Can: Sürece yönelik iyi niyet varsa kanıtlasınlar
Can: Sürece yönelik iyi niyet varsa kanıtlasınlar
Can: Sürece yönelik iyi niyet varsa kanıtlasınlar
Kalekolların yapımı, Medeni Yıldırım’ın infaz edilmesi, sınıra örülen duvar ve son olarak da Gever’de Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir’in özel harekat polisleri tarafından katledilmesi, AKP hükümetinin bırakın çözüm sürecinde adım atmayı, çözümsüzlük ve çatışmayı derinleştirme eğilimini gözler önüne seren olaylar oldu. Gever’deki bu son katliamı ANF’ye değerlendiren 78’liler Vakfı başkanı ve Akil İnsanlar Heyetinden Celalettin Can, “Ölen bir insanın mezarıyla oynamak bir halkın kutsallığıyla oynamaktır ve o kutsallığıyla oynanan bir halkın direnmesi meşrudur” diye konuştu. Böyle bir saldırıya hiçbir insanın duyarsız kalamayacağını ifade eden Can hükümete, “Eğer süreç provoke edilmek istenmiyorsa ve sürece yönelik iyi bir niyet varsa, bunun kanıtı olarak hem mezarları tahrip edenleri hem de iki kişiyi katledenleri bir şekilde açığa çıkartılmasıdır” diye seslendi.
Kürt Halk önderi Abdullah Öcalan’ın sürecin ilerlemesi için önerdiği yasal zemin, tarafların ve statülerin tanımlanması ve tarafsız hakem kurulu oluşturulması önerilerinin de son derece yerinde olduğunu vurgulayan Can, sürecin sağlıklı ilerlemesi isteniliyorsa bu önerilerin derhal hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi.
-Gever’de iki sivilin polis tarafından infaz edildiği olayları nasıl okumalı?
AKP hükümeti bir yandan biz silahlı çatışmalardan yana değiliz, barış ve çözüm sürecinden yanayız diyor, Gever’de yaşanan olayları da provokasyon olarak açıklıyor. Öte yandan PKK lideri Sayın Abdullah Öcalan da bunu provokasyon olarak niteliyor. Gerek hükümet gerek PKK çatışma eğilimi göstermiyorlar. Daha çok barış ve çözüm sürecini savunuyorlar. Öyle görünüyor. Ancak bir tarafı temsil eden hükümetin kendi polisine, kendi askerine, kendi bürokrasisine hakim olmadığı ortada. Şöyle ki bu yaşananları kendilerinin organize etmediğini, Gever’de yaşananların bir provokasyon olduğu söylemlerini kabul etsek bile, devlet içinde kontrol altına alınamayan ve denetlenemeyen güçler olduğu ve bu süreci provoke etmeye çalıştıkları ortadadır. Madem ki hükümet de çözüm sürecini provoke etmeye çalışan güçler olduğunu açıkça belirtiyor, o vakit elinde Milli İstihbarat var, Emniyet İstihbaratı var, ayrıca polis olsun, asker olsun, mahkemeler olsun hükümetin kontrolü altındadır, o vakit bu olayı gerçekleştirenleri açığa çıkartsınlar ve teşhir etsinler. Bunu da çözüm sürecini sabote etmek isteyen çevreleri tasfiye etmenin bir parçası olarak ele alsınlar. Benzer bir olay birkaç ay önce Lice’de de yaşandı. Karakol yapımını protesto etmek isteyen insanlara asker tarafından ateş açıldı ve Medeni Yıldırım isimli genç hayatını kaybetti. Ama olay yine geçiştirildi, herhangi bir yargılama ortaya çıkmadı. Eğer süreç provoke edilmek istenmiyorsa ve sürece yönelik iyi bir niyet varsa, bunun kanıtı olayları yapanların bir şekilde açığa çıkartılmasıdır.
HÜKÜMET BİR AN EVVEL OLAYI AYDINLATMALI
-Bu infazların tam da cemaat ve hükümet arasındaki kavga iyice kızışmışken gerçekleştirilmesi bir tesadüf müdür?
Bu konuda yorum yapamayacağım. Ancak bu provokasyonu gerçekleştirenlerin bu çelişkiden mutlaka yararlandıklarını düşünüyorum. Çünkü böyle bir çelişkinin bulunduğu bir ortamda özellikle kontrol altına alınamayan bazı güçler bu çelişkiyi kendilerine yararlı hale getirmiş olabilir.
-AKP hükümeti samimiyse yaşanan provokasyonun sorumlularını ortaya çıkartır diyorsunuz. 2 yıl önce Roboski katliamını açığa çıkartmak adına hiçbir şey yapmayan hükümet hakkında böyle bir beklentiye girmek doğru mudur?
