KCK Yürütme Konseyi Üyesi Aydar, Kürt Halk Önderi Öcalan'a yönelik tecride tepki göstererek, "Eğer devlet Kürt sorununu çözmek istiyorsa Başkan Apo ile görüşmelidir. Çünkü şu anda merkezde olan Başkan Apo’dur" dedi.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin birinci yılı, AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımı ve Kürtlerin buna karşı mücadelesi üzerine ANF’nin sorularını yanıtladı.
‘TECRİT SAVAŞ GEREKÇESİDİR’
Kürt sorununun çözümüne dair anlaşmalar yapıldı, protokoller imzalandı. "Dolmabahçe Sarayı Mutabakatı" oldu. Ancak bundan kısa bir süre sonra her şey aniden tersine döndü ve ardından 5 Nisan’da Öcalan’a yönelik tecrit başladı. Ne oldu da böylesi bir radikal bir değişim yaşandı?
Her şey çok iyi gitmiyordu. Belki kamuoyuna öyle yansıyordu ama perde arkasında öyle değildi. 2013 yılında başlayan süreç 2015 yılına geldiğinde yumuşama dışında herhangi somut adım atılmadı. Hâlbuki başlangıçta yapılan konuşmalarda Başkan Apo’nun bize gelen, 13 Şubat tarihli mektubundaki şartlar yerine gelseydi bu mesele 2013 yılının sonuna kadar çözülürdü. 2014 yılına bile kalmazdı. Niye 2015 yılına kadar devam etti? Kürt tarafının sürekli dayatması ve çabasıyla ancak süreç Dolmabahçe Sarayı Mutabakatı'na kadar gelebildi. Buradaki mutabakat ciddiydi. İşler artık mektup getir-götür ile olmayacaktı. Bir noktaydı, zirveydi. Kürt tarafının dayatmasıyla Dolmabahçe Sarayı Mutabakatı'na gelindi. Orada ya adım atılacaktı ya da bozulacaktı. Ve bozuldu. Bizim açımızdan oyalama bir süreç yürütülemezdi. Bana göre Kürt sorununda şimdiye kadar Türkiye Cumhuriyeti'nin hükümetlerinin bir çözüm programı olmadı. Özellikle Recep Tayyio Erdoğan’ın hiç olmadı. AKP, “Kürt tarafını nasıl silahsızlandırabiliriz” üzerinde yoğunlaştı. Çünkü onlar sorunun çözümünde hak, hukuk yerine silahsızlandırmayı anlıyor. Olmayınca, özellikle Dolmabahçe Sarayı'nda sonra Erdoğan ile ordu anlaştı. Erdoğan 19 Mart 2015 Harp Akademiler Komutanlığı'nda bir konuşma yaptı. Orada yaptığı konuşmada 1915 yılında, 1,5 milyon Ermeni ve 500 bin de Asuri-Süryaninin katledildiği soykırımı kastederek, "Burada gayrimüslimler arındırıldı. Eğer arındırılamamış olsaydı biz bugün bu ülkeyi bu şekilde yönetemezdik. Kendimize burayı vatan edemezdik. O günkü arınma kararı ne kadar doğruysa bugün de o kadar doğrudur" dedi. Ondan dolayı Erdoğan’ın zihniyetinde Kürtlerden arınma var. Cizre, ve Sur’da yapılan operasyonları değerlendirirken, "Burayı kendimize vatan yapmak içindir" zihniyetinde. Bu, orduyla yapılan anlaşmanın yansımasıdır. Düşünün, 19 Mart, Newroz Bayramı'ndan iki gün öncedir. Biz barış mesajı vermek için çabalarken o, bu tür mesajlar veriyor. Zaten aynı günlerde Ukrayna’da masanın, anlaşmanın olmadığını açıklayarak her şeyi bitirdi.
Tam bir yıl geçti. Başkan Apo’ya yönelik tecrit uygulamaya başladılar. Hepimiz çok iyi biliyoruz; tecrit uygulamak savaşın gerekçesidir. Yaşanan savaşların başlamasının üzerinden 32 yıl geçti. Bu sorunun çözülmesi ancak bir tarafın diğer taraf üzerinde askeri zafer kazanmasıyla olur. Şu anda öyle bir şey görünmüyor. Yoksa savaş bitmez. Bunun ara formülü yok. Görüşme yoksa savaş başlar. Bunun alternatifi yok. Zaten hazırlıklarını bu şekilde yapmışlardı. Tam 24 Temmuz 2015 günü Medya Savunma Alanları'nı onlarca uçak, yüzlerce sortiyle bombaladılar. Onların deyimiyle tarihin en büyük hava operasyonuydu! Bunun anlamı “Ben seni masada teslim alamadım, silahla alacağım” demektir. Bugün de bilinçli seçilmişti. Dikkat edin, 24 tesadüf bir tarih değil. Lozan Antlaşması'nın yapıldığı tarihtir. Bilinçli ve planlı bir şekilde seçildi.
Sizce baştan beri samimi değiller miydi?
Tabii ki değildiler. Samimi olsalardı, Dolmabahçe Sarayı'ndaki mutabakata sahip çıkarlardı. Verdikleri sözlere sahip çıkarlardı. Anayasayı değiştirirlerdi, siyasi yolun açılması için bütün engelleri kaldırırlardı. Kürtçenin kamu alanında resmi dil olması için yasal düzenlemeler yaparlardı.
Sizin de gidişiniz gündemdeydi...
Evet. Tam da o dönemde Erdoğan’ın açıklamalarıyla birlikte oraya takıldı. Daha önce heyet ile hükümet temsilcileri konuşmuşlardı. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı, Başkan Apo ile görüşmelerinde "gelsinler, sorun yok" demişti. Orada da tamamdı. Başkan Apo da "gelsinler" dedi. Ardından hükümet yetkilileri heyeti arayarak "gelmesinler" demiş. Bizim gidişimiz sürecin bir parçasıydı. Süreç de ondan sonra tıkandı.
Erdoğan mı engelledi?
Bir bekçinin atanmasını bile kendisi yapıyor. Ondan habersiz olması mümkün mü?
Peki, Öcalan’a uygulanan tecrit ne anlama geliyor?
Abdullah Öcalan, bu hareketin kurucu ve önderidir. Bu hareketin bugüne gelmesinde belirleyici role sahip bir insandır. Evet, 17 yıldır orada tutuklu ama yine de harekete yön verme doğrultusunda katkılarını sunmuştur. Bu devlet Başkan Apo’yu bu işin sorumlusu olarak gördüğü için cezalandırmak istiyor. 17 yıldır ağır bir tecrit uyguluyor. Son bir yıldır da kendisinden hiçbir haber alamıyoruz. Yanına götürdükleri beş kişiden ikisini çıkardılar. Orada kalanlarla görüştürülmüyorlar. Avukat görüşmelerinde onlara "Öcalan kelimesi geçerse müdahale ederiz" diyorlar. Türk devleti baştan beri Başkan Apo’nun esaretinden yararlanabilir miyiz, diye yaklaştı.
'MERKEZDE BAŞKAN APO VARDIR; ONUNLA GÖRÜŞÜLMELİ'
Zaman zaman devlet yetkilileriyle Öcalan arasında görüşmelerin devam ettiği yönünde haberler çıkıyor. Bu doğru mu?
Biz bilmiyoruz. Kendimiz görüşmeyene kadar bizce kimse görüşmemiştir. Biz bunu kabul etmiyoruz. Eğer devlet Kürt sorununu çözmek istiyorsa Başkan Apo ile görüşmelidir. Çünkü şu anda merkezde olan Başkan Apo’dur. Hareketimiz de onu başmüzakereci seçmiştir. Bunu da kamuoyuna açık yapmalıdır.
‘AVRUPA KURUMLARI SAMİMİ DAVRANMIYOR’
Siz de bir hukukçusunuz. Türk devletinin Öcalan’a yaklaşımını bu çerçevede nasıl değerlendiriyorsunuz?
Baştan itibaren İmralı’da özel bir hukuk uygulanıyor. Yazılmamış ve Başbakanlığa bağlı olan bir kriz merkezi tarafından yönetiliyor. Burada MİT, askeri yetkililer ve Adalet Bakanlığı temsilcileri bulunuyor. Orası tarafından yönetiliyor. Türkiye’deki yasalar uygulanmıyor. Bu çerçevede AİHM ve CPT’nin de raporları var. Bu tespitte bulunuyor. Bunun dışında tecridin uygulandığı, insan hakları ihlalinin yaşandığı bir sürü rapor ve belge var. 1 yıldır da hiç kimseyle görüştürülmüyor. 5 yıldır da avukatlarıyla görüştürülmesine izin verilmiyor. Burada bir hukuk ve yasadan bahsedebilir miyiz? Keyfi ve özel bir uygulama söz konusu. Hukuk ve yasalarda yeri olmayan uygulama.
AİHM, CPT olmak üzere birçok kurum da sessiz...
Kürt halkı 17 yıldır Başkan Apo’nun üzerindeki tecridi kırmak için yoğun bir çaba içerisindedir. Her yıl yüzlerce eylem yapıyor. AP, AİHM, AK ve CPT nezdinde girişimleri var. Ancak, devletler özel çıkarlarından dolayı duymazlıktan geliyor. AB devletleri Türkiye ile olan ilişkilerinin zedelenmesini istemiyorlar. Devletlerin bu tutumu uluslararası insan hakları kurumlarını da etkiliyor. BM, AB ve mahkemeleri de bu şekilde etkiliyor. Böylesi bir uluslararası durum var. Ama bugün geçmiş ile karşılayacak olursa kamuoyunda ve basında Kürtler daha fazla çıkıyor. Ama yeterli değil. Bu durumları etkilemek bizim mücadelemize bağlı.