Batı Kürdistan’ın bütün Kürtlere çağrısı var - Cahit Mervan
Batı Kürdistan’ın bütün Kürtlere çağrısı var - Cahit Mervan
Batı Kürdistan’ın bütün Kürtlere çağrısı var - Cahit Mervan
Suriye’de iç savaş uluslararası bir karakter kazandı. Büyük fillerin tepiştiği bir alan haline geldi. İki yılı aşkındır süren iç savaş sonucu Suriye-Batı Kürdistan’ın önemli bir kısmı hariç-harabeye döndü. Yüz bini aşkın insan iç savaşta yaşamını yitirdi. Evini-barkını terk-i diyar edenlerin sayısı ise birkaç milyonu buldu.
İç savaşının bu yıkıcılığına rağmen durması beklenmiyor. Derinleşmesi ve iç savaşının daha fazla can alması sanki bir kader gibi Suriye’nin önünde duruyor. Rejim ömrünü sürdürmek için bütün gemileri yakmış durumda. Ancak rejime karşı muhalefette amaçlarına ulaşmak için ondan geri kalmıyor. Her iki tarafta savaşın asgari kurallarına riayet etmiyor.
Rejim İran-Rusya, Çin gibi bölgesel ve uluslar arası güçlerin desteğini alırken, muhalifleri ise giderekten daha çok ‘Batı’nın askeri desteğini almaya başlıyor. ABD, AB devletleri, NATO ve Türkiye Suriye’nin geleceği konusunda hem fikir olmasalar da bir şekilde muhalefetin çeşitli örgüt ve kantlarına destek sunuyorlar.
Suriye rejiminin iç savaşa Lübnan Hizbullah’ını davet etmesi, Türkiye’nin El-Kaide, El-Nusra gibi kanlı şiddet örgütlerini desteklemesi ve bunları daha çokta Batı Kürdistan şeridinde devreye sokması işi bütünüyle içinden çıkılmaz bir hale sokuyor. Suriye’de eller ve cepler giderekten daha bir karışık hal alıyor.
Kürtler bu kanlı ve ülkeye yıkım getiren iç savaşın dışında durmak için ise yoğun bir çaba sarf ettiler ve ediyorlar. Kürtler bir taraftan özgürleştirdikleri şehir, kasaba ve köylerinde yaşamının normale dönmesi için çabalarken, diğer taraftan rejim güçleri ile silahlı ve Kürdistan’da alan kapma peşinde olan çeteci gruplara karşı kendilerini savunmak zorunda kalıyorlar.
ROJAVA ÇOK YÖNLÜ SALDIRI ALTINDA
Kürtler YPG’nin öncülük ettiği bu zorunlu savunma savaşında onlarca insanını kaybetti. Onlarcası yaşamının baharında kendi toprağını, halkını ve ülkesini korumak için canını feda etti. Binlerce Kürt savaşçı ise Kürdistan’ı korumak, özgür ve yaşanılabilir bir gelecek kurmak için canını feda etmeye hazır bekliyor.
Batı Kürdistan demografik yapı olarak bir bütünsellik arz etmiyor. Bu nedenle hem rejim güçleri, hem de Türkiye’nin destek ve himayesin de olan çeteci güçler Kürt yerleşim yerleri arasındaki bu ‘kopukluğu’ kendi açılarından bir fırsata dönüştürmeye çalışıyorlar. Bu nedenle saldırılarını demografik ve coğrafi olarak diğer Kürt yerleşim yerlerinden göreceli olarak ‘kopuk’ alanlar üzerinde yoğunlaştırıyorlar.
Bu yerleşim yerlerinin başında Afrin geliyor. Bu nedenle Kürtlerin kendi geleceklerini belirleme hakkına kast edenler burayı en zayıf halk olarak görüyor. Fırsat buldukça saldırılarını bu alanda yoğunlaştırmaya, ekonomik abluka ile Afrin’i çökermeye çalışıyorlar.
Öte yandan Federal Kürdistan yönetiminin Batı Kürdistan politik güçleri üzerinde dolaylı bir basınç yaratmak için sınır kapısını ikide bir kapatması ise halkın günlük yaşamını kötü etkiliyor. Büyük zorluklarla elde edilmiş kazanımları tehlikeye atıyor. Ambargo ile Batı Kürdistan’da politik yaşamı şekillendirme çabası giderekten Kürtler için adeta bir ‘Çin İşkencesine’ dönüşüyor.
BATI KÜRDİSTAN’DA TEHLİKE BÜYÜK
Hiç kuşku yok ki Batı Kürdistan büyük oranda özgürlüğü elde etmiş, onu kalıcı hale getirmenin, güvence altına almanın yoğun çabası ve gayreti içinde. Bu iki yönlü bir çabayı gerektiriyor.
Birincisi: Ülke içinde birlik ve beraberlik içinde özgürlüğü koruma ve garanti altına alma. Bu konuda atılan adımlar oldukça önemli. Yüksek Kürt Konseyi’nin kurulmuş olması; YPG gibi dişini-tırnağına takmış, her şart ve koşulda Kürtlerin canına-malına kast etmiş işgalci ve çeteci güçlere karşı Kürdistan’ı savunan bir gücün varlığı; Halkın örgütlü ve bilinç düzeyi gibi.
