Bayık: Kim gerillanın kanına girerse hedefimiz olacaktır

Güney Kürdistan'da MİT için faaliyet yürütenleri uyaran KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, "Şimdiye kadar sabrettik ama bundan sonra kim gerillanın kanına girerse hedefimiz olacaktır" diye konuştu.

Stêrk TV'de yayınlanan özel programa katılan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. AKP-MHP iktidarının Kürt ve Kürdistan'a ait ne varsa ortadan kaldırmak istediğini söyleyen Bayık, Türk devletinin işgal saldırılarına dikkat çekti. Güney'de Parastin ve Zanyari kurumlarında çalışanlardan bazılarının MİT'e gerilla ile ilgili bilgi verdiklerini söyleyen Bayık, "Bu büyük bir ihanettir. Şimdiye kadar sabrettik. Güney örgütünün tedbir almasını istedik. Fakat görünüyor ki hiçbir tedbir almıyorlar. Kim gerillanın kanına girerse hedefimiz olacaktır" diye konuştu.

27 Mayıs günü Türk savaş uçaklarının düzenlediği hava saldırısında şehit olan PKK Merkez Komite üyesi Kasım Engin'in şahadetine ilişkin konuşan Bayık, "Heval Kasım'ın şahadeti bizim için bir talimattır. Bu talimatı yerine getirmemiz lazım. Heval Kasım'ın amacını ve umutlarını gerçekleştireceğiz. Halkımıza bunun sözünü veriyoruz" dedi.

Bayık Olof Palme cinayetinin açıklanan sonuçlarına ilişkin de şunları belirtti: "Olof Palme Kürtlerin dostu olan demokrat bir insandı. Türkiye için bu cinayeti işlediler. Cinayeti PKK'ye ve Kürtlere yıkıp PKK'yi 'terör örgütü listesi'ne aldılar amaçları da buydu. Yıllar sonra cinayetin PKK ve Kürtlerle ilgisi olmadığı ortaya çıktı. Bu yüzden İsveç devleti Kürtlerden ve PKK'den özür dilemeli, Avrupa devletleri ile PKK'yi 'terör örgütü listesi'nden çıkarmalı."

Bayık’ın söyleşisi şöyle:

Türk devleti onlarca uçakla Maxmur, Şengal ve Medya Savunma Alanları'na saldırdı. Bu saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu saldırılar yeni değil. Halkımıza ve hareketimize karşı bir konsept yürütülüyor. Bu konsepte hareketimize ve halkımıza yönelik sürekli saldırılar var. Bu saldırıların amacı Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etmek. Böylelikle Kürt soykırımını geliştirmek istiyorlar. Çünkü PKK'yi tasfiye etmedikleri sürece Kürtlere karşı soykırım amaçlarına ulaşamazlar. Bu yüzden hem PKK'nin tasfiyesini hem de Kürt halkına yönelik soykırım politikalarını birlikte yürütüyorlar. Amaçlarına ulaşmak için Kürt halkını lidersiz, öncüsüz, siyasetsiz, mücadelesiz, örgütsüz bırakmak istiyorlar. Bundan dolayı saldırıların hedefinde en fazla Rêber Apo ile hareketteki ve siyasetteki öncü kadrolar var. Maxmur, Şengal ve Medya Savunma Alanları'na yönelik saldırılar bu konsept ile bağlantılıdır. Konseptin bir bölümüdür.

Dikkatli araştırırsak bu saldırıların hemen hemen her zaman olduğunu görebiliriz. Fakat bazı saldırılarda hareketimize ve halkımıza karşı yeni hamleler geliştiriyorlar. Maxmur, Şengal ve Medya Savunma Alanları'na yönelik saldırılarda bunun zeminini hazırlıyorlar. Herkesin bunu bilmesi lazım. Halkımızın ve çalışanların her yerde bu duruma karşı uyanık olması lazım. Hedefleri halkın ve çalışanların iradesini kırmak. Böyle yaparak amaçlarına ulaşmak istiyorlar. Bu saldırılar bizim için irademizi ve mücadelemizi daha güçlü kılma sebebi olmalıdır. Hareketin, halkın ve çalışanların iradesini kıramayacaklarını bilmeliler. Çünkü yıllardır bu çizgi üzerinden mücadele geliştiriyoruz. Her zaman bu çizgide kendimizi yenilersek, geliştirirsek o zaman hem bu saldırıları daha iyi anlarız, hem de saldırılara karşı görevimiz nedir onu yerine getirebiliriz.

Burada herkesin dikkatini çekmek istiyorum. Maxmur, Şengal ve Medya Savunma Alanları'nı bombaladıklarında kimsenin sesi çıkmadı. Ne Güney hükümeti ne Irak hükümeti ne BM ne Amerika ne Avrupa hiç kimse bu saldırılara karşı tepki vermiyor. Bunların anlamı var tabi. Çünkü bu saydıklarımın hepsinin saldırılardan haberleri var. Bazıları bu saldırılarda Türkiye'ye yardım da etmiş, izin vermiş. Türkiye'ye 'Arkandayız, yapabilirsin' demişler. Eğer öyle olmasaydı Türkiye saatlerce bombardımanda bulunamazdı, bu mümkün değil.

Özellikle Maxmur BM'nin denetiminde olan bir bölge?

Zaten Maxmur hem BM denetiminde hem de hava sahasının kontrolü Amerika ve Irak'ın elindedir. Eğer bunlar izin vermezse Türkiye, Şengal'e, Maxmur'a Medya Savunma Alanları'na saatlerce saldırabilir mi? Bu mümkün değil. O yüzden hem Güney hükümeti hem Irak hükümeti hem BM hem de Amerika bu saldırılardan sorumludur. Halkımızın da bunları sorumlu tutması lazım. Bu güçler saldırıları kabul ediyorlar mı, etmiyorlar mı? Türkiye'ye yardım etmişler mi, etmemişler mi, izin vermişler mi, vermemişler mi? Tavırlarını belli etmeleri lazım. Halkımızın ve bizim bunu bilmeye hakkımız var. Eğer ki tutumlarını belli etmezlerse o zaman Türkiye'nin işbirlikçileridirler, Türkiye onların izni ile bu saldırıları yapmıştır. Halkımız bunu böyle bilmesi lazım. Halkımıza olumlu ya da olumsuz bir açıklama yapmak zorundalar. Eğer yapmazlarsa bu saldırılardan kendilerini sorumlu tutacağız.

