım politikasının sonuçları ortada. Seçilmişlerde dahil binlerce insan rehin alındı, ama ne Kürt hareketi diz çöktü, ne de halk ürktü, geri çekildi. Aksi bir durum yaşandı. Kürt ulusalcılıðı hiçbir döneme de olmadıðı kadar toplumun kılcal damarlarına nüfus etti. Kürdistan Ankara’dan koptu. Kürt toplumu Roboski katliamın da olduðu gibi bir reflekse olarak deðil, her zamankinden daha çok bilinçli olarak PKK’yi koruyup, kollamaya ve yeni den tekrar tekrar onu üretmeye başladı.

Dahası Türk ordusu gerillaya karşı son teknolojiyi devreye soktu. Uluslararası sözleşmelere göre yasaklanmış silahları kullandı. Kullanıyor. Ama başarı saðlayamıyor. Kürt savaşçıların aðır darbesinden kendisini kurtaramıyor. Bir çok yerde alan hakimiyeti saðlayamıyor. Halkla, özgürlük savaşçıları ararsına duvar öremiyor. Engel olamıyor. PKK’yi marjinalleştireyim derken, kendisi Kürdistan’da marjinalleşiyor. Amad ve Hakkari’de olduðu polis ve subay eşleriyle kongrelerini yapmak zorunda kalıyor.

Bu nedenle PKK’nin çözüm olmadan silah bırakması, bazı güçlerin anlaşması ve kirli ittifakı ile teslim olması imkansız bir hal alıyor. Bu mesele hızla üzerinde konuşulacak bir alan olmaktan çıkıyor.

Atalay’ın ‘ABD baştan itibaren işin içinde’ demesinin ise ne tür bir hikmet-i har biyesi var, o da belli deðil. Bunu bilmeyen mi var Allah aşkına? Atalay istiyorsa, kendisine baðlı televizyonlarının kamara ve mikrofonu Kürdistan sokaklarına çevirtsin. Halkın, kadın, erkek, genç, yaşlı, ihtiyar, her türlü meslekten ve inançtan insanlarının bu konuda nasıl analizler yaptıklarını kamuoyu ile paylaşsın. ABD’nin bu işin içinde nasıl olduðunu isterse birde Roboskililere veya ABD istihbaratı ile öldürülen gerillaların yakınlarına bir sorsun.

ATALAY BEKLENTÝ YARATMAK ÝSTÝYOR

Bütün bunlardan daha önemlisi ise şudur. Atalay neden kendi deðimi ile ‘toplumsal zeminde ajite edilebilecek konuları’ bir televizyon ekranından tellallar gibi duyuruyor?

Evet. Neden? Dünyanın neresinde samimi ve kalıcı bir çözüm arayan güç, yürüttüðü çalışmaları, hem de karşı tarafı rencide ederek açıklama ihtiyacı duyar ki? Duymaz. Sadece bunu kamuoyunu aldatma, zaman kazanma, mücadele eden ve direnen güçleri ham hayaller içine sokmak için yapar. Direnen ve hak arayan bir halk için, bir hareket için en ölümcül an hiç şüphesiz beklenti içinde olma anıdır.. Ham hayaller peşinde koşma anıdır. Atalay’ın yaptıðı da budur.

Atalay’ın bu son ‘heyecan’ yaratan çıkışını, ‘biz çabaladık, ama PKK kabul etmedi’ demagojisinin takip etmesi ve imha hareketlerinin devreye girmesi hiç şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü Atalay’ın açıklamasından sadece bir gün önce Erdoðan’ın hareket tarzını yakından bilen, hükümete çok yakın bir politikacı Brüksel’de bir grup Kürt gazetecisiyle sohbette Kandil ve gerilla alanlarına yönelik Kazan vadisi türünden yasaklanmış silahlarının da kullanılacaðı imha hareketlerinin olabileceðini ima etmesi, dikkat çekiciydi.

Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki koordinatör bakanın tellallar gibi TV ekranlarından yaptıðı son çıkışın nihai hedefi ise muhatabına ‘Roma barışını’ dayatmaktır. Yani mazlum ve maðdur için kölelikten ve teslimiyetten başka bir anlam ifade etmeyen güçlünün barışını saðlamaktır. Tıpkı bundan ikibin iki yüz yıl önce Roma imparatorluðunun kılıç zoruyla saðladıðı ‘sükunet ve barış’ gibi.

Ancak Atalay ve Erdoðan’ın unuttuðu ise ne Türkiye bir Roma imparatorluðudur, ne de Kürtler kılıç zoruyla yola gelecek bir halktır.