Brûsk Tolhildan: Kürt gençleri YPS saflarında yerini almalı
Aylardır Kürdistan’da tüm saldırılara rağmen süren özyönetim direnişini değerlendiren Apocu Gençlik İnisiyatifi üyesi Brûsk Tolhildan, Kürdistan gençliğinin YPS saflarında yerini alması için çağrıda bulundu.
ANF
MELEK YÜKSEL
Çarşamba, 27 Ocak 2016, 08:10
Öz yönetim direnişleri, öz savunma ve hendeklerin açılmasına ilişkin ANF’ye konuşan Brûsk Tolhildan şunları aktardı.
Birçok merkezde özyönetimler ilan edildi. Özyönetimle ne amaçlanıyor? Ne anlaşılmalı?
Öncelikle tüm özyönetim alanlarını selamlarken, Cizre ve Sur direnişinde ki tüm yoldaşlara Serkeftin dileklerimi iletmek istiyorum.
Kahramanlıkların kültürel bir miras olarak devredildiği bir coğrafyanın yurttaşı olmak herkese nasip olan bir özgünlük değildir. Kürdistan coğrafyasının ve halk gerçekliğinin sadece son bir asırlık sürecini göz önüne getirdiğimizde bile işgalci hiçbir güce boyun eğmediğini ve nice kahramanlıkların yaşandığını görmekteyiz. Kaldı ki Kürdistan'ın tarih sahnesinde Dımdım Kalesi’nden Sur'a Kobanê'den Cizîra Botan’a benzerine az rastlanır destansı direnişler yaşanmıştır. Bugün eğer direnişlerden bahsedeceksek tabi ki de özyönetim direnişlerinden bahsetmeliyiz. Özyönetim iyi anlaşıldığı zaman aslında bu direnişin ne için olduğu da daha iyi anlaşılacaktır.
Özyönetimi ele alırken biraz daha sosyolojik ve tarihsel olarak ele almak gerekiyor. Böyle ele alındığı zaman gerçek anlamda Kürdistan da yaşanan direnişin ne anlama geldiği daha iyi anlaşılacaktır. Doğa da her canlı da olduğu gibi insanında da belirli öncelikler vardır. Bunlar beslenme, korunma ve çoğalma güdüleridir. Bu doğada ki tüm canlılar için de böyledir. Fakat insan bu ihtiyaçlarını tek başına karşılayabilecek kadar güçlü bir varlık değildir. Bu yüzden toplumsallaşması gerekmektedir. Örneğin bir kedi, köpek, aslan v.b. herhangi bir hayvanın yavrusu doğduktan kısa bir süre sonra artık kendine yetebilecek düzeye gelir. Kendi başına yiyecek bulabilir, bir mağara da veya herhangi bir yer de kendine yuva yapabilir veya karşı cinsten bir hayvanla çoğalabilir. Fakat bu insanda böyle değildir. İnsan doğduğu zamandan uzun bir süreye kadar kendi ihtiyaçlarını karşılayamaz bir durumdadır. Bundan kaynaklı bir toplumsallığı vardır. İhtiyaçlarını karşılamak için başka insanlara muhtaç bir haldedir. Bu biraz daha insanın toplumsallığının göstergesidir.
Her toplum veya topluluk belirli kural ve ilkelere sahiptir. Nasıl ki bir eczacı, bakkal, marangoz vb. kendine çırak alırken belirli şartlar koyup ona göre çırak seçiyorsa, toplumda kendi şartlarını ileri sürüyor. İnsan toplumsallaşmasıyla birlikte bir araya gelen insanların birbirlerini tamamlayacak ve ortak bir çatı altında ortak bir yaşam sürdürecek olabilmesi de yönetimin fiili olarak işleve girmesine neden olmuştur. Her ne kadar ismi o dönemde konulmasa da ilkel komünal dönemde kadın toplumun yönetimi olmuştur. Kadın yaşama yön veren konumda olmuştur. Yönetim kavramının fiili olarak başlangıcı kadın ile birlikte olmuştur. Bu aslında yönetimin doğalında yaşamın devamlılığı, düzeni ve sürdürülebilirliği için gerekli olduğunu gösteriyor. Bu yönetim olgusunun özellikle bir kadın elinde olması da adil bir yönetim olmasını sağlıyordu. Fakat yaşlı kurnaz erkeğin yönetimi kendi eline geçirmesinden sonra yönetim kavramı despotizme dönüşmüştür. Yönetim tamamen ortadan kalkmış ve iktidar açığa çıkmıştır. Tarihsel süreç içerisinde her ne kadar demokrasi, cumhuriyet veyahut meclis tarzında bir yönetim tarzı yaratılmak istenmişse de iktidardan kopuş olmadığı için tam anlamıyla yönetim sağlanamamıştır. Bunun en iyi örneği de yine aristokratlardır. Eski Yunan’da meclis tarzında bir örgütlenme tarzı kurulmak istenmiş fakat iktidar olgusundan tam anlamıyla bir kopuş sağlanmadığı için belirli bir kesimle sınırlı kalmış ve halka inmemiştir. Paris komününde ise halkı komün ve meclis etrafında örgütleyerek sadece 72 gün ayakta kalabilmiştir. İktidardan tam anlamıyla bir kopuşun sağlanılmaması ya da iktidarların saldırılarına karşı büyük bir direnişin gerçekleşmemesinin sonucunda tam anlamıyla yönetim kavramı gerçekleştirilememiştir.