Kürdistan ve farklı ülkelerde olan halkımızın bu saldırıları iyi anlaması gerekir. Bu saldırılar sadece Şengal, Maxmur ve Medya Savunma Alanları'na yönelik saldırılar değildir. Bu bölgeler şahsında tüm Kürt halkına yönelik saldırılardır. Kürt halkını soykırımdan geçirmek istiyorlar. Saldırıların amacı budur. Bu yüzden halkımızın bu saldırılara karşı durması gerekir. Halkımız PKK ile birlikte olmalıdır. Çünkü bugün PKK Kürt halkının kimliğini, özgürlüğünü, varlığını temsil ediyor. İşgale, faşizme, soykırıma karşı duran da PKK'dir. Bu yüzden herkes PKK'nin yanında yer alarak soykırıma karşı durmalıdır. Doğru olan da budur.

PKK Merkez Komite Üyesi Kasım Engin 27 Mayıs günü Türk savaş uçaklarının düzenlediği hava saldırısında şehit oldu. Dünyanın 4 bir yanında Kürt halkı ve dostları bu saldırıya karşı büyük bir öfke ile tepki göstererek Kasım Engin'i sahiplendiler. PKK Merkez Komite Üyesi Kasım Engin'e ilişkin neler söylemek istersiniz?

Başta Kasım Engin yoldaşın ailesine ve Kürdistan halkına başsağlığı diliyorum. Heval Kasım hem parti için hem de halk için büyük emekler verdi. Maraş'tan Avrupa'ya gidip, oradan da harekete katılan bir arkadaştı. Yönünü Kürdistan'a çevirmişti. Heval Kasım, Rêber Apo'yu derinlemesine anlamayı esas almıştı. Rêber Apo'nun çizgisinde sürekli kendisini yeniliyordu. Rêber Apo'nun geliştirdiği paradigmayı iyi anlayıp, anlamasını sağlamak istiyordu. Rêber Apo'nun çizgisini ve paradigmasını daha iyi anladığı için daha çok çalışıyordu. Bütün ömrünü partinin, Rêber Apo'nun çizgisine, partinin ve Kürt halkının hizmetine sokmuştu. Bireysel bir hayatı kendisine haram etmişti.

Rêber Apo'nun Kürdistan'da geliştirdiği fedailiği kendisine esas almıştı, yaşamında bunu hayata geçiriyordu. Rêber Apo 24 saat gerillacılık yapmak zorundayız diyordu. İşte heval Kasım da 24 saat gerillacılık yapıyordu. Bu halkın fedaisiydi. Bütün hayatını bu halkın geleceğine, Kürdistan'ın özgürlüğüne hizmet için adadı. Görevini büyük bir coşku ile yapıyordu. Rêber Apo'nun temposunu, üslubunu ve tarzını kendisine esas almıştı. Bu yüzden çok yönlü bir şahsiyetti. Kendini sadece bir yönden hazırlamamıştır, sadece bir görev için hazırlamamıştır. Rêber Apo gibi kendini bütün görevlere hazırlamıştı.

Zaten heval Kasım'ın yaşamını iyi incelediğimizde bunu görebiliriz. Gerillada savaşçı oldu, komutan oldu, toplumsal alanda, ideolojik alanda, eğitim alanında yer aldı. Yani bütün alanlarda parti görevlerini yerine getirdi. Kürdistan'da böyle şahsiyetler çok az çıkıyor. Rêber Apo çizgisinde kendisini sürekli yenileyenler böyle bir kişiliğe ulaşabilir. Heval Kasım'ın Rêber Apo'ya gerçek bir yoldaş olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü ancak böyle bir yoldaşlıkla cevap olacağını biliyordu. O Kürt halkını ölümden hayata döndürüyor, Kürt halkı için özgürlüğü sağlıyor. Böyle bir kişilik dışında cevap olunamayacağını çok iyi anlamıştı. Heval Kasım, Besê, Nucan, Erdal, Engin, Şexo ve Atakan'ın çizgisini geliştiriyordu. Bu çizgi Rêber Apo'nun çizgisidir.

HEVAL KASIM DÜŞMANA BÜYÜK BİR ÖFKE DUYUYORDU

Heval Kasım özellikle Maraş, Malatya, Elâzığ, Dersim bölgesinde faşist, soykırımcı devletin politikalarını boşa çıkarmak istiyordu. Çünkü bu devlet şark ıslahat planı ile bir plan devreye koymuştu. Başta da Maraş, Dersim bölgesinde bu planı hayata geçiriyordu. Burada Kürtlüğü tamamen öldürmek istiyordu ki, daha sonra da adım adım diğer bölgelerde de Kürt ve Kürdistan adına ne varsa ortadan kaldırmak için. Kürtlerin vatanı Kürdistan'ı kendilerine vatan yapmak için bu planı devreye koydular. Devlet böyle bir siyaset yürütüyordu. O bölgede bu siyaset ile birçok sonuçta almıştır.

Heval Kasım bu duruma karşı büyük bir nefret duyuyordu. Bunun için harekete katıldı, Almanya'dan yönünü Kürdistan'a çevirdi. Bu yüzden Kürdistan'ın bütün alanlarında büyük bir mücadele verdi. Eğer düşmana karşı büyük bir öfke ve nefret duymazsak Kürdistan'da 24 saat böyle bir mücadele yürütemeyiz. Heval Kasım'ın da işgalci, soykırımcı, faşist Türk devletine karşı nefreti ve öfkesi çok büyük olduğu için her koşulda bu siyasete karşı durdu. Bir insanda neden nefret ve öfke büyür? Eğer tarihi iyi okuyabiliyor ve derinleşebiliyorsa, kişiliğinde de kin ve öfke çok büyük oluyor. Büyük kin ve öfke duyanlar da bilinçte, örgütlenmede, mücadelede de büyük işler yapar.

