Başkaya: Bu kör gidişi durdurmalıyız

Topyekun saldırıya açlık, işsizlik, sefalet ve doğa talanının eşlik ettiğini belirterek, “Bu kör gidişin ivedilikle durdurulması gerekir” diyen Doç. Başkaya, kayyum rektör atamasının püskürtülmesinin bir kırılma noktası olacağını vurguladı.

Doç. Fikret Başkaya, Boğaziçi’ne rektör atayarak üniversitenin statüsünün herhangi bir devlet dairesine indirgendiğini belirterek, “Üniversite özerk değilse üniversite değildir. Öğrencileri desteklememiz gerekiyor” dedi.

Yazar, tarihçi ve düşünür Doç. Dr. Fikret Başkaya, 12 Eylül’den AKP-MHP-Ergenekon iktidarı dönemine kadar üniversitelerin geldiği durumu ANF’ye değerlendirdi. Başkaya, Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanmasının, Türkiye’de demokrasinin D’sinin ve üniversitelerin özerkliğinin de Ö’sünün olmadığını ifade ettiğini vurguladı. Bu atamayla üniversite konusunda mevcut olan sorunun nihai sınırına ulaşıldığına dikkat çeken Başkaya, bu uygulamayla üniversitenin herhangi bir devlet dairesinin statüsüne indirgendiğine işaret etti.

DÜZLEME OPERASYONUNUN DEVAMI

Çökertmedikleri çok az sayıda kurumdan en önemlisinin Boğaziçi Üniversitesi olduğunu kaydeden Başkaya, orayı da düzlemek, hizaya getirmek istediklerini söyledi. “Dikkat ederseniz bunlar bir düzleme operasyonu yapıyorlar, bu da devamı” diyen Başkaya, şöyle devam etti: “Oraya kayyum atayarak, elitist bir kurum olarak görmek istedikleri üniversiteyi hizaya getirmeyi, toplumu kutuplaştırmayı amaçlıyorlar. İkincisi; bu vesileyle, kamuoyunu asıl sorunlardan uzaklaştırma isteği var. Üçüncüsü; muhtemelen üniversiteyi başka yere taşıyarak, arazisini ranta tahvil etme niyetleri var… Netice itibarıyla bir taşla birkaç kuş vurmayı amaçlıyorlar. Çok boyutlu bir saldırı söz konusu ve buna mutlaka karşı çıkmak; öğrencilerin ve hocaların haklı taleplerini desteklemek gerekiyor.”

BOĞAZİÇİ’NDE AKADEMİK BİLİNÇ YÜKSEK

Başkaya, diğer üniversitelerden farklı olarak Boğaziçi’ne yapılan kayyum rektör atamasının büyük tepki çekmesinin, Boğaziçi’nin köklü bir üniversite olmasından kaynaklandığını belirtti. Boğaziçi’nde hem hocalarda hem de öğrencilerde akademik bilincin görece daha yüksek olduğunu ifade eden Başkaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir kurumun üniversite adını hak edebilmesi için hem siyasi otorite hem de sermaye karşısında özerk olması gerekir. Kendine özgü bir üslubu, geleneği olması gerekir ki, bu zamanla oluşan bir şeydir. Üniversitenin kendini savunabilmesi gerekir. Tabii kendine özgü yöntem ve araçlarla; tank ve tüfekle değil. Üniversitede yapılanların toplumdaki özgürlük mücadelesiyle kavuşması; üniversite üyesinin bilim namusunu ve entelektüel dürüstlüğü içselleştirmiş ve tecessüs sahibi olması da gerekir.”

REJİM ÖZERK KURUM VE YAPILARA DÜŞMAN

Türkiye’de öteden beri özerk kurum ve yapılara izin vermemek gibi bir geleneğin olduğunu anımsatan Başkaya, 1933, 1960, kısmen 1971, asıl 1980 ve en son da 15 Temmuz’un ardından gelen 20 Temmuz darbesiyle üniversitelerin belli aralıklarla tırpanlandığını belirtti. Üniversitelerde özellikle 15 Temmuz sonrası yapılan sivil darbeyle Cumhuriyet’in en büyük tahribatının yapıldığına işaret eden Başkaya, üniversitelerin neredeyse boşaltıldığını dile getirdi. Rejimin esas olarak özerk kurum ve yapılara düşmanlığı olduğunu vurgulayan Başkaya, şöyle konuştu: “Bu durum bugüne mahsus bir durum değil. Asıl kırılma her şeye rağmen 1980’de başladı, diyebiliriz. Zaten YÖK’ü dayattığı andan itibaren üniversite kavramı diye bir şey kalmamıştı. Demin de belirttiğim gibi; bir üniversite zaten özerk değilse üniversite olmaz. Kendi kendini yönetemeyen bir kurum üniversite olmaz. Bizim Özgür Üniversitemiz gerçek bir üniversitenin ne olması gerektiği hakkında bir fikir verebilir. Özgür Üniversite hiçbir yere, hiçbir otoriteye tabi değildir ve hiç kimseden emir almaz. Kendi rotasını kendisi belirler… Radikal eleştiriyi içselleştirebilmek, gerçek üniversitenin olmazsa olmazıdır.”

