Avrupa’dan ‘gazetecilik suç değil’ kampanyasına destek
Gazeteciler tarafından başlatılan, “Biliyor muydunuz? Gazetecilik suç değil“, “Hûn vê dizanin? Rojnamegerî ne suc e” adlı kampanyaya Avrupa’daki gazeteciler de destek verdi.
Gazeteciler tarafından başlatılan, “Biliyor muydunuz? Gazetecilik suç değil“, “Hûn vê dizanin? Rojnamegerî ne suc e” adlı kampanyaya Avrupa’daki gazeteciler de destek verdi.
Tek sesliliğe karşı halkın haber alma hakkını savunan, mesleki dayanışmada yer alan ve bu sebeple AKP hükümeti tarafından hedef haline getirilerek can güvenlikleri tehdit altında olan gazetecilerin mesleki dayanışmanın dışında hiç bir güvencelerinin kalmadığı bu süreçte, mesleki dayanışma da artıyor. Gözaltına alınan, işkencelere maruz kalan, tutuklanan gazeteciler için kısa bir süre önce başlatılan “Biliyor muydunuz? Gazetecilik suç değil“, “Hûn vê dizanin? Rojnamegerî ne suc e” kampanyasına Avrupa’daki gazetecilerden de destek geldi.
‘GERÇEĞİ ÖLDÜREREK YOL ALMAK İSTİYOR’
AKP rejimi ile birlikte Kürdistan ve Türkiye'de gazetecilerin ve medya üzerindeki baskıların büyük bir artış gösterdiğini söyleyen gazeteci Cahit Mervan, "AKP rejimi en çok gerçeklerin bilinmesinden korkuyor. Recep Tayyip Erdoğan ve cuntasının mutlak egemenlik kurabilmek için en küçük aykırı bir sese dahi tahammülleri yok. Bir taraftan devletin gizli ödenekleri, yargı, polis terörü ve siyasi şantajla medya üzerinde egemenlik kuruyor, diğer taraftan buna karşı direnen medyayı baskı altına almaya çalışıyorlar.
Onlarca meslektaşımız tutuklanmış durumda. AKP rejiminin medyaya ve gazetecilere, özellikle de Kürdistanlı gazetecilere karşı terör ve şiddeti her türlü 'normal’ uygulamayı aşmış durumda. Bu şiddet ve terör dalgasının artarak devam edeceği gözüküyor. İşte tam da bu nedenden dolayı ''Ben gazeteciyim-gazetecilik suç değil'' kampanyası büyük bir önem taşıyor. Bu kampanya sayesinde birincisi, AKP rejiminin medya ve gazetecilere karşı uyguladığı sınır tanımaz terör ve şiddeti deşifre edilmiş olacak. İkincisi ise gerçeğin peşinde koşan gazeteciler arasında dayanışma ve birliği güçlendirecek“ dedi.
AKP rejiminin Kürdistan'da sınır tanımaz bir vahşet uyguladığını ve en çok gerçeği öldürerek yol almak istediğine dikkat çeken Mervan, "İşte bu tutuma karşı yürütülen kampanya aynı zamanda gerçeğin yaşaması, savaşın son bulması ve adil bir barışın sağlanmasını da hedefliyor. Bu kampanyaya destek vermek için illaki gazeteci olmak veya bir medya kuruluşunda çalışmak gerekmiyor. Gerçeklerin öldürülmesine karşı olan herkes; barış, özgürlük ve demokrasi isteyen herkes bu kampanyaya destek vermeli “ şeklinde konuştu.
