'Çitli özgürlük'

'Çitli özgürlük'

Uzun tutuklu yargılamaları nedeniyle AÝHM'de alınan cezaların ardından yasalarda yapılan deðişiklik ile adli kontrol yöntemleri uygulamaya sokuldu. Ancak, mahkemeler, pankart asmaktan yürüyüşe katılmaya kadar her türlü soruşturma dosyalarında "karakola giderek imza atma, her duruşmaya katılma, yurtdışına çıkış yasaðı, ev hapsi, belli bir bölgeyi terk etme ya da belli bir bölgeye girmeme" şeklinde adli kontrol kararları vermeye başladı.

Konuya ilişkin olarak sorularımızı yanıtlayan Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatlarından Özlem Gümüştaş, adli kontrol kararlarıyla cezaevlerinin dışarıya kurulduðu görüşünde.

Yasal düzenleme hakkında bilgi veren Gümüştaş, 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun özünde "tutuklama en son gidilecek yoldur" şeklinde yaklaşım olduðunu hatırlattı, "Ceza mevzuatında 2004 yılında düzenleme yapıldı. Her türlü suçla ilgili olarak 'suçu oluşturan davranış ve düşünce tiplerinin net olarak tanımlanması ve cezalandırmaya gidilmesi', bu tiplerdeki haller oluşmadıðı durumlarda ise tutuklu yargılamanın esas alınmaması kanunun ruhunda var" dedi.

Hukukun genel ilkesinin de "Şüpheden sanık yararlanır" olduðuna dikkat çeken Gümüştaş, "Bu durumda ceza yargılaması sanıðın haklarını teminat altına alan bir yargılama olmalıdır ve tutuklama çok aðır bir tedbir olur. Bu yüzden tutuklamanın tercih edilmemesi unsuru vardır" diye konuştu.

'OTOMATÝK TUTUKLAMA'

Avukat Özlem Gümüştaş, ceza yargılamasının ilkelerine raðmen "örgüt üyeliði, anayasal düzeni deðiştirmek, hükümet aleyhine fiil içerisinde bulunmak" suçlamalarıyla açılan davalarda tutuklamanın otomatik hale getirildiðine dikkat çekerek, "Katalog suçlar, denilerek, tutukluluk devamı veriliyor" dedi.

Türkiye'nin AÝHM'de uzun tutukluluk nedeniyle aldıðı mahkumiyet kararlarının ardından yeni bir yasal düzenlemeye gidildiðini kaydeden Gümüştaş, şöyle konuştu: "AÝHM'in eleştirdiði konu, kanunun bir ilkesinin her durumda uygulanacak bir emredici hüküm gibi uygulanması.3. Yargı Paketi'nde AÝHM kriterlerinin dikkate alınacaðı çokca söylendi. 4. Yargı Paketi'nde de aynı durum geçerli. Uzun tutukluluk ya da her durumda tutuklama yoluna başvurulmasına son verileceði söylendi. Bu kapsamda, mahkemelere, CMK'nın 101. maddesinde tutuklamayı somut olgularda gerekçelendirme zorunluluðu getirildi. Ayrıca, tutuklamanın karşılıðında getirilen adli kontrol uygulayarak serbest bırakma maddesinin sınırı genişletildi. Madde, 5 yıla kadar hapis öngören suçlarda uygulanıyor. Karakolda imza verme, adres deðişikliðini bildirme ve yurtdışına çıkış yasaðı uygulamalarına ek olarak, konutu terk etmeme, belli bir yerleşim bölgesini terk etmeme, belirlenen yer ve bölgelere gitmeme getirildi."

'DENETÝMSÝZ SERBESTLÝK YOK'

8 yıllık pratiðe bakarak uygulamayı eleştiren Gümüştaş, "Bu düzenlemelerin özgürlüklerin önünü açacaðı öne sürüldü. TMK 10. maddeyle görevli bölge terör mahkemelerinin yanına soruşturma için özgürlük hakimleri atandı. Temmuz ayından bugüne olan süreçte tutuklama ilk başvurulacak yöntem olarak düşünülmese bile, denetimsiz bir serbestlik hali ise uygulanmıyor" dedi.

Ezilenlerin Hukuk Bürosu Avukatlarından Özlem Gümüştaş, son günlerde alınan adli kontrol kararlarına ilişkin şu örnekleri verdi: "Çaðlayan Adliyesi'nde pankart asan SGD'li gençler, haftalık imza atma koşuluyla serbest bırakıldı. Boðaziçi Köprüsü'nde pankart açan SGD'li gençlere bütün duruşmalara katılma zorunluluðu getirildi. Duruşmalara katılmadıkları durumlarda haklarında otomatik olarak tutuklama kararı çıkacak. 'Örgüt üyeliði' davasında 3.5 yılını hapiste geçirmiş insanlar da, ancak haftalık imza ve yurtdışı çıkış yasaðı ile serbest bırakılıyor."

'OTOMATÝK ADLÝ KONTROL'

"Mahkemeler eski otomatik tutuklama kararlarının yerine adli kontrol kararlarını geçiriyorlar" diyen Avukat Gümüştaş, konutunu ya da belli bir yerleşim bölgesini terk etmemek ya da belli bir bölgeye girmemek gibi uygulamaların da kabul edilemez olduðunun altını çizti. Gümüştaş, "Tutuklama kararlarını eleştirirken, yerine denetimli, çitli özgürlük kararlarının alınmasını istemedik. Binlerce insanı muhalif kimliðinden dolayı sanık konumuna getiren yargılama pratiði karşısında özgürlüðü savunuyoruz. Ama bugün karşımıza sınırlandırılmış özgürlük çıkartılıyor" dedi.

Belirlenen yer ve bölgelere gitmemenin siyaset yasaðını da beraberinde getirdiðine dikkat çeken Gümüştaş, "BDP'li ya da ESP'li birine, yarın BDP ya da ESP'ye gitme kararı verebilecekler. Böyle bir karar siyaset yapma hakkını ortadan kaldırır. Dolayısıyla tutuklamanın karşısına daha özgürlükçü bir durum ortaya çıkmıyor. Sonuçta yargının hedef aldıðı şeylerle mücadelede bakış açısı deðişmemiş oluyor" dedi.

'F TÝPÝ HAPÝSHANELER YETMÝYOR'

Gümüştaş, Türkiye'de henüz uygulamaya geçirilmeyen elektronik kelepçenin sürekli dinleme ve izleme faaliyeti anlamına geldiðine dikkat çekerek, "Kişilerin özel hayatı da ihlal edilecek, dinleme ve izleme aleni hale getirilerek bütün hayatının içine yerleştirilecek. Bu insanın sosyal hayatını yok eden bir uygulamaya dönüşecek. Hapishaneyi yaşamın içine kurmaya çalışıyorlar" diye konuştu.

Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatlarından Özlem Gümüştaş, son olarak şu deðerlendirmeyi yaptı: "F tipi hapishaneler bugünkü sisteme yetmiyor. Çünkü tutuklamayla geriye çekilen bir muhalefet yok. Hem yargının hem de siyasi otoritelerin karşısında yok. Bu nedenle sınırlandırma bütün yaşama oturtulmaya çalışılıyor. Hem denetimli serbestlik, hem de adli kontrol yeni yeni uygulanıyor. Ancak yerleşmeye başladıðında her yerde insanların kelepçeleyle dolaştıðına, evlerin hapishaneye dönüştüðüne, kurumlara herkesin gidip gelemediðine tanık olabiliriz. Çünkü, hepsini yasal düzlemde gerçekleştirmiş durumdalar."