Heval Kasım bu yüzden büyük işler yapıyordu. Çünkü Rêber Apo'yu kendine esas almıştı. Rêber Apo'nun güçlü yanı neydi? Tarih ile ilgili kendini eğitmişti. Düşmanı, halkı çok iyi anlamıştı. Bu düşmana karşı nasıl bir mücadele ile sonuç elde edileceğini çok anlamıştı. Bu doğrultuda mücadeleyi geliştirmişti. Heval Kasım da Rêber Apo'yu esas aldığı için düşmana karşı büyük bir kin ve öfke duyuyordu. Bundan dolayı Kürt halkı, Kürt kadınları ve gençleri Heval Kasım'ı iyi anlamalıdır. Çünkü yoldaşları, Kürt halkı, Kürt kadınları ve gençleri için büyük emekler verdi.

HEVAL KASIM'IN ŞEHADETİNİ HAMLEYE DÖNÜŞTÜRECEĞİZ

O yüzden heval Kasım'ı iyi anladıklarında görevlerini de daha iyi yerine getirebilirler. Hem kendileri hem halk hem de insanlık için nasıl çalışacaklarını, düşmana karşı nasıl duracaklarını hem zihniyetlerinde hem de kişiliklerinde güçlü bir şekilde oluşturabilirler. Heval Kasım'ın şahadeti bizim için bir talimattır. Bu talimatı yerine getirmemiz lazım. Tarihte de her şehadet bizim için bir talimattır. Şehitlerin yoldaşlarıyız, onların amaçlarını, umutlarını gerçekleştiriyoruz. Heval Kasım'ın da talebini, amacını ve umutlarını gerçekleştireceğiz. Halkımıza bunun sözünü veriyoruz.

Bu şahadeti bir hamleye dönüştüreceğiz. Bu her insanımızın bir görevidir. Her insanımızın da bu şahadeti bir hamleye dönüştürmesi gerekiyor. Eğer böyle yaklaşırlarsa şehidimize karşı görevini yerine getirmiş ve borcunu ödemiş olur. Özellikle de Maraş, Adıyaman, Antep, Malatya, Elazığ, Dersim bölgelerinin kadınları ve gençleri heval Kasım'ın geliştirdiği mücadeleyi kendilerine esas almalılar. Çünkü o bölgelerde Kürtlüğün yeniden canlanmasını, ayaklanmasını, gerçekliğine ulaşmasını istiyordu. Bunun için mücadele ediyordu.

Daha önceki değerlendirmelerinizde Türk devletine Güney Kürdistan'dan bilgi verildiğine dikkat çekmiştiniz. Yine Kasım Engin'in şehadetinde de böyle bir durum olduğu belirtiliyor. Özellikle Güney'den bilgi aktarılmasına ilişkin Güney halkı ve demokrasi güçleri nasıl bir tutum sergilemeli?

Kürtlerin bir sözü var eğer ağacı kemiren kurtcuk ağaçtan olmazsa ağaç kurtlanmaz. (Kurmê darê ne ji darê be dar kurmî nabe) Kürt halkının tarihine de bakmamız lazım. Kürtler birçok kez ayaklandı, savaştı, şahadetleri oldu bu anlamda Kürtlerin bir sıkıntısı yok. Fakat her zaman darbe yedi. Belki başka sebepleri de var ama en büyük sebepleri Kürtlerin eliyle ihanete uğramaları. Kürtlere karşı soykırım savaşı yürüten devletler her zaman Kürtler arasında parçalanmalar yaratıyor. Yine Kürtlerin birbirine ihanet etmelerini, ajanlık yapmalarını geliştiriyor. Buradan da Kürt hareketine saldırıyorlar.

Güney halkımız yıllarca mücadele yürüttü. Yurtseverlik bağları çok güçlü. Çok büyük bedeller ödediler bunun sonucunda da bazı kazanımları elde ettiler. PKK'nin mücadelesi ile o kazanımları korudular. Eğer PKK'nin mücadelesi olmasaydı, kazanımlarını koruyamazlardı bu bir gerçek. Şu an Güney'de işgalci Türk devleti ajanlığı, işbirlikçiliği geliştirerek gerillaları bu yolla katlediyor. Bu sadece MİT'in faaliyeti değil. Evet MİT bu faaliyetleri yürütüyor ama Başur'da bazı istihbarat örgütleri var onlar MİT'e yardım ediyorlar.

MİT onların yardımı ile gerillaya karşı bu katliamları yapıyor. Eğer onlar yardım etmezse, işbirliği yapmazsa MİT Güney'de öyle serbest dolaşamaz, ajanlık faaliyetleri ile gerillaları katledemez. Eğer arkadaşlarımız şehit ediliyorsa Güney'de Parastin ve Zanyari kurumlarında çalışanlardan bazıları MİT'e yardım ediyor. MİT bunlardan aldıkları bilgilerle gerillaları katlediyor.

HALKIMIZ AJANLARI İÇİNDE BARINDIRMAMALI

KDP ve YNK kadrolarından bazıları ise partilerinin isteği doğrultusunda gerillaya ilişkin bilgiler topluyor ve bu bilgileri kurumlarına veriyorlar. Bu bilgilerin MİT'e gittiğinden haberleri yok. Onlar kendi örgütleri için çalıştıklarını zannediyorlar. Halbuki kendi örgütlerine değil MİT'e çalışıyorlar. Bilmeden yapıyorlar bunu. Gerillaya ilişkin bütün bilgileri toplayıp örgütlerine veriyorlar, örgütleri de MİT'e veriyor. Güney halkımızın bunu bilmesi lazım. Bunlar Güney halkına layık değiller. Çünkü Güney halkının bir tarihi var. Büyük bedeller ödediler. Gerilla onların da silahlı bir gücü. Eğer bazı kazanımlar elde etmişlerse bunda gerillanın da payı var. Bu yüzden hiç kimse gerillaların katledilmesinde yer almamalı.

