GÖRÜNTÜLÜ

Av. Olivier Peter: Kürdistan’da savaş suçu işleniyor, yargılanacaklar

Uluslararası Hukuk Uzmanı İsviçreli Av. Olivier Peter, Türkiye’nin Kürdistan’da savaş suçu işleyerek uluslararası hukuk yasalarını ihlal ettiğini söyledi.

Uluslararası Hukuk Uzmanı İsviçreli Av. Olivier Peter, Türkiye’nin Kürdistan’da savaş suçu işleyerek uluslararası hukuk yasalarını ihlal ettiğini söyledi. “AİHM’e kurtarıcı gözüyle bakılmaması gerekir” diyen Peter, ekledi “AİHM, AK’nin bir hukuk kuruluşudur. Bu kurum bunlardan bağımsız karar almaz. Bundan kaynaklı politik bir baskı yapmak zorundayız.”

Uluslararası Hukuk Uzmanı İsviçreli Av. Olivier Peter, Türk devletinin Kürdistan’ın belli ilçelerinde ilan edilen öz yönetimlere dönük geliştirdiği soykırım politikalarını, sivillere yönelik geliştirilen katliamları ve AİHM’nin konuya ilişkin ortaya koyduğu tavrın uluslararası hukuk boyutunda ne anlama geldiğini ANF’ye değerlendirdi.

‘HANGİ TÜR SAVAŞ OLURSA OLSUN UYULMASI GEREKEN KURALLAR VAR’

Türk devleti bugün Kuzey Kürdistan’da sokağa çıkma yasakları ilan ederek sivil halka karşı bir savaş yürütüyor. Bu savaş sonucunda yüzlerce sivil insan hayatını kaybetti yaşanan bu durumu uluslararası hukuk boyutuyla değerlendirebilir misiniz?

Kürdistan’da yaşanan savaş nasıl tanımlanırsa tanımlansın uyulması gereken bazı iç veya uluslararası hukuk kurallarının olması gerekir. Askeri bir savaşsa ise askeri savaş hukuku uygulanır veya terörizme karşı bir operasyon olarak ele alınıyorsa ise de burada da iç yasal mevzuat yasaları dikkate alınmalıdır.

Çatışmaları teorik olarak iki şekilde incelememiz gerekiyor. Eğer bu bir askeri savaş ise gerek ulusal veya gerekse de uluslararası anlamda olsun bunun bazı kuralları var. Bu durumda uluslararası insan hakları yasalarını uygulamak zorundayız. Askeri savaşta uyulması gereken bazı durumlar var. Bir insan tutuklanması gerekiyorsa veya tutuklanmışsa bu durumda bu kişi bir savaş esiridir ve buna göre davranılmalıdır. Savaşta yaralanmış savaşçıların ve sivillerin tedavi edilmesi gerekir. Ve en önemlisi ise askeri bir savaş olsa bile siviller asla hedef alınamaz. Bu belirttiklerim sadece birkaç nokta. Bütün bu durum askeri savaş durumunda geçerli olan durumdur.

İNSAN HAKLARINA HAYKIRI DURUMLAR YAŞANDI…

Eğer yaşanılanları askeri savaş olarak ele almak gerekiyorsa bu durumda uluslararası insan hakları yasalarının uygulanması gerekir. Diğer anlamda Türkiye’nin bu konudaki tezini kabul edersek ve yaşanılan bu durumu ‘teröristlere’ karşı bir operasyon olarak ele alsak bile iç hukuka ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine saygı duyulmalı.

Hukuk bütün insanları suçsuz sayar. İnsanların yaşam hakkı korunma altına alınmalı. İster askeri bir savaş olsun ister olmasın işkencenin yasaklanması yasası mevcut. Özel yaşamın korunması ve yaşam hakkına saygı gösterilmeli. Örneğin hepsi suçludur diye toplumun büyük bir bölümünün bütün haklarının kısıtlanması söz konusu olamaz. Bu çok açık bir şekilde hukuka ve tabii ki Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine aykırıdır.

AİHM’İN PROSEDÜRLERİNİN NASIL UYGULANDIĞINI İYİ BİLMEK GEREKİR…

Cizre’de yüzlerce insan dünyanın gözü önünde katledilirken Avukatlar yaralı şekilde sokağa çıkma yasaklarının bulunduğu alanlardaki insanların korunması için AİHM’e başvuru yapmışlardı. AİHM yapılan bu başvuruların birçoğunu reddetti. AİHM’in bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz ve bu kurumun görev ve sorumlulukları nelerdir?

Öncelikle şunu iyi anlamak gerekiyor. Öncelikle hukuki argümanlara bakmak gerekiyor. Yani AİHM prosedürünün nasıl uygulandığını iyi anlamak gerekiyor. Bu aşamaya gelinebilmesi için özellikle iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekiyor.

