Avrupa TEV-ÇAND konferansı sonuç bildirgesi açıklandı
Avrupa TEV-ÇAND konferansı sonuç bildirgesi açıklandı
Avrupa TEV-ÇAND konferansı sonuç bildirgesi açıklandı
Avrupa Mezopotamya Demokratik Kültür ve Sanat Hareketi’nin (TEV-ÇAND) hafta sonu gerçekleştirdiği 4. Konferansın sonuç bildirgesi açıklandı. Bildirgede, Avrupa’daki tüm sanatçılara örgütlenme ve kültür-sanat meclislerinde yer alma çağrısı yapılırken, tiyatro, sinema, edebiyat ve resim gibi sanat dallarında genişleme kararına ulaşıldığı aktarıldı.
Avrupa Mezopotamya Demokratik Kültür-Sanat Hareketi’nin (TEV-ÇAND) Almanya’nın Düsseldorf kentinde 11-12 Mayıs tarihlerinde değişik ülkelerden delege ve misafirlerin katılımı ile gerçekleştirmiş olduğu 4. Konferansının sonuç bildirgesi açıklandı.
Bildirgede, Konferansın Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Newroz’da başlatmış olduğu ‘demokratik siyasi mücadelenin heyecanla karşılandığı bir dönemde” gerçekleştirildiği belirtilerek, “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa sürecinde Kültür-sanat cephesine düşen görevler ele alınmış, bir yıllık pratiğin sonuçları üzerinden değerlendirmelere gidilmiştir. Konferansımızın, mücadele değerlerinden ve sanat çizgimizin öncü kadrolarından olan Hozan Mizgin’in şehadet gününde gerçekleşmiş olması da ayrı bir anlama sahiptir. Bu bilinç ve duygularla gerçekleşen konferansımızda önemli tespitlere gidilmiş, varolan eksik ve yetmezlikler sorgulanmış, özeleştirisi verilmiş, yeni döneme dair kararlaşmalara gidilmiştir” dendi.
“Bir toplumun kültürel değerleri aynı zamanda o toplumun kutsallarıdır” denilen bildirgede şu tespit ve görüşlere yer verildi:
“Yaşamın içinden çıkmış bu kutsallıklar hakikate ulaşma tutkusudur. Günümüz sistemi ise bu kutsalları metalaştırarak, içini boşaltarak gün be gün tüketmektedir. Yerine sunduğu ise vicdan, ahlak ve toplumsallıktan uzak, güdülerin tatminine dayalı günübirlik bir yaşamdır. Sistemin bu verilerinden beslenen bireyler, gösteri toplumu olarak vücut bulmakta, eğlence kültüründen beslenmekte, bu şekilde yaşamı anlamlı kılmanın fikir, söz ve eyleminden uzaklaşmaktadır. Sistemin dayattığı bu çirkin ve ruhsuz yaşam biçiminin bir kültür olmadığı açıktır. Popüler kültür, eğlence kültürü adı altında dayatılanın kültürsüzlük olduğu, toplumun kutsallarını hedef aldığı için de kültürel soykırım anlamına geldiği bir gerçektir. Bu kültürsüzlük haline karşı bireyi, toplumun tarihsel-komünal değerleriyle buluşturmak, zihni ve vicdani şekillenmesini geliştirmek, sürekli canlı ve diri tutarak toplumsal hakikatın kültür ve sanatıyla buluşturmak Tev-Çand faaliyetlerimizin temelini oluşturmaktadır. Kültür-sanatımıza dayatılan soykırım politikalarıyla kapitalist modernitenin kültürel ve ahlaki değerleri tüketmesine karşı direnişi örgütlemek, konferansımızda temel perspektif olarak ele alınmış ve tartışmalar bu çerçevede yürütülmüştür.
Demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü bir sistemi inşa etmede Tev-Çand emekçilerine önemli görevler düşmektedir. Herşeyden önce kültür ve sanat üzerinden, mevcut sistemden kaynaklı olumsuz etkilere karşı bilinçlenme ve toplumu aydınlatmak gerekmektedir. Bunun yanı sıra halk sanatını savunma, koruma ve geliştirme, bir görev olarak karşımızda durmaktadır. “Örgütsüz birey hiçbirşey, örgütlü birey her şeydir” sözünden yola çıkarak kendimizi ve toplumu örgütlememiz halinde, görevlerimizi yerine getirebileceğimiz açıktır.”
Konferansın söz konusu tespitlerden hareketle yıl içerisinde sürdürülen meclisleşme çalışmasının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması kararına ulaştığı ifade edilen bildirgede, “Ayrıca tüm sanatçılara örgütlenme ve kültür-sanat meclislerinde yeralma çağrısında bulundu. Diğer yandan halkla, halkın kurumlarıyla hiçbir ilişkisi olmayan, üstten bakan, kendini sadece sanatçı kimliğiyle ifade eden, yurtseverlik veya dostluk görevlerini yerine getirmeyen sanatçılarla birlikte yürümeme kararı aldı” dendi.
