Bilimin namusu adına kaldığımız yerden devam edeceğiz'
Bilimin namusu adına kaldığımız yerden devam edeceğiz'
Bilimin namusu adına kaldığımız yerden devam edeceğiz'
Diyarbakır 6.Ceza Mahkemesi'nde görülen KCK ana davasından 4 yıl tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen Sosyolog Dr.Arslan Özdemir, yaptıkları çalışmalar, tutuklanma ve cezaevi süreçlerini anlattı. GAP Belediyeler Birliği (GABB)Yerel Yönetimler Akademisi'nde İçişleri Bakanlığı'nın gönderdiği genelgelere uygun olarak hizmet içi eğitim verdiği için "KCK"li olarak suçlandığını belirten Özdemir, "Eğer dersi veren ben suçlu isem, dersi vermemi isteyen İçişleri Bakanı'nın da yargılanması gerekir" dedi. Uzun cezaevi sürecinde biri akademik olmak üzere iki kitap yazan sosyolog Arslan, her şeye rağmen "Bilimin namusu adına kaldığımız yerden çalışmalarımıza devam edeceğiz" şeklinde konuştu.
Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından " KCK" adı altında 14 Nisan 2009 tarihinde Diyarbakır başta olmak üzere toplam 12 ilde yapılan operasyonlarda aralarında belediye başkanları, gazeteciler, akademisyenler, belediye meclis üyeleri, STK üye ve temsilcilerinin de bulunduğu yüzlerce kişi gözaltın alındı. "KCK" adı altında başlatılan ve halen de süren operasyonlar dalga dalga yayılırken, ilk operasyonda gözaltına alındıktan sonra tutuklanan ve 4 yılını cezaevinde geçirdikten sonra iki hafta önce aralarında belediye başkanlarının da bulunduğu 10 kişiyle birlikte tahliye edilen sosyolog Arslan Özdemir ile yaşadıklarını konuştuk.
İHD Diyarbakır Şubesi Çocuk Komisyonu Başkanlığı yapan, GAP Belediyeler Birliği Yerel Yönetimler Akademisi'nde eğitim uzmanı olarak çalışan ve aynı zamanda akademiden de sorumlu olan Sosyolog Dr. Arslan Özdemir, "KCK faaliyetleri" olarak suçlamaya konu olan konuların belediye başkanlarına, belediye meclis üyelerine ve belediye çalışanlarına İçişleri Bakanlığı'nın genelgeleri doğrultusunda verdikleri hizmet içi eğitim olduğunu söyledi.
Yerel Yönetimler Akademisi'nin kuruluş felsefesinde, belediye çalışanlarına kitle iletişimi konularında eğitim vermek olduğunu ve bunun da dışına çıkılmadığını kaydeden Arslan şunları söyledi:
"Verilen eğitimlerin amacı personeli daha nitelikli hale getirmek amacını taşıyordu. Personelin halka daha iyi hizmet vermesini amaçlayan hizmet içi eğitimler verilmekteydi. Ben halkla ilişkilerde iletişim eğitimi veriyordum. Bu benim uzmanlık alanım. Tutuklu olan Ahmet Zirek arkadaşımız belediyeler mevzuatını, yani kanunları anlatıyordu. Yine aynı şekilde Roza Erdede arkadaşımız da proje ofisindeydi. Belediyelere AB projelerinin hazırlanması konusunda yardımcı oluyordu. 3 üniversite bitirmiş proje uzmanı bir arkadaşımızdır. Yani tam bir akademik ortam. Aynı zamanda uzman havuzu da oluşturmuştuk. Gerektiğinde Ankara'dan, İstanbul'dan uzmanlar çağırıyorduk. Belediye hizmet içi eğitimleri için. Seçimden sonra ilk eğitimimizi Bağlar Belediyesi'nde verdik. Belediye çalışanlarına, meclis üyelerine halkla ilişkilerde iletişim konusunda eğitim verdik. Halkla ilişkilerin önemini vurgulayan bir eğitimdi. Seçimden sonra ayın 13'ünde verdik bu eğitimi, sonraki gün de gözaltına alındık."
