‘Bekçilerin ihbarı ile fişleneceksiniz’

Avukat Eylem Arzu Kayaoğlu: Bekçiler, herkesi ama herkesi takip edebilir; sokağınızı, binanızı ve evinizi gözetleyebilir; bunu da “şüpheli” olduğunuz, şüpheli olarak değerlendirdiği için yaptığını söylerse hiçbir şey yapamazsınız.

Bekçilerin bazı görev tanımları değiştirildi. Özellikle Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nu çerçevesinde bekçilere de zor kullanma yetkisi verildi. Bunun yanı sıra bekçiler “şüpheli” gördükleri kişileri izleme gibi geniş ve muğlak yetkilere de sahi olacak. Bu medyaya özellikle yalnız yaşayan genç kadınlar açısından tacizin de önünü açacağı yorumlarını beraberinde getirdi. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şube Eşbaşkanı Avukat Eylem Arzu Kayaoğlu da bu kaygının olası olduğunu altını çizerken sadece yazılı sınav ile alınan bekçilerin rapor ya da ihbarı ile fişlenmenin de önünün açıldığını vurguluyor. Öte yandan polisin zor kullanma yetkisi yüzünden birçok ölümden bile yargılanmadığını ifade eden Kayaoğlu, bekçilere de bu gücün bahşedildiğini belirtiyor. Avukat Eylem Arzu Kayaoğlu, bekçilere verilen yetkileri ve düzenlemeyi ANF’ye anlattı.

‘SIRADAN VATANDAŞ İÇİN BÜYÜK RİSK’

Polis şiddetinin dünyada tartışıldığı, Türkiye’de ise her dönem yüksek olması düşünülürse bekçilere silah ve zor kullanma yetkisi verilmesi ne anlama geliyor?
Türkiye’de çok uzun bir süreden sonra bekçi alımlarına başlanılması ile birlikte, özellikle 15 Temmuz’dan sonra emniyet ve jandarma gibi kolluk kuvvetleri dışında iktidarın, kendisine bağlı silahlı özel birlikler oluşturduğuna dair söylemler artmaya başlamıştı. SADAT başkanının cumhurbaşkanlığı danışmanlığına atanması da silahlı özel birlik söylemlerinin ciddi bir boyuta varmasına neden olmuştu, halen de bu konu ile ilgili tam bir netlik yok; iktidar tarafından bu iddialar doğrulanmadı ancak gerçek olmadığına dair bir açıklama da yapılmadı. Çarşı ve mahalle bekçileri adı altında, İçişleri Bakanlığı tarafından bekçi alınmaya başlanması ve 18 Haziran 2020 tarihinde yürürlüğe giren Çarşı ve Mahalle Bekçileri Yasası ile bu kişilere, Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu kapsamındaki “silah ve zor kullanma” yetkisinin verilmesi çok ciddi tehlikelere sebep olacağı muhakkak.
Polis şiddetinin Amerika başta olmak üzere çeşitli ülkelerde gündeme geldiği bu günlerden öncesinde, Türkiye’deki polis şiddetinin dünya gündemine oturmuş olması, polise tanınan yetkilerin ve polis şiddetinin Türkiye üzerinden tartışılmaya açılması gerekirdi. Çünkü bu ülke, gaz fişekleri ile insanların öldürüldüğü, hayatlarının geri kalanını engelli geçirdiği, trafikte sözüm ona “dur ihtarına uymadığı” gerekçesi ile kafalarından tek kurşunla ölen onlarca insanın var olduğu topraklar. Ayrıca evinin balkonunda, sokak ortasında ya da binlerce insanın olduğu bir eylemde polis kurşunuyla insanların öldüğü, polis araçlarıyla çocukların, yaşlıların ezilerek, hatta evinin salonundan içeri giren zırhlı araçlarla öldürüldüğü bir ülkede, bekçi adı altında alınan kişilere de bu yetkinin tanınmasının sonuçlarını kestirmek zor değil. İktidara yakın TV kanallarında ailece silahlandıklarını, oturdukları sitelerdekiler için ölüm listeleri hazırladıklarını göğsünü gere gere söyleyenlerin olduğu ve bunların kesinlikle yargılanmadığı bir ülkede; bir anda önemli yetkilere sahip silahla donatılmış, iktidar tarafından büyük güç bahşedilmiş olan bekçiler, sıradan vatandaşların gündelik yaşamları için büyük risk teşkil ediyor.