Konferansta sanat ve sanatçı duruşları yanında kurumlar ile sanatçılar arasındaki ilişkilerin de ele alındığı kaydedilen bildirgenin devamında şöyle dendi:
“Konferansımızda sanat ve sanatçı duruşları da ele alındı. Genel olarak ortaya çıkan durum, sanatçının ideolojiden kopuk yaşama ve sadece sanatsal düzlemde kendisini ifade etme durumudur. Böyle bir duruş toplumun acılarından, sevinçlerinden koparak starlaşma eğilimine yol açmaktadır. Starlaşma peşinde koşmak, halkın gerçekliğinden kopmak, böylelikle ahlak ve vicdanı yitirmek demektir. Konferansımızda sanatçının toplumla iç içe, mütevazi, değerlerine bağlı ve saygılı bir sanatçı duruşunun esas alınması çağrısı yapıldı.
Ele alınan bir diğer konu da kurumlarımızla sanatçılar arasındaki ilişkidir. Mevcut kurumlarımız sadece bir sanat kurumu değildir. Aynı zamanda halkın mücadelesinin de bir parçasıdır. Mücadelemizin amaçları, ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulmuştur. Kültür-sanat alanı ve sanatçılar da mücadelenin bir parçasıdır. Kültürel soykırıma karşı öz değerlerimizi yaşatmak ve geliştirmek, toplumun zihniyet ve vicdanını toplumsal kutsallarla donatmakla yükümlüdür. Bu açıdan kurum ve sanatçı arasındaki ilişki, tekniki, maddi değil; ilkeli, örgütlü ve emeğe dayalıdır. Ancak günümüzde böyle ele alınmamaktadır. Daha çok sahne üzeri bir ilişkilenme mevcuttur. Buna bağlı olarak maddiyatçı bir zihniyet egemendir. Konferansımız sahne ve para üzerine inşa edilmiş bir ilişkinin doğru olmadığını vurgulamış ve bu tür ilişkilenmeleri mahkum etmiştir.”
Kürt halkı mücadele içinde olan bir halk olduğu, bugün elde edilen kazanımların ise büyük bedeller sonucu oluştuğu herkes tarafından bilindiği belirtilen bildirgede, “Bir nebze özgürlük soluyorsak, önderliğimiz ve şehitlerimizin sayesindedir. Önderliğimiz ve mücadele değerlerimiz, üzerinde en fazla titrememiz gereken varlıklardır. Sanatçılarımız, önderliğimizi, şehitlerimizi, destanvari direnişler sergileyen halkımızı, eserleriyle ölümsüz kılmayı, gelecek kuşaklara aktarmayı bir görev bilmelidir. Konferansımızda bu konulara dikkat çekilmiş ve eleştiriler gelişmiştir. Mücadele değerlerimizi yaşatmak adına son zamanlarda hoyratça denecek yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Şarkılarda ve kliplerde slogandan öteye gitmeyen, içeriği zayıf, son derece yüzeysel eserler ortaya çıkmıştır. Ne yazık ki bir tanesi bile hafızalarda yer etmemiştir” dendi.
Konferansta tiyatro ve sinema alanındaki zayıflığın da ele alındığı ifade edilen bildirgede, “Mevcut çalışmaların oldukça cılız olduğu, varolanların da kurumlarımızdaki temsiliyetinin zayıf olduğu bir gerçektir. Tiyatro, sinema, edebiyat, resim ve mimari, bir toplumun yaratım dünyasını ifade eder. Tiyatrosuz, edebiyatsız, sinemasız bir toplum düşünülemez” denilerek, varolan örgütlenmenin, tiyatro çalışmalarını yaygınlaştırması ve geliştirmesi, sinema ve diğer sanat dallarını da kapsayacak şekilde genişlemesinin kararlaştırıldığı kaydedildi.
Bildirgenin sonunda, konferansta ulaşılan kararlaşma aktarılırken, ‘özgür yaşamı inşa sürecine’ katılım çağrısı yapıldı:
“Sonuç olarak konferansımızda kültür ve sanatımızın karşı karşıya olduğu soykırım ve kapitalist modernitenin yaşam ve sanat anlayışına karşı, demokratik modernitenin komünal değerlerine bağlı bir çizginin inşasına dair bir kararlaşma ortaya çıkmıştır. Bu kararlaşma doğrultusunda Avrupa’nın geneline yayılmış kültür-sanat meclisleri ve örgütlenmelerini temsilen 21 kişilik Avrupa Tev-Çand Meclisi seçildi. Konferansımızda ulaşılan kararlaşma aynı zamanda demokratik kurtuluş, özgür yaşamı inşa hamlesine giriş anlamındadır. 40 yıldır nefes nefese mücadele yürüten halkımız, önderliğimizin başlattığı bu hamleye nasıl ki heyecan ve coşkuyla katılmışsa, kültür-sanat emekçilerinin de daha ileri bir kararlılık ve bilinçle katılmaları beklenmektedir. Sanatçı halkın üstünde değildir. Halktan biridir. Ve halka karşı sorumluluğunu en üst düzeyde yerine getirendir. Konferansımız, özgür yaşamı inşa konusundaki görevleri bir kez daha hatırlatırken, tüm kültür sanat emekçilerini de Mizgin, Sefkan, Halil ve Delila’ların ruhuyla hamleye katılmaya çağırır.”