‘GAZETECİLİK SUÇ DEĞİL, ONUR VERİCİ BİR MESLEK’
Evrensel gazetesi ve Hayatın Sesi televizyonu Avrupa Temsilcisi Yücel Özdemir ise, “Türkiye'de zorlu koşullarda görev yapan meslektaşlarımızla dayanışma içindeyiz. Bu nedenle “Gazetecilik Suç Değildir” çağrısı aynı zamanda bizlerin de çağrısıdır. Avrupa'da yaşayan bizlere düşen, Kürt halkının, ezilenlerin, emekçilerin, Alevilerin ve diğer halkların ile inançların sesini duyuran gazete ve televizyonlarla dayanışmayı örgütlemektir.” dedi
Özdemir, Evrensel gazetesi ve Hayatın Sesi televizyonu olarak bu kampanya kapsamında Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) ile birlikte, aralarında Alman Gazeteciler Cemiyeti (DJV) Başkanı Prof. Frank Überall ve değişik gazetelerden oluşan bir heyeti İstanbul'a göndererek gelişmeleri yerinde görme imkânı sağladıklarını ifade etti. Özdemir, şöyle dedi: “Kürt ve ilerici basın kurumlarını ziyaret eden heyetimiz, ilk günden itibaren Alman ve Avusturya basınına gelişmeleri aktarmış ve bu temelde Türkiye'deki basın özgürlüğünün durumuna dikkat çekmiştir. Önümüzdeki aylarda Almanya ve diğer ülkelerde, Türkiye'deki basın, aydınlar ve akademisyenler üzerindeki baskıları Avrupa kamuoyuna aktarmaya devam edeceğiz.
Avrupa'dan verilecek uluslararası destek ve dayanışmanın Türkiye'deki meslektaşlarımız üzerindeki baskıların azalmasına yol açacağını umuyoruz. Böylece, gazeteciliğin ‘suç’ değil, halkın gerçekleri öğrenmesi için onur verici bir meslek olduğunu hep birlikte, gerçeklerden korkanlara göstermiş olacağız. Gerçeklerin karanlıkta kalmaması için Saray’ın denetlemediği basına ve gazetecilere ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde dayanışmamız her zamankinden daha büyük bir önem taşıyor” dedi.
‘GERÇEKLER ÖZGÜRLEŞTİRİR’
Yeni Özgür Politika Gazetesinden Bircan Delal Yıldız ise, “Gazetecilik suç değildir. Gazeteci toplumu aydınlatma adına hiçbir soruyu sormaktan çekinmeyendir. Doğru bilgiyi ulaştırmak için gerektiğinde canını tehlikeye atandır” dedi.
“Gazeteciliğin bir suç olarak görüleceği zamana gelmiş olmamız, nasıl bir sistemle karşı karşıya olduğumuzun açık ve sade bir cevabıdır aslında” diyen Yıldız, şöyle devam etti : “Egemenler, devletler-sistemler çevrelerinde hep şakşakçı bir güruh yaratır. Bunu da medya yoluyla topluma empoze etmeye çalışır. ‘Algı’ operasyonlarının ardı arkası kesilmez. Yeterki iktidara zarar gelmesin! Çoğu zaman ‘vatan-millet’ adına yapılanların azımsanmayacak derecede alıcısının olduğunu hesaba katan iktidar sahipleri, şu konuda sürekli yanılmışlardır; tarih boyunca halkla aynı cephede olan doğru ve gerçeğin savunucularının tükenmeyeceği gerçeğini hesaba katamamak! İşte tarihin bir aşamasında yine gerçeğin, hakkın, adaletin yanında olan bir ordu gazeteciyiz! Korkutmak istiyorlar ama en büyük korkuları olan gerçekleri söylemeye, yazmaya, çizmeye devam edeceğiz! Gerçek özgürleştirir! Gerçeğin peşinden koşan tüm gazeteci arkadaşlarıma bu onurlu yolda başarılar diliyorum.”
'GAZETECİLER SUÇ İŞLEMİYOR, ERDOĞAN'IN SUÇLARINI DEŞİFRE EDİYOR'
Stêrk TV sunucularından Gulê Algunerhan ise, Türk devletinin Kürt medyasına yönelik baskıları değerlendirerek, bugün yaşananları 1990’lı yılların ötesinde olduğunu söyledi. Türk devletinin Kürt medyasına yönelik baskı tarihine değinen Algunerhan,”Türk devleti, o yıllarda Kürdistan’da yaptığı katliam ve soykırımlarının bir parçası olarak Kürt medyasını da hedef aldı. Onlarca gazeteciyi katletti, gazete binaları bombaladı, yüzlerce gazeteciyi tutukladı. Bu bir konsept ve palandı. Çünkü Kürt medyası binlerce faili meçhul olarak bilinen ancak faili belli olan devletin işlediği cinayetlerini aydınlattı ve köy yakmalarını açığa çıkardı” dedi.