Gözaltına alındığında evinin onlarca polis ve özel harekat timleri tarafından basıldığını anlatan Dr. Özdemir, "Onlarca özel harekat polisleriyle kapıya dayandılar. Şaşırdım. Yıllarca öğretmen olarak, sosyolog olarak topluma faydalı bir şeyler yapmaya çalıştık. Yerel Yönetimlerde yaptığım çalışmaların hepsinin arkasında dururum. Bugün yine yaparım aynı çalışmayı. Ama sanki çok büyük bir suçluymuşum gibi, onlarca polisle kapımıza dayandılar. Sonra içeri girince bekledikleri bir suçlu değil, insan hakları savunucusu, bir sosyolog ile karşılaşınca şaşırdılar. Savcılığın gönderdiği müzekkerede 'örgüt yöneticisi' olduğum yazılıydı. Örgüt yöneticisinin evi basılırken, elbette böyle onlarca polisle özel harekat timleriyle basılmalıydı. Başlarındaki komiser olayın farkına varınca, saygılı bir şekilde davrandı. Diğer polisleri dışarı çıkartıp, sadece 5 kişiyle içeride arama yaptılar" dedi.
Emniyette susma hakkını kullandıklarını ve savcılığa çıktıklarında savcının sadece ne iş yaptığını sorduğunu kaydeden Dr. Özdemir, "Sosyolog olduğumu, belediye personellerine hizmet içi eğitimler verdiğimi söyledim. Savcı başka bir şey sormadı. O dönem avukatım olan ve halen kendisi de KCK davasından tutuklu bulunan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey savcıya dönerek, 'Başka bir sorunuz yoksa, müvekkilimi bırakmanız gerekir' deyince, savcı 'Kararı verecek ben tek değilim. Toplanıp öyle karar vereceğiz' dedi. Bunu duyunca, olayın savcıyı da aştığını anladım. Sonra nöbetçi hakimliğe çıkarıldık ve belediye çalışanlarına vermiş olduğum hizmet içi eğitimler 'örgüt yöneticisi' olarak dosyada yer aldı ve tutuklandık" şeklinde konuştu.
CEZAEVİNDE İKİ KİTAP
Yaşanan yoğun tutuklamalar sonrasında Yerel Yönetim Akademi'sinde çalışmaların sekteye uğradığını ancak cezaevinde olmasına rağmen çalışmalarına devam ettiğini kaydeden Dr. Özdemir, cezaevinde yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Tutuklandığımda 20 yıllık sosyolog idim. Önce kendi eksikliklerimin farkına vardım. Yani bu 20 yıl içerisinde bir sosyolog olarak ne yapmam gerekiyordu, neyi yaptım, neyi yapamadım diye bir taslak hazırladım. Daha sonra bir çalışma programı önüme koydum. Ona göre çalışmama başladım. Benim için cezaevi iyi bir deneyim oldu. Öncelikle bugüne kadar okuyamadığım bütün kitapları getirttim okudum. Sürekli yazdım. Cezaevinin en iyi ilacı zaten yazmaktır. İstenilirse cezaevinde bile akademik anlamda kitap yazılabileceğini kanıtlamak için bende bir kitap yazdım. Üzerinde pek durulmayan, ciddi olarak araştırılmamış bir konuyu kafama yerleştirdim. 'Ortadoğu'da Rönesans' diye bir çalışma yaptım. Ortadoğu’daki bugünkü manzara ile bizlere hep ezberletilmiş. Ancak Ortadoğu'nun geçmişi öyle değil. Geçmişinin sosyolojik bir şekilde ortaya konulması için bu çalışmayı yaptım. Bir yıldan fazla bir süre uğraştım. Pek çok kaynak taraması yaptım. Kitaplaştırdım bu çalışmamı. Şu an yayınevinde ve bu günlerde yayınlanmasını bekliyorum. Bunun dışında bir anı-roman tarzında bir kitap çalışmam bitmek üzere. Bölgemizi anlatan sosyolojik bir roman diyebiliriz. Bunu da cezaevinde yazdım."
