ANALİZ

Avrupa’yı dağıtma saldırısı

Avrupa Türkiye’yi kaybetmek istemiyor; bunu anlamak mümkün. Ancak AKP iktidarının bu politikaları karşısında bu kadar aciz kalmaları, AB’nin kimliğini yitirmesiyle sonuçlanacak bir süreç başlatmıştır.

Dünyada Tayyip Erdoğan ve AKP’nin siyasi söylemi ve tarzı kadar demagojik ve gerçekleri tersyüz eden siyasi tarza rastlanmamıştır. Kendilerinde bulunan tüm olumsuzlukları ve kötülükleri başkalarına yükleyerek kendilerine yönelecek eleştirilerin önünü kesmeyi hedefliyorlar. Ya da kendinde olmayan olumlu şeyleri başkalarından isteyerek kendi gerçeklerini farklı göstermeye çalışıyorlar. Hem suçlu hem güçlü deyimi tam da AKP iktidarının durumunu anlatmaktadır. 

Dünyada Muhammed Mursi’yi savunamayacak tek bir kişi varsa o da Tayyip Erdoğan’dır. Şu anda dünyada görülmedik haksız tutuklamaları yapan AKP iktidarıdır. Sadece Kürt siyasetçi olduğu için binlerce insan tutuklanmıştır. Dünyada hiç kimsenin aklına gelmeyecek insanları tutuklamıştır. Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay’ı tutuklayan bir iktidar aslında Türkiye’de herkesi tutuklamış demektir. Dolayısıyla Türkiye’de milyonlar tutukludur diyebiliriz. Bugün dünyada hiçbir otoriter sistemde Türkiye’deki kadar siyasi tutuklu yoktur. Tayyip Erdoğan’ın eleştirdiği Mısır’da Türkiye’deki siyasi tutukluların onda biri kadar siyasi tutuklu yoktur. Belki daha da azdır. Diğer taraftan Mısır’da verilen idam cezalarına karşıyken Türkiye’de idam cezasını savunmaktadır. Başkalarının kötü yaptı dediği her şeyin yüz katını kendileri yapmaktadır. 

Hem Avrupa Birliğine üye olacağım diyor, hem de hiçbir kriterine uymak istemiyor. AB kriterlerini çiğniyorsun, böyle yaparsın seninle yan yana görülmek istemeyiz denildiğinde, Avrupalıları azarlıyor. Aslında Avrupa’nın mevcut Türkiye ile yan yana olması utanç verici bir durumdur. Türkiye açıkça Kürtleri soykırıma uğratma politikası izlemektedir. Buna da Avrupa ortak olmaktadır. Avrupa sadece baskılara sessiz kalmıyor; bu uygulamalara ve bu uygulamaların hedeflediği amaçlara suç ortaklığı yapıyor. 

Avrupa, Türkiye’ye eleştiri yaptığında AKP-MHP iktidarı ve onun faşist şefleri Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli Almanya’nın Yahudi Soykırımını ve Fransa’nın Cezayir politikasını hatırlatıyorlar. Kaldı ki Avrupa bunlar için özür dilemiş ve soykırımcı tek ulus, tek vatan, tek devlet, tek bayrak, tek dil, tek inanç politikasını bırakmıştır. Türkiye ise Ermenileri Birinci Dünya Savaşında ortadan kaldırmışken, yaşanan Üçüncü Dünya Savaşında ise Kürtleri halletmek istemektedir. Eğer Avrupa ve tüm dünya devletleri bu gerçeği görmüyorlarsa büyük bir gaflet içindedirler ve Türk devletinin soykırım amaçlı politikasına suç ortaklığı yapmaktadırlar. 

Avrupa Türkiye’yi kaybetmek istemiyor; bunu anlamak mümkün. Ancak AKP iktidarının bu politikaları karşısında bu kadar aciz kalmaları, AB’nin kimliğini yitirmesiyle sonuçlanacak bir süreç başlatmıştır. AB’nin artık hiç kimseye söyleyecek bir sözü kalmayacaktır. AB’ye, sen ilk önce birçok kurumda yan yana olduğun Türkiye’ye bir şey söyle, bir şey yap, denilecektir. 

Avrupa Birliği kendi kriterlerine uyanları üye yapıyor; onlarla yan yana duruyor. AKP iktidarı ise “ben ekonomik kriterlere uydum, insan hakları kriterlerini bana dayatamazsınız, bu konuda kararı ben veririm” diyerek kendi kriterlerini dayatıyor. Böylece AB’nin tüm felsefesi ve ilkelerini yerle bir ediyor. Bir kurumun, bir birliğin ilkeleriyle bu kadar alay edilirse, o kurum ve birlik kendini ayakta tutamaz, dağılmayla karşı karşıya kalır. AB’nin Türkiye politikası bu durumu ortaya çıkarmıştır. Yanında tutma amacıyla Türkiye’nin saldırılarına bu kadar sessiz kalma başka anlama gelmemektedir.  Türkiye ile AKP iktidarı özdeş değildir. AKP’nin Türkiye’ye verilen önemi görerek faşist bir sistem kurması, pervasızca demokrasi güçlerini ezmesi ve bir halkı soykırıma uğratma politikası söz konusudur. Bu bir şantaj ve dayatma olmaktadır. Avrupa ya bu dayatmaya boyun eğerek Kürt soykırımına ortak olacaktır; ya da AKP iktidarına karşı tutum alarak faşist bir iktidarın ve soykırımın günümüzde dayatılamayacağını tutumuyla gösterecektir. Bu, sadece AKP’nin yaklaşımlarına bir tutum konusu değildir; AB’nin var olup olmayacağı sorunudur. 

Kürtler, kapitalizmin merkezi Avrupa’nın çıkarlar dünyası olduğunu iyi bilmektedirler. Bu gerçeği özellikle son yüzyılda defalarca gördüler. Kaldı ki Ermeni Soykırımı Avrupa’nın gözü önünde gerçekleştirilmiştir. Osmanlı Avrupa’nın şu bu eleştirisini dikkate almadan soykırımı ısrarla sürdürmüştür. Sanki tarih tekerrür etmektedir. Avrupa Türkiye’ye eleştiriler getirmekte, ama Türkiye bildiğini okumaktadır. 

Bu durumda Kürtler gerçeği görerek örgütlülüklerini, savunma güçlerini güçlendirip büyüterek direnişi geliştirmelidirler. Bir seferberlik ruhuyla mücadeleye kenetlenmelidirler. Tayyip Erdoğan “biz kendi göbeğimizi keseriz” derken kast ettiği “siz ne derseniz deyin ben bu politikadan vazgeçmeyeceğim, Kürt soykırımını tamamlayacağım” olmaktadır. Bazı işbirlikçi Kürtlerle bu politikasını meşrulaştırıp sonuca ulaşacağını düşünmektedir. Bu durum karşısında tüm Kürtlere düşen görev de varını yoğunu ortaya koyarak direnişi çok boyutlu yükseltmek olacaktır. Eğer Türk devleti savaşı bu kadar kirli hale getirmişse ve her tarafa yaymışsa, o zaman genç Kürt erkekleri ve kızları ablaları ve abilerinin izinde yürüyerek fedaice duruşla bu soykırımcı faşist iktidara gereken cevabı vermelidir. 

Gün, faşist şef ve AKP iktidarına karşı direnme iradesini ortaya koyma, soykırım amaçlarına pişman ettirme zamanıdır. 


KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA