‘Barış için vicdani ret hakkı anayasada yer alabilir’
‘Barış için vicdani ret hakkı anayasada yer alabilir’
‘Barış için vicdani ret hakkı anayasada yer alabilir’
Birçok ülkede anayasal bir hak olan vicdani ret, askerliğin kutsandığı Türkiye’de ise halen yasal bir geçerliliğe sahip değil. Vicdani retçi Halil Savda, resmi rakamlara göre bir buçuk milyon “asker kaçağının” bulunduğu Türkiye’de 1990’larda tırmanan vicdani ret hareketinin askeri vesayetin de zayıflamasında pay sahibi olduğunun altını çizdi. “Vicdani retçilerin tutarlı ve cesur yaklaşımları toplumsal dönüşümün sağlanması anlamında önemli işlev görüyor” diyen Savda, demokratik bir barışın egemen kılınması yolunda yeni anayasada vicdani ret hakkının da rahatlıkla yer alabileceğini vurguladı.
Dünya tarihinin önemli isimlerinden Alman bilim insanı Albert Einstein’ın, "Zorunlu askerlik sadece medeniyetin devamı için değil, aynı zamanda varlığımız için de ciddi bir tehlike oluşturur" sözleri çok yalın bir dille özetliyor ölmeyi ve öldürmeyi kutsayan militarizmi. İnsanlığın ve doğanın yaşamı için ciddi bir tehdit olan silahı, hümanist bir bakış açısıyla reddeden bir yaklaşımın izdüşümüne bakıldığında Einstein’ın, bu sözlerinin bilimsel çalışmaları kadar dikkate alınmaması tarihi bir talihsizlik olmanın ötesinde kıtaları sömürmenin, milyonlarca insanın üzerinde yeni yeni silahların denenmesinin mimarlarının bu yönlü politikalara ivme kazandırmayı seçtiği bir dünya güncelliğini yaşıyoruz. Ancak buna karşı inatçı, ısrarlı ve direngen tutumlar da reddi vicdanlarıyla insanı ve doğayı savunmaya devam ediyor.
20. yüzyılın başında İngiltere, Danimarka, İsveç gibi ülkeler vicdani ret hakkını tanıyarak, anayasalarına eklediler. Bu ülkelerin dışında 20 Avrupa ülkelerinin hemen hemen tamamında vicdani ret bir hak olarak tanınmış durumda. “Komşu tehdidi”, “dış güçlerin oyunları” gibi söylemlerle kurulduğu günden bu yana askerliğin zorunlu olduğu Türkiye’de ise ilk vicdani ret 1989’da Tayfun Gönül tarafından gerçekleştirildi. O tarihten bu yana Türkiye’de 33’ü kadın olmak üzere 137 vicdani ret kararı alan bulunuyor. Vicdani ret hakkı, bu hakkın Türkiye’deki yansıması ve vicdani reddin anayasal olarak da tanınmasını vicdani retçi Halil Savda ile konuştuk.
* Öncelikle genel yaklaşımın ötesinde sizin pencerenizden bir vicdani retçi olarak, vicdani reddi nasıl tanımlıyorsunuz ve bunun Türkiye'deki karşılığını nasıl buluyorsunuz?
Vicdani ret kuşku yok ki zorunlu askerlik uygulamasının doğurduğu bir eylem biçimi ve kavramlaşma. Ulus devletlerin “halk orduları” olmasaydı ve bu zorunlu hale gelmemiş olsaydı böyle bir kavramlaşma olmazdı. Elbette her ülkede vicdani ret kavramlaşmasının özel ve özgün içeriklere oluşuyor. Dolayısıyla vicdani ret tek başına bir zorunlu askerliğin reddi değildir. Örneğin Amerika birleşik devletlerinde 1960’larda vicdani ret doğrudan emperyal savaşın ve müdahalenin reddi anlamına gelmiştir. Amerika’daki savaş karşıtlarının Vietnam işgaline karşı mücadelelerinde bayrak olmuştur.
'VİCDANİ REDDİN TÜRKİYE'DEKİ KARŞILIĞI SAVAŞIN REDDİDİR'
Türkiye’de 1984 yılında başlayan ve 1990’lı yıllarda tırmanan savaşın reddedilmesinde vicdani retçilerin önemli işlevi olmuştur. Dikkat edilirse Türkiye tam bu yıllarda vicdani ret kavramlaşması ile tanışmıştır. 90’dan önce böyle bir kavramlaşma ve arayış yoktur. Bu yıllarda gerilla ve asker cenazelerinin gelmediği köy, kasaba ve şehir neredeyse yok gibidir. Her gün askeri operasyonlar oluyor, Kürt köyleri boşaltılıyor, Kürt erkek ve kadınları işkencelerden geçiyordu. Vicdani reddin Türkiye’deki karşılığı savaşın reddi ve barış politikalarının savunulması oluyor. Militarizm gibi birçok kampanyamızda savaşla yüzleşmeye ve barışın önemini vurgulamaya çalıştık.
* Silah, askerlik, öldürme gibi kavramların yan yana "erkekliğin şanı" durumuna getirilen bir toplumda vicdani ret konusu da oldukça zorlu bir karar ve süreci kapsıyor. Bu kararı alanlardan birisiniz. Yaşadığınız süreçler var, vicdani ret kararları alanların karşılaştığı akıbet gibi. Size ya da vicdani ret hakkını kullanan diğer yurttaşlara yapılanlar ışığında askerin yaklaşımı zaten belli ama Türkiye'de vicdani reddin toplumsal anlamdaki algısı, yönelimi nedir? Çünkü bu hak, toplumda yer bulması ve anlam kazanması, toplumsal dönüşümle mümkün olacaklar arasında bir nevi.
Türkiye’de resmi rakamlara göre bir milyon beş yüz bin asker kaçağı var. Bu azımsanacak bir rakam değil. Ta Osmanlı’dan beri Anadolu-Mezopotamya toplumunda askere gidenlere dair kayıp duygusu var. “orası Muş’tur, yolu yokuştur, giden gelmiyor acep ne iştir” dizeleri toplumun bu duygu halini anlatır. Bu bir anonimdir ve birinci dünya savaşında Osmanlı tarafından yemen cephesine sürülen ve bir daha evlerine dönemeyen Anadolulu gençlerin acıklı hikayelerini anlatır. Yine resmi devlet tarafından öyle çokça övülen kurtuluş savaşı asker kaçaklarının, firarlarının en çok olduğu dönemdir. Bu nedenle Mustafa kemal ve arkadaşları istiklal mahkemelerini kurdular. Bu mahkemelerde asker kaçağı-firarı yüzlerce erkek darağaçlarında asıldı. Bu darağaçları ile amaçlanan toplumun korkutulması ve genç erkeklerin zorla cepheye sürülmesiydi.
Zannedildiği ve anlatıldığı gibi kurtuluş savaşında bütün toplum savaşa katılmadı. Gençler coşkuyla silaha sarılmadılar. Buradan şuna geliyorum: Türkiye toplumu askerliğe hiçbir zaman sıcak olmadı. “asker-millet” söylemi yalandır ve millet hiçbir zaman asker olmadı. Vicdani retçiler olarak “her Türk asker doğar” söylemindeki yalanı deşifre ettik. Genç erkekler Türk Silahlı Kuvvetleri içinde zorunlu hizmet gereği görev yaparken coşkuyla çatışmadılar. Bu nedenlerle vicdani retçilere toplumun yaklaşımı başından bu yana hep sıcak oldu. Toplumsal de-militarizasyon bu anlamda mümkün. Vicdani retçilerin tutarlı ve cesur yaklaşımları toplumsal dönüşümün sağlanması anlamında önemli işlev görüyor. Bugün askeri vesayetin zayıflamış ve aşılıyor olmasında bizlerin çabalarının rolü büyük.
ANAYASAL DÜZENLEMEDE RAHATLIKLA YER ALABİLİR
* BM 1980'lerin sonunda yaklaşık 50 ülke bağlamında devletleri vicdani ret hakkını tanımaya çağırdı. Türkiye özgülünde ele alacak olursak tabi ki de karşılığını bulmadı. Siz bu hakkın anayasal anlamda tanınması, güvence altına alınması ve mutlak suretle yaygınlaşmış biçimde uygulanmasında temel hak ve özgürlükler çerçevesinde değerlendirildiğinde nasıl bir düzenlemenin olması gerektiğini düşünüyorsunuz.
BM’nin, Avrupa konseyinin ve Avrupa insan hakları mahkemesinin içtihat ve tanımları çerçevesinde bir yasal düzenleme gerekiyor. Öncelikle zorunlu askerlik uygulamasının sona ermesi gerekiyor. Zorla askere almak zorbalık. Ben zorunlu askerlik uygulamasına inceltilmiş kölelik diyorum. Bu inceltilmiş kölelik ve zorbalık uygulaması nedeniyle her gün askeri kışlalarda genç erkekler ya intihar ediyorlar ya da cinayete kurban gidiyorlar. Zorunlu askerlik uygulamasına son verilmesi ve vicdani ret hakkının tanınması gereklidir.