İstisnai durumlar örneğin Cizre’deki yaşanan durum gibi. Milyonlarca dosyanın belgenin toplanacağı bir durum, bütün bunlarla öncelikle iç hukuk yollarına başvurulur. En üst mercilere başvurulur ve buradan da bir sonuç alınamazsa bu durumda bu dosyalar AİHM’ne götürülür. AİHM Kürt mağdurlarına veya genel olarak Türkiye’de mağdur olanlara verdiği cevap çoğunlukla bu çerçevede. Ama güncel olarak yani acil çağrı konusunda şuana kadar ben pozitif bir yanıt alındığın görmedim.

İLERİDE AİHM’İN ALDIĞI KARARLAR DEĞİŞECEK.

Çünkü özel olarak Cizre’nin durumu üzerinden gitmek gerekirse, çok sayıda delil ve şahitliklerin olması gerekiyor ki bir sonuç alınabilsin. Cizre gibi çok karmaşık bir durumun yaşandığı bir yer için sadece bir iki belge ile başvurmak yeterli olmaz ve bu şekilde bir sonuç alınmaz.

Tabii bu durum hukuksal prosedür için böyle. Ama eminim ki ileride iç hukuk yolları tüketilip aynı dosyalar AİHM’ne geldiğinde sonuçlar oradaki askerlere verilecek olan ceza için sonuç farklı olacaktır. Görülecektir ki işkence ve infaz noktasında alınacak karar çok farklı olacaktır.

UCM DEVREYE GİREBİLİR..

Ama alınan bazı tedbir kararları var fakat bu durumda da bir şeyler değişmedi… Bu durumda olup yaşamını yitiren yaralılar var... Bu durumda nasıl bir prosedür uygulanacak?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, herhangi yaşam hakkının ihlali veya işkence vb. durumlarda ülkelere para cezası verebiliyor. Bu milyonlarca Euro olabiliyor. Fakat AİHM sonuç itibariyle hukuk kurumudur ve devletlere karşı bir yaptırım alacak olan orası değil.

Bir devlete karşı bir karar alır, yani bireysel kişilere karşı bir karar değil. Fakat şimdi başka bir sistem var. Eğer iç yasalar sorumluları yargılamıyorsa bu konuda Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) var. Eğer bazı koşullar oluşmuşsa bu durumda Uluslararası Ceza Mahkemesi devreye girer. Bu durumda çok karmaşık bir durumun içine girmiş oluyoruz.

Dünyanın birçok yerinde sivillere karşı işlenmiş çok sayıda suç var. Sri Lanka, Lübnan, Mali veya şimdi Suriye meselesinde olduğu gibi sivillere karşı işlenmiş suçlar var ve bunlar için kurulmuş bir mahkeme yok. Çok karmaşık politik dengeler söz konusu. Fakat örneğin bazı devletlerin tutumları örneğin Amerika ve belki de ilerde Rusya da olabilir ama şu anki durumda Amerika’nın bunu isterse uygulayabilir. Onlar istediğinde uluslararası mahkemeler kurulabilir ve ilgililer cezalandırılabilir.

SORUŞTURMALAR ADİL ŞEKİLDE YÜRÜTÜLMELİ…

Cizre’de katledilen cenazelerin otopsi işlemleri sırasında ailelerin, avukatlarının ve ya tarafsız uzman kişilerin katılmasına izin verilmediği belirtiliyor bunun yasal bir boyutu var mı?

Genel olarak bu konuda, kişileri korumak bağlamında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin iki maddesi var. Bunlardan birincisi yaşam hakkının korunmasına yönelik. İnsanlara işkence edemezsin öldüremezsin diyor bu maddede. İkincisinde de yani bu durumların ihlali söz konusunda da etkili ve adil bir soruşmanın yapılmasını zorunlu kılıyor. Daha çok bu noktada Türkiye’nin özellikle de kayıplar ile ilgili dosyalarda çok sayıda mahkumiyeti söz konusu.

Yani ikinci madde soruşturmanın etkili ve bağımsız yürütülmesini zorunlu kılıyor. Acaba öldürülen bu insanlar silah taşıyor muydu veya Kimyasal silahlar kullanıldı mı noktasında etkili ve tarafsız bir soruşturmanın yapılması gerekiyor. Cizre meselesinde de iç hukuk yollarından sonra dosyalar AİHM’ne gönderilecektir bu noktada etkili ve tarafsız bir soruşturmanın yapılamaması nedeniyle Türkiye mahkûm olacaktır. Çünkü etrafı güvenlik güçlerince tamamen sarılmış bir kentte ve üstüne üstlük buradaki sivillere karşı işlenmiş suçlarda devlet kalkıp ben ne yaşandığını ya da kimler yaptı bilmiyorum diyemez.

AİHM’NE KURTRICI GÖZÜYLE BAKILMAMALI…

İç hukuk yolları veya parlamento düzeyinde girişimler var. Fakat bu konuda bir ilerleme yok... Başvurular ya ret ediliyor ya da cevap verilmiyor...