Gerillaya ilişkin bilgileri vermemeliler. Bu büyük bir ihanettir. Sadece PKK'ye karşı değil kendilerine karşı da büyük bir ihanettir. Kürtlerin asla ihaneti kabul etmemesi lazım. Kendi aralarında da MİT'e çalışan ajanları barındırmamalı. Köyde varsa köylerinden, şehirde varsa şehitlerinden çıkarmalı. Bunların içlerinde yaşamalarına müsaade etmemeli. Şimdiye kadar sabrettik. Güney örgütünün tedbir almasını istedik. Fakat görünüyor ki hiçbir tedbir almıyorlar. Burada kimi tespit edersek üzerine gideceğiz. Sonra bu partiler ve örgütler demesin PKK insanlarımızı öldürüyor, bize karşı siyaset yürütüyorlar. Eğer insanlarının ölmesini istemiyorlarsa onlara sahip çıksınlar. Kötülük yapmalarına, ihanet etmelerine, gerillanın kanına girmelerine izin vermemelidir.

Kim gerillanın kanına girerse o bizim hedefimiz de olacaktır. Çünkü PKK ihanetin hesabını sorma üzerine kurulmuştur. Kürt halkı ne çekmişse ihanetten çekmiştir. İhanete göz yumamayız, ihanetçileri içimizde barındırmayız. Mesela gerillaların kanına girenleri tutukladığımızda bakıyoruz ki bazı örgütler ve kurumlar bunlara sahip çıkıyor. Diyorlar bunlar bizim insanlarımız onları serbest bırakın, işte PKK insanlarımızı tutukluyor, PKK düşmanlık ediyor. Bu ihanetçilere sahip çıkıyorlar. Kimse ihanetçilere sahip çıkmamalı. Eğer bunları hedef yapıyorsak gerillanın, Güney halkının kanına girdikleri için yapıyoruz ve tutukluyoruz. Bunlar bazı dost örgütlerin üyeleri olduğu için değil. Böyle bir şey yok. Herkesin bunu bilmesi lazım. Kimsenin kendini satmaması lazım. Türk devleti ihanetçilere birkaç Dolar veriyor bunlar da namusunu satıyorlar. Bunu yapmamaları lazım. Kendine Kürdüm, yurtseverim diyen Güney halkımız ve Güney'deki kurumlar ajanları içlerinde barındırmamalı.

Amerika'da ırkçılığa karşı eylemler başladığı günden bu yana sanatçılarından, sporcularına kadar birçok kesim tepkisini ortaya koydu. Bu tepkilerin yaşandığı günlerde de Ankara'da Kürt genci Barış Çakan Kürtçe müzik dinlediği için katledildi. Buna rağmen Türkiye'de ırkçılık yok diyorlar. Siz bu konuda neler söyleyeceksiniz.

Hangi ülkede olursa olsun faşizme ve ırkçılığa karşı çıkan herkesi haklı görüyoruz. Zulme, faşizme, işgalciliğe, ırkçılığa karşı durmak herkesin görevidir. Şu an Türkiye'de Kürt halkına karşı ırkçı politikalar yürütülüyor fakat ırkçılığa karşılarmış gibi gösteriyorlar kendilerini. Amerika'da ırkçılığa karşı başlayan eylemlere sahip çıktılar. Türk devleti ırkçılığa, zulme, haksızlığa karşıymış davranıyorlar. Bu şekilde herkesi kandırmak istiyorlar. Oysaki Kürtlere karşı ırkçı bir siyaset yürütüyor. Kimsenin bunu anlamasını istemiyorlar. Bu şekilde Kürt halkını soykırımdan geçirmek istiyorlar. Bundan dolayı kimsenin Türkiye'ye karşı gelmesini istemiyorlar.

Dünya alem de biliyor ki Türk devleti Ermenileri, Çerkesleri, Pontusları, Asuri-Süryanileri, Kürtleri, Alevileri, Êzidîleri katliamlardan geçirmiştir. Bu halkları asimilasyona, soykırıma uğratmıştır. Bugün de Kürtlere karşı bunu sürdürüyor. Kimsenin Türkiye'den hesap sormaması için de kendini ırkçılığa karşıymış gibi gösteriyor. Fakat dünya alem Türkiye'nin gerçeğini biliyor. Irkçılığa karşı duruyormuş gibi yaparak bu sefer de Amerika'yı siyasetine çekmeye çalıştı. Ki bu şekilde Kürtlere karşı soykırımı daha rahat hayata geçirmek istiyor. Hem Rojava'da hem Bakur'da hem de Başur'da amacına ulaşmak istiyor. Gücü yetmediği için de Amerika'yı yanına alarak bu soykırımı gerçekleştirmek istiyor.

Türk devleti Kürt halkına karşı ırkçılık siyasetini bugün yürütmüyor yıllardır var olan bir durum bu. Mezhep, din, kültür alanlarında istediğini elde etti. Sadece Kürt halkı kaldı. Kürt halkı yıllardır onlara karşı mücadele ediyor. Hatta Kürt halkının mücadelesi Türk devletinin soykırımına maruz kalan azınlıklar bile ayağa kaldırdı. Tamamen yok olmalarının önüne geçti. Türk devleti özellikle AKP-MHP iktidarı da bunu gördüğü için bütün gücü ile Kürtlere saldırıyor. Bu şekilde Kürtlerden intikam almak istiyor. Neden? Çünkü ortadan kaldırdığım halkları, dinleri sen yeniden canlandırıyorsun diyor. Bunun için de intikam almak istiyor.

NEREDE KÜRT GÖRSELER SALDIRIYORLAR, KATLEDİYORLAR

Türk devleti ne diyor? Tek bayrak, tek millet, tek devlet. Sürekli bunu tekrarlıyor. Özellikle Erdoğan ve Bahçeli bunu tekrarlıyor. Osmanlı'dan beri yürütülen ırkçı siyaset AKP-MHP ile en üst boyuta çıktı. Bugüne kadar sürdürdükleri soykırım politikalarını sonuca ulaştırmak, Türk dilini, kültürünü, hakim kılmak için Kürtleri ortadan kaldırmak istiyorlar. Şu an Ortadoğu’da yürütülen 3. dünya savaşından da faydalanmak istiyorlar. Çünkü dünyadaki sistemler de sorunlar yaşıyor. Haklara cevap olamıyorlar. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan kurumların da bir faydası yok. Bunları fırsat olarak görüyor ve bundan faydalanarak Kürtleri ortadan kaldırabilirim daha sonra da bölgede büyük bir güç olurum diyor. Bu şekilde Kürtlere saldırıyor.