“Kürt gazetecileri canı pahasına Türk devletinin Kürdistan’da işlediği cinayetleri ve yaptığı suçları gün yüzüne çıkardı” diyen Algunerhan, Bundan dolayı Musa Anter, Cengiz Altun, Ferhat Tepe olmak üzere bir çok gazeteci devlet tarafından katledildiğini hatırlattı. Kürt medyasının yüzlerce gazetecinin emeği ve kanıyla günümüzde daha güçlü devam ettiğini vurgulayan Algunerhan, ”Bugün onlarca televizyon kanalı, ajans, gazete ve yüzlerce internet portallarıyla Kürt medyası devam ediyor. Bu günde 1990’ların katliamcı ve yok sayıcı ruhunu taşıyan Erdoğan ve AKP’ye karşı bu gelenek sürüyor. Bu gelenek, Apê Musaların ve Çetin Abayaylar’ın direniş geleneğidir” şeklinde konuştu.
2013 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başlattığı çözüm sürecinin geçen yıl AKP ve Erdoğan tarafından bozulmasıyla Kürdistan’da 1990 yılları aratan bir baskı furyası başladığını hatırlatan Algunerhan, şöyle konuştu: “Bu tarihten sonra, iktidarda olduğu yıllarda yüzlerce Kürt çocuğunu katleden ve Roboski’de 34 insanı bombalayan AKP Kürt kentlerini bombalayarak, Kürdistan’da soykırım yaptı. Onlarca insanı diri diri bodrumlarda yaktı. Kürt gazetecileri AKP’nin Cîzre, Sur, Nûsaybin, Gever gibi ilçelerde işlediği suçları gün yüzüne çıkardı. Dünya kamuoyu bu haberlerle insanların diri diri yakıldığını öğrendi. BM, Kürt medyasına dayanarak açıklamalarda bulundu. Yine Avrupa Birliği (AB) kurumları, Kürt gazetecilerin bu fotoğraf ve görüntülerini referans gösterdi. Bütün bu tablo Kürt gazetecilerin ve medyasının başarısını gösteriyor. Çünkü Kürt medyası gerçekler üzerinde kurulmuş, bunca yıldır bir çok bedel ödeyerek, günümüze kadar geldi.
Kürt Medyası bugün de, ‘Gerçekler karanlıkta kalmayacak’ sloganıyla Türk devletinin suçlarını ortaya çıkarıyor. AKP de bu gerçeklerden korktuğu için Kürt gazetecilere yöneliyor. Çünkü bu belge ve fotoğraflar gelecekte uluslararası mahkemelerde delil olarak gösterilecek. Bu da AKP ve Erdoğan’ın eninde sonunda yargılanmasına neden olacak. İşte AKP ve Erdoğan bunun için Kürt gazetecilerine yöneliyor. Onları tutuklayarak, baskı altında tutuyor. 1990’lı yıllarda Kürt gazeteciler kurşunlanarak, katlediliyordu. Bugün de cezaevine atılarak, etkisizleştiriliyor. Zihniyet aynı”
Gulê Algunerhan, Kürt gazetecilerin suç işlemediğini, tam tersine Erdoğan’ın suçlarını ortaya çıkardığını belirterek,”Kürt gazeteciler, bu yüzden AKP ve Saray’ın baskısı altındadırlar. Biz sürgünde yaşayan Kürt gazetecileri olarak, Kürdistan ve Türkiye’de mesleğini icra eden gazetecilere destek olmalıyız. Bunun için başlatılan ‘Gazetecilik suç değil’ kampanyasını Avrupa ve dünya kamuoyuna yaymamız gerekiyor” çağrısında bulundu.
'ÖZGÜR BASIN BARİKATININ ARKASINDA GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE DURALIM’
Basın özgürlüğünün ‘özgürlüklerin anası’ olduğunu söyleyen Tv10’dan Hüseyin Narlı ise, "Faşist ve baskıcı rejimlerin ortak özelliği muhalif basını bastırmaktır. Basını bir iktidar basını haline getirirler, bunu kabul etmeyen muhalif basını da sindirmeye ve yok etmeye çalışırlar. Basını iktidarın ve diktatörün istek ve çıkarları doğrultusunda hizaya koymak tekçi ideolojik hegomanyanın vazgeçilmez uygulamalarındandır“ dedi.