İnsanların dört duvar ardına konularak dillerine, düşüncelerine, kalemlerine kelepçe vurulamayacağını kaydeden Dr: Özdemir, "Biz nerede olursak olalım bu topluma faydalı işler içinde olacağız. Öncelikle suçsuz olduğumuza inanıyorduk. İnsanı cezaevinde ayakta tutan tek şey suçsuz olduğuna inanmasıdır. Suçlu iseniz zaten bilirsiniz ve cezaevi çekilmez olur. O konuda suçsuz olduğumuzu biliyorduk ve bunun için rahattık. İlk etapta bize acayip gelmişti. 'Cezaevinde nasıl yaratıcılık olur' diye düşünmüştük. Makaleler yazmaya başladım. Sosyolojik değerlendirmeler yaptım. Siyasi değerlendirmelere girmedim. Sosyolojik çalışmaların cezaevinde bile yapılabileceğini kanıtladık. İstediğimiz kitapları getirebiliyorduk. Hem cezaevinin, hem de bizim kütüphanemiz vardı" diyerek, cezaevinde bile çalışmalarına ağırlık verdiğini anlattı.
'CEZAEVİNDE YAŞAMI GÜZELLEŞTİRDİK'
Türkiye'nin tek katlı Yüksek Güvenlikli D Tipi Cezaevi'nin bir tek Diyarbakır'da bulunduğunu ve 3-4-5 kişilik odalar halinde cezaevinin düzenlendiğini belirten Dr. Özdemir, diğer koğuşlarda kalan tutsak arkadaşları ile haftada 4 gün birer saat olmak şartı ile 'Hobi' denilen ortamlarda görüşebildiklerini söyledi.
"Cezaevinde insanların bu derece yaşamı güzelleştirebileceğini tahmin edemezdim" diyen Dr. Özdemir, "Cezaevinde yaşamı güzelleştirirseniz zaten o dört duvar size bir şey ifade etmiyor. Bizim için içerisi ile dışarısı arasında bir fark kalmamıştı. Ona bakarsanız dışarıda kalanlar ne kadar özgür? Her taraf hapishaneye çevrilmiş. İçeride olmamız da bizim için fark etmiyordu. En büyük özlem ailenizle, sevdiklerinizle yan yana değilsiniz. Onun dışında buradaki arkadaşlıklar o özlemimizi gideriyordu. 24 saat birlikteyiz ve yaşamın her anına birlikte tanıklık ediyoruz. Herkes birbirine ciddi anlamda destek oluyordu. Yoğun bir sevgi ortamı vardı. Yapılan açlık grevinden sonra bir anlamda cezaevinde sinerji oluştu. Açlık grevi cezaevini biraz daha farklı yaptı. Cezaevinde basını yakından takip ediyorduk. Haberleri, yorumları, köşe yazarlarını... Sonra bunları kendi aramızda tartışıyorduk. Cezaevi öğretici de oldu bize aynı zamanda. Okuma yazmayı cezaevinde öğrenip, çok nitelikli yazılar yazan insanlar gördüm. Her şartta dahi insanlar yaratıcı olabiliyorlar" şeklinde konuştu.
'AKADEMİ KURULMADAN BEN BAŞKANI OLMUŞUM'
Hazırlanan iddianamede, KCK sözleşmesine göre Yerel Yönetimler Akademisi'nin kurulduğunun iddia edildiğini, paradigmanın dört ayağından birinin Siyaset Akademileri olduğunun ileri sürüldüğünü belirten Dr. Özdemir, "İddianamede beni siyaset akademilerinin kurucusu olarak değerlendiriyorlardı. İşin ilginç tarafı, biz tutuklandığımızda siyaset akademileri kurulmamıştı. Kurulmayan bir akademinin başıymışım. Siyaset akademileri bugün var ve legal bir şekilde faaliyetlerini sürdürüyorlar. Her partinin kendi siyaset akademileri var. KCK sistemine göre eğitimler verdiğimiz iddia ediliyordu. İki tane de 'X' gizli tanık üretmişler. Bu iki gizli tanığın benimle ilgili söylediği iddiaların tek bir tanesi bile doğru değildi. Hepsi hazırlanan bir senaryonun ürünü. Bizleri bir anlamda rehine diye tutuyorlardı" diyerek yaşadıklarını anlattı.
