Buldan: Temiz bir ele, siyasete ve yargıya ihtiyaç var

Buldan: Temiz bir ele, siyasete ve yargıya ihtiyaç var

Erkek egemen, militarist bir bütçe kanunu tasarısının görüşmelerinin daha sonlandırılmak üzere olduğunu belirten BDP Grup Başkan Vekili Pervin Buldan, "İçinde bulunduğumuz sürecin barış sürecine evrilmesi için temizlenmeye ihtiyaç vardır. Temiz bir dile, temiz bir siyasete temiz bir yargıya ihtiyaç vardır. Sadece Kürtler adına değil tekçilik ateşinin yaktığı bütün halklar ve kesimler adına çözüm sürecine el verilmesini istiyoruz" dedi. 

Meclis Genel Kurulu'nda görüşülen 2014 bütçesine ilişkin BDP adına Grup Başkan Vekili Pervin Buldan kapanış konuşmasını gerçekleştirdi. Bütçe görüşmelerinin son günü olduğunu belirten Buldan, bütçeye ilişkin "Eşit gelir dağılımından uzak, insan hak ve özgürlüklerini temel almayan; emekçiye, yoksula, kadına yer vermemiş, bilime kaynaklarını kapatmış, sağlık hakkından eğitim hakkından çalıp, silaha harcanmış erkek egemen militarist bir bütçe kanunu tasarısının daha görüşmelerini sonlandırmak üzereyiz" değerlendirmesinde bulundu. 

Son gelişmelerle birlikte esas bütçenin hükümete ve onların yakınlarına ayrıldığını belirten Buldan, şunları ifade etti: "Bütün Türkiye ile beraber biz de dehşetle ve utançla izliyoruz, devlet içinde devlet gerçeğini, AKP iktidarının yolsuzluklarını bu yolsuzlukların boyutlarını ve devasa miktarlarını. Neresinden tutarsanız tutun eliniz de kalıyor. Yıllardır gizli bir ittifak halinde kurulan paralel devlet ve hükümet el ele verip ne istedilerse yapmışlar. Her türlü yasadışı oluşumlara, yolsuzluklara yol verilmiş. Şimdi çıkar çatışması başlayınca hükümetten de paralelinden de inciler dökülmeye başladı. Ülkenin cevval savcıları yıllar boyunca hükümetin yolsuzluklarını sadece izlemiş 'zor günlere lazım olur' diye delil toplamış. Şimdi çıkarlar çatışınca bu savcılar güç dengelerinin kozlarını çekmeye başladı. Doğrusu hukuk açısından bakacak olursak, bizim izlediğimiz şey baştan aşağı bir skandal. Diğer taraftan muazzam bir yolsuzluk operasyonu yapılıyor ve hemen akabinde emniyet amirleri görevden alınıyor. Hırsızın emniyet amirlerini görevden aldığı bir devlet düşünsek bulamazdık, kendi ülkemiz de bizzat tanıklık ediyoruz." 

‘HÜKÜMETİN BATAKLIĞA DOKUNMAYA HİÇ NİYETİ YOK’

Bataklık ortaya çıkmış olsa da hükümetin bu bataklığa dokunmaya hiç niyetinin olmadığına işaret eden Buldan, "Biz BDP olarak tavrımızı net olarak ortaya koyuyoruz. Buyurun her türlü derin yapılanmayı ortaya çıkaralım. Bu yapılanmalar nasıl örgütlendiler, geçmişte neler yaptılar neye hizmet ettiler ve bugün neyi amaçlamaktadırlar açığa çıkaralım. Ancak ülkedeki yolsuzlukların hırsızlıkların üzerine de ne pahasına olursa olsun gidelim. Evlerine ekmek götüremedikleri için canına kıyan insanların, çöplüklerden yiyecek toplayan çocukların yurttaşı olduğu bir ülke de bu hükmet kaynakların hesabını kuruş kuruş vermek zorundadır" dedi. 