ÜNİVERSİTE, ONLAR İÇİN HERHANGİ BİR DAİRE

Mevcut siyasi iktidarın üniversiteleri özerk olması gereken kurumlar olarak değil, kendi adamlarını yerleştirebileceği herhangi bir devlet kurumunun yöneticisi veya genel müdürü gibi gördüklerini belirten Başkaya, “Orada herhangi bir liyakat aranmıyor, tek kriter yandaş olmak. Aynı şeyi üniversite için de yapıyorlar” dedi.

ÖĞRETİM ÜYELERİNİN MEMUR BİLİNCİ

Gereken tepkinin hiçbir zaman gösterilemediğini belirten Başkaya, Türkiye’de maalesef üniversite öğretim üyelerinin ortalama bilincinin memur bilinci olduğuna dikkat çekti. Bu konuda 1980’li yılları örnek gösteren Başkaya, “1981’de YÖK’ü dayattıklarında eğer üniversite adına layık bir kurum, gerçek üniversite olsaydı, öğretim üyeleri de gerçekten akademik-entelektüel bilinci içselleştirmiş olsaydı, radikal bir karşı çıkış mümkün olabilirdi. O zaman YÖK’ü dayatan cunta yönetimi ya geri adım atardı ya da üniversiteleri kapatırdı. Fakat üniversitenin kapısına kilit vurmak, herhangi bir kurumu kapatmakla aynı şey değildir. O zaman sadece öğrencileri değil, milyonlarca aileyi, önemli bir kitleyi karşısına almış olurdu ve buna cüret edemeyebilirdi. Kapatırsa da üniversiteler ileriki dönemde avantajlı durumda olurlardı. Moral üstünlüğe sahip olurlardı” diye konuştu.

‘DEVLETİN BİR BİLDİĞİ VARDIR’ ANLAYIŞI

Başkaya, bu konuda yaşadığı bir anekdotu şöyle paylaştı: “Üniversite üyesiyken, bir kitap yazdım, ‘terörle mücadeleye’ soktular. Ne ilgisi vardı kitabın terörle? Öyle şey olur mu? Cezam kesinleşince asistanlarım kısa bir metin yazıyorlar ve hocaların imzasına açıyorlar. Hocalardan biri, ‘Ben bu bildiriyi imzalamam, eğer devlet ceza verdiyse bir bildiği vardır’ diyor. Aslında bu tekil bir şey değil, Türkiye’deki akademisyenlerin ortalama bilincidir. Bizde üniversiteler herhangi bir devlet kurumundan farksızdır. Gerçek üniversite hocalarını üniversitede pek yaşatmazlar. Nitekim de 20 Temmuz 2016’dan sonra Kanun Hükmündeki Kararnameler (KHK) ile üniversitelerin içini boşalttılar.”

MANTAR GİBİ MERDİVEN ALTI ÜNİVERSİTELER

İktidarın gelinen noktada zaten çimento fabrikası kurar gibi üniversite açtığını belirten Başkaya, eğitimi de özelleştirdiğini hatırlattı. O yüzden merdiven altı üniversitelerin mantar gibi bittiğine dikkat çeken Başkaya, “Türkiye zaten çöktü ama şimdi her tarafını çökertiyorlar. Özelleştirdiğin zaman artık orası üniversite olmaz, diploma ticareti yapılan bir ticarethaneye, kapitalist işletmeye dönüşür. Bu merdiven altı üniversiteler, diploma ticareti yapılan kurumlara dönüştü” dedi.

BOĞAZİÇİ’NİN DE İÇİNİ BOŞALTACAKLAR

Diğer sağ iktidarlardan farklı olarak, mevcut iktidarın politik İslamcı olduğunu belirten Başkaya, önünde engel olarak gördüklerini yerle bir etmek üzere saldırıyı devam ettiğini söyledi. Yapılan son kayyum rektör atamasının da bundan bağımsız olmadığını vurgulayan Başkaya, oraya da kendilerine yakın insanları sokup içini boşaltacaklarını belirtti.

TARİHE KARŞI ZORLAMA YAPIYORLAR

Başarmalarının mümkün olmadığını kaydeden Başkaya, “Zira tarihte geriye dönüş mümkün değildir. 40 yaşındaki insana 8 yaşındaki çocuğun ceketini giydirmek gibi bir şey. Akılsızca tarihe karşı bir zorlama yapıyorlar ama bu arada memleketi yağmalamanın da yolunu buldular” şeklinde konuştu.

BU KÖR GİDİŞİN DURDURULMASI GEREKİR

Açlık, işsizlik, sefalet olduğunu ama bunların hepsi önemli olmakla beraber en çok doğanın talan edilmesinin kendisini rahatsız ettiğini, “Ayağımızın altındaki zemin kaymakta” şeklinde ifade eden Başkaya, “Doğayı yok ettiğin zaman zaten yaşamın zeminini yok ediyorsun. İnşaat, yol, köprü ve kanallar, HES’lerle, JES’lerle vb. ülkeyi çölleştiriyorlar, yok ediyorlar. Bu yağma ve talan vakitlice durdurulamazsa geriye kurtarılacak bir şey kalmayabilir. Bu kör gidişin ivedilikle durdurulması gerekir” dedi. Kayyum rektör uygulamasına karşı gereken tepki vermemenin bu yolu açmak anlamına geleceğini kaydeden Doç. Dr. Fikret Başkaya, şunun altını çizdi: “Üniversitenin namusu kurtarmak için bu kayyum rektör atama saldırısının püskürtülmesi büyük önem taşıyor. Zira bu bir kırılma noktası olacaktır.”