Av. Zincir: Tecridi yıkmak hepimizin görevi

Tecridin Öcalan’ın fikirlerinin Kürt halkına ulaşmasını engellemek için sürdüğünü belirten Av. Sinan Zincir, "Tecridi yıkmak hepimizin görevi. Aksi halde bu sistem İmralı tecridini tüm ülkeye yayacaktır.

Türkiye ve Kürdistan genelinde 300’ü aşkın kişinin devam ettirdiği açlık grevleri kritik aşamayı geçti. Önceki gün 100’üncü güne gelen Leyla Güven, hastaneye kaldırılmasına rağmen müdahaleyi kabul etmedi ve eylemine devam edeceğini açıkladı. Cezaevindeki süresiz dönüşümsüz açlık grevinde olan tutsaklar da kendilerine dayatılan tüm kötü koşullara rağmen eylemlerini sürdürüyor.

Açlık grevinin iradi ve barışçıl bir eylem olduğunu, taleplerin de son derece haklı ve hukuki olduğunu belirten Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Sinan Zincir, siyasi iktidarın bu sese kulak vermesi gerektiğini dile getirdi. "Açlık grevleri en kritik aşamada iken herkesin bu vicdanı sorumluluğu üstelenmesi gerekir" diyen Zincir ile tecridi ve buna karşı başlayan açlık grevlerini konuştuk.

Şu an Türkiye genelinde 300’ü aşkın kişi açlık grevinde ve birçoğu da kritik eşiği aşmış durumda. Birkaç adımın dışında hiçbir şey yapılmış değil henüz. Buna dair ne düşünüyorsunuz? Bu suskunluk politikası ne kadar başarılı olacak?

Esasında atılan bir adım da yok. Kardeşi Mehmet Öcalan Sayın Öcalan ile yaptığı 10 dakikalık görüşme üzerinden eylemcilerin iradesi kırılmaya çalışıldı. Ancak açlık grevi eylemcileri ile yapmış olduğumuz görüşmede tutsaklar, mutlak tecrit kaldırılmadan yani Sayın Öcalan’ın aile ve avukat görüş ziyaretleri düzenli hale gelmeden eylemlerini bitirmeyeceklerini açıkça ifade etti.

300’ü aşkın tutsağın başlatmış olduğu eylem öyle görünüyor ki içeride ve dışarıda genişleyerek devam edecek. Siyasi iktidarın bu sese kulak vermesi gerekir. Cezaevlerinde gelişecek olumsuz durumların önüne geçmek için sivil toplumun, insan hakları örgütlerinin siyasi iktidar üzerinde demokratik basınç oluşturması elzem hale geldi. Açlık grevleri en kritik aşamada iken herkesin bu vicdanı sorumluluğunu üstelenmesi gerekir.

ÖHP olarak yakın zamanda Marmara bölgesine ilişkin bir cezaevleri raporu açıkladınız. Raporda da görüldüğü üzere açlık grevindekilere karşı hukuksuzluk ve keyfi uygulamalar devam ediyor. Bu keyfi tutumlar gerçekleştirilen eyleme karşı bir sindirme politikası mı?

Sadece Marmara bölgesindeki hapishanelerde değil açlık grevi eylemlerinin devam ettiği tüm hapishanelerde benzer uygulamalarla karşılaşıyoruz. Açlık grevi iradi ve barışçıl bir eylemdir. Tutsaklık koşullarında hareket kabiliyeti olmayan tutsakların son çare olarak başvurdukları bir eylem biçimidir. Ancak devletin güvenlik aygıtı çok haklı, meşru ve hukuki talepleri yerine getirmek, bunlara ses vermek yerine hapishanelerde keyfi uygulamaları, kötü muameleyi yoğunlaştırarak tutsakların iradesini kırmaya çalışıyor.

Birçok hapishanede mutlaka refakatçi yanında greve devam etmesi gereken tutsaklar, tekli hücrelerde tutuluyor. Açlık grevi eylemcisi için B vitamini kadar elzem olan karbonat birçok cezaevinde müvekkillerimize verilmiyor. Müvekkillerimizin düzenli olarak nabız kilo ölçümlerinin yapılması gerekir iken bunlar yapılmıyor.

Leyla Güven hastaneye kaldırıldı ama müdahaleyi kabul etmedi. Bu süreçte Güven’in ve cezaevlerindeki diğer eylemcilerin tecrit karşısında aldığı tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayın Güven halkının bir önderi, vekili olarak esasında milyonların talebine öncülük yapmış ve güçlü bir irade ile eylemine devam ediyor. Sayın Güven’i siyasi emirlerle rehin alanlar yine siyasi bir emirle tahliyesini gerçekleştirdiler. Amaç açlık grevi eylemini bitirmek iradeyi kırmaktı.

Ancak Sayın Güven eylemine devam ediyor ve mutlak netice alınana kadar da eylemine devam edeceğimi dile getirdi. Yine zindanlardaki müvekkillerimiz de aynı şekilde İmralı tecridi kaldırılana kadar en güçlü irade ile eylemlerine devam edeceklerini belirttiler. Bizlerin insan hakları örgütlerinin, demokratik kamuoyunun bu haklı ve güçlü iradenin yanında yer alması zindanların sesine daha fazla ses nefes olması gerektiğini düşünüyorum.

Öcalan ile kısa bir görüşme yapıldı fakat hala avukatları olarak sizinle görüşmesi sağlanmadı. Bu mutlak tecridin sürmesi bugünün koşulları açısından ne anlama gelmektedir?

Bizler 27 Temmuz 2011 tarihinden beri Sayın Öcalan ile görüşemiyoruz. Asrın Hukuk Bürosu haftada iki gün başvuru yapıyor. Ancak tüm avukat görüş başvuruları keyfi, gerekçesiz ve hukuksuz bir şekilde reddediliyor. Avukatlarının devam eden davaları AYM başvuruları ile ilgili dolaylı bir temas kurmasına dahi izin verilmiyor. 1999 yılında Adaya getirilişinden beri tecrit devam ediyor. Ancak özellikle 2011 yılından sonra devam eden tecrit mutlak ve ağırlaştırılmış tecride dönüştü.

İmralı ada hapishanesinde hukukun olmadığı “gri” bir alan yaratıldı. İmralı sistemi yasadışı bir sistemdir. Müvekkillerimiz açlık grevi eylemcileri yasanın uygulanmasını ve İmralı yasadışı alanının yasallaşmasını istiyor. Sayın Öcalan da herhangi bir müebbet hükümlüsü gibi, hafta içi mesai saatlerinde dilediği vakit avukatları ile görüşme hakkı vardır. Bu yasanın verdiği bir haktır. Bu hakkın kullanımını engelleyen İmralı sisteminin tüm sorumluları suç işlemektedir. Tecridin devamı, görevi kötüye kullanma suçu, işkence suçudur

Esasında derinleştirilmiş tecrit Sayın Öcalan şahsında onun fikirlerinin barış projesinin halklarımıza ulaşmasını engellemek için bu hali ile devam ediyor. Öcalan fikriyatı Ortadoğu savaş çemberinde barışçıl çözüm için tek yol olduğu ve savaş çığırtkanlarını korkuttuğu için tecrit devam ediyor. Bu tecridi yıkmak hepimizin görevidir. Aksi halde bu sistem İmralı tecridini tüm ülkeye yayacaktır.