Bir diktatör gitti bin diktatör geldi

Bir diktatör gitti bin diktatör geldi

Tüm dünya Iraklı gazeteci Muntazar el-Zeydi’yi ülkeyi işgal eden ABD başkanı George W Bush’a  fırlattığı ayakkabı ile tanıdı. Aslında bu eylem, ülkeleri yakılıp yıkılan, yağmalanan, işgal altındaki tüm Irak halkının duygularına tercüman olmuştu. ABD yıllar sonra Irak’tan askeri olarak büyük ölçüde geri çekilse de geride bıraktığı tahribat öylesine kalıcı ve büyük ki yaralar hala kanıyor.  Müslüman Sosyalistlerin daveti üzerine Türkiye’ye gelen Muntazar el-Zeydi ANF’ye Irak’ın durumunu “Bir diktatör gitti, bin diktatör geldi” diye özetliyor. Suriye’deki gelişmeleri de değerlendiren el-Zeydi, “Özgürlük El Kaide ile mi gelecek?” diye soruyor ve Arap baharını kışa çeviren ABD, İsrail ve Suudi Arabistan gibi devletlerden demokrasi beklemenin hayal olduğunu vurguluyor.

-Dünya sizi eski ABD Başkanı George W. Bush’a ayakkabı fırlatmanızla tanıdı. Ayakkabı fırlatmanız neyin tepkisiydi?

Amerika bizim ülkemizi işgal etti. Irak halkı bizi güllerle karşılıyor diye her tarafta reklam yaptı, ben de işgale karşı olduğumuzu, onları güllerle karşılamadığımızı ve ABD işgalini Irak halkının kabul etmeyeceğini göstermek için ayakkabı fırlattım.

-Daha sonra hapsedildiniz. Neler yaşadınız, ne koşullarda tutuldunuz?

3 gün Irak’lı askerler tarafından işkenceye tabi tutuldum. Dişlerim, burnum, ayağım kırıldı, sırtıma çok kötü darbe aldım, elektrikli işkenceden geçirildim. Beni defalarca sorguya aldılar. Bana, ‘Arkanda kim var’ gibi sorular yönelttiler. Ben de arkamda tüm Irak halkının olduğunu söyledim. Daha sonra 3 ay da tek kişilik hücrede kaldım. Toplam 9 aylık bir hapishane hayatım oldu ve en acısı bana CIA değil, Iraklı askerler, yani hükümetin milisleri işkence etti.

İKİ KULEYE KARŞILIK İKİ ÜLKE

-ABD Irak işgalinin temelini 11 Eylül saldırısına bağladı. 11 Eylül’ün Ortadoğu’ya girmek için tasarlanmış bir oyun olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet, bence büyük bir oyundu. 11 Eylül olaylarını Amerika’nın kendisi hazırladı. İki kuleyi vurdular, onun yüzünden de iki ülkeyi işgal ettiler. İki kuleye karşı iki ülke. 6 bin Amerikan vatandaşı öldürüldü, bunun karşısında Irak, Afganistan ve Lübnan’da 2 milyonu aşkın insan öldürüldü.  

-Demokrasi getirme adı altında Irak’ı işgal eden ABD’nin Irak’ta bıraktığı en büyük tahribatlar nelerdir?

Çok büyük zarara uğradık. İnsanların mal varlıklarını, barındıkları evleri yaktılar. Benim de yıllarca çalışıp büyük emeklerle yaptığım evi yaktılar. İnsanların çocukları, eşleri o yangınlarda yaşamını yitirdi. Her şey çok acıydı her açıdan. Acı üstüne acı yaşadık. Halkımızın onuru kırıldı. Tarihi eserlerimiz çalındı, yağmalandı. Ordumuz darmadağan edildi. Güvenlik yoktu. Halkımız Kürt, Şii, Sünni diye ayrımcılığa tabi tutuldu. Mezhepçilik geldi hükümet oldu. Halkımız salgın hastalıklara yakalandı, insanların psikolojisi çöktü. Hangisini söyleyeyim ki…

-Peki Saddam Hüseyin sonrası yönetimde bir değişiklik oldu mu?

Yok, daha da kötüye gitti. Bir diktatör gitti bin diktatör geldi.

ARAP BAHARI KIŞA DÖNDÜ

-ABD bir ülkeyi işgal ettiği zaman hep böl, parçala yönet taktiği altında mezhep ya da etnisite üzerinden bunu yapıyor. Neden Ortadoğu halkları mezhepçi provokasyonlara bu kadar açık ?