Tabii ki hükümetin Roboski katliamını ortaya çıkarmayışı güven vermiyor. Çünkü Roboski’yi ortaya çıkartmayan, ya da Lice’deki olayları açığa çıkartmayan bir hükümet Gever’de yaşananları nasıl ortaya çıkartacaktır endişesi yaratıyor. Ama ben önyargılı da olmak istemiyorum, bu nedenle hükümete bu olayı bir an evvel açığa çıkartın diyorum. Eğer bunu açığa çıkartıp yargı önüne getirmezseniz insanlar samimiyetinize bir daha inanmayacak ve size olan güven daha da azalacaktır diyorum. Bu da barış ve çözüm sürecine zarar verecektir.
KUTSALLIĞIYLA OYNANAN BİR HALKIN DİRENMESİ MEŞRUDUR!
- Mezarların tahrip etmek suç değil midir?
Suçtur tabii hem de en ağır suç. Bir insan öldükten sonra onun mezarlarıyla oynanmaz. Türkiye toplumu ölünün arkasında konuşmayı bile ayıp sayar. Bunlar ise bir halkın çocuklarının mezarlarına saldırıyorlar, mezarlarında dahil rahat yatırtmıyorlar. Bir nevi en kutsal değerleriyle oynuyorlar. Şimdi bir halkın buna tepki göstermesi kadar doğal bir durum yoktur. Bu tepkiyi gösterenlere bu kez dönüp kurşunluyorlar ve insanların ölümüne yol açıyorlar. Bu olaylar yeni değil bu bir süreçtir. Gerilla cenazelerini yerlerde sürüklediler, cesetlerini parçaladılar, kulaklarını kestiler, kafalarıyla top oynadılar, toplu mezarlara gömdüler, her şeyi yaptılar. Kürtler uzun bir mücadeleden sonra çocuklarına bir mezar edinmeye çalıştılar. Ölen bir insanın mezarıyla oynamak bir halkın kutsallığıyla oynamaktır ve o kutsallığıyla oynanan bir halkın direnmesi meşrudur.
HÜKÜMET AKİL İNSANLARIN RAPORLARINA SAHİP ÇIKMADI
-Siz aynı zamanda çözüm süreci kapsamında oluşturulan akil insanlar içinde de yer aldınız. Bir çok bölgeyi dolaşarak buradan çıkan sonuçları Başbakan Erdoğan’a rapor olarak sundunuz. Akil insanlar heyeti olarak sunduğunuz raporlar ve önerileriniz göz önüne alındı mı?
Şunu söyleyeyim ilk önce biz üzerimize bir görev aldık. Kürt sorununu çözme yönünde taraflar kendi aralarında anlaşmışlardı. Halk neler düşünüyor, halkın eğilimleri nelerdir yönündeki sorulara cevap verebilmek için akil insanlar heyeti seçilmişti. Ben İç Anadolu bölgesinde yer aldım. İç Anadolu bölgesinde 13’ten fazla il, ilçe dolaştık, kent merkezlerinde insanlarla görüştük. Zaten akil insan heyeti toplam 60 bin kişiyle görüştü ve raporlar hazırlandı. Verilen raporlar ciddiye alındığı takdirde Kürt meselesinde çok önemli adımlar atılabilirdi. Başbakan bu raporlardan özet bir rapor çıkartacaktı ve yol haritası da buna göre şekillenecekti ama maalesef sayın başbakan raporları göz önüne almadı, yok saydı. O zaman ben tüm akil insanların raporlarını toplayıp bir kitap halinde bastırdım ve bu raporları kamuoyuna açıkladım. Ve böylece kamuoyu başbakanın göz önüne almadığı raporları öğrendi. Ben bu raporları sadece kamuoyuna açıklamakla yetinmedim, aynı zamanda Kandil’e götürüp Sayın Cemil Bayık’a ve başkanlık konseyine sundum. Ayrıca Cemil Bayık’a Sayın Abdullah Öcalan’a da iletilmek üzere bu raporlardan birer örnek verdim. Ben o konuda tarafları, hükümeti, kamuoyunu bilgilendirme konusunda üzerime düşen görevleri yaptığımı düşünüyorum.
-Kandil’de bu raporlar nasıl karşılandı?
Cemil Bayık raporları olumlu buldu ve sahip çıktı, ama hükümetin de bu raporlar doğrultusunda adım atmasını bekledi. Ama dediğim gibi hükümet bu raporları göz önüne almadı, bu nedenle de birçok provokasyonla karşılaşıyoruz.
KONU KÜRT PETROLÜ
-Bütün bunlar cereyan ederken en son Başbakan Erdoğan’ın Rojava’ya sınırlarını kapatan ve tavır alan Mesut Barzani ile gerçekleştirdiği Amed’deki gövde gösterisi neyin çıkışıydı?
