Av. Özdemir: Eymür’ün yargılanması için bir süreç başlattık

MİT Üyesi Mehmet Eymür geçtiğimiz gün Kürdistan'da yaptıkları işkenceleri itiraf etti. Amed Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Mehdi Özdemir, MİT Üyesi Eymür’ün yargılanması için bir süreç başlattıklarını belirtti.

Türk devletinin özellikle 1990'lı yıllarda işlediği insanlık suçları ve kirli savaş politikaları, direkt bu alanlardaki failler tarafından dönem dönem ifşa ediliyor. Son 10 yıl içerisinde Ayhan Çarkın ve Arif Doğan, kontra devlet yapılanmasının katliamlarını, JİTEM ve faili devlet olan cinayetleri itiraf etmişlerdi. 2021 yılının ilk yarısında da mafya lideri ve derin devletin öncelikli elemanlarından olan Sedat Peker ise, hem geçmiş, hem de yakın zamana ilişkin devletin uyuşturucu, fuhuş ve benzeri kirli işlerini derleyen ifşaatlarda bulunmuştu. Son olarak MİT eski mensubu Mehmet Eymür, 1970’li yıllardan beri içerisinde yer aldığını siyasi ve askeri saldırıları, derin yapılanmaları ve bir dönemin tüm kirli siyasetini itiraf etmişti.

T24’ten gazeteci Gökçer Tahincioğlu’na konuşan Eymür, hem içerisinde bulunduğu derin yapılanmaları, hem de onların neden olduğu katliamları anlatırken pişman olmadığını vurgulamıştı. Böylelikle de Türk devletinin cezasızlık politikasına atıfta bulunmuş, tüm yapılanların devlet için yapıldığını savunmuş ve kendisine hiçbir cezai yaptırımın uygulanmayacağını ima etmiş oldu.

Eymür'ün itiraflarından sonra Amed Barosu, bahsi geçen konularda etkili bir soruşturmanın yürütülmesi ve faillerin cezalandırılması için bir süreç başlattı. Baro, Eymür’ün röportajlarında yer alan işkence itiraflarının soruşturulmasını ve yargılanmasını talep etti. Baronun Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Mehdi Özdemir, sürecin nasıl ilerleyeceği ve Eymür’ün itiraflarında yer alan mağdurların ailelerinin atmaları gereken hukuki adımlara ilişkin konuştu.

EYMÜR’ÜN ŞÜPHELİ OLARAK İFADESİ ALINMALI

Av. Özdemir, sadece Eymür'ün değil, MİT Kontrterör Daire Başkanlığı’nda faaliyet gösteren birçok kişi hakkında da hukuksal sürecin başlatılması gerektiğini belirtti. 1970 yılı ve sonrasında yaşanan yargısız infazlar, ölümcül nitelikte olan ölçüsüz güç kullanımları ve işkence, kötü muamele gibi suç isnatları sıralayan Av. Özdemir, bu insanlık suçlarının cezasızlık politikası kapsamında, failler tespit edilmeksizin soruşturmaların kapatıldığı bir döneme tekabül ettiğini söyledi.

1990’lı yılların başından bugüne kadar yaşanan süreci ele aldıklarında işkence, insanlık dışı kötü muameleye sıklıkla başvurulduğunu gördüklerini ifade eden Av. Özdemir, şöyle devam etti: “Bunlara ilişkin kamu faillerinin tespit edilmediği, tespit edilenlerin ise herhangi bir şekilde ifadelerine başvurulmaksızın soruşturmalarının kapatıldığını, suç ve ceza arasındaki bağın da hiçbir biçimde işletilmediğini görmekteyiz. Bu hukuksuz uygulamaların cezasızlık zırhı ile birlikte korunduğunu, insanların mağdur edildiğini ve toplumsal adalet anlayışının yerle yeksan edildiğini noktaya geldiğini görüyoruz.

Bizim açımızdan Mehmet Eymür’ün ifadelerinde bahsetmiş olduğu kimi dönemlerde işkenceyi bizatihi yaptığı kimi dönemlerde ise işkenceye tanıklık ettiğine dair konuşmalardır. Bu ifadeler, kendi içerisinde mahkeme dışı bir ikrarı barındırmaktadır. Hukuksal sürecin işletilmesi açısından da Eymür’ün doğrudan şüpheli sıfatıyla, tanıklık ettiği pek çok olaya ilişkin de bilgi sahibi olarak ifadesinin alınması gerekiyor.”

HUKUKÇULAR TALEPLERDE BULUNMALIDIR

Geçmiş dönemler itibariyle soruşturulan ve kapatılan birçok dosyanın olduğunu söyleyen Av. Özdemir, “Bu dosyaların önemli bir kısmı zamanaşımı ve fail tespiti yapılmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar verilerek kapatılmıştır. Eymür’ün vermiş olduğu beyan, kendi içerisinde bir ikrar, işkence, insanlıkdışı ve kötü muameleye suçuna ilişkin doğrudan bir anlatım içermektedir. Aynı şekilde yaşam hakkı ihlali kapsamındaki yargısız infazlar ve ölümcül nitelikteki ölçüsüz güç kullanıma dair kimi faaliyetleri de ortaya koymaktadır.

