Av. Acun: Tecridin nedeni Kürt sorununa ilişkin çözümsüzlük politikalarıdır

Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözülmesinin önünü almak için İmralı tecridinin daha da derinleştirildiğine dikkat çeken Avukat Berdan Acun, "Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin nedeni Kürt sorununa ilişkin çözümsüzlük politikalarıdır" dedi.

15 Şubat 1999 yılından bu yana İmralı Cezaevi'nde tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik ağırlaştırılmış tecrit devam ediyor. Tecridin sona ermesi için siyasi tutsaklar 27 Kasım'dan bu yana açlık grevi eyleminde. ÖHD Genel Merkez Yöneticisi Avukat Berdan Acun, Kürt Halk Önderi Öcalan'a yönelik tecridi ve devam eden açlık grevi eylemini değerlendirdi.

Kürt Halk Önderi Öcalan'ın Türkiye'ye teslim edildiği 1999 yılından bu yana tecrit altında olduğunu hatırlatan Acun, "Abdullah Öcalan İmralı'ya getirilmeden önce İmralı yarı açık bir cezaeviydi. Abdullah Öcalan'dan sonra İmralı Cezaevi'nin statüsü değiştirildi ve askeri bir cezaevine dönüştürüldü. Cezaevi Adalet Bakanlığı'na bağlandı. Fakat daha sonra İmralı Cezaevi, Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi’ne devredildi. O yüzden İmralı'nın statüsü diğer cezaevlerinden farklı. Tecrit ilk önce Abdullah Öcalan ile başladı daha sonra ise Türkiye'nin yönetim tarzına dönüştü. İmralı'da başlayan hukuksuzluklar sıra ile diğer cezaevlerine dağıldı. Bu şekilde tüm toplum tecrit altına alındı" diye konuştu.

Kürt sorunun çözümüne ilişkin meşru taleplerin önünü almak için İmralı tecridinin daha da derinleştirildiğine dikkat çeken Acun devamla şunları belirtti: "Sayın Öcalan'a yönelik tecridin nedeni Kürt sorununa ilişkin çözümsüzlük politikalarıdır. Abdullah Öcalan sorunun çözümü için 2013-2015 yılları arasında etkin bir rol üstlendi. Tecridin nedenlerinden biri Kürt sorununun çözümüne ilişkin meşru taleplerin önünü almak. Türkiye'de bir Kürt sorunu var, fakat tecrit ile sorunun tartışılmasını, barışçıl çözüm yöntemlerini engellemek istiyorlar."

İMRALI SİSTEMİ GUANTANAMO MODELİ İLE AYNI

Hükümetin ülkeyi istediği şekilde dizayn etmek için tecridi bir yöntem olarak kullandığını vurgulayan Acun, "Tecridi değerlendirdiğimizde İmralı sisteminin Türkiye'nin Guantanamo modeli olduğunu görüyoruz. Yani hukukun işlenmediği ve hükümetin keyfine göre yönetilen bir cezaevi. Buradaki amaç toplumu susturmak ve hukuk alanında hak taleplerinin önünü almak. Her ne kadar tecrit İmralı'da başlamış olsa da adım adım, topluma yayıldı. Toplumun her alanı tecrit ile ablukaya alındı. Tecrit en çok kadınlar, gençler, parti ve kurumlar üzerinde uygulanıyor" diye konuştu.

Yaşanan tecrit ve işkenceyi rapor eden CPT'nin İmralı'ya yaklaşımına da değinen Acun, "Tecrit ve işkence CPT tarafından raporlaştırılmasına rağmen pratikte hiçbir şey yapılmadı. CPT'nin tecride dikkat çekmesi önemli ama tecridin sona ermesi için Türkiye'ye baskı yapmadılar. Bundan dolayı da tecrit gün geçtikçe daha da derinleşiyor" dedi.

TUTSAKLARIN TALEPLERİ

Tecridin sona ermesi ve cezaevlerinde yaşanan hukuksuzlukların ortadan kaldırılması için 27 Kasım'dan bu yana açlık grevinde olan tutsaklara da dikkat çeken Acun konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: "İnsan hakları savunucuları ve hukukçular olarak tutsakların sağlığına zarar gelmemesi için bu tür eylemleri tasvip etmiyoruz. Ama tutsakların bütün hukuki yolları tıkandığında ve çözüm yolu kalmadığında da bu tür eylemler meşrudur.

2019 yılında Leyla Güven öncülüğünde başlatılan ve dünyanın birçok yerine yayılan açlık grevi eylemleri daha sonra ölüm orucuna dönüştürülmüştü. Ölüm orucunda 8 tutsak yaşamını yitirmişti. Yine aynı amaçla 27 Kasım'dan bu yana tutsaklar açlık grevi eylemindeler. İnsan hakları savunucuları ve hukukçular olarak tutsakların taleplerinin bir an önce yerine getirilmesini umut ediyoruz. Hükümeti hukuku uygulamaya çağırıyoruz. Abdullah Öcalan ve tutsakların talepleri bir an önce yerine getirilmelidir."