Kim Kürtçe konuşursa öldürüyor, kim Kürtçe müzik dinliyor öldürüyor, kim Kürt siyasetini yürütüyorsa ya tutukluyor ya da öldürüyor. Kürtler için mücadele eden ve şehit düşenlerin mezarlarına saldırıyor. Belediyelere kayyum atıyor, Kürtler için çalışanları tutukluyor. Kayyum Kürtlere ait tüm kurumları ortadan kaldırdı. Yani Kürt ve Kürdistan adına bir şey bırakmıyorlar. Kürtlerin kökünü kurutmak istiyorlar. Erdoğan Türk toplumunu bu esas üzerine geliştiriyor. Eskiden o siyaseti devlet yürütüyordu. AKP-MHP hem devlet siyasetini yürütüyorlar hem de toplumda böyle bir siyaset geliştirdiler. Irkçı siyaseti topluma da aşıladılar. Bu yüzden Türk toplumunu da devlet adına Kürt halkına karşı devreye koyuyorlar. İspanya'da kırmızı gören boğalar misali nerede Kürt görseler saldırıyorlar, linç ediyorlar, öldürüyorlar, tutukluyorlar.

Kürtçe müzik dinleyemezsin, Kürtçe konuşamazsın, kendine Kürt diyemezsin, Kürtçe isim koyamazsın diyorlar. Kürdistan şehitlerinin mezarlarını yıkıyorlar, cenazelerine işkence ediyorlar, Kürtlere hakaret ediyorlar. Bugün Kürt halkına karşı yürütülen ırkçılık dünyada çok az görülmüştür. Yine de kimse Türk devleti kadar ırkçılık yapmamıştır. Kürt halkına karşı yapılan ırkçılık yıllardır var. Buna karşı halkımızda mücadele ediyor, direniyor. Bizi yok edemezsiniz, bunu kabul etmiyoruz, buna karşı sonuna kadar direneceğiz diyorlar. Doğru olan da budur. Bedeli ne kadar ağır olsa da halkımızın bu ırkçılığa, soykırıma karşı durması lazım. Halkımız bu şekilde kazanacaktır.

Türk devletinin toplumu soykırıma ortak ettiğini söylediniz. Aynı şeyin Avrupa'da da gelişmesi için 34 yıl önce İsveç eski Başbakanı Olof Palme katledildi. Bu suçu da Kürtlere ve PKK'ye attılar. PKK ve Kürt halkının Avrupa'da halklarla birliğini engellemek için böyle bir şey yaptılar. Sayın Abdullah Öcalan'ın 34 yıl önce “cinayetin bizimle ilgisi yok, araştırılsın” sözü gerçek çıktı. Olof Palme cinayetine ilişkin siz neler söyleyeceksiniz?

Olof Palme ırkçılığa karşı duran demokrat bir insandı. Güney Afrika halkının yanındaydı. Yine Amerika'nın Vietnam'ı bombalamasına karşı duruyordu. Gericiliğe, faşizme karşıydı. Zulmü, adaletsizliği kabul etmiyordu. Nerede ezildiği için mücadele eden bir halk varsa onlarla dosttu. Mesela Küba ile dostluğunu geliştirdi. Yani sosyal demokratlar arasında sosyal demokrasiyi en üst seviyede yaşayan Olof Palme idi. Olof Palme Kürtlere de PKK'ye de dostluk ediyordu. Eğer Olof Palme katledildiyse bu yüzden katledildi. Tamamen siyasi bir cinayetti.

İşte diyorlar İsveç'te yaşayan biri öldürdü, o da öldü ve mesele kapandı. Mesele bu şekilde bitemez. Çünkü kimse bu siyasi cinayetin üstünü örtemez. Kim katletti, niye katletti ortaya çıkmalıdır. Bu İsveç devletinin görevidir. Eğer bu cinayeti her açıdan ortaya çıkarmazlarsa, kimse o devlete inanmaz. Bu cinayet Türkiye için gerçekleşti. Çünkü Türkiye bir NATO ülkesidir. PKK de Türk devletine karşı bir mücadele başlatmıştı. 15 Ağustos hamlesi gerçekleşmişti. Bu hamle Kürtler üzerinde çok büyük etki yarattı. Sadece Kürtler değil, ezilen tüm halklar, demokratlar, sosyalistler üzerinde de büyük etki yarattı.

Özellikle 15 Ağustos hamlesinden sonra PKK, Avrupa'da çok hızlı gelişti. Avrupa halkı arasında da Kürt halkına ve PKK'ye karşı sevgi ve dostluk gelişiyordu. Olof Palme bunun öncülüğünü yapıyordu. Hatta Olof Palme katledilmeden önce yaptığı bazı açıklamalarında bunu açıkça dile getiriyordu. Rêber Apo da buna dikkat çekmişti. Olof Palme, 'ne istiyorsunuz benden, neden PKK'ye karşı durayım' diyordu. Bu açıklamalarından sonra katledildi. Yani cinayeti PKK'ye, Kürtlere yıkmak için işlediler. Bu katliamla Kürtleri kriminalize ettiler, PKK'yi 'terör örgütü listesi'ne almak için zemin hazırladılar. Bu katliamın ardından Kürtleri, PKK'yi Avrupa'da karalamak istediler.