Erdoğan rejiminin devletin bütün olanaklarını kullanarak basını kendi sesi haline getirmek istediğini belirten Narlı, "Buna direnen basını da yok ediyor. Satın alıyor, kayyumla ele geçiriyor. Kürt ve demokratik basının payına düşen ise, bu toprakların sıkça şahit olduğu imha operasyonları oluyor. İktidarın imha operasyonlarına maruz kalan basın organları ve gazetecilerle dayanışmak, onların direnişine ortak olmak ve güç vermek, bugün demokrasi ve özgürlük mücadelesinin temel şartlarından birisidir. Erdoğan rejiminin baskı ve saldırılarına karşı özgür basın barikatının arkasında güçlü bir şekilde duralım. Özgür basının direnişine güç katalım“ şeklinde çağrı yaptı.
'DAYANIŞMA HİÇ OLMADIĞI KADAR YÜKSELTMELİ’
AKP Hükümetinin, tutuklanan gazetecilerin şahsında basın özgürlüğünü ve halkın haber alma hakkını destekleyen herkesi tehdit ettiğini söyleyen gazetecilik ve iletişim öğrencisi yazar Sibel Schick ise, "Yaptıkları haber veya sosyal medya paylaşımları nedeniyle soruşturulan veya tutuklanan gazetecilerin temsil ettiği şey aslında gerçeklerin ortaya çıkarılmasından duyulan korkudur. Gazetecilik mesleği bu anlamda teşkil ettiği tehdit ve uyandırdığı korkudan ötürü bir suç haline getirilirken, sadece ve sadece mesleğini icra etmekten dolayı yargılanan gazeteciler hakkında yürütülen itibar karalama kampanyaları yoluyla kamuoyunu hedef alan algı operasyonları ise, suçlamaların temelsizliğini kendiliğinden ortaya koymaktadır” dedi.
Bağımsız, muhalif basına yapılan maddi ve manevi tüm baskıların, korkutmaya ve yıldırmaya yönelik olduğunu kaydeden Schick, "İdeallerini şahsi çıkarlarının üstünde tutan insanların sayısı azımsanamayacak kadar çok ve onlara olan borcumuz yalnızca gönül borcu değildir. Şimdi birbirimize her zamankinden daha kuvvetli biçimde kenetlenmeli, dayanışmayı hiç olmadığı kadar yükseltmeli, meslek ilkelerimizi ve meslektaşlarımızı kimsenin siyasi veya şahsi çıkarları uğruna harcatmayacağımızı açık biçimde göstermeliyiz. Zaman, arkadaşlarımızın davalarını takip etme ve mahkeme salonlarını doldurma, mahpus olanlara mektuplarla moral ve destek olma zamanıdır. Her şeyden önemlisi ise aramızdan koparılanların yarıda bıraktıkları işi devralma ve sürdürme, ‘ülkeyi yönetenler ne der’ diye düşünmeden gerçekleri yazmaya devam etme zamanıdır. Korkmak için bir sebebi olanlar gazeteci değildir, gazetecilik suç değildir“ şeklinde konuştu.
'KÜRT HALKININ SESİNİ BOĞMAK İSTİYORLAR'
AKP hükümetinin ve dümeninde oturduğu sermaye devletinin Kürt halkına dönük kirli savaşına bir süredir Kürt basınına saldırıyı da eklediğini söyleyen Kızıl Bayrak gazetesinden Deniz Yusuf ise, şöyle konuştu: "Dinci, gerici AKP iktidarının amacı ve hedefi Kürt basınını susturmaktır. Bu da demek oluyor ki Kürt halkının sesini boğmak istiyorlar. Olan bu saldırının şimdiki adresi ise Özgür Gündem gazetesidir. Şüphesiz ki bu saldırı ile sadece Özgür Gündem hedeflenmiyor. Tüm ilerici ve sosyalist basın da bu saldırıdan nasibini alıyor.
Ve dahası, Özgür Gündem‘le dayanışmada bulunan Şebnem Konur Fincancı gibi aydın ve akademisyenlerin sesi de boğulmak isteniyor. Gözaltına alınmalarının ve tutuklanmalarının nedeni de budur. Bu saldırının öncelikli hedefi Kürt halkı olsa da, aynı zamanda Türkiye işci sınıfına, emekçi halklarına, ilerici ve devrimci güçlerine dönük topyekün bir saldırıdır.
Kızıl Bayrak olarak, Özgür Gündem‘e dönük saldırıyı şiddetle protesto ediyor Özgür Gündem‘le tam bir dayanışma içinde olacağımızı ilan ediyoruz.“