Bu anlatım, suç isnadına konu olabilecek yeni bir delil bulunduğu noktasında somut anlamında değerlendirilebilecek bir hadisedir. 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 172. maddesi kapatılan soruşturma dosyalarının kendi içerisinde yeni delil bulunması halinde tekrardan açılabileceğini ifade etmektedir. Eymür’ün bu ifadeleri üzerinden soruşturmaları takipsizlikte sonuçlanan her bir dosya açısından tekrardan soruşturmaların başlatılması, kaldığı yerden devam etmesi noktasında somut delillerin bulunduğunu gösteriyor. O yüzden de Cumhuriyet Başsavcılıklarının resen soruşturmalar başlatmaları noktasında biz hukukçular boyutuyla da taleplerde bulunmayı gerektirmektedir” diye konuştu.

BU SUÇLARDA ZAMANAŞIMI TEHDİDİ KALKMIŞTIR

Zamanaşımına uğrayan dosyalara da değinen Av. Özdemir, insanlığa karşı işlenen suçlar açısından zamanaşımının olmadığını vurgulayarak, şu değerlendirmelerde bulundu: “5237 Sayılı TCK’nın 2005 yılında yürürlüğe girmesi ile birlikte yasal bir yüküm de ortaya konuldu. Fakat bunun öncesinde uluslar arası sözleşmeler kapsamında bakıldığında, zaten insanlık dışı suç kavramı içerisine giren işkence, kötü muamele ve yargısız infazlar zamanaşımının dışında değerlendirilmesi gereken ve her daim soruşturmanın yürütülebileceği, davaların açılabileceği, cezaların verilebileceği ve totalde yargılama faaliyetlerinin yürütülebileceği bir dönemi kapsıyor.

Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkiye'nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler'in Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bilumum buna dair sözleşmeler, Türkiye içerisinde Anayasanın 90’ıncı Maddesi kapsamında bir yasal yüküm niteliğindedir. Dolayısıyla 2005 yılı öncesinde, özellikle 1990’lı yılların başlarında işlenen bu suç türleri yönünde, Türkiye'deki iç hukuk kapsamında soruşturmaların başlatılması, buna ilişkin tüm yargılama faaliyetlerinin de yürütülmesi noktasında da herhangi bir zamanaşımı tehdidi bulunmamaktadır."

MAĞDURLARIN İZLEMELERİ GEREKEN HUKUKİ YOLLAR

Eymür’ün ifadelerinde yer alan mağdurların ve onların yakınlarının izlemeleri gereken hukuki yol ve yöntemlere dair de bilgiler veren Av. Özdemir, şunları paylaştı: “Öznelerin yakınları açısından da elbette yapılacak şeyler var. Sonlandırılan bir soruşturma süreci mevcut ise, bu dosyaların yeniden açılması için Cumhuriyet Başsavcılıklarına başvurular yapılabilir. Doğrudan Mehmet Eymür ve ilgili görev yapan kişiler hakkında suç duyurularında bulunabilirler. Eymür'ün ifadesinin alınması ile birlikte kapanan dosyaların yeniden açılması sağlanabilir.

İkinci bir yöntem ise, zamanaşımından düşme kararı verilen pek çok dosya açısından insanlık dışı suç kapsamında değerlendirilerek, zamanaşımı mefhumunun olmadığını, bu dosyaların Eymür'ün ifadeleri üzerinden doğrudan yeniden açılmasını ve suç tanımına uygun faillerin tespiti ve yargılanmaların yapılması talep edilebilir.

Üçüncüsü de, onarıcı bir adalet anlayışının temin edilmedi lazım. Yani mağdurların tek başına suç duyurularında bulunması veya yargılama faaliyetlerinin yürütülmesi noktasında talepte bulunmaları yetmez. Savcılıkların, Eymür'ün ifadeleri üzerinden resen soruşturmalar başlatmaları, o mağduriyetlerin giderilmesi veya mağduriyetlere sebebiyet veren kişilerin cezalandırılması boyutuyla kendi yargısal faaliyetlerini etkin bir şekilde yürütmeleri lazım."

O YILLARA İLİŞKİN ARŞİVLEME YAPILMALI

Bundan sonraki benzer durumlar için Eymür’ün röportajında kastettiği yılları kapsayan dönemde yaşanan hukuksuzluklara ilişkin olarak mağdurların savcılıklara yapmış oldukları suç duyuruları ve soruşturma dosyalarının bir şekilde temin edilmesi gerektiğinin altını çizen Av. Özdemir, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Dijital bir arşivlemenin yapılması şarttır. Mağdurların yeniden ve etkin bir yargı süreci kapsamında suç duyurularını yapabilmeleri için onlara hukuksal desteklerde bulunulması lazım. Bunun hemen akabinde sürecin takibi ve sonraki aşamada da fail tespiti ile birlikte yargılama faaliyetlerine etkin bir şekilde katılım sağlanması lazım. Hukuk örgütlerinin bu aşamada yapabilecekleri, Eymür ve bundan sonra yaşanacak olan benzer itiraflarda gelişecek olan yargısal süreçlere aktif katılımları önemlidir.”