İSVEÇ DEVLETİ PKK VE KÜRTLERDEN ÖZÜR DİLEMELİ

Olof Palme gibi demokrat, temiz bir insanı bile PKK'yi kötülemek için katlettiler. PKK demokrat insanlara karşı, insanlığa karşı, bu yüzden tehlikelidir. Masum, temiz, halkların dostu olan insanları hedef alıyor mesajı vererek Avrupa halkını PKK'den uzaklaştırmak, PKK'yi tecrit etmek, PKK'nin mücadelesinin Kürdistan'da kalmasını sağlamak ve bu şekilde PKK'yi tasfiye etmek için bu cinayeti işlediler. Bu vesile ile İsveç devletine bir çağrıda bulunmak istiyorum. Kürtlerden ve PKK'den özür dilemeli, PKK'yi 'terör örgütü listesi'nden çıkarmalıdır. Avrupa devletleri de PKK'ye karşı yaptıkları zulme ve haksızlığa son vermeli. PKK'yi 'terör örgütü listesi'nden çıkarmalılar. Günahlarını bu şekilde temizlemeliler.

İsveç'te bazı siyasetçiler ve milletvekilleri PKK ve Kürtlere karşı büyük haksızlıklar yapıldı, onlardan özür dilenmeli, PKK'yi karalamaktan vazgeçilmeli açıklamasında bulundular. Buradan kendilerine teşekkürlerimi iletiyorum. Onlar Olof Palme'ye sahip çıkıyorlar. Bu mücadelelerini İsveç ve Avrupa'da daha da güçlendirmeliler. PKK'ye yapılan haksızlığa ve zulme karşı çalışmalar yapılması gerektiğini söylüyorlar. Doğrudur PKK ve Kürtler bunun için çalışmalı ama asıl İsveç milletvekilleri, insan hakları kurumlarında çalışanların bu çalışmayı yürütmesi gerekiyor. Onlardan istenen budur. Yani bu cinayetin PKK ve Kürtlerle bir bağlantısının olmadığı ortaya çıktı. Bilinçli bir şekilde cinayeti PKK'ye yıktılar ki bu şekilde PKK'nin önünü almak istediler. PKK'yi tasfiye etmek için cinayeti işledikleri ortaya çıktı.

Türkiye'de özellikle kadın ve çocuklara yönelik saldırılar son günlerde daha da artmış durumda. AKP-MHP rejimine karşı ne yapılmalı, nasıl bir mücadele yürütülmeli?

Türkiye'de faşizm son hamlelerini yapıyor. Herkes faşizm zayıfladığı için içeride, dışarıda bu kadar saldırıyor diyor. Doğrudur ama sadece zayıf olduğu için bunu yapmıyor. Türkiye'de faşist bir rejimi yerleştirmek için yapıyor. AKP-MHP'ye hizmet etmeyen herkesi düşman, hain olarak görüyor ve saldırıyor. Yani bana karşı duramazsınız, beni eleştiremezsiniz, bana hizmet edeceksiniz diyor. Bunu istiyor. Bir ülkede faşist, soykırımcı bir iktidar varsa, özgürlükleri ortadan kaldırıyorsa ne yaparsak meşrudur. Bu görevdir de. Böyle bir rejime karşı basın açıklamaları ile mücadele edilemez. Türkiye'de demokrasi var ondan faydalanacaksın, ona göre muhalefet edeceksin gibi bir durum da söz konusu değil.

Muhalefet edecek bir zemin, demokratik mücadele yürütülecek bir zemin kalmamış. Buna imkan vermiyorlar. Bu yüzden Kürt gençleri, kadınları, Kürt haklı, Türkiye'nin demokratları, sosyalistleri, faşizme, soykırıma karşı duran herkes birlik olmalı. Kendilerini örgütlemeliler. Faşist rejime karşı ellerinden ne geliyorsa yapmalılar. Alanlara çıkmaları lazım, mücadelelerini büyütmeliler. Eğer ölümden, tutuklamalardan korkarlarsa çok daha büyük ölümlerle karşı karşıya kalacaklar. Çünkü Türkiye'yi onlara zindan ediyorlar. Yani fiziki öldürmekten daha beter ediyorlar.

AKP diyor geçmişte insanları katlediyorlardı, asit kuyularına atıyorlardı biz bunları yapmıyoruz sadece zindana atıyoruz. Yani siyasi hayatlarını sonlandırıp öldürüyoruz diyorlar. En kötü ölüm fiziki değil, siyasi olandır. AKP-MHP de siyasi ölümü geliştiriyorlar. Toplumu tamamen dağıtıyorlar, korkutuyorlar, teslim alıyorlar. Eğer bana hizmet etmezseniz yaşamazsınız ya bana hizmet edersiniz ya da Türkiye'den gidersiniz diyorlar. Bunu saklamıyorlar. Böyle bir rejime karşı ya binada ya binanın önünde basın açıklaması yapılıyor, ya da Twitter'da bir tweet atılıyor. Bu şekilde mücadele yürütülmez. Alanlarda olman lazım, ayaklanman, bütün bedelleri göze alman lazım. Rejime karşı bu şekilde durursan sonuç alabilirsin. Rejimin sonu ancak bu şekilde gelir.

KÜRTLERİ YOK ETMEK İÇİN BÜTÜN İMKANLARINI SEFERBER EDİYORLAR

Kürt kadınlarına ve gençlerine Türk devletinin neler yaptığı göz önünde. Onların da her şeyi yapmaya hakları var. Kimsenin talimat beklemesine gerek yok. Birbirlerini tanıyanlar, birbirlerine inananlar örgütlenip ne yapabiliyorlarsa yapmalılar. Onlar ki yaşamımızı yok ediyorlar, dağlarımızı bombalıyorlar, ağaçlarımızı, arazilerimizi yakıyorlar, elektriklerimizi, sularımızı kesiyorlar, mezarlıklarımızı, köylerimizi yıkıyorlar, halkımızın arasında ajanlığı geliştiriyorlar yani Kürtlerin kökünü kurutmak için her şeyi yapıyorlar. Bütün imkanlarını Kürt soykırımına karşı kullanıyorlar.

Her gün Şengal'i, Maxmur'u, gerilla alanlarını bombalıyorlar. İşte bilmem kaç tanesini öldürdük, köklerini kurutana kadar da devam edeceğiz diyorlar. Rojava'yı işgal ediyorlar. Bunların hepsi göz önünde. Kim kendisine Kürdüm, yurtseverim, demokratım, sosyalistim diyorsa bunları kabul etmemeli. Türkiye'de de kendilerine demokrat, sosyalist diyen, faşizme, soykırıma karşıyız diyen herkes örgütlenmeli ve bu rejime karşı mücadele etmeli. Hem kendi aralarında hem de Kürtlerle ittifak kurmalılar.