Kürt petrolünün nasıl ve nereye gönderileceğine dair bir boru hattı çalışması vardı. Bu boru hattı çalışması önceleri Dahok’tan Suriye Lazkiye üzerinden dünyaya açılacaktı. Ama savaş o hattı berhava etti. Ve savaşın yürütülmesinde Türkiye’nin o boru hattının berhava edilmesi ve Türkiye’den geçmesi gibi bir çıkarı vardı. Bence Türkiye o boru hattının berhava edilmesinin koşullarını hazırladı ve bu arada Barzani ile işbirliği içerisine girerek, Dahok’tan başlayıp Türkiye içinden, Ceyhan’dan dünyaya açılmasının koşullarını yarattı. Tabii ki bu boru hattının Türkiye’den geçmesine Maliki rejimi muhalifti, onlar daha çok Suriye’yi destekliyordu ve boru hattının oradan geçmesini istiyorlardı. Ayrıca Mesut Barzani’nin merkezi hükümetten bağımsız anlaşmalara girmesine de karşı çıkıyordu. Türkiye Maliki’ye rağmen bu anlaşmayı yaptı ve Barzani’yi Türkiye’ye çağırıp bir anlaşmanın koşullarını yaratarak Maliki’ye Barzani’ye sahip çıktığı mesajını verdi. İkinci yanı ise, yerel seçimler gelmeden önce Sayın Öcalan’a “Yalnız sen yoksun, Kürt meselesinde Barzani de vardır” mesajını verip Öcalan’ı müzakere sürecinde daha geri plana atmanın veya kendi koşullarını ona kabul ettirmenin çabasıydı. Bu arada Barzani üzerinden Kürt halkının oylarını alma hesapları da oldu.
BARZANİ PKK’SİZ BİR ÇÖZÜM İSTİYOR
-Mesut Barzani ulusal konferansı da mı AKP hükümetinin işine gelmediği için mi erteledi?
Barzani şu anda PKK ile ittifak içerisinde değil. Rojava’daki özgürlük hareketini, Rojava’daki özerkliği savunmuyor. Barzani’nin Ortadoğu politikaları AK Parti’den yanadır. AK Parti’yle beraber bir siyaset yürütmeye çalışıyor. AK Parti’nin ekseninde Diyarbakır’a geldi. AK Parti’nin bir parçası olarak Rojava’daki çeşitli grupları destekleme ve PYD’ye sıkıntı yaratma noktasına geldi. Yine AK Parti ile ittifak içerisinde olduğu için boru hattının Türkiye’den geçmesini sağladı ve ulusal konferansı iptal etti. Barzani Kürtlerin birliğini PKK’siz istiyor, bu birliğin kendi etrafında olmasını amaçlıyor ve kendi etrafında toplanacak Kürtlere de AK Parti ittifakını sağlıyor.
ÖCALAN SÜRECİN YASAL BİR ÇERÇEVEYE OTURTULMASINI İSTİYOR
-Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan en son görüşmesinde sürecin ilerlemesi için yasal zemin, tarafların ve statülerinin tanımlanması, tarafsız hakem kurulu önerilerinde bulundu. Bu öneriler hakkında düşünceleriniz nedir?
Sayın Abdullah Öcalan Kürt Özgürlük Hareketinin temsilcisidir. Sayın Tayyip Erdoğan da Türkiye hükümetinin temsilcisidir. Bunlar müzakerenin iki tarafıdır. Sayın Öcalan bu sürecin yasal bir çerçeveye oturtulmasını, yasal olarak kendisine bir statü tanınmasını istiyor. Yani hükümetin istediği zaman kendisiyle görüşüp, çıkarına uygun görmediği zaman görüşmeme, ya da görüşmeyi sadece MİT yetkilileri üzerinden yürütme, sadece güvenlik olayı olarak değerlendirme, işine gelmediği zaman masayı devirme gibi politikaların çözüm getirmeyeceğini, bunun yerine Kürt Özgürlük Hareketinin en önemli temsilcisi olarak yasal muhatap olmak istiyor ve bunun hukukunun yaratılmasını istiyor. Bu çok doğru bir açıklamadır ve zaten böyle olması gerekir. Bir başka nokta ise, iki taraf görüşürken ola ki bir taraf masayı devirir, ola ki yanlış yapar, ola ki bazı şeyleri eksik yapar bunun için de tarafsız bir hakem kurulu olmasını istiyor. Tarafların kabul edebileceği, hazmedebileceği, görüşlerini göz önüne alabileceği, taraflara objektif davranabilecek bir gruptan bahsediyor. Ve bir grubun da çözüm sürecinde yer almasını, süreci izlemesini kastediyor. Tarafların olumsuz bir tavra girdiğinde bu grubun onları uyarmasını istiyor. Meseleyi çözmek isteyen bir insanın yapması gereken hususlar bunlar. Sayın Öcalan ‘ın bu önerileri yerindedir ve sürecin sağlıklı ilerlemesi için bu önerilerin derhal hayata geçirilmesi gerekiyor. Biz başından beri de bunu savunuyoruz. Gerillalar geri çekilirken, Sayın Öcalan ile müzakereler başlatılırken, akıl insan heyeti oluşturulurken zaten yasal zemin oluşturulmalıydı.