Başkanlık rejimi ve CHP tabanının geleceði -Veysi Sarısözen

Başkanlık rejimi ve CHP tabanının geleceði -Veysi Sarısözen

AKP Kürt sorununda “anayasal çözümü” reddetti, bunun yerine “anayasal diktatörlüðe” yol açacak “Başkanlık Rejimine” geçiş kararını resmen açıkladı.

Bu Anayasa konusunda her türlü uzlaşma şansını ortadan kaldırdı. Eðer tekrar “uzlaşma” imkanı doðacaksa, bu, ancak AKP’nin “Başkanlık rejimine” geçişini önleyerek gerçekleşebilir.

Hükümet sözcüleri “dil sürçmesi” dese de, üst üste iki kere “tek din” diyen bir kişinin, parlamenter rejim yerine başkanlık rejiminde “tek şef” olması korkunç sonuçlar doðurur. Ortada “laiklik” kalmaz, “tek din” lafını “tek mezhep” izler. Parlamenter rejimde zaptedilemeyen kişiyi Başkanlık Rejiminde hiç kimse durduðu yerde durduramaz. Yalnız ve esas olan bu deðil. Türkiye bütün büyük devletler arasında çıkar kavgasının düðüm noktasında bir ülke. Kendi içinde Türk-Kürt savaşı sürüyor, bu, iç savaşa evrilme potansiyeli taşıyor. Suriye topraklarından “iki Kıbrıs ya da Hatay” büyüklüðünde bir topraðın“tampon” adı altında Suriye’den koparılması ve “ilhak” edilmesi için savaşçıðlıkları atılıyor; Federe Kürdistan üzerinde Ýran’la amansız bir nüfuz kavgası tırmanıyor; Türkiye bir “bölgesel devletler arası savaşın” eşiðinde bulunuyor. Ýran’la rekabet silahlanmayı “nükleer silah edinme” kulvarına doðru sürüklüyor –atom reaktörlerinden bu nedenle söz ediliyor- ve Kürecik bu savaşta ABD’nin çıkarları adına Türkiye’nin felakete doðru gidişinin ilk adımınıoluşturuyor. Ve nihayet artık görülüyor ki, Türk ekonomisi ilk büyük şokta derin bir krizle yüz yüze gelme riski taşıyor, bu risk yüzünden uluslar arasıfinans çevreleri Türkiye’nin “kredi notunu” düşürüyor. Ve CHP “çökmüş; toplumun üstünde hızla askeri vesayetten “cemaatçi polis-yargı vesayetine” geçiş süreci amacına doðru hızla yürümekte. Medya zincire vurulmuş ve hiç kimse yarın kapısının çalınıp çalınmayacaðından emin deðil.

Bu ortamda “Başkanlık rejimi”nin anlamı nedir?

Bu ortamda Başkanlık rejimi, hızla yaklaşan istikrarsızlık ve kriz koşullarında, iç savaşa ve bölgesel savaşa hazırlık anlamına geliyor. Anayasal diktatörlük ve buradan “tek millet, tek devlet, tek din ve tek şef”sloganının işaret ettiði faşizme yönelme riski büyüyor.

Anayasa konusu artık “nasıl bir anayasa?” sorusu olmaktan çıkmış; Erdoðan diktatörlüðünü resmen ilan edecek bir Anayasa çizgisine karşı kitlesel mücadele konusu olmuştur. “Anayasal diktatörlük” yeltenişini durdurmak, iç savaşı ve bölgesel savaşı, hızla yaklaşan kriz koşullarında krizin yükünü emekçilerin sırtına yükleme siyasetini önlemenin en önemli adımıdır.

“Parlamenter rejimde”, bütün anti demokratik özüne raðmen özgürlükleri savunmak için varolan imkanlar, Başkanlık rejiminde Anayasaya ne yazılırsa yazılsın, ortadan kalkar.

Başkanlık rejiminde Türkiye’yi iç savaştan ve bölgesel savaştan korumak, çok büyük zorluklarla karşı karşıya kalacak. Anayasaya “en ültra özgürlük” lafları yazılsa da böyle olacak. Hitler Avrupa’nın en demokratik Anayasası olan Weimar Anayasasıyla holokost yaptı, 50 milyon insanın ölümüne yol açan savaşa neden oldu. “Anayasal diktatörlük”, anayasal yoldan dikta rejiminin egemenliði demektir.

Asıl şimdi “çok dinli ve çok mezhepli” toplum, bürokratik laikliðin iflas ettiði şu sırada, bunun yerine “özgürlükçü laikliði” inşa edemediði için, dinler ve mezhepler “devlet hakemliði” ile deðil, aşaðıdan yukarıya kendi aralarında “uygar bir barış” yaratarak bu laikliði yenilmez bir güç haline getiremedikleri için, şimdi bu “dinler ve mezhepler arası barış”tehlikededir.

Bu tesadüf deðildir. “Kemalist-laik askeri vesayet”ten, “Cemaatçi polis-yargı vesayetine” geçiş sürecine girildi. Bu süreçte Başbakanın “tek din”lafı, yaratılmak istenen “anayasal diktatörlüðün” ideolojik yapısına işaret ediyor. Böyle bir diktatörlük, ancak “Türkleştirilmiş, devletleştirilmiş ve kapitalistleştirilmiş bir Ýslam” ideolojisini zorunlu kılar.

Fırat’ın Doðusunda şimdi “yeni anayasayla” yaratılmak istenen Başkanlık Rejimi zaten yürürlükte. Bölge düpedüz dikta rejimlerine özgü bir egemenlik altında. Polis istediðini tutukluyor. Asker istediðini öldürüyor. Kürt halkı, ezici çoðunluðu ile bu saldırılara göðüs geriyor.

Kürt halkının büyük direnişi, Fırat’ın Batısında AKP’yi geriletmek, “askeri vesayetten, cemaatçi polis-yargı vesayetine geçişi önlemek ve bu “yeni vesayetin” altına girecek olan Erdoðan’ın “anayasal diktatörlük” yeltenişini yenilgiye uðratmak için büyük olanaklar veriyor. Fırat’ın Batısındaki laik, demokratik, barışçı güçler ve emekçiler AKP’yi durdurabilir.

CHP çöküyor. Kendi iç kavgalarıyla tehlikeli gidişi yalnızca seyrediyor. Ordunun desteðini yitirmiş olmak, geleneksel CHP bürokrasisini felce uðrattı. O gözünün önünde AKP-Cemaat devlet güçlerine karşı Kürt halkının verdiði mücadeleyi göremiyor.

CHP tabanı ya bu “iç kavgalarla” oyalanacak ve asıl yenilgiye o zaman uðrayacak; ya da artık kendi baðımsız iradesiyle harekete geçecek.

ANF NEWS AGENCY