Bu seneki bütçe kanunu tasarısında olduğu gibi bugüne kadar parlamentonun oyladığı bütün bütçe kanun tasarılarının, parlamentoda alınan kararların, yapılan yasalar ve izlenen politikaların hep savaşa hizmet ettiğinin altını çizen Buldan, "Ülkenin maddi manevi bütün kaynakları savaş lobilerine peşkeş çekildi. Savaşa yatırım yapan, Türk siyasal tarihine egemen olmuş bu anlayışın beslendiği bir kaynak vardı. Türk ulus devlet anlayışının inşasıyla bütün yönleri ile sorunlar yumağına dönüştürülen Kürtlerin durumu. Ulus devlet ideolojisi doğrultusunda varlığını kendisinden olmayanın imhası üzerine kuran bu anlayış ile beraber baskı ve imha politikaları ne kadar geliştirildi ise, Kürt sorunu da bir o kadar büyüdü. Asimilasyon, tenkil, zorunlu iskan ve hatta katliamlar bile Kürtleri bertaraf etme yolunda bir yöntem olarak kullanıldı. Sorunun özünü saptırmak amacı ile devlet güçleri tarafından terör, asayiş, bölücülük gibi birçok tanımlama yapıldı" diye konuştu. 

‘PKK SÜRECİ İLERLETECEK UYGULAMAYI ORTAYA KOYMUŞTUR’

Kürt sorununun bir halkın dilini, kimliğini, kültürünü, onurunu ilgilendiren tarihsel bir sorun olduğunu belirten Buldan, "Bu bağlamda Sayın Öcalan ile diyalog süreci ile beraber başlayan tarihsel önemde bir sürecin içerisine girdik. Önümüzde hesaplaşılması gereken zor bir miras, çok yönlü boyutları olan ve çözümü güçlü bir iradeyi gerektiren bir mesele var. Yaklaşık bir yıldır taraflar arasında görüşmeler yürütülmektedir. Bu süreç çözüm süreci olarak görülmekte ve demokratik talepler ile müzakere edilerek kalıcı bir barışın sağlanması hedeflenmektedir. Sayın Öcalan sürecin sağlıkla ve ivedilikle ilerlemesi için ortaya büyük bir hassasiyet ve çaba koymuştur. Bir diğer yandan PKK de süreci ilerletecek kararları uygulamaya koymuştur. Ancak yaklaşık bir yıldır görüşmeler devam etmesine rağmen hala müzakere aşamasına geçilememiştir. Yasal bir zemin ve hukuki çerçeve oluşturulmamıştır. Oysa hükümet müzakereci rolü gereği yasal zemini hazırlamak ve süreci işler hale getirecek somut adımları atmak durumundadır. Aksi takdirde bu sürecin kendisi bile mevcut hukuk açısından yasa dışıdır. Bugün itibari ile Sayın Öcalan ile yaptığımız görüşmeler dahi yasal bir zemini olmadan gerçekleşmektedir. Oysa bu süreç ancak yasal dayanaklar ile hukuki meşruiyet kazanır ve ilerler" değerlendirmesinde bulundu. 

"Barışı getirmek için barışın hukukunu, yasalarını da yapmak gerekir" diyen Buldan, "12 Eylül faşizmi yasayla yürürlükten kaldırılır. Yasalarda yapılan değişiklik ve yeniliklerle bir döneme son verilir ancak. Cezaevleri yasalar ile boşaltılabilir. Dağdan inişler yasalar ile sağlanabilir. Siyasetin önü yasalar ile açılabilir. Ağır hasta tutuklular yasa ile olmaları gereken yerlere kavuşturulur ve bir devlet ancak böylelikle bir insanlık utancından kurtulur" diye belirtti. 

‘ÇİFTE STANDARTLI HUKUK OLMAZ’

BDP'nin cezaevlerinde tutulan 5 milletvekilinin Kürtlere karşı yürütülen düşman hukukunun bir sonucu olduğuna işaret eden Buldan, "Türk'e ayrı Kürde ayrı uygulanan hukuk bölücülüğün de, ayrımcılığın da, faşizmin de alelade örneğidir! Kürtler yıllardır bir bütün halinde bu hukuk sisteminin kırımına sistematik bir devlet politikası olarak maruz bırakıldılar" dedi. 

Anayasa değişikliği ile ilgili olarak mevcut durumun bütün demokrasi çevrelerinde kaygı yarattığını belirten Buldan, şunları söyledi: "Başlayan diyalog süreci ile beraber anayasa değişikli için son derece elverişli bir ortam oluşmasına rağmen yeni anayasa yapımının bir başka bahara ertelenmek istendiğini görmekteyiz. Oysa yeni anayasanın yapılması çözüm sürecinin en önemli adımı olacaktır. Anayasal değişikliğin bir başka seçim döneminin sloganı olarak kullanılmak üzere ertelenmesi halkımıza da, Türkiye siyasetine de ve aynı zamanda hükümete de kaybettirecektir. Faşist bir anayasa ile yönetilen bir ülkede ne demokratikleşme sağlanabilir ne barışçıl bir ortam oluşturulabilir." 