Hazırlanan iddianamede, GAP Belediyeler Birliği'ni KCK organizasyonu içinde değerlendirildiğini kaydeden Dr. Özdemir, "GAP Belediyeler Birliği'nde sanırım 17'si AKP'li belediye olmak üzere diğer partilerden ve BDP'den belediyeler var. İçişleri Bakanlığı'nın belediyelere gönderdiği genelgelerde hizmet içi eğitim programlarını uyguladık. 'Halkla ilişkilerde iletişim' adı altında belediye çalışanlarına hizmet içi eğitim verdik. Bunu KCK ile ilişkilendirdiler. Eğer eğitimi veren biz KCK'li olarak suç işliyorsak, bize eğitimi vermemizi isteyen İçişleri Bakanı da bizimle aynı davadan yargılanmalı. Onun dediği eğitimi vermişiz personele çünkü." diyerek yaşanan tezattı anlattı.
"KCK yapılanması" olarak lanse edilen GAP Belediyeler Birliği'nin Türkiye'deki belediyeler birliği arasındaki en profesyonel birlik olduğunun devletin resmi yayınlarında ve raporlarında gösterildiğini kaydeden Dr. Özdemir, AKP'nin hayata geçirdiği 'Sosyal Belediyecilik' projesi kapsamında, AKP'li belediyelerin bile gelip kendilerinden eğitim konusunda yardım istediğini söyledi.
MEHMET UZUN'UN CENAZESİNE KATILMAK SUÇ!
Hakkında yapılan suçlamaların saçma ve komik olduğunu kaydeden Dr. Özdemir, " Mesela benim için Mehmet Uzun'un cenazesine katıldı deniliyor dava dosyasında. Uzun'un cenazesine katıldım. Bundan da onur duyarım. İkincisi ben İHD Diyarbakır Çocuk Komisyonu başkanıyım aynı zamanda. Koşuyolu Parkı'nda, öldürülen çocuklar için yapılan anıtın açılış törenine katılmışım. Bununla suçlanıyorum. Bir toplumsal eylemde yakamda İHD gözlemci kartı olduğu halde, dernek adına gözlemci olarak katıldığım için suçlanıyorum. Kürtçe müzik dinlemişiz bunlarla suçlanıyoruz. 'Kürtçe konuşmaya teşvik etmişim' diye dosyada suçlama var. Yani insanların kendi ana dilini konuşmasına teşvik etmek kadar güzel bir şey var mı. Ben bunu yaptığım için suçlanmışım" şeklinde konuştu.
"Neyle suçlarlarsa suçlasınlar, ne derlerse desinler ben bu topluma faydalı olmaya devam edeceğim" diyen Dr. Özdemir, bundan sonra yapacaklarını ise şöyle sıraladı:
"Sonuçta biz gerçekten insanları seviyorsak, bu toprakları seviyorsak, bizim bu insanlar ve bu topraklar için yapacak daha çok şeyimiz var. Benim 4 yıl bunlardan uzak kalmam, insanlara ve bu toprağa daha çok hizmet sunma aşkımı doğurdu. Bugüne kadar yaptıklarımızın hepsini savunduk. Bundan sonra da aynı şeyleri yapacağız. Çünkü yaptığımız suç değil. Doğru bildiklerimizi her yerde söylemeye ve kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Bilimin namusu var. Bilim adamı bir şeyi ispatlıyorsa sonuna kadar onu savunacak, ona sahip çıkacak. Bilimin namusu adına kaldığım yerden devam edeceğim."