Halk maalesef görüntüye aldanıyor. Savaş liderleri, savaş makinelerinin başında duranlar oyun oynuyor, plan yapıyor, halkları birbirine düşürüyorlar. Bunu da insanları öldürerek, kutsal yerlere bomba atarak, insanları sürgün ederek, köylerini yakıp boşaltarak, mezhepçilikle birbirine düşürerek yapıyorlar.  

- Arap Baharı olayları yaşanan bu baskılara, oyunlara bir dur deme noktası mıydı?

Arap baharları çok etkileyici ve olması gereken isyanlardı. Mazlum halklar ayaklandı, bir dalga oldu, ama Amerika ve İsrail bu bahara hakim oldular. Diktatörlükleri yıkmak için ayaklandılar, ama gelen yeni diktatörler Arap baharını boğdular ve kışa çevirdiler.

SURİYE’DE ÖZGÜRLÜĞÜ EL KAİDE Mİ GETİRECEK?

-Peki bugün Suriye’ye yapılmak istenilen müdahaleyi de ABD’nin Ortadoğu’yu dizayn etme planının bir parçası olarak mı görmek gerekir?

Maalesef bütün ülkeler Suriye’ye müdahale etti. Bütün herkes. Güçlü ülkeler de zayıf ülkeler de hepsi karıştı. Anlayan anlamayan herkes Suriye hakkında konuşmaya başladı. Evet Suriye yönetimini tam olarak onaylamasak da, çünkü hükümette sıkıntılar vardı, biz Suriye halkına ve Suriye medeniyetine çok üzülüyoruz. Bu hale gelmesi gerçekten çok acı. Halka yazık oluyor. Dışarıdan gelen El Kaide teröristleri nedeniyle ülke ve halklar büyük sıkıntı yaşıyor. Acaba özgürlük bu teröristlerle mi gelecek? El Kaide mi getirecek bu özgürlüğü? Amerika ile İsrail ile, Suudi Arabistan ile, El Kaide ile mi gelecek demokrasi?

-Rojava’da Kürt halkı büyük bir devrim gerçekleşti. Türk hükümeti ise tam da bu devrimi boğmak için El Kaide’ye bağlı El Nusra çetelerine her türlü lojistik desteği veriyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Bu kesinlikle çok yanlış bir uygulama, olmaması lazım. Neden El Kaide’yi desteklediklerini onlara sormak lazım.

-Rojava devrimi hakkında ne düşünüyorsunuz ?

Kürtler bizim için çok değerli bir halktır. Bizim bir parçamızdır. Benim bacımın eşi Kürt, dolayısıyla yeğenlerim de Kürt. Ancak onların bizden ayrılmalarını istemiyoruz. Çünkü Irak’ta Kürtler bizim kardeşimiz, ailemiz, hiçbir Arap onlardan iyi ya da üstün değil yasal olarak. Irak’ta bu konuda her şey eşit. Kürtlerin tarihleri, uygarlıkları ve kültürlerine saygı duyuyorum. Kimsenin de onların kültürüne, uygarlığına dil uzatmasını kabul etmeyiz. Ancak biz onlarla beraber yaşamak istiyoruz bir bütün olarak. Irak için konuşmam gerekirse Kürtçe ilkokullarda dil olarak okutuluyor. Ben de çocukken öğrendim. Biz her 21 Mart’ta Kürt halkıyla beraber Newroz bayramını kutluyoruz. Ancak Kürtlerin ayrı bir devlet olarak Irak’tan ayrılmasını istemiyoruz. Bizim cumhurbaşkanımız Sayın Talabani Kürt, Dişişleri Bakanımız da Kürt.

ERDOĞAN’A “BU YANLIŞTAN VAZGEÇ” ÇAĞRISI

-Halkların kendi kaderini tayin etme hakkını savunmuyor musunuz?

Ben başkanımızın Kürt olmasıyla iftihar ediyorum. Ama beraber yaşamak yönündeyim.

- Türkiye’de bir taraftan demokrasiden söz ediliyor, ancak diğer taraftan 62 gazeteci mesleklerini yaptıkları ve gerçekleri yazdıkları için hapsedilmiş durumda. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Ben Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’dan rica ediyorum, başta gazeteciler olmak üzere, düşüncelerinden ötürü hapiste yatan herkesi bıraksın. Düşünce suçlularının hiçbirinin hapiste kalmaması gerekiyor. Bu çok yanlış, ben ona bu yanlıştan vazgeç diyorum.