Kapitalist modernite içerisinde tüm kavramların içi boşaltılmak ve gerçek anlamın dışında kullanılarak bitirme çabası yoğunca yaşanır. Yönetim kavramı da böyledir tam olarak içi boşaltılmaya çalışılan bir kavramdır. İktidarlar kendilerini yönetim olarak adlandırarak kavramın içini boşaltmışlardır. Bu yüzden kavramların özünün tekrardan hatırlanılması ve özün ortaya konulması da bu yüzden önem arz etmektedir. Bilindiği gibi öz bir varlığın en sade, doğal halini ifade etmektedir. Özyönetim de biraz budur. İnsanın, toplumun özünde olanı bu yaşam tarzını ve yönetimin en sade ve doğal haliyle gerçek anlamında yürürlüğe konulmasını ifade etmektedir. Özyönetim biraz daha toplumun kendi kendine yetebilirliğinin de ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Kişi veya kişiler etrafında gerçekleşen yönetim değil iktidardır. Her ne kadar demokratikte olsa üst alt olgusu doğar. Bir kesim yukarıdan yönetirken bir kesimin üstüne olma ihtiyacı çıkar. Özyönetim farkı biraz daha burada ortaya çıkıyor. Hiçbir şekilde belirli bir sınıf, kesim, kişi ve kişilere dayanmadan gerçekleşen halkın direkt olarak kendi kendine cevap olduğu bir yönetim tarzıdır. Yaşamın her alanın da halkın kendi ile ilgili kararları kendisinin almasına ve yaşamını böyle sürdürmesine neden olur. Tabii tüm bu durumlarda belirli boyutlar altında genişçe incelenmelidir. Fakat dediğimiz gibi halkın kendi kendini yönetmesi halkı yönetmek isteyenler için negatif bir durumdur çünkü bu durum o toplumda iktidarın yok oluşunu getiren bir durumdur. Bundan kaynaklı özyönetim alanlarının olduğu yere bu kadar yoğunluklu saldırılar yapılmaktadır.
İktidarlar sömürülecek toprak, işgücü, su, enerjiyi ve köle insanı kaybediyorlar. Bundan kaynaklı özyönetimler oluşturulurken en çokta öz savunma boyutunda güçlü olmak gerekmektedir. Öz savunma boyutunda bir toplumun güçlü olması demek o toplumun genç bir toplum olması demektir. Bugün Bakurê Kürdistan’da yaşananlar aslında biraz da budur. Kürt halkı genç bir halktır. Bakıldığı zaman tarihsel olarak yaşadıkları ve yaşadığı coğrafya Kürt halkının genç kalması zorunlu kılmıştır. 1980 darbesiyle birlikte iktidarın yaratmak istediği apolitik gençliğe karşı Kürdistan gençliği sürekli olarak bir mücadele halinde olmuştur. Kürdistan özgürlük mücadelesi PKK’nin çıkışı ve örgütlenmesi de Kürdistan gençliği üzerinde yürütülen bu kirli politikaya karşı cevap olacak nitelikte gerçekleşmiştir. Kürdistan gençliği akın akın PKK saflarına katılarak Kürdistan halkının öz savunmasını vermiştir. Kürdistan gençliğinin örgütlenme tarzı ilk başlarda olduğu gibi sürekli olarak toplumu bilinçlendirme ve örgütleme şeklinde olsa da TC devleti tamamen imha dayalı politikaları ile yönelerek Kürdistan gençliğini bitirmenin arayışı içerisinde olmuştur. Tüm bu kirli politikaları karşı Kürdistan gençliği hem kendi hem de toplumun öz savunmasını gerçekleştirmek zorunda kalmıştır.