Türkiye'de kim demokrasi ve özgürlükten bahsediyorsa onları PKK destekçisi ilan ediyorlar. Buna ilişkin neler söylemek istersiniz?

Dediğim gibi kim AKP-MHP'ye hizmet etmezse onları hain, ajan olarak görüyorlar. Kim onlara muhalefet ederse, kim demokrasiden, özgürlükten bahsederse, kim hakları için mücadele ederse, bunların hepsi hain, bize karşılar, devlete karşılar diyorlar. Yani kendilerini Türk devleti yapmışlar. İşte kim bize karşı ise Türk devletine de karşıdır. Bunlar devleti ortadan kaldırmak istiyor diyorlar. Herkes düşman muamelesi yapıyorlar. Bu kim olursa olsun. Kürtler ve PKK siyasetlerine karşı duruyor, soykırıma karşı çıkıyor, demokrasi ve özgürlüğü temsil ediyor, faşizmin güçlenmesini engelliyor. Bu yüzden PKK'yi ve Kürtleri hedef alıyorlar. Çünkü PKK ve Kürtler olmazsa hiçbir engelleri kalmıyor. Rahat bir şekilde amaçlarına ulaşacaklar.

Türkiye'de faşizme karşı duran, demokrasi ve özgürlük için mücadele eden herkese 'PKK'ye hizmet ediyorsunuz, biz Kürtleri ve PKK'yi ortadan kaldırmak istiyoruz siz demokrasiden özgürlükten bahsediyorsunuz, bize karşı duruyorsunuz, bırakmıyorsunuz Kürt soykırımı yapalım. Onlara hizmet ediyorsunuz, işbirliği yapıyorsunuz. Kim onlarla dostluk kurarsa, işbirliği yaparsa düşmanımızdır' diyorlar. Bu şekilde saldırıyorlar. Bu durum Türkiye'deki bir kısım halklar, bazı demokratlar, yazarlar, solcular üzerinde de etkili oluyor.

Bazıları PKK ve Kürtlerden uzak duralım ki kendimizi koruyalım, öldürülmeyelim, tutuklanmayalım diyorlar. Çünkü görüyorlar ki Türkiye tarafında kim Kürtlerle dost olursa ya öldürülüyor ya tutuklanıyor. Yani Kürtlere yaşamı nasıl haram ediyorlarsa, onlara da haram ediyorlar. Bu Türk devletinin stratejisidir. Türk devleti Kürtleri yok etmek için toplumun devletin yanında, Kürtlere de karşı olmasını istiyor. Bu şekilde Kürtleri katliamdan geçirmek istiyor.

Türkiye tarafında kim bunun için devletin yanında yer almazsa o PKK'nin dostudur, devlete karşıdır diyor. Bu stratejiyi yürütüyor. PKK ve Kürtler bu stratejiyi biraz kırdı. Bundan dolayı bu durumu kendisi için tehlikeli görüyor. Bu yüzden Kürtlere ve PKK'ye saldırıyor. Kürt ve PKK hem Türkiye'nin demokratlarına, sosyalistlerine yardım ediyor, onları güçlendiriyor. Tamamen ortadan kaldırılmasının önüne geçiyor. Onlar da Kürtlerle dostluk kuruyorlar, Kürtlere güç veriyorlar. Birbirlerini bu şekilde tamamlıyorlar. Doğru olan da budur zaten.

Bildiğiniz üzere Türkiye'de iktidar kendilerine karşı olanları ihbar etmeleri için insanlara çağrıda bulundular. Erdoğan da sürekli muhtarları Sarayında ağırladı. Şimdi de bekçi adı altında bir gücü sokağa saldılar. Hatta sözde yasalarla silah kullanmaları için de yetki verdiler. Sizce bunu neden yapıyorlar?

Bu bekçiler AKP-MHP'nin silahlı bir gücüdür. AKP-MHP kendileri için silahlı bir güç yaratıyor. Polis tamamen onların kontrolünde ama yetmiyor. Bu yüzden polisin yanında da başka bir güç oluşturdular. Hepsi de AKP-MHP'nin adamlarıdır. Adamalarını bekçilik adı altında silahlandırıyorlar. Silahlı güçlerini hazırlıyorlar. Bu şekilde halkı evde, sokakta her yerde tamamen kontrol altına almak istiyorlar. Ki kimse onlara muhalefet etmesin, kimse demokrasi, özgürlük mücadelesini geliştirmesin. Kim muhalefet ederse saldırıyorlar. Televizyonlar da gösteriliyor.

Şu an Türkiye'de AKP-MHP korku, tutuklama, katletme ve ırkçılık ile herkese hükmetmek istiyor. Kendisi için bir engel olursa ortadan kaldırmak istiyor. Bu güçleri buna hazırlıyor. Çünkü bu şekilde seçime giderse kazanamayacağını biliyor. Ama seçime gitmezse de onlar için tehlikelidir. O yüzden göstermelik de olsa seçime girip kazanmak istiyorlar. Nasıl kazanacaklar peki? İşte polis ve bekçilerle.

Yine başka güçleri de var. Sadat, ülkü ocakları, Osmanlı ocakları bunların hepsi bu yüzden var. Yani halkın tamamını kontrol altına almak istiyorlar ki sandıklarda kazanabilsinler. Bu şekilde Türkiye'de demokrasi var, seçim oldu ve biz kazandık diyecekler. Yani bunlar iktidardan gitmiyorlar. Bu yüzden tedbirlerini alıyorlar. Güçlerini hazırlıyorlar. Kim kendilerine karşı gelirse bu güçlerle savaşacaklar.

HDP bir yürüyüş başlattı. Bir kolu Edirne'den, bir kolu da Hakkari'den başladı. Sizin de dediğiniz gibi İspanya'daki boğalar gibi HDP'lilere saldırıyorlar ve yürüyüşlerini tamamlamalarını istemiyorlar. AKP neden HDP'den ve HDP'nin yürüyüşünden bu kadar korkuyor?