Bu durumda prosedür uygulanır. Ama unutulmamalıdır ki AİHM’de Avrupa Birliği’nin bir organı. Hukuk organıdır ama Avrupa konseyi tarafından finanse ediliyor. Avrupa konseyi de birçok devletin temsilinden oluşuyor ki Türkiye’de bunlardan biridir. Tam olarak orada ne olup bitiyor bilmiyorum. Acaba bir politik tutum mu söz konusu cezalandırma veya soruşturma konusunda. Belki de Mülteci konusunda Merkel ve Erdoğan arasındaki anlaşma üzerinden ‘tamam bu konuda sizi yargılamayacağız’ diyorlardır. Bilmiyorum...

Belki de Türkiye ‘biz kapıları açarız milyonlarca mülteci Avrupa’ya gelir’ diyerek tehdit ediyor. Bilinmez..

AİHM’nin neden bu tutumu sergilediğini bilmiyorum. Ama şunu diyebilirim ki AİHM’ne bir anda bizi kurtaracak gözüyle bakılmamalı.

Türkiye’ye sorsa da Türkiye çok kolay bir şekilde diyebilir ki ‘bizi ilgilendirmez’ ‘bakalım’, ‘soruşturma yapacağız’ gibi şeyler diyebilir.

POLİTİK BİR BASKI UYGULANMALI…

Bir şeyler değiştirecek olan AİHM’nin kararı değildir. Daha çok politik bir tutum almak daha önemlidir. Yani bana göre AİHM bu konudaki ret kararlarından ziyade örneğin Merkel’in Türkiye ziyareti daha önemli bir durum. Eğer Avrupa devletleri tutum değiştirirse AİHM’nin de bu konuda bir tutum sergilemesi de daha kolay olacaktır bunun için politik baskı yapılmalı.

ULUSLARARASI HUKUK YASALARI KÜRDİSTAN’DA İHLAL EDİLDİ..

Uluslararası savaş hukukunun (Cenevre Sözleşmesi) Kürdistan’da ihlal edildiğini düşünüyor musunuz eğer ihlal ediliyorsa Birleşmiş Milletler’in (BM) bu konudaki sorumluluğu nedir ve ne yapması gerekir.

Terörizme karşı operasyonu açmak gerekirse mesela Şili veya Arjantin’deki darbelere bakarsak. Bu sürekli olarak işte darbe sonrası terör operasyonları olarak ele alındı. Çok sayıda insan tutuklandı, politikacılar tutuklandı, direnişler pasifistler. Bask ülkesinde de gazeteciler ve politikacılar terör suçlamasıyla tutuklandı. Terör ifadesi genelde karşıt düşüncelere yapılan operasyonlar veya tutuklamalar için kullanılan bir terimdir. Genel olarak terörist denilen kişilerin aslında hiç de öyle olmadıklarını görüyoruz.

Bu çerçevede uluslararası yasalar Kürdistan’da ihlal edildi mi... Büyük bir olasılıkla evet eldeki bilgiler ışığında değerlendirdiğimizde. Maalesef bu konudaki bilgiler şu aşamada henüz çok eksik, tamamlanmamış bilgiler. Fakat bu bir kaç yıl içinde büyük bir dosya haline gelecektir. O zaman Kürdistan’da uluslararası hukukun nasıl çiğnendiğini daha iyi açıklayabiliriz.

BM’NİN AHLAKİ VE HUKUKİ SORUMLULUĞU VAR…

BM’nin sorumlulukları nelerdir. Ahlaki ve hukuki olarak çok büyük bir sorumluğu var. BM’nin barışın korunması ve yine sivillerinin haklarının korunması konusunda sorumlulukları var. Fakat ortada açık bir durum var ki o da Kürdistan’da şu durumda ne barıştan ne de saygı duyulan haklardan bahsedemeyiz.

Ama bence bir sorumlu aramanın çok elverişli olabileceğini düşünmüyorum. Kalkıp bunun suçlusu sensin veya bundan sorumlusun demenin çok fayda sağlayacağını düşünmüyorum.

Daha çok onlara sürekli sorumluluklarını hatırlatan ve bunları yerine getirmeleri için girişimleri arttırmak lazım. Sürekli olarak bilgi ve belge sunarak uluslararası veya sivil kuruluşları bir baskı oluşturmak gerekiyor. Bu çerçevede çalışmak lazım.

Amerika NATO üyesi olmasından dolayı Türkiye ile bu noktada ilişkilerini bozmak istemiyor yine Avrupa’nın mülteci meselesi var ki Türkiye bununla büyük bir baskı oluşturuyor. Merkel başta olmak üzere Avrupa devletleri Türkiye ile aralarını bozmak istemiyor.

Eğer insanlar baskıyı arttırırsa Avrupa’da belki durumlar değişebilir.

Ama burada savaş olursa mülteciler burada nasıl kalacak ki?

Katılıyorum ama Türkiye bunu kullanıyor. İsviçre mülteciler konusunda Türkiye’nin organize ettiği insanı organizasyonlara ev sahipliği yapıyor veya diğer Avrupa ülkelere baskı yapıyor. Durum bu…