Başbakan Erdoğan'ın "herkes milli iradeyi hedef alıyor, milli iradeye saygı duyulmalı" dediğini hatırlatan Buldan, "Evet, sizlere sormak isterim milli irade dediğiniz şey nedir? Türkiye halkının iradesi mi? Şunu belirtmek isterim. Ancak gerçek demokrasinin uygulandığı ülkelerde halkın iradesinin gerçek temsilinden söz edilebilir! Demokratik seçimlerin olmadığı bir ülkede aldığınız oylara yaslanarak milli iradeden söz edemezsiniz! Yüzde 10 seçim barajının olduğu bir ülkede halkın iradesinin gerçek temsili siz olamazsınız! Yargının seçimler esnasında ortaya koyduğu taraflı tutumlar; vekillikten düşürme, seçilmişleri hapishanelerde tutsak etme uygulamaları devredeyken ben milli iradeyi temsil ediyorum diyemezsiniz! Yoksulluğa mahkum ettiğiniz insanlara maddi ihtiyaçlarını dağıtarak satın aldığınız oylarla halk iradesinin temsiline sahip olamazsınız" diye belirtti.

‘SÜRECİN BARIŞ İLE EVRİLMESİ İÇİN TEMİZLENMEYE İHTİYAÇ VAR’

"İçinde bulunduğumuz sürecin barış sürecine evrilmesi için temizlenmeye ihtiyaç vardır. Temiz bir dile, temiz bir siyasete temiz bir yargıya ihtiyaç vardır" diyen Buldan, şunları ifade etti: "Savaşın dilini bırakmazsak barışın dilini konuşamayız. Hükümete sesleniyorum! Zafer elde etmek için tekçilik söylemlerine sığınmanız gerekmez! Kazanmak için ırkçıların sizi alkışlamasına jakobenist anlayışların onayına ihtiyacınız yoktur. Sürece dair samimiyeti iktidarın dilinde, bürokratik uygulamalarında ve kolluk kuvvetlerinin tavırlarında görmek istiyoruz. Gerçek bir barışa niyet eden bir devlet karakollara ihtiyaç duymaz! Karakol yapmak, halkın arasına duvarlar örmek, emperyalist güçlerin kirli savaş planlarına ortak olmak, savaşı savaşın hukukunu beslemek değil de nedir? Rojava'da ve Suriye'deki diğer bölgelerde her türlü vahşeti gerçekleştiren çeteleri koruyup, onlara barınma imkânı sunup her türlü lojistik desteği veren hükümet bu tavrı ile ne ülke barışına ne de Ortadoğu barışına hizmet etmektedir." 

Buldan, konuşmasını şu cümlelerle sonlandırdı: "İçerisinde bulunduğumuz süreç silahlı direniş sürecinden demokratik siyaset alanına bir kapı açmıştır. Bu kapıyı kapatmayın. Bizler sadece Kürtler adına değil, tekçilik ateşinin yaktığı bütün halklar ve kesimler adına çözüm sürecine el verilmesini istiyoruz. Sadece Kürtler değil, bütün Türkiye kazansın istiyoruz. Sömürü zihniyetine dayalı kapitalist modernite yerine demokratik moderniteyi inşa edelim diyoruz. Müzakere süreci bir an önce başlatılmalıdır. Bu amaçla; Sayın Öcalan'ın içerisinde bulunduğu şartlar değiştirilmeli, kendisi müzakerenin tarafı olarak kabul edilmelidir! Görüşmeler yasal çerçevede yapılmalıdır! Müzakereler üçüncü bir tarafın gözetiminde yürütülmelidir. Kimse ama hiç kimse kendi ülkesinde kendi toprağında öldürülmesin, zulüm görmesin, ezilmesin, yok sayılmasın! Ortak geçmişimiz, ortak vatanımız bizi ortak bir geleceği beraberce inşa etmeye mecbur kılmıştır. Bu gerçeği görmezden gelerek ne siyaset yapılabilir ne de bu ülke bir adım ileri götürülebilir. Asırlık sorunlarımızın içerisinde boğulmaya mahkum oluruz. Biz Kürtler bütün acılarımıza rağmen bu iradeyi gösterebiliyorsak kimse arkasına sığınacak haklı bir gerekçe aramasın. Hepimizin bu noktada hem siyasal, hem tarihsel hem de insani sorumluluklarımız bulunmaktadır."