Çünkü HDP'nin büyümesinde kendilerinin yok olduğunu görüyorlar. HDP bir Türkiye partisidir. Kürt partisi değil. Bazıları işte Kürt partisidir ama Türkiye partisi olmak istiyor gibi lanse ediyor ama öyle bir şey yok. HDP bir Türkiye partisidir ve Türkiye'de demokratik bir cumhuriyeti geliştirmek istiyor. Faşizme, işgale, zulme, adaletsizliğe, halkların soykırımına karşı duruyor. AKP-MHP Türkiye'de faşist bir sistem yerleştirmek istiyor. O sistemde AKP-MHP olsun, CHP de onlara hizmet etsin istiyorlar. Muhalefete yer yok o sistemde. Türkiye'de muhalefet olmasın istiyorlar. Amerika'daki gibi sadece 2 parti kalsın istiyorlar. Biri AKP-MHP, diğeri de CHP. Fakat HDP 3. çizgi oldu. Sistemin 2 partili hedefini boşa çıkardı. HDP'siz Türkiye'de kimse siyasette sonuç alamaz.

HDP, AKP-MHP'nin Türkiye'de gerçekleştirmek istediği sistemi boşa çıkardı. Büyük bir güç oldu. Şu an Türkiye'de gerçek muhalefet partisi HDP'dir. Bunu biz söylemiyoruz. Türkiye'deki sosyalist, demokrat siyasetçiler, yazarlar, AKP-MHP faşizmine karşı duranlar diyor gerçek muhalefet HDP'dir. CHP muhalefet değil. CHP Erdoğan ve MHP'nin değneği oluyor. AKP-MHP ne zaman sıkıntıya düşse CHP imdadına yetişiyor onları o sıkıntıdan kurtarıyor. Herkes bunu görüyor. CHP tabanı böyle değil ama. Tabanında dürüst, yurtsever, demokrat insanlar var. Onlar HDP ile de ilişki geliştirilmesini istiyor. Ama CHP yönetimi öyle değil. Çünkü devletin kurduğu bir parti onlar da devlete sahip çıkıyorlar. Devletin sıkıntıya düştüğünü gördüklerinde de AKP-MHP'ye yardım ediyorlar. AKP-MHP de CHP'den memnun. Çünkü muhalefet yapmıyorlar.

Şu an Türkiye'de sorunlar yaşanıyorsa sebebi CHP'dir. Herkes bunu görüyor. CHP Türkiye'yi bu hale getirdi. Bu yüzden demokrat, sosyalist, yurtsever, faşizme karşı duran herkes HDP'yi umut olarak görüyor. Bundan dolayı herkes yönünü HDP'ye veriyor. Bundan çok korktukları için HDP'ye saldırıyorlar ve 3. çizgiyi ortadan kaldırmak istiyorlar. Demokratik bir Cumhuriyet için yürütülen mücadeleyi sindirmek istiyorlar, halkların ittifak kurmasını engellemek istiyorlar çünkü HDP' de bütün halklar, inançlar, kültürler ittifak kurabiliyor. Tüm Türkiye'yi temsil ediyor. Bunun önünü almak ve HDP'yi susturmak istiyorlar. HDP de susmuyor, siyasetlerine karşı çıkıyor. Zaten HDP onların siyasetini kabul ederse HDP'nin ölümü demek bu. Tüm Türkiye halklarının ölümü demek. Çünkü HDP'de ittifaklar var. HDP hepsine sahip çıkıyor. Bu yüzden HDP'yi kendileri için tehlikeli görüyorlar ve HDP'ye saldırıyorlar. HDP ise buna karşı mücadele ediyor.

KADINLAR VE GENÇLER TOPLUMA ÖNCÜLÜK ETMELİ

HDP'nin yürüttüğü mücadele tüm Türkiye halkları içindir. Doğru ve kutlu bir mücadeledir. AKP-MHP Türkiye'nin tüm imkanlarını sınırsız kullanıyor, tüm kanunları ayaklar altına almış durumda, Türkiye'de faşizmi geliştirmek istiyor bu yüzden saldırıyor. Savaş olmadan iktidarını sürdüremeyeceğini biliyor. Bu yüzden zulüm, haksızlık ediyor. Ölümlerle insanlara mesaj veriyor kim bize karşı gelirse, onları öldürüyoruz, tutukluyor diyor. Kimse bize karşı siyaset yürütemez mesajı veriyor. Kimsenin bunlardan korkmaması lazım. Herkesin bu iktidara karşı durması gerekiyor.

Koronavirüs salgınını da fırsata çevirdiler. Toplumu bu süreçte tamamen etkisiz hale getirmek istiyorlar. Hatta bunun hukukunu bile geliştirmek istiyorlar. Halkımızın, yüne Türkiye halklarının ve demokrasi güçlerinin bunu kabul etmemesi lazım. Bakın koronavirüs Amerika'da bütün ülkelerden daha fazla vardı, ölüm daha fazla vardı. Ama bakın halk çok güçlü bir şekilde alanlara çıktı. Hala da eylemlerine devam ediyorlar. Buradan kendimize bir pay çıkarmalıyız.

Koronavirüsten korkmamamız lazım. AKP-MHP'nin topluma karşı uyguladığı yasaları kabul etmemeliyiz. Birçok şey yapıyorlar. Yaptıkları her şey isyan sebebi olmalı. Bu yüzden özellikle Kürt halkı, kadınları ve gençleri haksızlığa karşı isyan etmeli. Korkmamalıdır. Bu şekilde tehlikenin önünü alabilirler. Eğer öyle olmazsa zaten faşizmi daha da geliştirirler. İmkan varken buna karşı çıkmak gerekir. Kadınlar ve gençler buna öncülük etmeli. Korkusuzca alanlara çıkmalı, topluma cesaret vermeli, bunun öncülüğünü yapmalılar. Eğer böyle yaparlarsa AKP-MHP rejiminin ayakta kalması mümkün değil.