Kanaatime göre vicdani ret hakkının tanınması için anayasal bir düzenlemeye gerek yok. Mevcut darbe anayasası bile vicdani ret düzenlemesini olanaklı kılabilir. Dolayısıyla yasal bir düzenleme ile vicdani ret hakkının tanınması mümkündür.
12 EYLÜL ANAYASASI MECLİS TARAFINDAN YASADIŞI İLAN EDİLMELİ
* Türkiye'de halihazırdaki anayasa 12 Eylül askeri darbe ürünü. Sizin de karşıt olduğunuz bir yaklaşımın, anlayışın ürünü. Bu anlamda sivil, demokratik, çoğulcu, özgürlükleri güvence altına alan kapsayıcı bir anayasanın çerçevesini belirleyecek olursanız bunun kriterlerini nasıl sıralarsınız?
1982 anayasası darbe ürünüdür ve gayri meşrudur. Bu anayasanın “anayasal” meşruluğu yoktur. Dolayısıyla bütün sonuçlarıyla birlikte bu anayasa meclis tarafından yasadışı ilan edilmelidir. Askeri vesayetin ve militarist-milliyetçi zihniyetin aşılması öncelikli kriter olmalıdır. İnsan hak ve özgürlüklerine dair evrensel beyannameler anayasanın kabul ettiği ve çelişmeyeceği en temel kriter olmak durumunda. Trabzon ile Şırnak’ı barıştıracak, Dicle’yi Meriç ile birleştirecek, Torosları Ağrı’ya tanıtacak anayasal ilke gereklidir. Anayasanın öncelikli gündem ve içeriği bir kangren halini alan Kürt, Alevi ve Ermeni sorunlarına demokratik, özgürlükçü ve barışçıl çözümü sağlamak olmalıdır.
Halkları, sınıf ve kültür elçilerini, ezilen emekçi ve kadınları, horlanan ve dışlanan mezhepleri, tarikat ve cemaatleri, sömürülen erkekleri ve kadınları, ezilen ve dışlanan eşcinselleri, iktidarların dışladığı, ezdiği ve yok saydığı herkesin kendini bulduğu kriterler yeni anayasanın öncelikli konusu olmalıdır. Özgürlük, eşitlik ve adalet kavramları evrensel içerikleri ile vazgeçilmez olmalıdır. Kuşun, toprağın ve suyun haklarını gözeten bir anayasa olmazsa olmazdır.
* AKP'nin bu yıl başında adına "çözüm" dediği bir süreç ve akabinde yaşananları biliyorsunuz. Siz geçtiğimiz yıl Roboskî'den Ankara'ya zorlu, anlamlı bir barış yürüyüşü gerçekleştirdiniz. Bu anlamda bu süreci nasıl ele alıyorsunuz?
Bu sürecin en büyük aktörlerinden biri AK Parti. Ancak tek başına AK Parti tarafından başlatılan ve yürütülen bir süreç değil. Bu sürecin ikinci büyük aktörü hiç kuşkusuz Öcalan ve Kürt hareketidir. Çözüm sürecinin temel parametreleri Öcalan ve Erdoğan tarafından oluşturuluyor. Dolayısıyla ikili bir ortaklıktan bahsedebiliriz. Başlatılmış olan çözüm sürecini destekliyorum. Roboskî’den Ankara’ya yapmış olduğum yürüyüşün esas amacı silahların devre dışı bırakılması ve sivil demokratik siyasetin öne çıkmasıydı. Elli gün süren yürüyüş boyunca Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümünü istedim. Çözüm süreci ile bugün bu gerçek oluyor. Silahlar karşılıklı devre dışı bırakılıyor ve Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü hususunda demokratik inisiyatiflerin önü açılıyor ve güçleniyorlar. Bu elbette sevindiricidir. Sürecin kalıcı barışla sonuçlanması ve özgürlüklerin güçlenmesi için üzerime sorumluluk düşerse bundan kaçmam.
* Türkiye'de vicdani ret hakkının tanınması, yasal güvence altında uygulanmasının demokratik kriterlerle kalıcılaşması için vicdani ret örgütlülüğünün misyonu, rolü nedir? Önemini nasıl ele almak gerekir?
Önemi şundandır ki eğer vicdani ret inisiyatifleri ve hareketi olmasaydı vicdani ret hakkı gündemde olmazdı. Bugün eğer zorunlu askerlik uygulamasının sona ermesini konuşuyorsak ve vicdani ret hakkının yasal güvenceye kavuşturulmasından bahsediyorsak bu vicdani ret hareketi sayesindedir. 2014 yılındaki vicdani retçiler gününe kadar vicdani reddin hak olarak tanındığı ve Kürt sorunda demokrasi, özgürlük ve barışın gerçekleşmesini diliyorum.