ŞÜPHELİ GÖRDÜĞÜNÜ İZLEYECEK

Sayılarının da aratacağını Süleyman Soylu “bekçi sayısı 40 bine çıkarılabilir” olarak ifade etmişti. Yani risk daha da büyüyor…

İstisnasız hemen her kesim için bekçilerin sayısını ve tanınan yetkiler artırılması, durdurulamaz ve kontrol edilemez bir güç haline gelebileceği ihtimalini yükseltiyor. Bekçilerin sayısının 30 ya da 40 binlere çıkması ve bunların genel olarak muhalif olarak bilinen ilçe, semt ya da mahallelerde konumlandırılacağı söylemleri de silahlı güçlerle korkunun gündelik alana yayıldığını da göstermesi açısından önemli bir durum diye düşünüyorum. Sokağınızı, binanızı ve hatta evinizi bile sürekli takip eden, gireni çıkanı gözlemleyen, bunu raporlaştıran, herhangi bir saatte “uygunsuz” ya da “şüpheli” diye arkadaşlarınızı ya da aileden birini emniyete ihbar etme hakları bile var. Düşünün, basit bir yazılı sınav ve mülakattan geçirilerek işe alınan, 3 aylık temel ve hazırlayıcı olarak belirtilen eğitimden geçen, eline silah, beline cop, kelepçe, gaz fişeği takılan ve en geniş yetkilerle donatılan binlerce kişi neler yapmaz ki! Bir de varlıklarını, konumlarını ve gücünü borçlu olduklarını bildikleri kesimden gelen söylemler var! Daha ne olsun?

‘ÖZEL HAYATINIZ BİTECEK’

“Şüpheli” gördüklerini gözlemleyen dediniz özellikle basında da böyle yer aldı, yalnız yaşayan kadınlar açısından açık tehdit olduğuna dair. Siz ne diyorsunuz buna?

Çarşı ve Mahalle Bekçileri Yasası’nın 6’ncı maddesi bekçilere “vakıf oldukları durum ve kişileri” ve “….fuhuş yapıldığından şüphelenilen yerleri” genel kolluk kuvvetlerine bildirmek şeklinde ayrıntılı yetkiler de tanınmış. Bunların gündelik hayattaki karşılığı ne olabilir diye bir soru aklımıza gelecek öncelikle. Bekçiler, herkesi ama herkesi takip edebilir; sokağınızı, binanızı ve evinizi gözetleyebilir; bunu da “şüpheli” olduğunuz, şüpheli olarak değerlendirdiği için yaptığını söylerse hiçbir şey yapamazsınız, masumiyetinizi ispatlamaya çalışmak dışında. Özel hayatınız sona erecek, bekçilerin ihbarı ya da raporları ile fişleneceksiniz, sevilmediğiniz bir kişi tarafından rahatlıkla gerçekle ilgisi olmayan nedenlerle suçlanıp ihbar edilebilirsiniz. Özellikle yalnız yaşayan kadınların bekçiler tarafından taciz edilmesi ciddi bir tehlike olarak çıkacaktır karşımıza. Meclis Genel Kurulu’ndaki tartışmalar sırasında, kadın örgütlerinin en çok karşı çıktığı yetkilerden biri de “taciz tehlikesini” barındırması ve aynı zamanda bekçiyi koruma zırhı olarak tespit edilmesi nedeni ile bu yetkilerin geri çekilmesiydi.

POLİSLE AYNI KAPSAMDA

Peki, bekçinin silah ve zor kullanma yetkisine dönersek bunun tanımı tam olarak nedir? Muğlak mı dar mı geniş mi bu kapsam? Buna ek olarak Human Rights Watch (İnsan Hakları İzleme Örgütü) bekçilerin hesap vermeyen bir güce dönüşmesi konusunda endişesini dile getirmişti. Birçok polisin yargılanma süreçler göz önündeyken bu endişenin gerçekleşmesi olası mı?

Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu’nun 9’uncu maddesi, bekçilerin silah ve zor kullanma yetkisinin 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun 16’ncı maddesindeki gibi olduğunu belirtmiştir. Bekçilere verilen zor ve silah kullanma yetkisi, uygulama alanı en geniş ve en tehlikeli olan yetki olarak değerlendirilmelidir. Kanunda, polisin ve dolayısıyla bekçilerin hangi şartlarda zor (bedeni kuvvet ve cop, kelepçe, basınçlı su, gaz gibi maddi güç) ve silah kullanması gerektiği belirtilmiş; ancak az önce de belirttiğim gibi insanların sokak ortasında, balkonunda, evinde öldürüldüğü bir ülkede, silah kullanma yetkisinin dar kapsamlı yorumlandığını söylemek büyük bir yanlış olur. Dar yorumlanabilmesi için, polislerin bu öldürme ya da yaralama suçlarından yargılanmaları ve kanunda yer verilen cezaları almaları gerekirdi. Ancak, Türkiye’de, polisin ve gidişatın gösterdiği bundan sonra bekçilerin de bu tarz suçları işlemeleri halinde, yargılanmaları ve ceza almaları mümkün olamayacak. Bu da polisin ve giderek bekçilerin zor ve silah kullanma yetkisinin hem idari olarak hem de hukuken oldukça geniş yorumlandığını, Türk Ceza Kanunu yönünden ise yargılanmama-cezalandırılmama nedeni ile dar bile sayılmayacak derecede yok sayıldığını gösteriyor.

ZOR KULLANMA YETKİSİS SINIRSIZ UYGULANIYOR

Yargılamanın yolu açık değil ve Polis, HDP’li vekillere dahi şiddet uygulayıp tepki geldiğinde “hayır ben zor kullanıyorum” diyor. Hukuki anlamda şiddet ve zor kullanmanın nasıl bir ayrımı var?

Bakınız, milletvekili dokunulmazlığı yasalarda değil, en üst yasa konumunda olan Anayasa koruması altındadır ve “dokunulmazlık” sadece milletvekilliği döneminde görevi gereği yaptıkları ya da söyledikleri nedeni ile yargılanmamayı değil, fiziksel anlamda da “dokunulmamayı” gerektirir. Bu vekilin isim soyisim olarak kimliğinden bağımsız, halk iradesini temsiliyetinden kaynaklıdır. Uzun süredir, HDP’li vekillere yönelik polis şiddeti ve hakaretlerini görmekle birlikte, cumhurun başkanı olarak tüm Türkiye halklarını temsil etmesi gereken Cumhurbaşkanı, bakanlar, iktidar partisi milletvekilleri, iktidara yakın yandaş dediğimiz basın yayın organları ve çalışanları ile bu kesimin seçmeninin ağır hakaretlerine de maruz kaldıklarına tanıklık ediyoruz. Dediğim gibi zor kullanma yetkisi Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanun’un 16’ncı maddesinde yer almakta. Buna göre polisin, örneğin suçüstü halinde şüpheliyi yakalamak ve suçu engellemek için kişiyi tutması veya kelepçelemesi zor kullanma yetkisi içinde değerlendirilebilir; ancak kişiyi yakaladıktan yani suç işlemeye devam edemeyecek hale getirdikten sonra dövmesi şiddet olarak değerlendirilmelidir. Bu şiddetin bir süre ve artarak devam etmesi, kötü muamele, daha sistematik ve uzun hale gelmesi ise işkencedir. Şiddetin, işkenceye dönüşebilmesi için ille de bir polis merkezinde mesela vücuda elektrik verilmesini gerektirmez. AYM ve AİHM kararlarında, şiddetin, fiziksel ve psikolojik olabileceği, sistemsel olarak devam etmesi halinde işkence olarak nitelendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. 4 gün gözaltında kalan birinin her gün bir süreliğine polisin şiddetine maruz kalması hali işkence olarak değerlendirilmesi gerekir. “Zor kullanma” yetkisinin sınırsız olarak uygulandığı ve somut olarak yargılanmama- cezalandırılmama ile ödüllendirildiği bir yerde, temel insan hakları alanında ve yetkilerinin neye sebep olabileceği konusunda eğitim almamış kişilere “güç bahşedilmesi” o konumu en kötü şekilde kullanma hakkı da verecektir bekçilere.