İkincisi ise savaş sonrası Suriye’nin şekillenmesinde alınması gereken rol ve pozisyonun ne olacağıdır. Bu sanıldığından daha karmaşık ve çok yönlü ilişkileri gerektiriyor. Kürt Yüksek Konseyi ve PYD bu alanda da geçmişe göre önemli mesafeler katlettiler. Özellikle de Türkiye ve Kuzey Kürdistan arasında başlayan, ağır aksakta olsa yürüyen barış ve çözüm süreci Batı Kürdistan’ın politik güçlerine de savaş sonrası Suriye’nin şekillenmesinde ve Kürtlerin haklarının uluslar arası güvence altına kavuşturulmasına yeni kapıla açmış durumda. Veya açıyor, açmak zorunda kalıyor.
Bu olumlu ve pozitif parametrelere rağmen Batı Kürdistan açısından tehlike bitmiş değil. Bir taraftan Rejim, diğer taraftan daha çokta Türkiye’nin himayesindeki çeteci güçler Kürtlerin kazandıkları mevzileri bertaraf etmek için yoğun bir çaba içindeler. Uluslararası camia ise halen Batı Kürdistan’a gereken politik ve ekonomik desteği sunmuş değil.
Türkiye başta olmak üzere bölgedeki statükocu güçler Batı Kürdistan’ın hem Kürtleri için, hem de bölge halkları için bir ‘model’ olmasından çekindikleri kadar hiçbir şeyden çekinmiyorlar. Bu nedenle mümkün olduğunca ve her türlü yol ve yöntemle bu alanı istikrarsızlaştırma çabası içindeler. Saldırılarını bu nedenle artırmış durumdalar.
KÜRTLER ROJAVA’YA BORÇLULAR
Öte yandan hiç bu kadar Kürtlerin kaderi iç içe geçmiş değildi. Batı Kürdistan geleceği bütün Kürtleri, başta da Kuzey Kürdistan’ı yakinen, birebir ilgilendiriyor. Keza Kuzey Kürdistan gelişmeler ilk kez açıktan Batı Kürdistan’ı geleceğini etkiliyor. Özgür Batı Kürdistan aynı zamanda Federal Kürdistan’ında hem şuandaki hem de gelecekteki istikrar ve güven içinde kalmasına paha biçilmez bir olanak sunuyor. Alan açıyor.
Batı Kürdistan bir anlamda bütün parçalar için kilit hale geliyor. Kürtlerin kendi geleceklerini belirleme hakkı için çizdikleri veya çizmek zorunda oldukları kırmızı çizginin sınırı şuan Batı Kürdistan’dan başlıyor.
Tüm bunlardan öteye bütün Kürtler Batı Kürdistan, yani Rojava’ya ‘borçlular.’ Batı Kürdistan geçmişte PDK öncülüklü Güney Kürdistan Devrimi’ne, son 40 yılda ise PKK öncülüklü Kuzey Kürdistan devrimine inanılmaz düzeyde ve her türlü olanaksızlık içinde büyük katkı sundular. Destek verdi. 70 yıllarda Saddam rejimine karşı Güney Kürdistan dağlarında, 80’lı yıllarla birlikte Kuzey Kürdistan dağlarından Türk rejimine karşı savaşta binlerce evladını şehit verdi.
Rovalılar Kürdistan devrimine evlerini, barklarını aştılar. Ekmeklerini bölüştüler. Her şart ve koşul altında Kuzey ve Güney Kürdistan’ın özgür olması için çaba ve emek içinde oldular. İşte bu nedenle bugün Batı Kürdistan’a destek sunmak, oradan gelen çağrılara cevap vermek sadece genel Kürt politikasının geleceği açısından değil, böylesine moral ve ahlaki bir zorunluluktan da kaynaklanmaktadır.
Kuzey, Batı Kürdistan için eğer bugün harekete geçmezse yarın çok geç olabilir. Güney Kürdistan yönetimi pragmatik politik hesaplar peşinde ikide bir sınırı kapatmaya devam eder, oradaki siyaseti şekillendirmeye kalkarsa yarın tarih karşısında telafisi mümkün olmayan bir konuma düşebilir.
Şimdi batı Kürdistan’ın savunmak, kollamak, onun çağrısına cevap olmak gerekiyor. Ve Batı Kürdistan çağrısı bütün Kürtleredir. Bu bir yalvarma, yakarma değildir. Bu tarihi sorumluğa davettir.
Batı Kürdistan halkının çağrısına cevap olmanın çok farklı yol ve yöntemleri söz konusudur. Kuzey Kürdistan’ın her hangi bir şehrinde, kasabasında özgürlük için toprağa düşen YPG savaşçıları anısına taziye çadırı kurmaktan tutunda, Avrupa başkentlerinde yapılan yürüyüş, miting ve gösterilere etkin bir şekilde katılmaya kadar, her türlü maddi ve manevi olarak o desteği her alanda hissettirmek mümkündür. Yeterki canı gönülden isteyelim. Batı Kürdistan’ın çağrısını bilince çıkaralım.
Özellikle de Kuzey Kürdistan halkı, politik güçleri, sivil toplum örgütleri, kadınları, gençleri, din adamları şimdi bir adım öne çıkmaları gerekiyor. KCK Yürütme Konseyi’nin çağrısı başta olmak üzere bu konudaki uyarılar dikkate alınmalıdır. Çünkü Batı Kürdistan için ne yapılacaksa şimdi yapılmalıdır. Kim ne yapacaksa şimdi yapmalıdır. Yarın çok geç olabilir.