Öz yönetim bölgelerinin hemen hepsinde kazılan hendekler özellikle Türk medyasında çok fazla yer aldı ve devletin saldırılarının sebebi olarak empoze edilmeye çalışıldı. Bu işin aslı nedir, hendekler neden kazıldı?
Özellikle son dönemlerde 2009, 2011 ve 6-8 Ekim Kobanê serhildanlarında gerçekleşen gözaltı, tutuklama ve katliam politikalarına karşı örgütlü gençliği bu duruma mecbur kalmıştır. YDG-H adı altında örgütlenen gençliğe yönelik tüm bu yönelimlere karşı YDG-H tutuklama ve katliamlara karşı hendeklerle halkı ve kendini korumuştur. Hz. Muhammed müşriklerden kendini nasıl korumuşsa YDG-H da kendini ve halkını katliamcı çetelerden aynı yol ve yöntemle korumuştur. YDG-H silahlanmamış veya hendek kazmamıştır. YDG-H silahlanmaya ve hendek kazmaya mecbur bırakılmıştır. Kürdistan gençliğinin ve toplumunun katliamlara kurban gitmesine kimse göz yumamaz. Kürdistan gençliğinin üzerine düşen rolü YDG-H üstlenmiştir ve yerine de getirmiştir.
Öz yönetim alanlarındaki direnişi nasıl değerlendiriyorsunuz? Devlet güçlerinin direniş alanlarındaki durumu nedir?
Öz yönetim direnişlerinin öz yönetim alanlarına bugüne kadar yapılan tüm saldırılara rağmen devlet hala bu alanlara girememiştir. Nasıl ki Dımdım Kalesi’nden insanlar uzun bir süre direnmiş ve teslim olmamışsa bugün Cizre ve sur’un durumu da böyledir. Yine aynı şekilde Türk tarih kitaplarında övgü ile bahsedilen ve büyük bir başarı olarak görülen 53 günlük İstanbul kuşatması ve İstanbul’un alınması bugün Kürdistan da boşa düşmüştür. Bugün sur 56 gündür direniyor, Cizre 45 gündür direniyor. Türk ordusu NATO’nun 2. büyük ordusudur. PÖH’ler, JÖH’ler, SAS’lar, bordo berelilerden Kürdistan da özel bir ordu oluşturmuş ve bu ordu ile Kürdistan’a girmeye çalışmaktadır. Fakat bu ‘özel ordu’ Kürdistan gençliğinin amansız direnişine toslamıştır. Türk devletinin uluslararası arena da hiçbir statüsü kalmamıştır. Yapılanlar tamamen bir katliamdır. Tüm dünya bunun farkındadır fakat sessiz kalmaktadır. Çıkar-menfaat ilişkisi için bir halkın katliamına sessiz kalınmaktadır. Saray devleti hiçbir savaş kurallına veya insan hakları kuralına uymamaktadır. Tamamen vahşice davranmaktadır kendi yasalarını bile tanımayan sınırsızca yetkilendirilmiş bir katliamcı ordusu ve yandaşı ile Kürdistan da katliam yapmaktadır. Bu katliamlara karşı sessiz kalmak namertliktir.
Kürdistan gençliğine çağrınız nedir?
APOCU Gençlik İnisiyatifi olarak tüm Apocu gençliği kesintisiz eylem ve serhildana çağırıyoruz. Kürdistan halkının devrim gerçekleştirdiği bu süreçte herkes rolünü oynamalıdır. Herkesin rolüne bellidir. Kürdistan ve Türkiye’de bulunan tüm gençliğin rolü halkın öz savunmasını yapmak ve katliamlara ortak olmamaktır. Hemen şimdi Sur, Cizre, Nusaybin, Hezex, Gever, Silopi de gereken yerlerde olmamız gerekmektedir. Halkımız katledilirken izleyemeyiz. Tüm yurtsever ve sosyalist gençliğe çağrımız özyönetim alanlarında halkla bütünleşerek Kürdistan devrimini büyütmek ve Türkiye sahasına yaymaktır. Kürdistan devrimini gerçekleştirecek olan tek öncü güç gençliktir.